29 Kasım 2007 Perşembe

Cem Gibi



Cem KAYNAR
Taşrada Tiyatrocu Olmak!


/Sıdık Akbayır
 Cem Kaynar… Tedavisi ertelenen bir neslin son çocuklarından… Tarihin ayaklarına, coğrafyanın dizlerine dolandığı bir kuşağın son tanıklarından… Bir söz ülkesinde, cevaplar beklerken bir sual olup çıkan, terbiyesi taşralı, tebessümü kararlı, yolun ortasında bir adam… “Varlığın ve hiçliğin kaynaştığı göçebe yağmur”a çocuklukta yakalanan ve hüznü ‘Cem Gibi’ yaşayan bir düşevi yolcusu… Hangi oyunda yer alsa ‘yalnızlık’la, hangi zamana sitem etse ‘hayat’la karşılaşan ve soru areti gibi sevinip ünlem gibi üzülen bir Ahmet Yekta…

İlkin koltuklarının rengine, ardından ışıklarının akamozuna vurulduğu bir tiyatro salonundan çıkarken yedi-sekiz yaşlarındadır ve gözü hep erdededir.Kararını vermiştir: ‘Büyümeyi beklemeden tiyatrocu olacağım!’“ Kuzenlerinin elinden urtulsa belki de tiyatronun kapısından hiç ayrılmayacaktır o gün Tiyatrocuların hayatları da oyunları ibidir ona göre. Hayatın oyundan ibaret olduğu tek yerdir tiyatro…

Cebinde bitmemiş tiratlar, sırtında bir tiyatronun yükü Anadolu turnelerine çıkar. Yol boyunca, neye
olduğunu bile bilmediği bir hasretle atıldığı serüveni sorgular. Yolları, diline dolanan dizelerle tüketir:

“Batık teknemin suya gömülmüş ahşap direklerinde Asılmış tüm yolcularım. Celal'im! Sinan'ım! Bu deniz nereye gider, bir biz kaldık Ve yağmur tüm kapıları siler.” Parmakların yaptığı ve yalnızca kâra dönüşme hesabı güdülen işe hapsolmuş akıl çağında bir amatör tiyatronun afişlerine tutunur. Sonrası, çoğalan bir suskunluktur.
     
Gülümsemelerin bile başkalaştığı sığınak dostluklarının yanında Yekta gibi bir abisi de olur. Bir galaöncesinde kaybeder bu, en yakın dostunu. “Bu soğuk, bu kimsesiz karanlıkta Yalnızım, ellerimden başka yok fenerim.” diyerek ayakta durmaya çalışan bir sahne emekçisidir artık. Ne Kadar Gitsem O Kadar Uzak’

1972’de Samsun’da doğar. İlk, orta ve lise eğitimini Samsun’da tamamlar. Sahneye ilk kez ortaokulda“Göcekler Göğerince” adlı oyunla Konak Sineması’nda çıkar. Üniversiteye giriş sınavlarında iki kez üst üste başarısız olunca 1990’da DSİ VII. Bölge Müdürlüğü’nde baba mesleği olan fotoğrafçılığa başlar. Halen aynı kurumun Sosyal Hizmetler Servisi’ndeçalışmaktadır.

1991’de DSİ İşçi Tiyatrosu’nda kurucu üyelik yapar. 1992’de zamanki adı ile Samsun Belediye Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girer. Konservatuarda “Harput’ta Bir Amerikalı”, “72. Koğuş”, “AylaÖğretmen” adlı oyunlar da oyuncu olarak görev alır. 1995’te şu anda da bağlı bulunduğu tiyatronun yaratıcı kadrosundaki arkadaşlarıyla Tabipler odası’nın desteği(?) ile Melih Cevdet Anday’ın “İçerdekiler” adlı oyunuyla ilk yönetmenlik deneyimini yaşar. Bu oyunun, tiyatroyla kurduğu ilginin akışında çok büyük bir önemi olduğunu düşünür. 1996’da Gazi Belediyesi Tiyatro Topluluğu’nun kurucuları arasında bulunur. 1960’lardan Günümüze Tiyatro Fotoğrafları Sergisi ve Samsun’da Tiyatro Sanatına Katkıda Bulunan Eski Ustalara Ödül Töreni’ni gerçekleştirilmesinde önemli bir rol üstlenir. Burada, Yekta Keçeli ile tiyatro hayatının bir şansı olarak karşılaşır. Şu anda tiyatro etiği adına kavradığı birçok şeyi, bu değerli tiyatro adamından öğrendiğini düşünür.

Gazi Belediye Tiyatrosu’nun ilk oyunu “Evin Kadınları” Uluslararası Denizli Tiyatro Festivali’ne seçilir. 4 aylık askerlik sonrasında Tiyatro Tiyatro ile kısa bir çalışma dönemi olur. Kendi oyun alanını oluşturma düşüncesi artık vazgeçilmez olur. Şu anda yaşam mücadelesi veren Samsun Düşevi Oyuncuları’nı 1998’de üç arkadaşıyla kurar. Bu, onun tiyatro yaşamında gerçek bir milattır. Artık, görsel sanatlarla uğraşan birçok kişinin karanlığından korunacak bir ışığı vardır. Ya da öyle zanneder.‘Zannetmişim!’ der; çünkü amatör tiyatro yaparken sorunu olan şeylerin çoğu artık ikinci üçüncü dereceden bir sorun durumuna gelmeye başlamıştır. Profesyonel bir tiyatro yapmak ve bir işletme sahibi olmak; sadece bu işi sevmek ve kendini geliştirmekle olmaz; çünkü bu kabul edilse de edilmese de ticari bir iştir. Bu, canını çok sıkan ve tüm gelişim çabalarına rağmen tam anlamıyla
olamadığını düşündüğü ticari bir kesittir. Bu kesitte şanslı olmak, kurulduğu yıldan itibaren Kültür akanlığı’ndan profesyonel proje yardımı alan Anadolu’daki az sayıdaki tiyatro arasına girmekse; bu, avaşı kaybetmiş bir askerin yakasına taktığı hizmet madalyasından başka birşey değildir.

Samsun evi Oyuncuları’nın şimdiye dek yaptığı en iyi üretim olduğunu iddia ettiği 3. Sayfadan Kadın Hikayeleri dına şunları söyler :

 “Birgün gazetede okuduğum bir töre cinayeti haberinden gerçekten çok etkilendimve düşünmeye başladım. Biz Düşevi Oyuncuları olarak kuruluş amaçlarımızdan birisi olan toplumsal meseleleri irdeleme,sorumlulukçerçevesinde sosyal oyunlar yapmak için elimizden geleniyaptık. Ancak Türkiye’ de kadına uygulananşiddet konusu gereğinden fazla ağır kanamalı bir onu. Bunla ilgili bir oyun yapsak ve sponsorlarla binlerce kadınaücretsiz oynayıp, en azından kendi orunlarına bir farkındalık yaratsak dedik. Bunla ilgili yaklaşık altı aylık bir hazırlık evresi geçti. Uzman psikolog arkadaşımız ve yaratıcı kadro defalarca bir araya geldi. Sonuç olarak da bir gazetenin 3. sayfasında yer alan kadına yönelik şiddet haberlerinden yola çıkarak oyunumuzu yazıp sahneye oyduk.

Bu oyun, benim yaşamımdaki en önemliüretimlerden, deneyimlerden biridir. Bunun birkaç ebebi var: Tiyatromuzun her şeyi ileözgün ilk oyunu olması, oyunun galasına 5 gün kala Yekta eçeli’yi itirmemiz ve oyuncu arkadaşlarımızın aldığı kararla galayı iptal etmeden ilk oyunumuzu muhteşem birşekilde icra edip, oyun sonrası kuliste tüm ekibin birbirine sarılarak ağlaması, dostum olan, isteme karşı bilinç birliği yaptığımız ve yıllarca küçük üretimlerde bulunan tüm arkadaşlarımla ortak veiyi bir üretimin serüveninin paylaşılması…

1999-2000 sezonundan itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığından profesyonel proje yardımı alan Türkiye’deki az sayıda tiyatro arasına girmeyi başarır. Tiyatronun tamamıyla ilk özgün projesi, Hürriyet gazetesi arşivindeki gerçek haberlerden esinlenerek kurgulanan ve 7 kişinin ortaklaşa çabasıyla ortayaçıkan ‘3. Sayfadan Kadın Hikayeleri’dir. Bu oyun konusunda Cem Kaynar, şunları söyler:

 “Türkiye’de kadının maruz kaldığı şiddetin yeni gerçekçi bir yorumla sahneye konmuş bir biçimidir.”

Örgütlenme bilincindeki tiyatro, TİYAP (Tiyatro Yapımcıları Derneği) ve ASSİTEJ (Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği) üyesidir. Ayrıca, Bursa10.Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ne gözlemci ve panelist düzeyinde katılır.

Tiyatro, Tamer Barış Ülgen’in uyarlayıp yönetip oynadığı Savaş Karşıtı “Onur ve Barış” adlı oyunla “Ethos Uluslararası Tiyatro Festivali”ne katılır. Oyunlarını Samsun Gazi Sahnesi’nde sabit günlerde oynayan tiyatro, senede ortalama yirmi turne yapar.

Kurulduğu yıldan itibaren tiyatro sanatına değer kazandırmayı kendine ilke edinen Samsun Düşevi Oyuncuları bu anlamda birçok eğitim etkinliği içinde yer alır ve Devlet Konservatuarlarına14 öğrenci kazandırır.

Samsun Halkına Açık Mektup
…Bilgisayarlar tarafından doğrulanmadıkça kendi çözümümüzü kabul ettiremez olduk. Özgün yaratıcılığın yerini, sentetik yaratıcılık aldı. Artık evlerimizde müzik yapmıyoruz. Bunu bizim için yapan elektronik aletlerimiz var. Yüksek sesle konuşamıyoruz, tartışamıyoruz, iletişim kuramıyoruz, çünkü televizyonun donuk camından dünyayı anlamaya çalışıyoruz. Sanat olaylarına daha az katılır oldu.

Tiyatronun amacı, bu yozlaşmayı engellemek, hiç olmazsa geciktirmektir. Nükleer savaş tehlikesinden, çevre kirliliğinden, hatta bazı toplumlardaki açlık sorunundan bir gün kurtulabiliriz. Ancak dikkatli olmadığımız takdirde boşlukta kalmış insanların çoğalması ile başka deyişle “Ölüm İçgüdüsü”nün çoğalması ile yok olmaktan kurtulamayız. Sanatın sınırsız toprakları üzerinde tiyatro, yarının dünyasını kurtarmak adına estetik dünyayı yaratmak zorundadır. TİYATRO, ASLA ÖLMEDİĞİ İÇİN DEĞİL SÜREKLİ YENİDEN DOĞDUĞU İÇİN ÖLÜMSÜZDÜR.

Bu sebeple biz aşağıda ismi olan Tiyatro Sanatçıları kendi adımıza ve temsil ettiğimiz kurumlar adına Samsun’da son dönemde gerçekleştirilmeye çalışan popüler kültürün uzantısı olarak yaptıkları şovların adına “Tiyatro” diyen ve kendilerini Tiyatro Sanatçısı olarak sunan insanları kınıyoruz. Toplumumuzu ve basınımızı yanlış yönlendirmeleri sonucunda da maalesef bu insanlar lehinde araştırmasız-yalın haberler yapılıyor. Bizler 1923’lerde Bedia Muvahhit’lerin, Muhsin Ertuğrul’ların tiyatro yaptığı Samsun’u özlüyoruz. 1960’lardaki, 1980’lerdeki Oda Tiyatrosu geleneğini özlüyoruz.Tragedyaların oynandığı, insanların ayda bir iki kez tiyatroya gittiği Samsun’u özlüyoruz. PEKİ YA SİZ!

Bunun için buradan Samsun Milletvekillerimize, Valimize, Belediye Başkanlarımıza, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörümüze, Milli Eğitim Müdürümüze, İl Kültür ve Turizm Müdürümüze, Sivil ToplumÖrgütlerine, Parti Temsilcilerine ve Tüm Samsun Halkına duyurmak istiyoruz. Samsun’da Gazi Sahnesi, Değişim Sahnesi, AKM, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tiyatro Salonları ve benzeri sahnelerde faaliyet gösteren, tiyatronun her türlü yükümlülüklerini yerine getiren profesyonel veya amatör tiyatrolarımızın yaşamasını istiyorsanız ve Samsun’un her konuda geride kaldığı gibi tiyatro alanında da geride kalmasını istemiyorsanız, lütfen artık gerekeni yapın. İyi ile kötüyü ayırmak içinse bakmak değil görmek yeterli olacaktır.




Cem Kaynar’la Söyleşi:

Taşrada Tiyatrocu Olmak
Bir kentin yerlisi olmak ya da o kentli olmak kavramlarından neler anlıyorsunuz?

Her şeyinle oraya ait olmak ilk akla gelen şey sanırım. ‘Kentli olmak, kent kültürü’ henüz yaşamımızda tam bir karşılığı olmayan kavramlar… Bir yaşam alanının kent, kent içerisinde yaşayanların da kent kültürünün öğeleri olması, bir kültürü zorunlu kılar. Sınırları –her yönüyle- belirlenmiş bir yaşam alanındakilerin de o alana özgü kültürel tavırlar sergilemesiyle varılan bir süreçtir kentli olmak.

Bir kentin yerlisi olmak sanırım, en akıllısı ile en delisini tanımaktan geçer. Aradaki yelpaze size büyük bir aidiyet duysu yaşatır. Kentin kültürel dokusunu örmek ise en güzel sanatın yaratıcı, onarıcı işleviyle mümkün kılınabilir. Kenti bilen, kentte yaşayan, kente ait sanatçıların oluşturduğu ürünler o bölgenin kokusu olur. Evet, ben onlarca şehir bilirim kokusuz kendine ait bir kokusu yok özenti mağaza isimleri, kafeteryalar şehri yozlaştırır. Babamın dediği gibi “Üstü ciciş cebi boş” bir kent değil benim istediğim…

Samsunlu olmak sizin için ne ifade ediyor?  
Samsun benim doğduğum, büyüdüğüm ve ürettiğim şehir… Kendimi ait hissettiğim bir yaşam alanı. Elime çok iyi bir imkan geçseydi, uzun saçlı hırçın bir kadına benzeyen bu şehre ihanet eder miydim, bilmiyorum. Ama ihanet ihtimalinin insanı diri tuttuğunu da çok iyi biliyorum. Ve ihanetin ayrılığa borçlanmak olduğunu…

Farkındalık önemli bir kelime bu anlamda. Yaşadığın şehrin ve insanlarının farkında olmak. Nefes almaktan başka derdi olup, üreten insanlarının farkında olmak. Kör Hasanın, Saathane Meydanının, Deniz kokusunun farkında olmak. Ben bu şehri güzel ve yaşanılabilir bir yer haline getirmek için çabalıyorum. Sonuç malum, deniz kıyısına yazılan yazı…

Samsun için ‘kültürel belleği yitik’ bir kent tanımlaması yapılıyor. Bu bağlamda neler söylemek isterdiniz? 
Samsun’un sosyolojik yapısı gerçekten çok farklı. Samsun’un yerlisi denilebilecek insan yok gibi… Çok göç alan ve gelen her kültürden etkilenen kozmopolit birşehir… En basit örneği her şehrin bir halkoyunları yapısı vardır. Yani Bar, Horon, Ağırlama, Halay gibi. Ama bir tek Samsun yöresi Kültür Bakanlığı’ndan onay alamamıştır. Bu çalışmada da anlatılacağı üzere Samsun’da yaşamış ve bu şehre kimlik kazandırmış, bu şehrin kültürünü belirlemiş çok değerli sanatçılar var; ama şimdiye dek, onlar hiç yaşamamışlar gibi davranılmış.

Samsunlu ya da Samsun doğumlu sanatçılar, söylemlerinde istisnalar dışında Samsunlu olma olgusunu, sizce neden pek gündeme getirmek istemiyorlar? 
Bundan çekindiklerini zannetmiyorum. Ama şu bir gerçek her nereye gidip Samsunluyum derseniz direkt taşralı damgasını yiyorsunuz. Bu damganın altındaki birkaç cümle bekli de masum ve sevimlidir, gerisi ise hiç birimizin duymak istemediği düşüncelerdir. En basitinden İstanbul’da yaşayan binlerce Samsunlu birçok dernek, vakıf kurdu, ama senede bir gün bir araya gelip kendi kültürlerini yaşamak noktasında çok pasif kaldılar. Yani benim tanığım birçok sanatçıya Samsun doğumlu olmak hiçbir şey kazandırmamıştır.

Samsun’un sanat atlasında tiyatronun yeri konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Samsun’un tiyatro tarihi üç ayrı döneme ayrılabilir: Cumhuriyet Öncesi, Cumhuriyet Sonrası ve İhtilal Sonrası. Birinci dönem özetle Muhsin Ertuğrul, Bedia Muhavvit, Vasfı Rıza Zobu, Muammer Karaca gibi ustaların yurt dışı turnelerinden önce gemiyle geldiği ve bir ay süreli (1920’de Samsun nüfusu nedir?) turne yaptığı, ülkenin en önemli sanat noktalarından birisi… İkinci dönem, 1960’lı yıllar yani tiyatro-nun altın çağı… Şimdi bile hayal edemediğimiz bir şekilde Bafra’da Shakespeare oynanıyor. Bir sürü büyük tiyatro Samsun’a kalıcı turnelere geliyor, en az iki, üç ay süreli… Samsun Oda Tiyatrosu kurulu-yor ve haftada 5 gün perde açıyor. Türkiye’ nin en büyük tiyatroları hep Samsun’ dalar… Tabii ki o dönemden yetişen ustalar bugün Türk tiyatrosuna yön verenler arasındadır. Son dönemse; tanıklık yaptığımız her şeyin doğallığını yitirdiği İhtilal Sonrası. Gelinen durum ortada… Aslında tüm bu olumsuzluklara rağmen Samsun tiyatro enerjisi en yüksek Anadolu ilidir. Umarım böyle de kalır.

Samsun’da tiyatronun yeri konusunda neler söylemek isterdiniz?  
Cumhuriyet’in ilanıyla Bedia Muhavvit, Muhsin Ertuğrul gibi birçok ustanın içinde bulunduğu tiyatro turnelerini önce gemiyle geldikleri Samsun’ dan başlatmışlar ve sonrasında Avrupa’ ya açılmışlardır.1 ay süreli oyunlarını sergileyen tiyatroların salon sıkıntısı çekmediği söylenmektedir. O dönemde şimdiki karşılığı mafya olan birtakım kabadayılar, bayan sanatçıların korunmasını üstlenmiş ve turne boyunca şehirde onlara yardımcı olmuşlardır. Ayrıca Samsun’da Cumhuriyet öncesi 3000 kişilik Tiyatro Salonu olduğu da söylenmektedir.

1960’lı yıllarda ise şu anda Mecidiye Caddesi üzerinde bulunan ve mobilya mağazası olarak işletilen bir mekan döner sahne olarak kullanılıyormuş. (2007’ deyiz, hâlâ ilimizde öyle bir sahne yok!) Tekelin İşçi Tiyatrosu yaptığı bir salonu varmış, sonrasında birçok ünlüyü yetiştiren Oda Tiyatrosu (Eski Hal Binasında) açılmış. Daha sonrasında bildiğiniz gibi Samsuna büyük hizmetler vermiş Açık Hava Tiyatromuz açıldı (Değişim Sahnesi arkası) ve talihsiz bir şekilde belediye tarafından yıkıldı. Bu yıllarda Çarşamba, Bafra, Alaçam gibi birçok ilçede de tiyatro salonları faaliyetlerini yürütüyordu. 1987 yılında ise şu anki Oda Tiyatrosu açıldı ve ne yazık ki o canım mekan 1995’te Kültür Bakanlığı’na devredildi. Samsun’ daki tek tiyatro mekanı da tiyatrocuların elinden alınınca herkes kendi şartlarında salon olma özelliği taşımayan mekanlarda oyunlarını sergilemeye başladı. Daha sonra da şu anda Samsun’da faaliyet gösteren özel tiyatroların temeli atıldı.

1960’lı yıllarda televizyon olmadığından, insanlar tiyatroya çok daha duyarlıydı. Bu nedenle Samsun Oda Tiyatrosu’nun çıkarmış olduğu oyunlar başta olmak üzere turne oyunları, yerel amatör grupların oyunları dolup taşıyordu. 1970’li yıllarda ise Samsun yerel gruplar anlamında pek varlık gösterememiş olup turne tiyatrolarının uğrak yeri olmuştur. Özellikle yazın Fuar Açık Hava Tiyatrosuna gelen gruplar en az on gün perde açarlarmış.

1987 yılında açılan Belediyeye bağlı Oda Tiyatrosu ile çok büyük bir ivme kazanmış olan Samsun Tiyatrosu 1996 yılından itibaren özel tiyatroların faaliyetleri ile canlanmıştır. Popüler kültürün her türlü etkisini en net yaşayan sanat dallarından birisi de tiyatrodur. Samsun’daki son dönem tiyatro faaliyetlerine ise en çok damgasını vuran konu bu olmuştur. Dokuz yılda birçok tiyatro kurulmuş, parçalanmış ve ıkılmıştır. 2005 itibariyle Altı Özel Tiyatro, iki Belediye Tiyatrosu, bir Üniversite Tiyatrosu olmak üzere toplam dokuz tiyatro faaliyet göstermektedir. Bu tiyatrolardan ekim-haziran ayları arası olan tiyatro sezonunda devamlı perde açanlar ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca desteklenenler; Samsun Düşevi Oyuncuları, Samsun Sanat Tiyatrosu. Bu anlamda Samsun’un birçok tarihsel ve turistik avantajının yanı sıra sanatsal avantajı olduğu bilinmelidir. Samsun’a iş, gezi veya ziyaret amaçlı gelindiğinde haftanın hemen her günü Gazi Sahnesi’nde çeşitli tiyatro oyunlarını seyretme, resim sergisi gezme ya da konser izleme fırsatınız olabilir.

2004-2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığının profesyonel proje yardımı verdiği 34 Tiyatrodan birisi şehrimizin en başarılı tiyatro grubu Samsun Düşevi Oyuncuları’dır.

Anadolu’da tiyatro adına bir şeyler oluyor mu? 
Anadolu’da gerçekten bir şeyler oluyor. İnsanlar, sistemin nimetlerinden mümkün olduğu kadar uzak ve umarsızca belki; ancak çok acemice ve samimi bir hisle de olsa bir şeyler yapmaya çalışıyor.İstanbul’da yapılan tüm tiyatro etkinliklerini aynı anda değerlendirdiğinizde büyük bir keşmekeş ve popülerlikle karşılaşıyorsunuz. Biraz yaklaşıp tek tek değerlendirdiğinizde ise çok nitelikli, çok samimi, çok teknik ve çok iyi denilebilecek projelerle karşılaşıyoruz. Ama farklı bir yaklaşım veya aşağılık kompleksi olarak alabilece-ğiniz bir durumda İstanbul Anadolu'ya nasıl bakıyorsa artık Anadolu da İstanbul’a öyle bakıyor, yani "Genel!"

Anadolu'nun dört bir yanında insanlar hiçbir tarikat üyeliği veya inanç bağımlılığı olmadan ve maddi karşılık beklemeden sanki gizli bir örgütmüş gibi tiyatro yapıyor ve bir amaca hizmet veriyor. Benim bildiğim Kars Belediye Tiyatrosu, Sinop Sanat Tiyatrosu, Giresun Şehir Tiyatrosu, Ordu Belediye Tiyatrosu, Amasya Şehir Tiyatrosu ve yeni tanıştığım Yalova Şehir Tiyatrosu bunlardan birkaçı. Bu tiyatrolar amatör-profesyonel bulundukları bölge çevresinde etkili ve deneysel işler yapmak uğraşındalar. 1996’da Denizli’deki Çocuk Tiyatroları Festivali’nde bir (Tiyatro Adamı) bu tiyatroların hiçbirinin tiyatro yapmadığını, tiyatroculuğun bir meslek olduğunu ve mesleklerde de amatörlük olamayacağını söylemişti. O zaman da karşı çıkmıştım şimdi de karşı çıkıyorum. Ben de yıllarca amatör tiyatrolar çatısı altında üretimde bulundum ve belki de tiyatro hayatımın en mutlu yıllarıydı. Tabi ki bir sürü eksiğimiz vardı. Ama insanlar bunları bilerek oyunlarımıza geldiğinden, sadece sahnedeki samimiyeti ve şaşkınlığı önemserdi.

Sonuç olarak gerçekten tiyatro yapmaya çalışan samimi olan amatör- profesyonel, İstanbul’da- Anadolu’da hiç kimseyle bir husumetim yok. Bunun için ASSİTEJ ve TİYAP üyesi oldum, mücadelemi örgütlü olarak verip Anadolu’nun sesini duyurmaya çalışıyorum. Şimdi kendi kendime sorduğum sorulara gelelim: Bu mücadeleni yine büyük tiyatro temsilcilerinin kurduğu ya da egemen olduğu siteler üzerin yürütmek doğru mu? (Tiyatro keyfini farklı görüyorum umarım yanılmam…) Sana mı düştü Anadolu’daki tiyatroları tanıtmak? Hazırladığın 2005-2006 sezonu ikinci projeni İstanbul’da oynamak duygusu niye hoşuna gidiyor? Son sekiz senedir seçmiş olduğun profesyonel tiyatro kulvarına girmek bir başarı, ayakta kalmak bir başarı ama kendini tekrarlamaya başladığın an her şeyi bırakacağın kararı hâlâ geçerli mi? Ve bunlar gibi onlarca soru.

tiyatrokeyfi.com sitesine yazmış olduğum ilkyazımla Sayın Tülin Sağlam’la ve dolayısıyla ASSİTEJ'le tanıtıştım. Yeni gruplar, yeni insanlar tanıdım ve yeni ilişkiler kurdum. Umarım bu iletişimsizlik çağında "İletişiriz" Anadolu’da bir şeyler oluyor.
Gelecek için neler düşlüyorsunuz?
Düşevi benim için bir pencere. Hayatımda nefes alamadığımda bir parça aralayıp, mis gibi sevinci içime doldurduğum bir pencere.

Hep komün bir tiyatro yapmak hayaliyle yaşadım, ama bunun gerçek olmadığını görünce, insanları eğitmeye başladım. Tabiî ki bildiğim kadarıyla ve olabildiğince.

Üniversite tiyatro bölümlerine girişine bir parça katkım olan ve adam gibi oyuncu olmaya çalışan arkadaşlarımın hep yanında oldum ve olacağım.

Tiyatro da en çok Yekta Ağabeyi özlüyorum, onun yorumlarını, olumsuzluklarını ve onunla baba oğul gibi rakı içmeyi özlüyorum. Yeni oyunlar yazıp insanları etkilemek ve biraz dürtmek istiyorum. Bunla ilgili de kendime ön şartsız yandaşlar arıyorum. Derdi benimle aynı olacak yandaşlar.

Samsun’da ne şekilde anılacağım beni çok ilgilendiriyor. Yaptığım hatalardan dolayı, özellikle tiyatro ile ilgili kendimi acıtmamayı çok sonra öğrendim. Aldanışlara inat hep yeniden koştum aşka.


Cem Kaynar, kendisini nasıl tanımlamak ister?
Hayatımda hiç kimse ile yumruk yumruğa kavga etmedim. Daha liseye başlamadan kaybettiğim amcamdan çok etkilendim ve çok şey öğrendim. Tam bir demokrat, tam bir insan, tam bir baba, tam bir yönetici olmayı nasıl başarıyordu bilmiyorum. Onu kaybedeli 20 sene olmasına rağmen hâlâ ismini duyup önünü ilikleyen insanlar var.

Aşk adamı değildim, ama birkaç kez aşık oldum. Büyük sanatçılar gibi bunlardan beslenme fırsatımsa pek olmadı. Beni de içine alan toplumsal genel yıvışıklık ve tembellik en büyük problemim. Çünkü bir insan kendini bir yere ait hissetmiyorsa ve yaşamsal aktivitelerine bir vakit geçirme olarak bakıyorsa onun için zaman durmuştur ve deney faresi kıvamında kalp krizini bekliyordur belki.

Genel anlamda kıskanç olmadım. Ama hayatının en büyük kıskançlığını kardeşim doğunca yaşamıştım. Hırslı da olmadım, hırslı olanlara da hayret ettim. Toplumdaki genel kabullenilişim “cem baba” şeklinde oldu. Biraz yardımseverlik, biraz ‘güzinablalık’ ve en önemlisi güvenirlilik. Evet bu yüzden insanları kandırmaya cesaret edemedim. Sanırım yıllarca Atakan’la oynadığımız “Babadodo” oyunu hayatımdaki yaptığım en yaratıcı şey.


Söylemek istediğiniz her şey.......
Hayal kurmayı severim. Tabii ki ne de olsa en büyük farkımız bu, hâlâ hayal kurmak ve kurulan hayalin zevkine varmak…

Öyle bir Samsun istiyorum ki…

Tiyatrosuna sahip çıkan, yanlış ve kötü yapılan şeyleri acımasızca eleştirip, cezalandıran. Ama iyi yapılana da destek olan bir Samsun.

Tüm caddelerinde Belediyeler tarafından yapılmış Afiş Panoları olan.

Oyun akşamları gişe önlerinde metrelerce kuyruk olan.

Sezonda oynanacak repertuarını merak edecek seyircisi olan.

Yüzlerce çocuğun Tiyatro kurslarına gittiği ve geleceğin Tiyatrocu ve seyircilerinin yetiştiği Kültür Merkezleri istiyorum.

Bir Tiyatrocu bu şehirden göçmek istediğinde bırakmayan sahip çıkan bir Samsun istiyorum.

Belediye başkanından, demokratik kitle örgüt başkanına, fabrikatöründen, kuyumcusuna dek herkes bilmeli ki şehre yatırım yapmadığınız sürece yarın çocuklarınız bu şehirde yaşayamayacak! Siz de o kocaman işyerlerinizi bırakıp bir yerlere gidemeyeceksiniz ve Samsun küçük bir Beyoğlu olacak…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder