13 Aralık 2018 Perşembe

Babam Süleyman Türk



Sayın Kaymakam, Sayın Belediye Başkanı, sayın Garnizon Komutanı, sevgili Bafra'lılar,

Babam Süleyman Türk'ü benden önce değişik yönleriyle anlatan dost ve arkadaşlarımıza teşekkür ederim. Bir insanın kendi babası hakkında konuşması, duygusal yönüyle oldukça zor. Ama gerek onların anlattıkları, gerek baştaki sinevizyon sunumu, benim yapacağım konuşmayı büyük ölçüde kolaylaştırdı. Benim söyleyeceklerim, oğlu olarak O'nu en yakından tanıyan bir insanın eklemeleri niteliğinde olacak.

Babam, ilköğrenimini doğum yeri olan Trabzon ili Of ilçesinin şimdi belde olan Uğurlu köyü ilkokulunda aldı. Yetişmesinde öğretmeni Ahmet Cemalettin Aşıkkutlu'nun emeğini her zaman minnetle anardı; O'nun resmi, her zaman yazıhanesinin duvarında asılı idi; bugün de aynı yazıhaneyi son hâliyle muhafaza ediyoruz. Babamın 1928 yılında Bafra'ya gelişi, Türkiye'de Arap alfabesinin terk edildiği, onun yerine Lâtin alfabesinin Türkçe'ye uyarlanmış hâliyle yeni Türk harflerinin kabul edildiği, yani yazı devriminin yapıldığı döneme rastlar. O'nun eski yazı kadar yeni yazıyı da öğrenmiş olarak Bafra'ya geldiğini düşünüyorum. Çok güzel ve düzgün bir el yazısı vardı.

Ben de, 1945 yılında aynı Uğurlu köyü ilkokulunda dördüncü sınıfa geçmiş on yaşında bir çocuk olarak Bafra'ya geldim. Evlenerek bir süre daha Of'ta kalan Ablam dışında Ninem ve Annemin de gelişiyle ailece Bafra'da toplanmamız 1947 yılında gerçekleşti.

Bizim evden uzak olmasına, yakınımızda Merkez ve Gazi ilkokulları bulunmasına rağmen Babam, beni Turgut Aydıner'in de devam ettiği İsmet Paşa İlkokulu'na kaydettirdi. O yıllarda köy ilkokullarında müfredat programı, arkası gelmeyebilecek bir eğitim programı olarak oldukça yoğundu. Örneğin biz, köy ilkokulunda aritmetik dersinde orantı hesabını, tarih dersinde Birinci Dünya Savaşı'nı görmüştük. İsmet Paşa İlkokulu Başöğretmeni Lâmi Yalçın, kısa bir sözlü sınavdan sonra beni beşinci sınıfa alabileceklerini söyledi. Fakat Babam, bunu kabul etmedi. Nedeni şuydu: Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi, Bafra'ya ilk geldiğimde henüz Karadeniz şivesiyle konuşan bir çocuktum. Babam, bunu düzeltebilmem için biraz zamana ve özel bir çalışmaya ihtiyacım olduğunu düşünüyordu. O yüzden, okuldaki derslere ek olarak akşamları evde birlikte çalışıyorduk. Millî Eğitim Bakanlığı'nın yayımladığı Dünya Klâsikleri arasında Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı masal kitabı da vardır. Babam, hükümdarlara öğüt vermek amacıyla yazılmış ve hayvanlar arasında geçen masallardan derlenmiş bir Hint klâsiği olan bu kitaptan bana her akşam sesli olarak bir masal okutturdu ve anlattırdı; şive yanlışlarımı düzeltti. Kitabı bir ay içinde bitirdik. Artık İstanbul şivesiyle konuşuyordum.Üstelik bir kitabın nasıl okunacağını ve nasıl anlatılacağını da öğrenmiştim.

Aslında şive sorununun 1928 yılında Of'tan Bafra'ya geldiğinde Babam için de söz konusu olması doğaldır. O, bu sorunu kendi çabalarıyla çözmüş olmalıdır. Babamı tanıyanların anımsayacakları gibi O, Türkçe'yi doğaçlama çok iyi konuşan bir hatipti.

Babam, yaşam boyu eğitim anlayışına uygun olarak sürekli okuyan, kendisini yenileyen, başkalarını da bu yönde teşvik eden bir insandı. Yeni bilgilere, yeni düşüncelere açıktı. Okuyarak öğrendiklerini kendi yaşam deneyimleriyle yeni sentezlerde birleştirir, bunları başkalarıyla paylaşmayı severdi. Herkesin, görüşlerinden yararlandığı bir bilge kişi idi.

Yaptığı her işin en iyisini başarmaya çalışırdı. Örneğin Of'ta ilkokulu bitirdikten sonra İstanbul'dan getirttiği Kirkor Kömürciyan'ın muhasebe kitaplarını okuyarak edindiği muhasebe bilgisiyle Bafra'ya geldiğinde gerek bu görevle çalıştığı şirket ve ticarî işletmenin, gerek daha sonra tacir sıfatıyla kendisinin ticarî defterlerini büyük bir özenle, örnek olacak bir mükemmeliyette tuttuğu gibi; genç iş adamları için muhasebe kursları açacak kadar da konuya hâkimdi.

Babam, aynı zamanda iyi bir yazardı. Bafra'da 1937'den beri yayımlanan Bafrasesi Gazetesini 1940-1951 yıllarında "haftalık siyasî memleket gazetesi" olarak, bir ara haftada iki gün, en son "onbeş günlük siyasî memleket gazetesi" olarak çıkardı. Fakat o yıllarda yürürlükteki Matbuat Kanunu'na göre gazete veya dergi sahipliği için yüksek öğrenim veya lise diploması arandığı, gazete veya dergi başyazarı ile genel yayın müdürü ve yazı işleri müdürünün yüksek okul mezunu olması gerektiği için(1); Babamın adı, Gazete'de bu sıfatlarla görünmez. Uzun süre Bafrasesi'nin kimlik bilgilerinde "(İmtiyaz) sahibi ve yayın direktörü" olarak emekli binbaşı ve eski Bafra Askerlik Şubesi Başkanı Niyazi Doğu, O'nun 1946'da ölümünden sonra da "İmtiyaz sahibi ve neşriyat müdürü" olarak Yüksek Makine Mühendisi Ali Rıza Kefeli adları yer almıştır. Bu süre boyunca Babamın adı, Gazete'nin kimlik bilgileri arasında "B.M." (Başmuharrir), "İdare Müdürü", "Neşriyatı fiilen idare eden" gibi kısaltma, ad veya sıfatlarla birlikte yazılmıştır. Sözü edilen antidemokratik hükümler, 1945 yılında çok partili rejime geçildikten sonra bir ak devrim niteliğiyle tarihe geçen 14 Mayıs 1950 milletvekili genel seçimiyle iktidara gelen Demokrat Parti (DP) döneminde "Basın serbesttir." ilkesiyle çıkarılan Basın Kanunu ile kaldırılmıştı(2).        

Ulusal basının büyük boyda altı sayfa yayımlandığı bir dönemde daha küçük boyda genellikle iki sayfa, ilân durumuna göre bazen dört sayfa olarak yayımlanan Bafrasesi Gazetesi, Babam Süleyman Türk'ün çeşitli konulardaki görüşlerini açıklamak kadar, kurduğu derneklerle, özellikle Bafra'yı Güzelleştirme Cemiyeti (sonraki adıyla Bafra İmar Kurumu) olarak yaptıkları çalışmalar hakkında halkı bilgilendirmek, bu çalışmaların hesabını vermek, bu çalışmaları engellemek isteyenlerin iddialarına cevap vermek için kullandığı bir yayın organı idi. Gazete, o dönemde Bafra'daki tek basımevi sahibi olan Zühtü Dilmaç'ın Vatan Matbaası'nın sınırlı olanakları içinde dizilip basılmakla birlikte; imlâ (yazım) kurallarına uyma bakımından örnek sayılabilecek bir durumdadır. Ben de Bafra'ya geldikten sonra "musahhih" (düzeltmen) olarak Babama yardım ederken, dikkatli okuma ve yazım kurallarını uygulama alışkanlığını da kazandım.

Sarı basın kartı sahibi gazeteci kimliğiyle -bugünkü anayasal terminoloji ile- kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olan Türk Basın Birliği'nin 1945'teki Trabzon Bölge Kongre'sinde Haysiyet Divanı Başkanlığına seçilen, bu sıfatla 1946'da Ankara'daki Genel Kongre'ye(3) katılan Babam Süleyman Türk, 1951'de Bafrasesi Gazetesini kapattıktan sonra da başta Bafra (sonraki adıyla Bafra Haber) Gazetesi olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya devam etti. Bu anlamda kalemi elinden hiç bırakmadı.

Bafra'da şehir merkezinde şimdi park hâline getirilen Cumhuriyet Meydanı'nın 1944 yılında oradaki eski büyük hanın yıkılarak dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün bir büstüyle açılışı ve ana caddelere parke döşenmesi, Bafra'yı Güzelleştirme Cemiyeti'nin en önemli çalışmalarındandır. Henüz tek parti rejiminin hüküm sürdüğü bir zamanda dikilen bu büstün temeline ilk harcı koyanlar ve açılışını yapanlar arasında 1945'te çok partili rejime geçildikten sonra 14 Mayıs 1950 milletvekili genel seçiminden zaferle çıkan DP iktidarında Başbakan Adnan Menderes tarafından kurulan hükümetlerin ilk ikisinde sırasıyla İçişleri ve Adalet Bakanı olacak Samsun Valisi Rüknettin Nasuhioğlu da bulunuyordu.

O yıllarda bizim evimiz, Bafra ile ilgili sorunların konuşulduğu, bu sorunlara çözüm arandığı, yapılacak çalışmaların plânlandığı bir karargâh gibiydi. Bu amaçla -konu ile ilgili dernek merkezi dışında da- haftanın en az bir gecesi Babam ve arkadaşları, bizde toplanır, tartışır ve kararlar alırlardı. O zamanlar Bafra Ortaokulu'nun unutulmaz müdürü Necmettin Esin'in de sık sık katıldığı bu toplantılarda yapılan konuşmaları ben de, salonun bir köşesinde ders çalışırken ilgiyle dinlerdim.

Babam, asıl mesleği olan muhasebecilik ya da daha sonra uzun yıllar yaptığı tütün ticareti veya motorlu araçlar bayiliği sınırları içinde kalmayan bir insandı. Bu işleri en iyi biçimde yapmakla birlikte, örneğin en iyi işlenmiş tütün partilerini ihraç etmekle birlikte; topluma ve ülkeye hizmet etmek aşkı, O'nun kişiliğinde her zaman ağır basmıştır. O ve arkadaşları, sivil toplum örgütleri olarak, gönüllü kuruluşlar olarak da, hiçbir maddî karşılık beklemeksizin, aslında kamu kuruluşlarının, Devletin görev alanındaki birçok işin yapılabileceğini göstermişlerdir. O'nun kurduğu veya kuruluşuna öncülük ettiği dernekler, bu çalışmaların kurumsal çerçevesini oluşturmuştur.

O'nun öncü kişiliği, kimliğinin en belirgin unsurudur. Her zaman kafasında şu sorular vardı: Bafra için ne yapabiliriz? Samsun için, Türkiye için ne yapabiliriz? Bu soruları doğduğu ve yaşadığı her belde ve şehir için sormuştur. Yaptığı çalışmalar, bu soruların cevabı niteliğindedir. Son günlerine kadar kafasında hep bu ve benzeri sorular vardı. Örneğin Bafra Müzesi'nin kurulması, son zamanlarında üzerinde durduğu başlıca konu idi. Birlikte Demokratik Sol, Milliyetçi Hareket ve Anavatan Partileri (DSP-MHP-ANAP) Koalisyon Hükümetinin Kültür Bakanı İstemihan Talay'a gitmiş ve kendisinden Bafra Müzesi'nin kurulması için söz almıştık.

Babam için ülke yararı, toplum yararı her şeyin üstünde idi. Bafra'nın birçok sorununu Hükümet nezdinde takip etmek için Ankara'ya giden heyetlerin başında yer alırdı. Örneğin 1962 ürünü tütünlerin dış satımında karşılaşılan ve sonraki yıllarda da devam eden, Bafra tütüncülüğünde özel sektörün büyük ölçüde devreden çıkmasıyla sonuçlanan krize bir çözüm bulmak, tüccarın elinde kalan işlenmiş tütünlerin dış satımına olanak sağlamak amacıyla dönemin başbakanları İsmet İnönü, Süleyman Demirel ve ilgili bakanlarla görüşmek üzere Ankara'ya giden heyetlerin başında -kendi tütünlerini satmış olmasına rağmen- Bafra Tütüncüler Birliği'ni kurmuş, Türkiye Tütüncüler Federasyonu'nun kurucuları arasında yer almış bir insan olarak hep O vardı.

Her zaman yapıcı, sorunlara çözüm üretici idi. Ele aldığı sorunları bir çözüme kavuşturmadan, sonuçlandırmadan bırakmazdı. Birçok insanın iş bulabilmesinde, bir işe yerleştirilmesinde yardımcı olmuştur. Kendisine haksızlık edenlere bile yeri geldiğinde iyilikle karşılık vermiştir.

Eğitim ve sağlık, O'nun özel ilgi alanında olan iki konu idi. Örneğin Bafra Maarif Cemiyeti'ni kurdu, Bafra Lise Yaptırma Derneği'nin kurucu ve yöneticileri arasında yer aldı. Henüz sekiz yıllık zorunlu ilköğretimin başlamadığı bir dönemde Of'ta doğum yeri Uğurlu beldesinde sekiz dersliği olan ve atalarımızın adını taşıyan Hacıahmetoğlu İlköğretim Okulu'nun yapılmasını, arsasını vermek ve parasal katkıda bulunmak suretiyle sağladı. Açılmasında etkili olduğu Bafra Hasan Çakın Halk Kütüphanesi'ne bağışladığı ve orada ayrı bir köşe oluşturan 2.500 ciltlik özel kitaplığın evdeki ilk tasnifini Deney Sistemine göre henüz ortaokul öğrencisi iken bana yaptırmıştı. Bu, benim daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenciliğim yıllarında Kabataş Erkek Lisesi'nin 12.500 ciltlik kitaplığını tasnif edecek kadar kütüphaneciliği öğrenmemin de temeli oldu.

Türkiye'de yurt genelinde bir halk eğitimi seferberliğini başlatmak, O'nun en büyük emeli idi. Bu amaçla hazırladığı projeyi, 1944 ve 1952 yıllarında dönemin Millî Eğitim Bakanları Hasan-Âli Yücel ve aynı zamanda Samsun Milletvekili olan Tevfik İleri'ye sundu. 1950'li yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı'nda bir Halk Eğitimi Genel Müdürlüğü'nün kurulmasında -diğer uzmanların çalışmaları yanında- bu proje de etkili olmuştur. 1952'deki başvuruya benim henüz lise öğrencisi iken hazırladığım "Dünyada Halk Eğitimi" başlıklı rapor da eklenmişti. Bu başvuruya ilişkin mektuplar ve raporla her ikimizin halk eğitimi konusundaki yazılarımız, Babamın ölümünden bir yıl sonra, 2007 yılında ikimizin imzası ve "Aydınlık Türkiye İçin Halk Eğitimi" başlığıyla yayımlandı.

Bir ara Bafra için gereksiz görülerek kapattırılmış olan Bafra Hastahanesi'nin yeniden açılması yolunda yoğun bir mücadele verdi; Bafra Hastahane İnşa ve Bakım Derneği'ni kurdu; Samsun il genel meclisi üyeliği sırasında Hastahane'nin yeniden açılmasını sağladı. 75. Yıl Bafra Huzur Evi de, O'nun düşünceden gerçekleşme aşamasına kadar etkili olduğu bir kurumdur.

Babamın aktif siyasetle ilgisine gelince; O'nun bu konuda çok şanslı olduğu söylenemez. 14 Mayıs 1950 milletvekili genel seçimi öncesinde Bafra'da bir grup genç, Babama DP'den aday olmasını ısrarla önerdi. Fakat daha önce halkevleri ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin iç içe olduğu yıllarda bir süre Bafra Halkevi Başkanlığı yapmış olan Babam, 1950'de girdiği DP'den adaylığını koyması durumunda bunun, sırf milletvekili olmak amacıyla DP'ye geçtiği biçiminde yorumlanabileceği düşüncesiyle bu öneriyi kabul etmedi. DP, Bafra'dan eski bir din hocası olan Hasan Fehmi Ustaoğlu'nu aday gösterdi. O da milletvekili seçildikten kısa bir süre sonra Atatürk devrimlerini eleştiren sözleriyle DP'yi zor durumda bıraktı ve derhal Parti'den ihraç edildi.

1954 milletvekili genel seçiminde ise önce Babam, sonra da O'nu bu yolda teşvik etmiş olan DP Bafra İlçe Başkanı Ömer Güriş, Samsun milletvekilliği için adaylık başvurusu yaptı. DP'nin Samsun ili aday yoklamasında Bafra delegelerinin oyları iki aday adayı arasında bölündüğü için Bafra'dan kazanan aday olmadı. Fakat Bafra gibi büyük bir ilçeden aday gösterilmemesi düşünülemezdi. Adaylığın yolu, DP Genel Merkez kontenjanından listeye girmekti. Böyle olduğu hâlde Babam, delege oylarıyla kazanamadığı bir adaylığı Genel İdare Kurulu'ndan istemedi. Ömer Güriş, aday gösterildi ve iki dönem milletvekili seçildi.

Babam, DP'nin giderek artan baskıcı tutumu ve antidemokratik uygulamaları yüzünden 1957 milletvekili genel seçiminden sonra bu Parti'den ayrıldı. Zaten hiçbir zaman katı bir partili, daha doğrusu, katı bir partici olmamıştı. Örneğin DP'li olduğu yıllarda bile bizim evin salonunda Atatürk'ün portresi yanında İnönü'nün de portresi, ayrıca çeşitli toplantı ve görüşme vesileleri ile İsmet İnönü ve Celâl Bayar'la çekilmiş resimleri de asılıydı. Bu ve diğer devlet ve siyaset adamlarıyla çekilmiş resimleri, bugün de evimizin ve son yıllarında evin yanında kullandığı yazıhanenin duvarlarını süslemeye devam ediyor.

Babam, DP'den ayrıldıktan sonra başka bir siyasî partiye girmedi. Ancak ülkeye hizmet etmek için mutlaka bir partiye girmeğe gerek olmadığı düşüncesiyle çalışmalarına devam etti. Sinevizyon sunumunda anlatılan bu çalışmalara bir kez daha dönmeye gerek yok. Ama bunlar arasında özellikle Bafra Ticaret ve Sanayi Odası'nda önce Meclis, sonra Yönetim Kurulu Başkanı, yıllarca Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Mevzuat Komisyonu Başkanı olarak görev yapması, Sinop Ticaret ve Sanayi Odası'nın kurulmasına öncülük etmesi, O'nun unutulmaz hizmetlerindendir. Kurduğu, başkanlık ettiği, yönetim veya denetim görevi aldığı dernek ve kurumların sayısı, onbeş dolayındadır.

Babam, dostluk ve arkadaşlıklarında vefalı idi. Fakat ilerleyen yaşlarında yakın arkadaşlarının birçoğunu kaybetmişti. Bununla birlikte her zaman gençlerle diyalog kurmasını bildi.

Babam sanatı ve sanatçıları severdi. Örneğin Safiye Ayla, Muallâ Gökçay, Selâhattin Pınar gibi sanatçı dostları vardı. Giyim-kuşamında ve genel olarak çok zevkli, zarif bir insandı. Dışarıda fötr şapkası
başından eksik olmazdı.

Babam Süleyman Türk, her yönüyle çağdaş, örnek bir insandı. Atatürk ilke ve devrimlerine, Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa'da belirtilen değişmez niteliklerine içtenlikle bağlıydı. O'nu 11 Ağustos 2006 günü kaybettik. Fakat ölümünün beşinci yılında anma törenini Cumhuriyet Bayramının başladığı 28 Ekim 2011 gününün bu saatlerinde düzenlememizin nedeni, O'nun insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik, sosyal hukuk devletine inancını vurgulamak içindir. Türkiye'nin geleceği, ülke bütünlüğü içinde bu ilkelerin gerçekleşmesine bağlıdır.

Bu yıl Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal edilmesi doğru olmamıştır. Şüphesiz Güneydoğu'da bölücü terör örgütünün hain saldırısına uğrayan şehitlerimiz ile Van depreminde kaybettiğimiz yurttaşlarımızın acısını Milletçe paylaşıyoruz. Bunlar, Milletçe yaşadığımız felâketlerdir. Ancak Cumhuriyet Bayramı, Türkiye Devletinin en büyük bayramıdır. Bu Bayram, yalnız geçit resmi yapılan bir bayram değil, aynı zamanda Cumhuriyet ilkelerine bağlılığın, ulusal birlik ve dayanışmanın da ifade edildiği bir bayramdır. Özellikle bunları bir kez daha belirtmek için kutlanmalıydı.

Bu düşüncelerle yapıcı ve yaratıcı, ülke işlerinde sorumluluk üstlenmesini bilen örnek bir Cumhuriyet insanı olarak Babam Süleyman Türk'ü birlikte andığımız bu gün Cumhuriyet Bayramınızı kutluyor, hepinizi saygıyla selâmlıyorum.



___________________________
*Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'ün 28 Ekim 2011 günü Bafra Kültür Merkezinde düzenlenen "Ölümünün 5. Yılında Anılarla Süleyman Türk" toplantısında yaptığı konuşmanın dipnotları eklenmiş metni.

 (1) 25.7.1931 tarih ve 1881 sayılı Matbuat Kanunu (28.6.1938 tarih ve 3518 sayılı Kanun'la değişik) m. 12, 15.

 (2) 15.7.1950 tarih ve 5680 sayılı Basın Kanunu m. 1, 42.

 (3) Türk Basın Birliği, Türkiye'de çıkan gazete ve dergilerin sahipleri ile gazeteciliği meslek edinen kimselerden oluşmak, tüzel kişiliği haiz olmak ve merkezi Ankara'da bulunmak üzere 28.6.1938 tarih ve 3511 sayılı Basın Birliği Kanunu ile kurulmuştur (m. 1). Kanun'a göre gazetecilik mesleğini icra edebilmek için Birliğe üye yazılmak zorunluydu (m. 2). Birlik, merkezleri Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Trabzon olmak üzere beş bölgeye ayrılmıştı (m. 4). Birliğin organları şunlardı: Genel Kongre, bölge kongreleri, Merkez Yönetim Kurulu, bölge yönetim kurulları, Yüksek Haysiyet Divanı ve bölge haysiyet divanları (m. 6). İşte Babam Süleyman Türk, sarı basın kartı sahibi gazeteci kimliğiyle 1945'te Türk Basın Birliği'nin Trabzon Bölge Kongresi'nde Haysiyet Divanı Başkanı seçilmiş ve bu sıfatla 1946'da Ankara'daki Genel Kongre'ye katılmıştır.

Türk Basın Birliği, 1945'te çok partili rejime geçildikten sonra çıkarılan 13.6.1946 tarih ve 4932 sayılı Basın Birliği Kanununun Kaldırılması Hakkında Kanun gereğince sona ermiş ve tasfiye edilmiştir (m. 1). Kanun Tasarısı'nın Gerekçe'sinde, uygulamada 3511 sayılı Kanun'da basın mesleğinin gelişmesi bakımından günün gereksinmelerini karşılamayan bazı kayıtlar bulunduğunun görüldüğü, Cemiyetler Kanunu'nda yapılması önerilen değişikliğin kabulünden sonra kurulabilecek meslek kuruluşlarının Basın Birliği'nin yerine geçebileceği, bu bakımdan meslek gereksinmelerini daha iyi karşılayabilecek serbest derneklerin kurulmasına yol açmak üzere Basın Birliği'nin kaldırılmasının yararlı sayıldığı açıklanmıştır; bk. TBMM Tutanak Dergisi 1946, C. 24, S. Sayısı: 165 "Basın Birliği Kanununun Kaldırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet ve İçişleri Komisyonları Raporları (1/607), s. 1.

/ Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK

1 yorum: