15 Ekim 2014 Çarşamba

Savaş ve Açlar

Savaş ve Açlar
Hasan İzzettin Dinamo

Temel Çavuş Akçaabatlıdır. Savaş yıllarında Yemen’de Mısır’da yedi yıl askerlik etmiştir. Çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle çavuşluğa yükselmiştir. Terhis olunca, ailesiyle İstanbul’a gelir. Sarıyer sırtlarına yerleşir. Fakat beslediği inekler ölünce işsiz kalır. Geçim sıkıntısından bunalarak memleketine gitmeye karar verir. Vapurda Samsunlu Osman Bey’e rastlar. Bey, onları topraklarında çalışmaya çağırır. Tütün tarlalarının yanındaki derme çatma bir eve yerleştirir. Orada başka hemşehriler de vardır. Canla başla çalışırlar. Fakat sivrisinek ve sıtma bellerini büker. Dayanamayacaklarını anlayınca, oradan da göçerler.

Yolda halk ailenin geçişini ilgiyle izler. Bir ara hızla bir atlı üzerlerine gelir. Hepsi birden çamura yuvarlanırlar. Ailenin büyük oğlu Ali, atlıyı alaşağı eder. Onu da, kendileri gibi, çamura batırır.

Atlı, çevrenin zenginlerinden Emiroğlu’nun oğlu Mümtaz’dır. Şımarık ve küstah bir gençtir. Babası onu İstanbul’a Galatasaray Lisesi’ne okumaya göndermiş, fakat haylazlığından ötürü yanına aldırtmıştır. Şimdi şık giyimiyle sokaklarda dolaşmakta, ona buna sarkıntılık etmektedir. Gerçi sesini çıkarmaz, ama Ali’nin yaptığını da unutmaz. Bunun ondan acısını çıkarmağa karar verir.

Temel Çavuş ile oğlu ve karısı sıkı bir çalışmaya girerler. Tek umutları bir Rumdan kiraladıkları bahçedir.

Şimdilik yiyecek parası olmadığından, Temel Çavuş, geceleri ormanda avlanmaya gider. Bir gün dönerken, bahçesine bir göz atar, bütün sebzelerinin ezildiğini, çamura belendiğini görür. Bahçenin yüzünde nal izleri vardır.

Aile büyük bir umutsuzluğa düşer. Neyse ki sebzeler kısa zamanda düzelir, eski durumlarına kavuşurlar. Bunu baba oğul bol bol kemençe çalarak, horon teperek kutlarlar. Mevsimi gelince bahçeden umduklarından da çok para kazanırlar.

Başka bahçeler kiralarlar. Artık nöbet tutacaklar, sonunda geniş bir soluk alacaklardır. Ama bu kez de savaş gelip çatar. Temel Çavuş yeniden askere alınır. Evin yükü Ali’nin sırtına biner. Üstelik, Şakire de yedinci çocuğuna hamiledir.

Şehirde erkeklerin çoğu askere alınır. Mümtaz fırsatı kaçırmaz. Ali’yi on beş yaşında olduğu halde, «asker kaçağı» diye ihbar eder. Ardından, bahçelerin kendisine ait olduğunu ileri sürer, boşaltılmasını ister. Hatta, tapuyu gösterir. Yakında oturan bir yüzbaşı olanları duyar, asker ailesi olduklarından onlara yardım eder. Evlerinden atılmalarını önler. Bu arada Temel Çavuş’un cephede donarak öldüğü duyulur.

Sıkıntılı günler başlar. Ali de askere alınınca Şakire iyice bunalır. Yiyecek sıkıntısını kıtlık izler. Yoksullar perişan olmuştur. Zenginlerin ise işleri yolundadır.

Ali’den bir mektup gelir. Sonra ölüm haberi yetişir. Şakire bir kez daha yıkılır. Açlık canlarına yetmiştir. Çocuklarından küçük Hüseyin ile Fatma beslenme yetersizliğinden ölürler.Kimseden yardım göremeyen Şakire, ormandan odun toplayarak pazarda satar. Fakat bir yük oduna ancak bir somun alabilir. Çevresinde açlıktan, koleradan, tifüsten ölenlerin sayısı gittikçe çoğalır. Kendilerini koruyan kumandan da başka yere atanınca, Emiroğulları yeniden tepelerine dikilir. Ertesi gün kulübe de boşaltılır. Aile deniz kıyısında terkedilmiş boş bir eve yerleşir. Açlık son haddini bulur. Çoluk çocuk ne bulurlarsa yerler, hatta hırsızlık ederler.

Bir gün Musa mezbahanın ayağına atılan bağırsakları kovasına doldoldurarak eve getirir. Şakire bunları temizleyerek pişirir. Yerler. Her gün oraya giderler, yiyeceklerini çıkarırlar. Fakat barsaklara halkın üşüştüğünü gören ilgililer, onları parayla satmaya başlarlar.

Şakire çocukların en küçüğünü de toprağa verir. Geri kalan üç çocuğunu Darüleytam’a yazdırır. Hastalanır. Okulun bitişiğindeki hastaneye yatar. Başhekim ona bir hafta bakacağına söz verir. Yazık ki talih orada da kendisine gülmez. İri kıyım hastabakıcı, Şakire’nin para çıkınını alabilmek için, ona öldürücü iki iğne yapar. Kadıncağız birkaç gün sonra acılar içinde göçer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder