11 Temmuz 2009 Cumartesi

Evliya Çelebi Seyahatnâmesinde Lâdik


 Lâdik şehri ve kalesinin vasıfları 
Amasya kayserlerinden Havik denilen zatın yapısıdır. Nice meliklerin eline geçtikten sonra Dânişmendlilerden Melik Gazi Hazretleri gelip burayı fetheder. MelikGazi şehri fethettiğinde kumandanlarından Selman Han “Sancağı kale üzerine dikmeyelim” der. Melik Gazi “Lâ, dik sancağı!” yani “Hayır, dik sancağı!” der. Bu konuşma üzerine kaleye “Lâdik Kalesi” ve şehre de Lâdik” denilmeye başlanır.

Osmanlı ülkesinde üç Lâdik şehri vardır. Birincisi Konya Lâdik’idir ki büyük bir şehir iken celâli ve paşalar zulmünden dolayı hala bir kasabacık halinde kalmıştır. İkincisi Van vilayetindeki “Kör Lâdik” sancağıdır. Üçüncüsü de bu Amasya Lâdik’idir. Burası Allah’a vakf olmakla harap olmamıştır.

Yıldırım Bayezid Han Amasya kalesini fethettiği zaman bu Lâdik Kalesi de cenk ve kavgasız “Timurtaş Paşaya teslim olmuştur. Bayezid Han, kalenin anahtarları kendisine teslim edildiğinde Lâdik ahalisi için “refah üzere mutluluk içerisinde uzun yaşayalar” diye hayır duası etmiştir. Hala bu hayır duası sebebiyle bütün ahalisi uzun ömürlü, zevk ve şevk ehli salih insanlardır. Şehzade Bayezid-i Veli Amasya’da mutasarrıf iken her sene altı ay gelip Lâdik’te kalırdı. Bu yüzden şehirde güzel bir has bahçe yapıp bırakmıştır ki hala bahçe ustası, kırk adet bostancı hademesi ve korucuları vardır. Çayırı büyük mirahor tarafından korunur. Şehir merhum Sultan Ahmed Han’ın validesi Bülbül Hatun’un vakfı olup ahalisi vergiden muaftır. Sivas Eyaleti Valisi tarafından dahi bu şehre adam gönderilip müdahale edilemez.

Kadısı üç yüz akçe payeli olan seçkin bir kazadır. Kadıya senede altı kese hâsıl olur. Şehrin bütün ahalisi şer’-i şerife itaat eder insanlardır. Şeyhülislamı, nakîbü’l-eşrafı, uleması, sulehâsı, a’yan ve eşrafı vardır. Sipahi kethüda yeri, yeniçeri serdarı, şehir nâib ve muhtesibi, kapan emini ve göl emini vardır.

Kalesi şehrin güneyinde göklere uzanmış, dört köşe, köhne bir yapıdır. İçerisinde imaretleri olmadığından dizdarı ve kale neferleri de yoktur. Ancak hünkâr bahçesi ustası vardır. Bostancı neferleriyle dağları ve sair koru ormanlarını koruyup kollar.

Şehir onyedi mahalledir. Bunlardan Bey, Kellez, Yeni Cami’, Kavak, Tekke, Şehreküsdü, Yarımca, Dağ, Polad ve Bahşi mahalleleri şehrin meşhur mahalleleridir. Bu mahalleler içerisinde büyük küçük kırkyedi mihrab (namaz kılınan yer) vardır. Altısında Cuma namazı kılınır. Üçü de eski sultan cami’leridir. Sultan Ahmet Han Cami’i, Davud Paşa Cami’i, Tekke Cami’i, Şehreküsdü Cami’i ve Kellez Cami’i meşhurlarıdır. Diğerleri ise mescidlerdir.

Şehirde üçbinyirmi adet kiremitli, bağlı, bahçeli ev vardır. Yedi adet tarikat ehli tekkesi vardır. En meşhuru olan Hazret-i Seyyid Ahmed-i Kebir tekkesi ma’mur olup gönül ve irfan ehlinin karargâhıdır. Gelen-gidenlere nimeti bol büyük bir vakıftır.

İki hamamı vardır. Çarşı içerisindeki eski hamam ve Yeni Cami’ mahallesindeki Yeni hamam pâk ve temiz, tellakları zarif insanlardır. Yedi tane de hanı vardır. Kapan Hanı, Halim Bey Hanı, Emir Hüseyinoğlu Hanı, Seydi Ahmed Efendizâde Ali Çelebi ve Buğday Pazarında Tennik Hanı meşhurlarıdır. Çarşı içerisinde merhum Davud Paşanın kârgir olarak inşa edilmiş büyük kervansarayı Allah rızası için gelen-gidenlere konaklama yeridir. Yanında berrak bir pınar vardır.

Lâdik’te dörtyüz adet dükkân vardır. Davud Paşa’nın hayratı kârgirden bina edilmiş büyük bir bedesten vardır. Bedestenin iki tarafında varolan seksen adet ma’mur dükkân Davud Paşa Cami’isinin evkafıdır. Toplam kırk adet vezir, miri miran ve sair a’yan sarayı vardır. Meşhurları Osman Paşa Sarayı, İbrahim Bey Sarayı, Hacı Bey Sarayı, Hüseyin Bey Sarayı, Alaybeyi Sarayı ve Mustafa Bey Sarayıdır. Bu sarayların her birinde birer hamamdan başka kırkbeş ev hamamı vardır.

Şehirdeki tüm cami’lerde her gün ilim mübahaseleri olur. Dersiamları vardır. Onsekiz yerde çocuk mektebi vardır. İki tane imaret yemek evi vardır. Su ve havasının lâtif oluşundan güzelleri çoktur. İleri gelenler temiz kumaşlar ve samur kürk giyerler. Beyleri, paşaları, ikiyüzden fazla yüksek mansıp elde etmiş kadı efendileri, büyük şeyhleri, iyi halli halim ve selim insanları vardır. Türkistan şehirlerinden gelmiş iyi sipahileri ve bilgi sahibi insanları çoktur. Orta halli olan insanlar tüccar ve sanat ehlidir. Erkekleri tertemiz bir şekilde çuha ferace ve kontuş giyerler. Kadınları kadife çakşır üzerine sarı çizme ve çuha ferace giyerek beyaz yüz örtüsü örtünüp sivri diba takke giyerler ve gayet edepli bir şekilde yürürler. Hamamdan ve ziyaretlerden başka bir yere gitmezler. Gayet edepli, sâliha ve iffetlidirler.

Yiyecek, İçecek ve Ürünleri:
Göksulu (göğsümü) armudu o kadar güzeldir ki başka yerlerde olmaz. Karaman armudu ve abdan kirazı da çok güzeldir. Osmanlı ülkesinde Sapanca somunundan sonra Lâdik’in Memecik ekmeği meşhurdur. Yayla ve kışı fazla olduğundan üzüm, kavun, karpuz, incir, zeytin ve nar gibi meyveleri olmaz. Ancak “Akdağ Balı” adıyla meşhur saf balı vardır ki ne Girid balına, ne Adana balına ne de Sığla balına benzer. Bu bal amber kokulu Allah vergisi bir baldır ve binlerce kutu İstanbul ileri gelenlerine hediye olarak gider.Burada üretilen beyaz sâdelik pamuk bez,Acemlerin Lefkûri ve Musul bezinden daha ince ve beyazdır.

Mesire Yerleri:
Şehir içinden akan Ballıkaya suyunun başı bir mesire yeridir. Şehrin kıble tarafındadır. Diğer mesire yeri de, şehrin doğusunda “Frenk Gözü” demekle meşhur berrak nehri olan yerdir. Hüseyin Paşa, bu suyun üzerine gezinti yeri olmak üzere bir Havernak köşkü yaptırmıştır. Bütün zevk sahipleri burada zevk-ü safa ederler. Temmuz ayında dahi bu su o kadar soğuk olur ki içinden üçtaş dahi çıkarılamaz. Ballısu ve Ferenk pınarı şehrin içinden akarak nice sarayları, han, hamam, cami ve bahçeleri sularlar. Şehir içinde nice un değirmenlerini döndürüp Lâdik Gölüne dökülürler.

Gezinti yerlerinden biride “Akpınar başı”dır. Burada da soğuk akarsu vardır. Fakat bu su şehre gelmeyip, şehir dışındaki tarla ve bağları sular. Bu akarsu, şehrin kuzeyindeki dağlardan doğar ve Lâdik gölüne dökülür. Lâdik Kalesinin batı tarafında “Manastır” denilen bir gezinti yeri daha vardır. İnsana ferahlık veren çimenlik bir yerdir. Buradan akan suya “Ramcı nehri” derler. Maarra suyundan lezzetli ve temiz bir sudur.Bu su kale altında iki kola ayrılır.Bir kolu “Hıdırlık” ziyaret yerinden aşağı Kova mahallesi bahçeleri içine akar.Diğer kolu da ,şehir ayan ve eşrafının hacıları karşılamak  için çıktıkları Balı Dede Sultan Hazretleri ziyaretgâhı mesiresinden,Kozlu bağlarından aşağı akıp Lâdik halicine karışır.


Lâdik Kaplıcası:
Lâdik’e birbuçuk saat uzaklıkta, batı tarafında Hallez denilen köydedir. Hallez bağlı, bahçeli ve bir camili Müslüman köyüdür. Bu köyün altından küçük bir nehir akar ve nice un değirmenlerini döndürdükten sonra Kızılırmağa dökülür. Lâdik dağları arkasında olduğu için Lâdik gölüne dökülemez. Bu nehrin kenarında Hallez ılıcası vardır. Kubbeli güzel bir binası var. Kiraz mevsiminde bütün o havaliden araba araba ve at, eşek ve katırlara binerek binlerce insan gelip ılıcada çimerek(yıkanarak) cüzam ve alaca hastalığından Allah’ın izniyle şifa bulurlar. Ilıcanın ayağı Hallez nehrine ulaşıp Kızılırmağa kavuşur.


Lâdik Gölü:
Lâdik’in doğusunda, etrafı ancak bir günde dolaşılabilecek bir göldür. Onbir çeşit balığı vardır ki her birinin lezzetini ve özelliklerini tafsilatıyla anlatsak söz uzar. Amma balıklarından turna balığı, Musa sofrası kadar leziz ve kuvvet vericidir. Gölün çevresi ma’mur köylerle çevrilidir. Dört tarafından; Zuday, Sonisa, Kavza ve Zeytun dağlarından gelen yirmialtı adet akarsu buraya dökülür. Bir tarafa ayağı yoktur. Kenarındaki “Boğaz Köyü” gayet güzel ve ma’mur bir köydür. Gölün civarında otuz adet köy vardır. Bu köyde olan kaymak hiçbir yerde yoktur. Küleğinin(süt kabı) içerisinde iken keçi oğlağı kaymak üzerine bassa tırnakları kaymağa tesir etmez. Kaymağı bıçak ile keserler. Sakız gibi çiğnenir, lezzetli ve güzel kokuludur.

Lâdik’in güneyinde yer alan Amasya sekiz saat uzaklıktadır. Doğusunda Niksar vardır. Kavak kazası bir konak mesafededir. Batısında Köprü şehri vardır. Yine batısındaki Zeytin kazası bir konak mesafededir. İskelesi kuzeyinde, Karadeniz sahilindeki Samsun ve Sinop şehirleridir.



Lâdik’in Ziyaret Yerleri:
Eş-Şeyh Seyyid Ahmed-i Kebir ziyaretğâhı: Şeyh Seyyid Ahmed-i Kebir burada medfundur. Eş-Şeyhu Ekber’den irşad alıp, sonra onun yerine halife olmuş ulu sultandır. Hâlâ herkesçe ziyaret edilir. İkisi de Eski Cami’de medfundurlar. Eski Cami’i Hicri 852 ( Miladi 1448) senesinde onlar bina etmişlerdir. Orhan Gazi ulema ve meşayihinindendirler. Kale altında eş-Şeyh Yavedûd Sultan ziyaretğâhı, Kova mahallesinden yukarıda Hıdırlık ziyaretğâhı, hacıları karşılamaya çıkılan yerde Balı Dede ziyaretğâhı vardır. Merhum Gazi Tayyar Mustafa Paşa’da burada büyük bir kubbede gömülüdür.

Bu şehirde Paşa efendimizle üç gün kalıp, büyük ziyafetler tertip olundu. Sonra kalkıp batı tarafına beş saat giderek, Şahin Ağa köyüne geldik.  İki yüz haneli Müslüman köyüdür.

Yine Seyahatname’de, XVII. asırda Oğuzların Anadolu’yu istilası sırasında Lâdik alınırken, Ümeradan Süleyman Gazi kaleye girip, Melik Ahmet Danişment Gazi bayrağı dikmek ister. Ancak fikrini değiştirip Arapça‘da nefi (olumsuz) manasına gelen “La” dediği ve sonra vazgeçip “Dik” diyerek bayrağı diktiği belirtilmektedir.

Bu kasabanın içinde ve etrafında Türk kabilelerinden Doğanlı oymağı meskûndur. Doğanlı Oymağı Beyi Sulu Bey, Melik Ahmed Danişment Gazinin kızı İledük Hatun ile evli olmasıyla damadıdır. Melik’in kızı(nın) oğulları (torunları), yani Sulu Beyin oğulları Arslan Doğmuş ve Uluğ Beyler olduğu eski eserlerden anlaşılmaktadır. Emir-i Kebir Bedrettin Şehinşah bin Arslandoğmuş el-Teğani dahi Niksar’da medfun ve kitabesi mevcuttur. Lâdik’te Kız Oğlu ve Doğanlı adlarıyla büyük köyler, malikâneler bulunduğuna dikkat olunarak bu kasabanın adının “İledük Hatun”, diğer tabirle “İledik Hatun”dan neş’et ettiği tahmin olunabilir.

 Lâdik kasabasının güney tarafı dağ ve diğer tarafları açık, düz bir ovaya nazır olduğundan umumi manzarası gayet güzel, havası sağlam ve rutubeti iyidir. Onyedi mahallesi olup bunlardan Bahşi, Koğa, Kilyas, Saray, Zaviye, Kızılsini ve Kösere mahalleleri eskiden beri vardı. Kasaba büyüyünce Cami’-i Cedid, Harmanlar, Hanpınarı, Hacıalipınarı, Şehreküsdü, Sun’ullah Paşa, İskaniye, Namazgâh, Taşlıpınar ve Kilise mahalleleri kurulmuştur. Beşyüz kadar hanesi vardır.

Zaviye Mahallesinde bulunan cami’-i şerif kiliseden çevrilmiş ve yanına bir minare ilave edilmiştir. Cami’-i Cedid Mahallesinde Hicri 891 (Miladi1486 )’de vezirlerden Davud Paşa tarafından bina edilen cami’ yıkılmaya yüz tuttuğundan Hicri1085 (Miladi1675)’de Sultan Dördüncü Mehmet Han Hazretleri tarafından yenilenerek ve iki minare de ilave edilerek ihya edilmiştir. Bahşi Mahallesinde Hicri 915 ( Miladi 1510 )’te Amasya Valisi Şehzade Sultan Ahmed’in validesi Bülbül Hatun tarafından bir cami’-i şerif ve hamam bina edilmiş ve evkafı tanzim olunmuştur. Bu camiler umu men kârgirdirler ve sağlamdırlar.

Hicri 1112 (Miladi 1701)’de Cami’-i Cedid Mahallesinde eski Şeyhülislam Lâdikli Mehmet Efendi on iki hücreli bir medrese-i âliye ve gayet muntazam kârgir olmak üzere cami’, bedesten ve taşhan bina etmiş ve Hicri 1117( Miladi 1706 )’de bunları medrese ve cami’-i şerife vakf etmiştir. Bahşi Mahallesinde bulunan dokuz hücreli ahşap medrese Hızır Paşa tarafından bina edilmiş olup evkafı vardır. Zaviye Mahallesinde beş hücreli olmak üzere yakın zamanda bir medrese daha bina edilmiştir.

Bu dinî ve ilmî müesseselerden başka Mesud Bey, Sun’ullah Paşa, Polad Bey, Emir Ahmet Çelebi ve Hacı Yunus Ağa taraflarından bina edilmiş birer mescid, cami’-i şerif, bir mekteb-i rüşdî, bir mekteb-i ibtidaî ve bir inas mektebi vardır. Hicri 1323(Miladi 1906) tarihinde Çerkez Karabeyzâde Ömer Bey Saray Mahallesinde güzel bir hamam bina etmiştir.

 Ayrıca Lâdik kasabasında es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed-i Kebir-i Rufaî Hazretlerinin türbesi çok meşhur olup evkafı, imareti ve tekkesi vardır. Kasaba civarındaki Balı Baba tekkesi de meşhur ziyaret yerlerindendir.

Sadeleştiren: Rasim Erol

 “Evliya Çelebi Seyahatnamesi (Topkapı Sarayı Bağdat 304 yazmasının Transkripsiyonu-Dizini) ,Yapı Kredi Yayınları, 1999, İstanbul; Hazırlayanlar: Zekeriya Kurşun, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı.” kimliğine sahip olan kitap, orijinal yazma nüshanın transkripsiyonu şeklindedir. Bu metin, Evliya Çelebi Seyahatnâmesinin Cilt:2, Sayfa 202-205 arası Lâdik’le ilgili olan bölümünün sadeleştirilerek alınması şeklinde oluşmuştur. Okuyucuların, Evliya Çelebi’nin 1611-1682 tarihleri arasında yaşadığını, 19 Ağustos 1630 gecesi gördüğü meşhur rüya üzerine Osmanlı coğrafyasını adım adım gezmeye başladığını ve Seyahatnâme’nin bu gezilerin kaleme alınması şeklinde ortaya çıktığını dikkate alarak okumalarının daha faydalı olacağı kanaatindeyim.(R.E.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder