3 Aralık 2006 Pazar

Pontus Olayının Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri -I

Tarih Perspektifi İçinde Pontus Olayı: Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri
/Yrd. Doç. Dr. Hamit Pehlivanlı*

GİRİŞ
Bugün Yunanlılar tarafından siyasî platformda bir mesele olarak gündeme getirilen Pontus meselesinin tarihî gelişimini inceleyerek konuyu izaha çalışalım. Eski çağlarda kurulan Pontus Devletinin Rumluk ile Yunanlılık ile ne derece ilişkili olduğunu keleydim. Önce Pontus adı nereden gelmektedir?

Eski çağda Grekler Karadeniz’e “deniz” manasında “pontus” adını vermişlerdir. Karadeniz’in güney sahillerine de aynı isim verilmiş ve bölge sakinlerine de Pontuslu denilmiştir1. Tarihî Pontus Krallığı ise M.Ö. 301 yılında Pers Satrapı’nın oğlu Mithridates I tarafından “Pontus Krallığı” olarak kurulmuştur. Son kralları Mithridates VI Evpator zamanında devletin sınırları en geniş seviyesine ulaşmıştır. Bu kralın yayılmacı siyaseti sonucu Ege adalarına hatta Yunanistan’a kadar geçmesi, Roma ile Pontus Devleti’ni karşı karşıya getirdi. General Pompeius (Pompey) idaresindeki Roma orduları M.Ö. 66’da Pontus ordusunu bozguna uğratarak bu devlete son vermiş oldular. Pontus toprakları paylaştırılarak bir bölümü Bithynia’ya bağlandı. (Pontus-Bithynia Eyaleti) Galatia Kralı Dejotorus’a bağlanan topraklar ise Antonius zamanında Polemonlar’a verildi. (Polemon Pontus’u), Polemon H’nin Krallığı da Neron tarafından Galatia-Kapadokya Eyaletine bağlandı. Ve böylece krallık tamamen ortadan kaldırılmış oldu. (M.S. 64 veya 63)2.
Tarihî Pontus Devletinin mirasına sahip çıkmak isteyen ve 19. yy sonlarından itibaren yeniden diriltilmeye çalışılan Pontus Devleti’nin veya Pontusluların bugünkü iddia sahipleriyle alakası nedir? Yani gerçekten tarihî Pontusluların, Yunanlıların iddia ettiği gibi Yunanlılıkla, Hellenlikle ilgisi var mıydı? Varsa ne derecedir? Bu sorunun veya soruların cevabını Stefanos Yerasimos’tan öğrenelim! “... bunların büyük bölümü Ortodoks Hıristiyan idiler, yani Ermeni değildiler. Ama o dönemde Ortodoksların Yunanlı olduklarım söylemek güçtür... Bu Ortodoks Hıristiyan nüfus kilise ile yeni burjuvazinin birlikte yürüttükleri çabaların etkisi altına girecek ve kökeni ne olursa olsun Anadolu’da yaşayan Türkçe ya da Rumca konuşan bütün Ortodoks Hıristiyanlar gibi Yunan ulusuna ait olma duygusunu benimsemeye başlayacaktır.”3

I - PONTUS MESELESİ: ORTAYA ÇIKARILIŞI VE GELİŞEN OLAYLAR

A - PONTUS MESELESİ NEDİR?
Pontus Meselesi Tanzimatın gayri müslimlerle ilgili hükümlerinden faydalanılarak ortaya atılmıştır4. Pontusculuk 19. yy sonlarında özellikle İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD tarafından zaman zaman ve gerektiği kadar destek bulan, Yunan Megali İdeasının bir uzantısı olarak Doğu Karadeniz kıyılarında kurulması planlanan bir devletin doğuşunu hazırlamak için başvurulan her türlü faaliyet (siyasî, askerî, dinî, etnik kışkırtma, kültürel v.s.) olarak tanımlanabilir.

Pontus meselesi Yunanlılar ve Batılılar için başka, başka manalar ifade etmektedir. Zaman, zaman ve icabettiği kadar desteklenen “Pontus Meselesi”, batılılar için Yunanlıların anladığı manadan çok, Türkleri dünya kamuoyu önünde zor durumda bırakmak, siyasi alanda sıkıştırmak için harekete geçirdikleri, Yunanlıları da bu oyunlarına alet ettikleri bir siyasi meseledir. Stefanos Yerasimos’un deyimiyle Pontus Meselesi “... dönemin büyük göçleri tarafından Ortadoğu politikasında doğurduğu, zaman, zaman önemli sonuçlara rağmen oldukça önemsiz (marjinal) bir olay”dır. Yine Stefanos Yerasimos olayın fazla önemli olmayışını şu şekilde izah etmektedir.”... arşivlerde Pontus belgeleri ayrı bir başlık altında sınıflandırılmamıştır. Nitekim bu olaylarla ilgili belgeler Türkiye, Kafkasya, Yunanistan v.b. dosyalara dağılmış durumdadır.”5

Türkler ve Yunanlılar arasında mesele olan ve üzerinde hak iddia edilen Pontus ülkenin sınırlarının içine hangi Türk şehir ve kasabaları sokulmak isteniyordu. İstanbul’da yayınlanan Patris Rum gazetesinin (17 Ocak 1919’da) yazdığına göre Paris’te bulunan bir Rum heyetinin kurmayı hayal ettikleri Pontus Cumhuriyeti’nin sınırlarını gösteren ve ilk defa Paris’te bastırılan haritaya göre şu şehirler sınırları içinde gösteriliyordu: Trabzon, Giresun, Ordu, Canik, Sinop, Gümüşhane, Şarki Karahisar, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat sancaklarının tamamı, Erzurum vilayetinin İspir ve Bayburt kazaları, Erzincan Sancağı’nın Refahiye ve Kuruçay kazalarının tamamı, Sivas vilayetiyle, Koçgiri, Hafik, Yenihan kazaları kısmen, Kastamonu vilayetinin Tosya, Taşköprü kazalarının tamamı, İnebolu kazasını kısmen içine alıyordu. Hayali ülkenin başşehri olarak da Samsun gösterilmekteydi. Ülkenin yüzölçümü 70.000 km2, olarak kabul edilmekteydi6.

B. OLAYLARIN ORTAYA ÇIKIŞINDA ROL OYNAYAN UNSURLAR VE BAZI GELİŞMELER
Pontus hareketlerini Mütareke (30 Ekim 1918) öncesi ve sonrası diye iki ana bölüme ayırabiliriz. Pontus olaylarının patlak vermesinin kökeninde Balkan Savaşı yer almaktadır. Zira ekonomik gücü eline geçiren ve siyasi teşkilatlanmayı gerçekleştiren Rumlar, devlete başkaldırma safhasına gelmişlerdir. Savaş öncesi seferberlik ilan edilmiş ve Rumlarda diğer bütün ülke vatandaşları gibi askere çağrılmışlardır. Askere gitmek istemeyen Rumlarca bu çağrı hoş karşılanmamış ve ilk çete gruplarının da kurulmasına zemin hazırlanmıştır. Silah altına alınan Rumlar silahlı veya silahsız gruplar halinde köylerine dönmeye başlamışlardır. Ancak köylerde serbestçe yaşamaları mümkün olmadığından köylerin civarında yaşamaya ve yine ailelerine yardım etmeye başladılar7.

Seferberlik emrine karşı çıkan veya askerden kaçan Rumların kurduğu Pontus çeteleri Müslüman nüfusu azaltmak için rastladıkları Müslümanları öldürmeye, müslüman köylerini yok etmeye ve yakmaya başlamışlardır. Rum çetelerinin diğer hedefleri Türkiye’yi zayıf düşürmek, üzerlerine kuvvet çekerek düşmana dolaylı destek sağlamak, ordumuzu arkadan vurmak ve nihayet yöredeki Rum varlığını ispatlayarak Türkiye’nin yenilmesi halinde Pontus emellerini gerçekleştirmektir8. Balkan Savaşı yıllarında fazla açığa çıkmayan hareket I. Dünya Savaşında iyice belirginleşmiştir. Pontuscular bu savaşta her ne kadar emellerine ulaşamadılarsa da mütareke ve onu izleyen Yunanlıların Anadolu harekâtından ümide kapıldılar9.

Rumlar, I. Dünya Harbi’nde Türkleri arkadan vurdular, Ruslara casusluk yaptılar ve cephe gerisinde aktif casusluk yaptılar. Rusları Samsun’a davet ettiler. Buna karşılık Ruslar onlara bolca silah ve cephane verdiler10.

Rumların, Trabzon ve Samsun’a devamlı çete silah ve erzak çıkardığını duyan yöre halkı Kuvay-ı Milliyeye katılmaktan başka çare kalmadığına inanmıştır. Batum’da Rum gönüllüleri toplanıyor, Rumiye Gölü’nden Karadeniz kıyılarına kadar Ermeni ve Rumlar fiilen silahlanıyorlardı11.

Olaylar hemen, hemen aynı ile Kuzey Anadolu’da ve Karadeniz sahili boyunca da kendisini göstermektedir. Rum halkının fazla bulunduğu diğer bölgelerde olduğu gibi Türkiye’nin çöküşü, 1918 Kasım ayından itibaren burasını da şiddetli karışıklıklara sürüklemiştir. Müslüman ve Hıristiyanların çatışması birkaç hafta ara ile yüzlerce kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir. Osmanlı makamları büyük yerleşim merkezlerinin dışında nizamı ve asayişi sağlamakta kesinlikle acizdirler. Kırsal kesime ve ülke içine giden yollar kanun kaçağı çetelerin elindedir12.

1. İç Unsurlar:
Pontus olaylarının ortaya çıkarılışında dinî müessese ve din adamlarının rolü en başta gelmektedir. İstanbul’daki Rum Patrikhanesi Pontus Devleti kurma teşebbüsünde öncü rol oynayan kuruluşlardan birisidir. Pontus ile alakalı ilk kuruluş Rahip Klematyos tarafından gerçekleştirilmiştir. Klematyos Amerikalı ve Rum asıllı bir göçmendir. 1904 yılında İnebolu’da manastır denilen tepede ilk Pontus teşkilâtını gerçekleştirmiştir. Bu teşkilata bağlı olanlar ayrı, ayrı çete teşkilatı kurmuşlar ve Karadeniz bölgesini silah deposu haline getirmişlerdir13. Yüksek dereceli Ortodoks papazları, bilhassa Amasya metropoliti Germanos ve Trabzon metropoliti Chrysantos çetelere cesaret vermekte ve davalarını uluslararası merciler önünde savunmaktadırlar. Amerikalı misyonerlerin desteği ile asrın başında kurulmuş ve o zamandan beri muhtar bir “Pontus Devleti” fikrine kendini adamaktan geri kalmamış olan “Pontus Komitesi” fikrine kendini adamaktan geri kalmamış olan “Pontus Komitesi” bütün bu kışkırtmaları idare etmektedir. Gazeteler ve propaganda broşürleri yayınlamakta, sloganlar atmakta, kongreler tertip etmekte, Düvel-i muazzamanın diplomatlarını girişim yağmuruna tutmaktadırlar14.

Patrikhane ve din adamlarının dışında, Pontus Meselesinin teşkilatlanıp gelişmesinde ülke içindeki kuruluşların başında Merzifon Amerikan Koleji gelmektedir. Merzifon Amerikan Koleji bünyesinde gizli olarak Rumlar tarafından “Rum İrfanperver Cemiyeti” ve “Orpheus” adlı bir musiki cemiyeti kurulmuştur. Daha sonra bunlar 1904 yılında “Pontus Cemiyeti” adı altında birleştiler. Cemiyet, “Pontus” adı ile bir de gazete çıkardı15.

Pontusculuk hareketini desteklemek, bölge ve bölge dışında terör olayları çıkartmak için daha başka cemiyetler de kurulmuştur. Bunlardan “Müdafaa-i Meşruta” 1908’de kurulmuş bir ihtilal komitesidir. Anadolu’da Ünye, Fatsa, Kavak, Havza, Bafra, Çarşamba, İnebolu, Sinop, Ürgüp ve Tokat gibi şehirlerde şubeler açmıştır16.

Ayrıca “Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti” adı altında başka bir terör örgütü de kurulmuştur. Samsun’da Rumlar tarafından kurulan diğer cemiyetler ise şunlardır: 1. Samsun Rum Muhacirin Cemiyeti. 2. Pontus İdman Kulübü, 3. İrfanperverler Kulübü. 4. Rum Teceddüt ve İhya Cemiyeti”. Yine İnebolu ve Kastamonu’da güya yerli Rum muhacirleri için kurulan “Rum Muhacir Cemiyeti İnebolu ŞubesF’nin gizlice Pontus Cemiyeti haline getirildiği, silah cephane aldığı ve Pontusluk için gelecek göçmenler için çalıştığı ve para yardımlarında bulunduğu sezilmiş ve öğrenilmiştir18.

2. Dış Unsurlar
Ülke içinde Pontusculuk davası güden çeşitli kişi ve kuruluşlar ile bunlara yardımda bulunanların dışında bir de ülke dışından bu davaya yardım ve destekte bulunanlar vardır.

a) Yunanistan: Devletlerin başında, kurulduğu günden bu yana Türklerin ve dünyanın gündeminde kalmayı başarabilen Yunanistan bulunmaktadır. Yunanlılar, mütareke sonrası bölgeye serbestçe girip çıkan Yunan harp ve ticaret gemileri aracılığı ile bölge halkını silahlandırıyorlardı. 1919 yılı içerisinde Giresun Pontus Komitesinin ileri gelen adamlarından Mavridiye biraderler adına İstanbul’dan gelen tüccar eşyası ile dolu sandıklar içinden cephane, sözkonusu kişilerin yazıhanesinde yapılan aramada da iki sandık top mermisi çıkmıştır. Yunanistan’dan özel şekilde gelen subaylarca da bölgede oluşturulan Rum çetelerinin eğitimi yaptırılıyordu. Yunanistan, merkezi İstanbul Beyoğlu’nda bulunan “Pontus Merkez Cemiyeti” ile işbirliği halinde bölgeye heyetler göndererek kitlesel bir ayaklanma için şartlar oluşturulmaya çalışıyordu19.

Yunanlı Miralay Aleksandr Simraki İstanbul’a gelerek Yunan elçiliğinde, Yunan gizli zabıtasının İstanbul teşkilatına memur olmuş ve işe başlamıştır. Bu adam yanındakilerle birlikte ve bir torpido ile Pontus Cumhuriyeti hükümetinin jandarma teşkilatını tensik etmek üzere Trabzon taraflarına hareket edecektir.20

b) Amerika Birleşik Devletleri: Pontus ayrılıkçı hareketinin teşvikçilerinden biri de Amerika Birleşik Devletleridir. Yunan ve İngilizlerden farklı olarak Amerika Birleşik Devletleri askerî yardımdan çok misyonerleri aracılığı ile dinî propaganda ve siyasî alanda destek sağlamaya çalışmıştır. Daha önce de bahsedildiği gibi bilhassa Merzifon Amerikan Koleji bu işlerde başı çekiyordu. Nitekim Ocak 1919’dan itibaren müttefikler tarafından bölgeye gönderilen subaylar, Amerikan Koleji misyonerleri, Samsun’daki Tabacco Co şirketinin memurları Hıristiyan eşrafla birlikte bölgeye dış müdahale sağlamaya çalıştılarsa da Amerika ve İngiltere temkinli davrandılar. Müdahale isteğinin gerekçesi Rumların katledilmesi idi. Ama asıl katliam yapanlar Rumlardı21.

c) İngiltere
Osmanlı Devleti’nin parçalanarak yıkılması hususu, bilindiği gibi İngiltere’nin dış politikasında önemli bir yer tutmaktadır. Pontus meselesine çok ciddi olarak sarılan Yunanistan’ın en büyük teşvikçisi hatta bu işi başlatıp Yunanlıları ileri sürenlerin İngilizler olduğu şüphesizdir. Bu bakımdan Pontus olaylarının hemen her safhasında İngiliz siyaset adamlarını ve askerlerini görebiliriz. Mütareke sonrası Karadeniz bölgesinde bazı yerlere çıkarılan İngilizler boş durmayıp hemen Pontus fikrine kapılan yerli işbirlikçilerle temasa geçip faaliyetlere başlamışlardır. Nitekim İngiliz temsilcisi Şalter Metropolit Germanos’un başkanlığında bir örgüt kurdu. Germanos çete başlarını Samsun piskoposluğunda bir, araya getirerek örgütün Samsun, Bafra, Çarşamba, Ünye, Fatsa, Tokat, Niksar, Merzifon, Hava, Erbaa, Ladik, Amasya ve Vezir köprü bölgelerinde teşkilatlanmasını kararlaştırmışlardır. Pontus ayaklanmasında en kuvvetli direniş adı geçen bölgelerde olmuştur.22

İngilizlerin, Karadeniz kıyılarına çıkıp bazı yerleri işgal etmeleri Pontusculara moral kaynağı olmuştur. İngilizleri gören yerli Rumlar şımarmakta ve tecavüzkâr davranışlara başlamaktadırlar. Bir raporda bu konuda şöyle denilmektedir. “9 Mart 1919’da ikiyüz kişilik bir İngiliz müfrezesinin Samsun’u ve 30 Mart’ta Merzifon’u işgal etmeleri Pontuscu çetelerin tecavüzlerini ve faaliyetlerini arttırdı”23.

“...Pontus hülyası peşinde koşanlar Karadeniz sahillerine Rum göçmenleri namı altında silahlı çeteler çıkarıyor ve kontrol bahanesi ile iskelelerimize uğrayan İngiliz gemileri bu işleri destekliyordu. Hatta uğradıkları iskelelerde dışarı çıkarak temaslar yapan Miralay Rawlinson Erzurum’a, Binbaşı Smith Trabzon’a, Yüzbaşı Silayt Kastamonu’ya gelerek silah ve kamaları toplamak, Ermeni ve Rumlarla gizli işleri konuşmak suretiyle onlara yardım ediyorlardı.” “Sinop’un tabii liman oluşundan dolayı düşman gemileri uğruyorlar. Fırtına geçinceye kadar limanda kalıyorlarsa da, daha ziyade I’nci Dünya Savaşında içerilere gönderilen Rumların mütarekeden sonra geri dönenlerinin durumlarını kontrol ve yardım bahanesi ile bu harp gemilerinden veya yolcu vapurlarından karaya çıkan sivil memurlar gizlice Pontus teşkilatını hazırlıyorlardı.” “İngilizler İnebolulu Pontuscuların daveti üzerine Rumlarla meskûn Patriyos Mahallesinde Rum kızları ve kadınlarının hizmet ettiği içkili, çalgılı ziyafetler çekiyorlar ve Türkler aleyhine nümayiş yapıyorlardı”24.

d) Fransızlar:
İngiltere gibi Fransızlar da boş oturmuyor çeşitli yerlerde yaptıkları gibi Sinop’ta da Katolik kilisesinin onarımı gerekçesi ile oraya gelip Rumlarla temas ediyorlardı”25

3. Bölgede Rum Nüfusu Arttırma Faaliyetleri:

a) Dışarıdan Göçü Teşvik Teşebbüsleri ve Göçler:
Pontusçular Karadeniz bölgesinde yeterli çoğunluğa sahip olmadıklarının farkındaydılar. Kurulan ihtilâl cemiyetleri, dini kurumlar ve din adamları, batılıların desteği ile Osmanlılardan kurtulmak ve bağımsız bir devlet kurabilmek için her türlü faaliyetin yanında bölgeye dışarıdan göçmen getirmek suretiyle nüfuslarını arttırmaya çalışıyorlardı. “Pontus havalisinde pek az olan Rumları çoğaltmak için Rusya’da mütemekkin ve bolşevik idaresinde yaşayamayan Rumları vapur, vapur Samsun havalisine ihraca ve bizim arazimizde iskâna başladılar. Aynı zamanda böyle hariçten doldurma suretiyle İslâm kesafetine yetişmek mümkün olamayacağı tabii olduğundan çeteler artık bila-perva ve açıkça İslam kesafet-i kahiresini izale için rast geldikleri İslamları ifnaya ve İslâm köylerine baskınlar yaparak katliamlar yapmaya başladılar. Çetelerin mezalimine sahne olan yerleri “kaza”lara göre oniki mıntıkaya ayırıyoruz: Bu mıntıkaların sırasıyla isimleri şunlardır. Bafra, Samsun, Çarşamba, Terme, Amasya, Merzifon, Köprü, Ladik, Gümüşhacıköy, Havza, Tokat, Erbaa, Zara kazalarıdır”26.

1918 yılının sonlarından 1919 yılı ortalarına kadar geçen zamanda Trabzon’a çok sayıda Rum göçmeni geldi. Trabzon İngiliz mümessili, valiliği ziyaret ederek, Batum’da bulunan 500 kadar Rum ailesinin Trabzon’a döneceğini haber verdi. Vali geçim sıkıntısı yüzünden bunların dönüşlerinin uygun olmayacağını söyledi. Yunanistan göçmen işini çok yönlü yürütüyordu. Mütarekenin ilk altı ayında, yerli Rumlarla birlikte çoğu silahlı olmak üzere Trabzon’a 8000’i aşkın Rum göçmeni gelmişti. Giresun’a ise Eylül 1919’a kadar gelen Rum göçmen sayısı 525 kişi idi. Bunların bir kısmı yerli Rumlardı. Göçmen Rumları kabul etmeme hususunda Giresun’un daha kararlı bir tavrı vardır. Rusya limanlarından kalkan küçük bir Ukrayna vapuru, yolcuları arasına 71 Rum’u da almış ve bunları Giresun’a çıkarmak istemişse de Giresunlular buna izin vermemişlerdir27.

Pontusçular, bölgedeki Rum nüfusunu arttırabilmek için “Rum Muhabirin Cemiyeti” adında ayrı bir cemiyet kurarak Yunanistan ve Kafkasya’dan bölgeye Rum halkı çekebilmek için yoğun bir propagandaya girişmişlerdir28.
Venizelos’un 200.000 Rumu Karadeniz kıyılarına yerleştirmek üzere göndereceğinin duyulması halkı sinirlendirmiştir. Sohum ve Kars civarında 200.000 Rumun bolşeviklik bahanesi ile Karadeniz sahillerine yerleştirilmek istenmesinin halkı galeyana getireceği mıntıka komutanı Osman Bey tarafından 7 Şubat 1920’de ilgililere bildirilmiştir. Bu bilgi üzerine Ali Rıza Paşa kabinesi Dahiliye Nezareti, 11 Şubat 1920 tarihli telgrafında, bolşeviklerin muvaffakiyeti ile Rumların Karadeniz kıyılarına yerleşme ihtimallerine karşı yetkililerin müteyakkız bulunmalarını bildirmiştir. Ona göre bu göçün arkası kesilmeyecekti. Hatta Yunanistan’dan da gelecekti. Böylece Karadeniz kıyılarında kurulacak Pontus hükümeti için İtilafçıların planı gerçekleşecekti”. Karadeniz vilayetleri Rumlarının gizli cemaat teşkilatı gerek patrikhane, gerekse diğer düşman teşkilatlarından bazı isteklerde bulunmuşlardır. Türklerin sürekli baskıları ile Karadeniz kıyılarındaki nüfuslarının gittikçe azaldığını bununla beraber sanat ve ticarete hakim olarak Türkleri fakir ve borçlu düşürdüklerini ve Türklerin bolşevik olmaları ihtimali karşısında Doğu Karadenizde tampon olacak bir pontus hükümeti kurulması ve bu hükümet için silah, cephane, para gönderilmekle kalmayıp teşkilatçı elemanlar, subaylar yollanmasını ve Hıristiyanlardan boşalmış gayri menkullere yerleştirilecek Rum göçmenlerinin arttırılmasını istemişlerdir. Trabzon ve çevresinde Rum nüfusu çoğaltmak için yoğun bir göçmen faaliyeti başlatıldı. Bu hususta Yunanistan ve İngilizlerin büyük yardımları olmuştur. Rum cemiyetleri de her türlü çabayı göstermişlerdir. Trabzon vilayetindeki Rumların azınlık olduğu ve arzu ettikleri devleti kurmak için yeterli olmadıklarını görünce patrikhane, Rusya’daki Rumlar arasında propaganda yaptırmaya başlamıştır. Para ile ikna edip, geçici olarak birçok Rumun Trabzon’a göç etmesini sağlamıştır30.

Dışarıdan yabancı Hıristiyanlar getirip Samsun’a yerleştiriliyordu. Bütün Hıristiyanlara Rum denildiği, Rumlar da Yunanlıların Anadolu’daki bir kolu sanıldığı için nereden gelmiş olursa olsun bölgede ne kadar çok Hıristiyan olursa o kadar çok Rum, ne kadar çok Rum olursa o kadar çok da Yunan asıllı insan bulunmuş oluyordu. Anadoluyu ele geçirmek isteyenler de bu bilgisizlikten ve yanlış düşünüşten alabildiğine yararlanıyorlardı. Altı yılda dışarıdan getirilen Hıristiyanların toplamı otuzbin kadardı31.

b) Yunanlıların Nüfus ile İlgili İddiaları ve Gerçekler
Karadeniz bölgesinde bir Rum Pontus devleti kurmak için faaliyette bulunan Rumlar bölgede yeterli nüfus çoğunluğuna sahip olmadıklarını bilerek çeşitli tedbirler almışlardır. Daha önce de belirttiğimiz gibi bölgede Rum nüfusu arttırmak için dışarıdan Rum olsun olmasın Hıristiyan nüfus ithaline hız verdikleri gibi, kendi nüfuslarının çokluğunu ispat için gerçeklere dayanmayan mübalağalı nüfus istatistikleri yayınlıyorlardı. İlk önce C.G. Constantinides’in başkanlığında Kasım 1918’de Marsilya’da toplanan kongrede alınan kararlar gereği ilan edilen rakamlar, Rum nüfusla ilgili tartışmaların başlamasına ve hatta uluslararası toplantılarda da kaynak olarak gösterilmesine sebep olmuştur. Bu kongrede 1.500.000 Ortodoks Pontuslu Rumun himayesinin İtilaf Devletlerinden istirham edilmesi kararına varıldı. Hazırlanan raporda “Komnen İmparatorluğu’nun olan bu memlekette halkın çoğunluğu hala Rumca konuşmakta olup Rum adet ve geleneklerini muhafaza etmektedir” denilmektedir. Devamında artık Türk zulmünün sonunun gelmiş olduğundan bahsedilmektedir. Ancak bu rapor eline ulaşınca Arnold Toynbee buna şu notları eklemiştir. “Bu muhtırada ileri sürülen istatistik ve hudutlar hayal mahsulüdür”32.

Rumların yayınladıkları nüfus istatistikleri ve iddiaları hususunda Dimitri Kitsikis “Yunan Propagandası” adlı eserinde şunları yazmaktadır:

“Birinci Dünya Harbinden önce burada 800.000 Rum, 450.000 Müslüman ve 750.000 de Kürt, Ermeni, Acem, Laz, çeşitli Hıristiyanlar, biraz Musevi ve pek az da olsa Avrupalı olmak üzere iki milyonluk bir nüfus yaşamaktaydı. Pavlidis bu istatistikleri Pbntus liderlerinden Marsilyalı Rum Constantinides’in verdiği rakamları düzeltmek suretiyle elde ettiğini belirtiyor. Halbuki Venizelos’un muhtırasında kaydettiği rakamlarla karşılaştırıldığı zaman onun da mübalağa ettiği görülmektedir. Maccas’ın 1919’da Paris’te yayınladığı (Anadolu’nun Yunanlılığı) isimli kitabında belirtildiğine göre Venizelos Pontus’a dair şu rakamları vermiştir. Trabzon’da 353.533, Sivas’ta 99.376, Kastamonu’da 24.919 olmak üzere toplam 477.828 Ruma karşılık bu üç vilayette toplam 2.735.815 Türk’ün bulunduğunu kaydediyor”33.

Venizelos’un tutarsızlığını yine Kitsikis’ten takip edelim.”... Yunan başbakanı muhtırasında ileri sürdüğü rakamları nereden aldığını bildirmiyor. Maccas, aynı rakamları tekrarladığı kitabının 77. sayfasında 1912 tarihli Türk istatistiklerinden faydalandığını iddia ediyor. Aslında söz konusu olan Fener Patrikhanesinin 1912 tarihli istatistikleridir. Venizelos, On’lar Komisyonu önünde bu konuda şu açıklamayı yapmıştır. Anadolu nüfusu için yapılmış hiç bir resmi istatistik yoktur. Orada yaşayan her millet kendine bir nüfus yakıştırmakta ve bunlar biraraya getirilince ortaya astronomik rakamlar çıkmaktadır. Şimdi vereceğim istatistiklerin doğruluğunu temin ederim. Bunları ben Fener Patrikhanesinden aldım. Buna göre sözü geçen bölgede 100.700 Rum yaşamaktadır. Bu açıklama üzerine Başkan Wilson, Müslüman ahaliye ait rakamların Fener Patrikhanesinden mi yoksa resmi Türk kaynaklarından mı alındığını sormuş, Venizelos şu cevabı vermiştir: Yunan din adamlarından. Ama onların da resmi Türk istatistiklerinden faydalandığı kanaatindeyim”34.

Justin Mc. Carthy “Muslims and Minorities” adlı eserinde35, Fener Rum Patrikhanesinin sayımına göre Trabzon vilayetinde 353.533 Rumun yaşadığı iddiasının asılsız olduğunu oysa, o tarihlerde Kastamonu, Canik dahil Rize’ye kadar tüm tarihi “Pontus”u kapsayan Trabzon Vilayeti’nin gerçek nüfusunun 1913 sayımına göre 260.31336 olduğunu kaydetmektedir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi çeşitli kaynaklarca verilen nüfus istatistiklerinin büyük bir kısmı mübalağalı ve gerçek dışıdır. Tarafsız batılı bir kısım yazarların verdiği rakamlarla Türk kaynakları çok küçük farklarla birbirini teyid etmektedirler. İddia edildiği gibi Rum nüfusu sadece Samsun Sancağından değil Pontus olarak adlandırılan bütün bir bölgede Justin M.C. Carthy’nin vermiş olduğu 260.313 rakamına yakındır. Pontus bölgesi olarak adlandırılan Kastamonu, Samsun dahil, Rize’ye kadar olan saha ile ilgili en gerçekçi bilgiler, 1921 yılında o bölgedeki mülki amirlerce Merkez Ordusu Komutanlığı’na verilen istatistiklerdir. Söz konusu istatistiklerde, Pontus Devleti kurulması düşünülen bölgede 2.391.316 Türk’e karşılık 273.733 Rum vardır37. Bu rakamlar 1922 yılında yayınlanan “Pontus Meselesi” adlı eserde de yaklaşık olarak, 250.000 Hıristiyana karşılık, 2.350.000 Müslüman nüfus olarak gösterilmiştir38. Ayrıca Batı Anadolu’da Yunan istilasının devam ettiği yıllarda (1919-1922) Rus işgali altında bulunan Sohum ve Kars civarından 200.000 Rum da Karadeniz kıyılarına göç ettirilmiştir. Dolayısıyla bütün bu suni nüfus arttırma gayretlerinin sonunda bile Yunanlıların iddia ettikleri 700.000 Hıristiyan nüfusun 1/3 i kadar Hıristiyan nüfus olduğunu yazan yerli kaynaklar, tarafsız batılı kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Venizelos Lozan Konferansı’nda Pontus bölgesindeki (Sinop’tan, Rize’ye kadar geniş bir bölge) Rum nüfusunu 477.828 olarak göstermiştir. Bu rakam doğru kabul edilse bile Canik Sancağı’nda 350.000 Rum nüfus yaşamadığı kendiliğinden ortaya çıkar. O halde 350.000 Rum nüfusun yaşamadığı Canik sancağında 350.000 kişinin telef edilerek soykırım yapıldığı iddiası tarihî ve ilmî gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Kaldı ki M.C. Carthy’ye göre mübadele sonrasında ilk sayım olan 1928 Yunan nüfus sayımına göre Yunanistan’daki “Pontus” mültecilerinin sayısı 182169’dur39. Bu rakama 1922’den itibaren 1928’e kadar ölenlerin sayısı da eklendiğinde ortaya çıkan miktar 200.000 civarındadır. Bu son rakama 1922-1928 yılları arasında doğrudan veya Yunanistan kanalıyla başka ülkelere (ABD ve Rusya) göçenler dahil değildir. Bunun için de yaklaşık en az 10.000 kişi ilave etmek gerekecektir. Demek ki 210.000 civarında Rum mübadele yoluyla Yunanistan’a göçmüştür. Tarafsız kaynakların bildirdiği Hıristiyan nüfus miktarı yaklaşık 250.000 ve yine bizzat Yunanlıların sayım sonucu tespitleriyle mübadele sonucu göçen nüfus 210.000 civarında olduğuna göre, iddia edilen “Soykırım”ın asılsız olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. 250.000 nüfusun 210.000’i Yunanistan’a sağ salim ulaştığına göre kaç kişinin öldüğünü hesap yapmasını bilenler kolayca tespit edeceklerdir. Kaldı ki öldüğü düşünülen bir kısım Rumun, Osmanlı merkezi otoritesine ve daha sonra TBMM Hükümetine savaş ilan ederek dağa çıkıp mücadeleye başlamaları ve karşılıklı mücadele sırasında ölmüş olabilecekleri en mantıklı düşünce tarzıdır. Hastalık, ecel v.s. yoluyla ölenleri de bu hesaba elbette katmak gerekecektir.

Bütün bu iddiaların yanında Türklerin kaybı hiç hesaba katılmamaktadır. Pontus bölgesi olduğu iddia edilen yerlerden Kastamonu ve Trabzon’da savaşlar olmasaydı 1922 yılında yaşaması gereken nüfus ile yaşayan nüfus arasında büyük farklar vardır. Türklerin kaybı oldukça fazladır. Bu rakam Kastamonu’da 350.053, Trabzon’da ise 204.130’dur40. Toplam 554.183 Müslüman Türkün tamamının savaş meydanlarında öldüğünü söylemek güçtür. Ancak bu kayıp nüfusun önemli bir kısmının “Pontusçu Çeteler”in ellerinde hayatlarını yitirdikleri de inkâr edilemez bir gerçektir.

-devam Ediyor-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder