20. yüzyılın en önemli nüfus hareketlerinden biri
şüphesiz ki, 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Konferansı’nda esasa bağlanan, fakat
tatbikatında ortaya çıkan pürüzler nedeniyle kesin şeklini alması 1930’lara
sarkan Türk-Yunan Ahali Mübadelesi’dir. Daha çok sosyal tarih
araştırmacılarının ilgi sahasına giren bu konunun siyasî, sosyal ve ekonomik
boyutları hakkında önemli çalışmalar yapılmıştır1.
Biz bu çalışmamızda nüfus mübadelesinin sebeplerini
teşkil eden tarihsel zemini arşiv belgelerinden de yararlanarak hatırlattıktan
sonra, konunun okuyucuların ilgisini çekeceğini umduğumuz “Mübadeleden istisna
edilenler” boyutunu incelemeye çalışacağız.
1814’te Odesa’da kurulan Etniki Eterya Cemiyeti’nin
faaliyet programının siyasî tarih literatüründeki simge adı “Megali İdea”dır.
Yunan me-gali ideasının en önemli kazanımlarından birisi kuşkusuz 183O’da
Yunanistan’ın bağımsız devlet durumuna getirilmesidir. Bu tarihten sonra
Yunanistan, büyük devletlerin desteği ile, Osmanlı Devleti aleyhinde sürekli
genişleme faaliyeti göstermiş, ele geçirdiği topraklarda çok sayıda Türk ve
Müslüman topluluklar kalmıştı.
19. yüzyıl boyunca özellikle Balkanlar’da azınlık
sorunları yüzünden önemli sarsıntılar yaşayan Osmanlı Devleti, 1878-1913
devresinde geçirmiş olduğu askerî ve siyasî olayların sonucunda Balkan
hakimiyetini kaybetti. Balkan Savaşları’nın yaratmış olduğu şok, devlet
yöneticilerini bir taraftan savaş sonunda yapılan antlaşmalarda sınır ötesinde
kalmış Türk ve Müslüman unsurların haklarını güvence altına almaya yöneltirken,
diğer taraftan daha radikal bir çözüm olarak görülen nüfus mübadelesi konusunu
düşünmeye sevkediyordu. İşte bu çerçevede 1913 yılında Osmanlı Devleti ile
Yunanistan arasında bir nüfus mübadelesi tasarlanmış, ancak hemen ardından
patlak veren Birinci Dünya Savaşı bunu sekteye uğratmıştır.
1917 yılında Venizelos’un gayretleriyle Birinci
Dünya Savaşı’na giren Yunanistan, savaş sonrası, Müttefiklerinden almış olduğu
destek ile Anadolu’yu işgale girişmiştir. İrridentizm politikasına yönelen
Yunan ulusçuluğu, Ortodoks Kilisesi’nin hortlatmış olduğu husumetin de etkisine
girerek 1919-1922 yılları arasında Trakya, Batı Anadolu, Marmara ve Doğu
Karadeniz bölgelerinde vahşet tabloları çizmiştir.
15 Mayıs 1919 günü İzmir’den başlatılan Yunan
harekâtı ile işgal alanına giren bölgelerden yurdun işgale maruz kalmamış daha
güvenli bölgelerine doğru iç göç hareketi başladı2. Yunanlıların zulüm ve
baskılarından bıkarak yerlerini değiştirmek zorunda kalanların sayısının ilk
anda 80.000’e çıktığı3, bu sayının kesin olmamakla birlikte Temmuz 1922 yılına
kadar 90.058’e kadar ulaştığı tahmin edilmektedir4. Rum nüfusunu çoğaltabilmek
için topraklarını terketmek zorunda kalan Türklerin boşaltmış olduğu yerlere arazi
ve çiftlik verileceği vaadi ile asker kaçağı Rumlar, Yunanistan’dan ve
adalardan getirilen Yunanlılar yerleştirilmiştir5.
Yunan ordusunun ve özellikle onun etki alanına
giren Türkiye vatandaşı Rumların yapmış oldukları olumsuzluklara karşı TBMM,
medenî ve insanî hakları gözden ırak tutmadan, savaş kanunlarına uygun bir
takım tedbirler almıştır6.
Mondros Mütarekesinden sonra İtilaf Devletlerinin
baskısı ile Hıristiyanların askere alınması engellenmişti. Ancak, Yunan
istilasının başlamasıyla birlikte işgal altına giren bölgelerde yaşayan
Hıristiyan halkın bir kısmı isteyerek, bir kısmı da zorla Türkler aleyhinde
silahlandırılmıştı. Bunu önlemek ve Türk ordusunun savaş gücünü zaafa
uğratmamak için yürürlükte olan kanunlar doğrultusunda Gayri Müslimlerin geri
hizmette kullanılmak üzere askere alınmaları Müdafaa-i Milliye Vekâleti’nin
isteği doğrultusunda Hükümet tarafından 15.12.1920 tarihinde kabul edilmiştir7.
Bundan beş gün sonra 20 Aralık 1920 tarihinde Genel Kurmay Başkanlığı’nın
emriyle, ordu gerisindeki bölgelerde, yurt içinde casusluk ve propagandalara
karşı koymak, karışıklık ve sabotajları önlemek, Yunan gizli örgütünü bulmak,
karşı istihbarat işlerini yürütmek için askerî polis örgütü kuruldu ve kısa
sürede önemli başarılar elde edildi8.
1921 yılı içerisinde de TBMM Hükümeti bir taraftan
düşmanın saldırı gücünü kırabilmek için düzenli orduyu kuvvetlendirmeye
çalışırken, diğer yandan orduyu iki ateş arasında bırakmamak ve yağmayı önlemek
için tedbirlerini arttırmak mecburiyetinde kalmıştır. Şöyle ki; Birinci İnönü
Muharebesi sırasında Türk ordusu Bilecik’i boşaltmak mecburiyetinde kalınca
Yunanlılar eli silah tutan Hıristiyan gençleri silah altına almıştı. Bunlar
büyük bir husûmetle Türklerin canlarına ve mallarına saldırmışlardı. Bunun
üzerine Yunan ordusunun 6-10 Ocak 1921 tarihlerinde geriye püs-kürtülmesinden
sonra orduyu iki ateş arasında bırakmamak ve manevra alanını genişletebilmek
için cepheye yakın yerlerde bulunan kadın-erkek eli silah tutan bütün Gayri
Müslimlerin geri bölgelere nakledilmeleri Hükümet tarafından uygun
görülmüştür9. Buna benzer bir tedbir 1921 yılının Haziran ayında Yunanlıların
Türk ordusunu hem Batı Anadolu’dan hem de Karadeniz bölgesinden kıskaca almaya
çalıştığı bir sırada yürürlüğe sokulmuştur. Yunan donanmasının Karadeniz’deki
faaliyetleri, İnebolu’yu bombardıman etmesi ve Samsun’a asker çıkarmaya
niyetlenmesi üzerine, sahilde yaşayan, 15 yaşından 50 yaşına kadar eli silah
tutan Rumların iç kısımlara sevk edilmelerine karar verilmiştir10.
Sakarya Meydan Savaşı’ndan (23 Ağustos-13 Eylül
1921) sonra Türk ordusu hem psikolojik üstünlük elde etmiş hem de savunmadan
taarruz durumuna geçmişti. Gerekli hazırlığın yapılmasından sonra 1922 yılı
içerisinde düşmana karşı taarruza geçileceği kuvvetle muhtemeldi. Bu yüzden Türk
ordusunun aleyhinde yapılabilecek olan casusluk faaliyetlerine karşı tedbir
alınması gerekiyordu11. Bu yönde Garb Cephesi Kumandanlığı, Başkumandanlık ve
Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye Vekâleti arasında yapılan yazışmalara uygun olarak
Hükümet 18.1.1922 tarihinde bir karar almıştır. Buna göre; casusluklarından
şüphe edilerek Divân-ı Harblere verilen, fakat Divân-ı Harblerce haklarında
kesin delil elde edilememesinden dolayı beraatlerine karar verilen şahıslardan
ordularca haklarında şüphe baki olanların geçici olarak cepheden geri
mıntıkalara nakledilmeleri ve gereğinin cephe kumandanlarının bilgisi dahilinde
yapılması uygun görülmüştür12.
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ile Yunan
ordusu büyük bir panik içerisinde geri çekilmiş ve bozguna uğratılmıştır.
“Yunan askerleri, çekilişleri boyunca bulabildikleri her Türk sivil insanı,
özellikle kadınları ve kendilerine yol göstericilik edebilecek erkekleri tutsak
ettiler”13.
Bu arada Türk ordusu tarafından da önemli miktarda
Yunan asker ve subayı tutsak edilmişti. Yunanlılardan alınan esirler arasında
Osmanlı ta-biiyyetini taşıyanların Divân-ı Harbe verilmesi uygun görülmüş14,
geriye kalanlar esir garnizonlarında tutulmuştur. Kırşehir’de subay
garnizonlarının dışında tesis edilen esir garnizonlarında Yunanlıların
götürdükleri Müslüman kadınlara mukabil Rum asıllı kadınlar Hariciye
Vekâleti’nin görüşü de alınarak rehine olarak tutulmuşlardır. Erzincan, Kayseri
ve Kırşehir garnizonlarında tutulan kadınların yiyecek ve giyecek masrafları
için Mü-dafaa-i Milliye Vekâleti açıkta bulunan bir zabitvekiline verilmekte
olan maaş tutarı ve özel tahsisattan toplam 2077 kuruşun verilmesini Hükümete
bildirmiştir. Hükümet, 31.10.1922 tarihinde yapmış olduğu toplantıda esirlerin
her biri için aylık toptan 21 lira ödenmesini kararlaştırmıştır15.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki silahlı mücadele
11 Ekim 1922 tarihli Mudanya Ateşkes Antlaşması ile durduruldu ve 20 Kasım 1922
günü Lozan Konferansı’nın açılmasıyla birlikte de barış süreci işlemeye
başladı. Bu süre zarfında İzmir’deki Amerika Muavenet Heyeti Müdürü Mösyö
Rid’in girişimi ile -uluslararası hukuk ve savaş kurallarına aykırı olarak
Yunanistan’da tutuklu bulunan- gayr-i muharip sivil, kadın ve çocuklardan
oluşan Türk esirleriyle eşit miktarda ve düşük rütbeli subaylardan başlamak
üzere İzmir iskelesinden bir miktar Yunan esirin mübadelesi öngörülmüştür16.
Kurtuluş Savaşı sırasında Türk tarafının eline
onbeş binden fazla esir geçmişti. Bunlardan onbini Lozan Barışı’ndan önce
serbest bırakıldı. “Mübadele edilmeyen” 352’si subay olmak üzere 4629 Yunan
savaş esiri Kurtuluş Savaşı’ndan sonra on ay süreyle Ankara, Adana, Kayseri,
Konya ve Yahşihan garnizonlarında tutulmuşlardır. Esir subaylara, kendileriyle
aynı rütbeye sahip Türk kara subaylarının aldığı maaş kadar ücret ödeniyordu:
Generallere 62 lira 69 kuruş, albaylara 57 lira 94 kuruş, yarbaylara 50 lira 44
kuruş, binbaşılara 42 lira 94 kuruş, yüzbaşılara 30 lira 25 kuruş üsteğmenlere
27 lira 49 kuruş, yedek subaylara 19 lira 7 kuruş17.
Esir meselenin kesin çözümü, Lozan’da 30 Ocak
1923’te imzalanan “Sivil Tutukluların Geri Verilmesi ve Savaş Tutsaklarının
Mübadelesine İlişkin Türk-Yunan Anlaşması” ile sağlanmıştır18. Aynı gün “ Türk
ve Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” de imzalanmıştır19.
Rumların sebep olduğu ve bir kısmını yukarıda
belirtmiş olduğumuz Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan ibret verici olaylara
bağlı olarak toplumlar arasında oluşan zıtlık, bozulan güven ortamı ve Türk
Devleti’nin Misak-ı Millî sınırları içerisinde homojen bir nüfus yapısına sahip
olma isteği mübadeleyi zorunlu hale getirmekteydi. Zaten Lozan Konferansı’na
gönderilen Türk Heyeti’ne Bakanlar Kurulu tarafından verilen 14 maddelik
talimatnamenin 9. maddesinde azınlıklar konusundaki esas, mübadele olarak
belirlenmişti20.
30 Ocak 1923’te imzalanan 19 maddelik Mübadele
Sözleşmesi’ne göre, Yunanistan’daki Müslüman azınlık ile Türkiye’deki Ortodoks
Rum azınlık mübadele edilecekti. Ancak, İstanbul’da oturan Rumlar ile Batı
Trakya’da oturan Müslümanlar değişim dışı tutulacaktı. Mübadelenin
başlatılabilmesi için 19. madde gereği her iki ülkenin sözleşmeyi onaylaması
gerekiyordu. 25 Ağustos 1923 tarihinde bu işlem yerine getirildi. Sözleşme
gereği kurulan Karma Komisyon, Ekim 1923’te çalışmalarına başlamış ve bunu
takip eden bir yıl içerisinde önemli bir engelle karşılaşmadan bir kısım Türk
ve Rum’un mübadelesi gerçekleştirilmişti. Ancak, sözleşmenin 2. maddesinde
geçen “etablis” kelimesinin taraflarca farklı şekillerde yorumlanması nüfus
mübadelesinin kesin çözümünü 1930 yılına kadar geciktirmiştir. Bu süre zarfında
384.000 kişi Türkiye’ye; 1920’den itibaren başlayan göç dalgalarıyla birlikte
1.250.000 kişi de Yunanistan’a göç etmiştir21.
Mübadeleden
İstisna Edilenler
Nüfus Mübadelesi’nin gerçekleştirilmeye çalışıldığı
süreçte sözleşme gereği mübadeleye tabi olup Yunanistan’a gönderilmesi gereken
kişilerden bir kısmı çeşitli gerekçelere ve mazeretlere bağlı olarak Bakanlar
Kurulu tarafından mübadeleden istisna edilmişlerdir. Bu özel uygulamaya
derinlemesine baktığımızda Türk Hükümeti’nin ahali değişiminde ön yargılı bir
ırkçı yaklaşım içerisine girmediğini ve savaş yıllarında insanî yardımını
gördüğü Rum asıllı vatandaşlarına sahip çıktığını görmekteyiz. Mübadeleden
istisna edilenleri özel ve askerî nedenlere bağlı olarak iki kısma ayırmak
mümkündür. Bunların dışında bir de mübadelesi te’cil olanlar vardır.
a) Özel
Nedenlerle İstisna Edilenler : Bunlar gerek Türk gerekse mübadeleye tabi olmayan
Gayr-i Müslim erkeklerle evlilik yapmış olan Rum asıllı kadınlardan
oluşmaktaydı.
Lozan Konferansı sırasında 30 Ocak 1923 tarihinde
imzalanan “Mübadele Sözleşmesi”nden önce ihtida (Müslümanlığı kabul etme) etmiş
olanlar sözleşmede geçen “Rum Ortodoks bulunan” kaydının dışına çıkmış
olduklarından bu durumdaki şahıslar mübadeleye tabi olmayacaktı. Ancak, söz
konusu tarihten önce ihtida ederek bir Müslüman ile evlenip de nüfus
kayıtlarına geçirilmemiş olan Rum asıllı kadınların durumlarının ne olacağı
belirsizlik yaratmaktaydı. Bu belirsizliğin giderilmesi yönünde yapılan
itirazlar üzerine Hükümet, 27.7.1924 tarihinde “Mübadele Söz-leşmesi”nin imza
tarihinden önce ihtida ederek izdivaç etmiş olan kadınlarla, aynı tarihten önce
ihtida etmeyerek Müslümanlarla izdivaç etmiş olan kadınların mübadeleye tabi
olmadıkları şeklinde bir karar almıştır22. Bu arada mübadeleye tabi bölgelerden
İstanbul’a gelerek Mübadele Sözleşmesi’nin imzalanmasından önce Gayr-i Müslim
erkeklerle evlenmiş olan kadınların durumunun ne olacağı sorunu ortaya çıktı.
Bunun üzerine Hükümet, 27.7.1924 tarih ve 732 numaralı kararnameye ek olarak
“Mübadeleye tabi olmayan Gayr-i Müslim erkeklerle, Mübadele Sözleşmesi’nin imza
tarihinden önce evlenen ve nikâhlarını belirtilen tarihten önce nüfus
kayıtlarına geçiren Rum Ortodoks kadınların da mübadeleden istisna edilmesi”
şeklinde bir kararı Dahiliye Vekâleti ve Emniyet Genel Müdürlüğünün teklifleri
üzerine 26.8.1925 tarihinde kabul etmiştir23.
Genel nitelikli bu tür istisnalara 1929’da özel
nitelikli bir istisna eklenmiştir: Mübadele Sözleşmesi’nin uygulamaya
konmasından iki ay sonra Fransız uyruklu Matheu Mille ile evlenmiş olan ve iki
çocuğu ile İzmir’den çıkarılan Madam Marie Savacıoğlu isimli kadının, emlak
meselesi mevzubahis olmamak üzere, şahsı itibariyle mübadeleden istisnası
Hariciye Vekâleti’nin teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından 20.2.1929
tarihinde kabul edilmiştir24.
b) Askerî
Nedenlerle İstisna Edilenler: Bunlar, Kurtuluş Savaşı yıllarında insanî ve
askerî yardımı görülenlerdir.
1921 yılında Söke’de25 Yunanlılar tarafından
Türklere yapılan mezalim ve feci uygulamalara engel olarak bir çok halkı
kurtaran; Boran Na-hiyesi’nde yerli Rumlar tarafından çıkarılan isyanı, Türk
jandarma karakollarına yapılacak saldırıları ve kuşatma altına giren Türk
birliklerinin imhasını haber vermek suretiyle etkisiz hale getiren; ayrıca
Denizli’de Üçüncü Süvari Fırkası Kumandanı İbrahim Bey’in nezdinde Hükümet
lehine casusluk yapan Türkiye vatandaşı Rum asıllı Konstantin Portil oğlu
Dimitri’nin Dahiliye Vekâleti ve Emniyet Genel Müdürlüğünün teklifleri üzerine
mübadeleden istisna edilmesi 17.12.1924 tarihinde Hükümet tarafından kabul
edilmiştir26.
Yine Söke’de Yunan işgali sırasında göç edemeyerek
burada kalan Müslüman halkı bir Amerikan şirketinin fabrikasında toplayarak
katliamdan kurtaran ve Yunanlıların geri çekilişleri esnasında kasabayı yakıp
Müslüman halkı katletmek girişimlerinde halkı aynı fabrikaya toplayarak
kurtaran Sökeli Doktor Perikli Efendi’nin mübadeleden istisnası, Aydın
Vilayetinin bildirimi, Dahiliye Vekâleti ve Emniyet Genel Müdürlüğünün teklifi
üzerine 17.12.1924 ve 1277 sayılı kararname ile kabul edilmiştir27. Bu
kararnameye yapılan bir ekle vermiş olduğu hizmetlerden dolayı hukukçu Bodrumlu
İstimat Zihni Efendi’nin de mübadeleden istisnası 29.4.1925 tarihinde Bakanlar
Kurulu tarafından kabul edilmiştir28.
c) Mübadelesi
Te’cil Edilenler
Yukarıda belirtmiş olduğumuz evlilik ve özel
nedenlere bağlı olarak mübadeleden istisna edilenlerin dışında bir de
mübadelesi te’cil olanlar vardır. Bunlar kimsesiz, sakat (kör vs.) ve marazlı
(hastalıklı) olanlardı. Karma Mübadele Komisyonu, Türk ve Yunan Hükümetlerine
nakillerinde zorluklar meydana geleceğinden bu kapsamda olanların mübadelesinin
te’cilinin faydalı olacağını bildirmişti. Bunun üzerine Türk Hükümeti, Yunan
Hükümeti tarafından da tatbik edilmek şartıyla bu tür mübadil şahısların geçici
bir süre mübadelesinin durdurulmasını ve konunun Hariciye ve Dahiliye
Vekâletleri tarafından takip edilmesini uygun görmüştür29.
Şimdiye kadar vermiş olduğumuz örneklere
bakıldığında Türk Hükümeti’nin mübadele meselesinde ortaya çıkan özel şartlara
toleranslı bir tutum içerisinde olduğu hemen fark edilebilir. Ancak, Türk
Hükümeti mübadele sürecinde dinî-siyasî içerikli olup, esasta Mübadele
Sözleşmesi’nin ruhunu bozmayı ve Türkiye’yi uluslararası arenada yıpratmayı
hedefleyen tahriklere kararlılıkla karşı koymuş ve dayatmaları kabul
etmemiştir. Bunun en belirgin örneği 1924’te ortaya çıkan Patrik sorunudur.
Daha önce İstanbul’da hiç bulunmamış olan Arapoğlu Konstantin 1924 yılı
başlarında İstanbul’a gelmiş ve o yılın sonlarına doğru Patrik seçilmişti. Türk
makamları, antlaşma hükümleri gereğince Patrik’in mübadeleye dahil kişiler
arasında olduğunu söylerken, Yunanlılar Patrikliğin özel durumu dolayısıyla
Patrik’in diğer Rumlar gibi muamele göremeyeceğini ileri sürüyordu. Yunanistan
bu konuyu “etablis” meselesinde olduğu gibi Lahey Adalet Divanı’na götürmeye
çalıştı. Türkiye bu konuda adı geçen organın yetkisiz olduğunu savundu ve
kararlı tutumunu sürdürdü. Sonuçta Patrik Arapoğlu Konstantin 19 Mayıs 1925’te
görevinden çekildi ve mübadiller arasında Türkiye’yi terk etti30.
Bu çalışmamızda Mübadelenin tarihsel zeminini,
pratik sebeplerini ve uygulama aşamasındaki istisnalarını örnekleyerek ortaya
koymaya çalıştık. 20. yüzyılın sonuna geldiğimiz şu günlerde Balkanlar’da
yaşanan etnik zıtlaşma, çatışma ve ayrışma göz önünde bulundurulduğunda asrın
başlarında gerçekleştirilen Türk-Yunan Ahâli Mübadelesi’nin ne kadar isabetli
bir karar olduğu görülmektedir. Şüphesiz bu, Mustafa Kemal Paşa ve
arkadaşlarının büyük bir öngörüyle hazırlayıp uyguladıkları ve Lozan Barış
Antlaşması’na yansıttıkları Misak-ı Millî sayesinde mümkün olmuştur.
/Yrd. Doç.
Dr. Hikmet Öksüz*
Kaynakça:
1 Mahmut H.Şakiroğlu, “Türk-Yunan Ahali Değişimine
Ait Tarihi Notlar”, Yusuf Hikmet Bayur’a Armağan, Ankara 1985, ss.227-23.8.;
Seçil Akgün, “Birkaç Amerikan Kaynağında Türk-Yunan Mübadelesi Sorunu”,
Türk-Yunan İlişkileri, Üçüncü Asken Tarih Semineri, Ankara 1986, ss.241-277.;
Mesut Çapa, “Lozan’da Öngörülen Türk Ahâli Mübadelesinin Uygulanmasında Türkiye
Kızılay (Hilâl-i Ahmer) Cemiyetinin Katkıları”, Atatürk Yolu, Sayı: 2, Ankara
1988, ss.241-256.; Mesut Çapa, “Yunanistan’dan Gelen Göçmenlerin İskânı”,
Atatürk Yolu, Sayı: 5, Ankara 1990, ss.49-84.; Kemal An, Büyük Mübadele,
İstanbul 1995.; Kemal Arı, “Mübadele ve Ulusal Ekonomi Yaratma Çabalan”, Toplumsal
Tarih, Ağustos 1999, ss.12-17.
2 Mesut Çapa, “Anadolu’da Yunan İşgalinin Sebep
Olduğu İç Göçler”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, cilt X, Temmuz 1.994,
sayı: 29, ss.379-389.
3 Cengiz Orhonlu, “Yunan İşgalinin Meydana
Getirdiği Göç ve Yunanlıların Yaptıkları Tehcir’in Sonuçları Hakkında Bazı
Düşünceler”, Belleten, cilt XXXVII, No: 148, Ekim 1973, s.488.
4 Çapa,a.g.m.,s.388.
5 Orhonlu, a.g.m., s.488-499.; Justin, McCarthy,
Ölüm ve Sürgün, Çeviren: Bilge Umar, İstanbul 1998,s.332.
6 Bu tedbirlerin nicelik ve nitelik yönünden
değerlendirilmesi bu çalışmanın maksadını aşacağı ve daha kapsamlı bir
araştırmaya konu teşkil edeceği için biz burada bir takım kesitler alarak
mübadeleyi zorunlu hale getiren şartların nasıl oluştuğunu tarihsel zeminden
kopmadan ortaya koymaya çalışacağız.
7 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Belge Tarih ve
Sayısı: 15.12.1336/453, Arşiv Dosya No: 0.30.18.014)2.24.10.
8 Ergün Aybars, istiklâl Mahkemeleri, cilt I-II,
İzmir 1988, s. 92.
9 BCA, 9.2.1337/657-0.30.18.01/2.35.3.
10 BCA, 12.6.1337/941-0.30.18.01/3.24.12.; İç
kesimlere sevk edilen Rumların güvenliği için alınan tedbirler hakkında bkz:
Yusuf Sarınay, “Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası”, Atatürk Araştırma
Merkezi Dergisi, Cilt XI, Sayı: 31, Mart 1995, s.136.
11 Seçil Akgün, Melville Chater’ın History’s
Greatest Trek, National Geographic Magazine, 1925 eserinden naklen mübadele
gerçekleştirilirken çoğunluğu İstanbul’da yaşayan,genellikle Rum ve Ermeni olan
30.000 casusun varlığından bahsetmektedir. A.g.m., s.257.
12 BCA, 18.1.1338/1336-0730.18.01/4.45.12
13 McCarthy,a.g.e.,s.325-326.
14 BCA, 28.9.1338/1864-0.30.18.01/5.29.20.
15 BCA, 31.1O.1338/1952-O.3O.18.O1/6.34.12.
16 BCA, 16.11.1338/1989-0.30.18.01/6.36.9.
17 Bkz.: Erdal Erenoğlu, “Anadolu’da Konuk Edilen
Öteki Esirler”, Bütün Dünya, Eylül 1999, cilt 2, sayı : 4, s.42-44.;
Kayseri’nin Talaş kasabasında tutulan esirler arasında Yunan ordusu 15 Mayıs
1919’da İzmir’e çıktığında “Talas’ta bir fincan kahve içmek için buraya geldim”
diyen General Trikopis de vardı. Sibel Sabah, “Trikopis Lozan’a Kadar Talas’ta
Konuğumuzdu”, Bütün Dünya, Eylül 1999, cilt 2, sayı :4,s.38-41.
18 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları,
cilt I, Ankara 1989, s.184-186.
19 Soysal, a.g.e., s. 177-183.
20 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Millî Mücadele,
cilt II, Ankara 1987, Vesika : 54.
21 Akgün,a.g.m.,s.257.
22 BCA, 27.7.1340/753-0.30.18.01/010.35.9.
23 BCA, 26.8.1341/2407-030.18.01/15.54.01.
24 BCA, 20.2.1929/7696-0.30.18.01/02.16.06.
25 Söke’de Yunanlılar’ın Türkler’e uygulamış
oldukları vahşet hakkında geniş bilgi için bkz.: Mustafa Turan, Yunan Mezalimi
(İzmir, Aydın, Manisa, Denizli 1919-1923), Ankara 1999, s. 174-179.
26 BCA, 17.12.1340/1274-0.30.18.01/12.63.5.
27BCA, 17.12.1340/1277-0.30.18.01/12.63.8.
28 BCA, 29.4.1341/1844-0.30.18.01/13.25.18.; Yorgi
oğlu İstimat Zihni Özdamar 1879 Bodrum doğumludur. Hukuk Fakültesi’nden mezun
olmuş ve Denizli mahkemesinde çalışmıştır. TBMM’nde 5, 6, 7. dönem Eskişehir
milletvekili olarak görev yapmıştır. TBMM Albümü (23 Nisan 1920-20 Ekim 1991),
TBMM Genel Sekreterliği Yayınları, Ankara 1994, s.103.
29 BCA, 11.5.1341/1916-0.30.18.01/13.29.09.
30 Mehmet Gönlübol-Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin
Dış Politikası, Ankara 1990, s.58.
----------------------
* Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi -
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 48, Cilt:
XVI, Kasım 2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder