Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya
geçmeden önce İstanbul’da kaldığı altı aylık süre, Millî Mücadele hareketinin
başlangıcını oluşturan hazırlık dönemidir. Bu dönem yakın tarihimizde, yeni
Türk devletinin yapılanmasında siyasi ve fikri temellerin oluştuğu fevkalade
öneme haiz tarihi hadiseler silsilesi ile doludur.
Mustafa Kemal Paşa, Mütareke Döneminde
İstanbul’da iktidara gelmenin bütün yollarını denedikten sonra, Anadolu’ya
geçmek ve “Millî Mücadeleyi başlatmak gibi ağır ve kat’î bir kararı her yönüyle
incelemiş ve bundan başka bir şey yapmak ihtimali kalmadığına inanmış; bu inanç
ve karar, 19 Mayıs Ruhunun oluşmasında temel faktör olmuştur.
GİRİŞ
20 yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin hem
zayıf durumda olması, hem de Avrupa siyaseti dahilinde tarafsız kalması, o
günkü şartlarda pek mümkün gözükmüyordu1. Bu sebeple Osmanlı Devleti,
Trablusgarp ve Balkan savaşları akabinde Avrupa’da oluşan gruplaşmada tarafsız
kalamamış ve Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’na girmek zorunda kalmıştı.
Çünkü, I. Dünya Savaşı sonrasında Mondros Mütarekesi’nin imzalanması ülke
üzerinde başlangıçta büyük bir ferahlık meydana getirmişti. 1911 yılından beri
savaşın içinde olan Türk halkı bu durumdan umutlanmış ancak mütarekenin
uygulanış şekli bu ümitleri kısa sürede ortadan kaldırmıştır. Mondros
Mütarekesi’nin imzalanmasıyla ortaya çıkan Anadolu’nun haksız işgali meselesi,
ülkenin kurtuluşu için fevkalâde ciddî düşüncelere ve teşebbüslere ihtiyaç
olduğunun fark edilmesine yol açmıştır. Haksız işgallere karşı tepki olarak
ortaya çıkan Millî Mücadele fikri, fiilî anlamda Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri
vasıtasıyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Millî Mücadele döneminde oluşan
“Müdafaa-i Hukuk” kavramı; Türklerin millet olarak bağımsız bir devlet kurmak
suretiyle yaşama hakkının, Osmanlı payitahtına İmparatorluğun diğer unsurlarına
ve bu hakkı tanımayan I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı fiilî bir
mücadele sonunda elde etmeyi ifade etmektedir2.
Millî Mücadele fikrinin ortaya çıkışı hususunda
farklı yorumlar yapılmaktadır. Bu yorumlardan en önemlisi; İttihatçılar
arasında yaygın bir fikir olarak kabul gören “Mukavemet” fikridir. Gerçekten de
1918 yılına girildiğinde Osmanlı Devleti’nin savaşta mağlup olacağını anlayan
İttihatçı grup güvenli kabul edilen Anadolu’da bir direniş hareketinin zarureti
üzerinde fikir birliği içinde idiler. Mukavemet konusunda, vilayetlerde
yaptıkları çalışmalar ile kamu görevlilerini savaş sonrası ortama hazırlamaya
çalışmışlar, Anadolu kongrelerinin toplanmasında ve Kuva-yı Milliye’nin
tesisinde önemli roller üstlenmişlerdir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın bakıyyesi olan
Karakol Cemiyeti’nin faaliyetleri bu duruma güzel bir örnek teşkil eder.
Millî Mücadele fikrinin ortaya çıkışının,
İttihatçılara mal edilmesi Mustafa Kemal Paşa ve kadrosuna haksızlık edildiği
anlamına gelmez. Çünkü Mustafa Kemal Paşa da siyasî ve politik faaliyetlerinin
başlangıcından itibaren bir İttihatçıdır ve bulunduğu ortamlarda İttihatçı
misyonu temsil eden önemli bir isimdir. Ayrıca İttihatçılıktan ayrıldığı
hususunda herhangi bir açıklaması olmadığı gibi kaynaklarda da bu güne kadar bu
durumu teyit eden herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Enver Paşa ile olan
çekişmesi Mustafa Kemal Paşa’yı mütareke döneminde bir ara Hürriyet ve İtilaf
Fırkası yanlısı gibi göstermiş ise de ona bu sıfatı yakıştırmak tarihi
hakikatlerle bağdaşmadığından dolayı mümkün değildir. Mustafa Kemal Paşa’nın
fikrî anlamdaki farklılıkları daima İttihatçı misyon çizgisinde kalmış ve
sadece bir iç muhalefet olarak tezahür etmiştir. Onu farklı kılan nokta;
uygulanmasının hayatî bir zorunluluk olduğuna inandığı millî mukavemet fikrinin
fiiliyata geçirilmesinde oynadığı büyük roldür. Başlangıçta ham olan mukavemet
fikrine şekil veren, başarılması için her türlü vasıtadan faydalanılmasını
sağlayan ve mukavemet fikrini cesaretle tatbik eden Mustafa Kemal Paşa’dır.
Bu dönemde I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti için
ağır yenilgiyle sonuçlanması, bu yenilginin nereden kaynaklandığı hususunda bir
takım fikirlerin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve daha çok da İttihatçı grup
suçlanmıştır. Bazı yazarlarımız İttihat ve Terakki’nin içine düştüğü bu olumsuz
durumdan etkilenerek Mustafa Kemal Paşa’yı kurtarma adına, Onu İttihatçı
karşıtı gibi gösterme çabasına girmektedirler. Bu tip çabaların ilmî temellere
dayanmayan mülahazalardan öteye gitmesi mümkün değildir. Esasında
İttihatçılıktan aklanma gayretlerine ihtiyacı olmayan Mustafa Kemal Paşa, Enver
Paşa’nın uygulamalarına muhalefet etmekle zaten İttihatçı misyona yüklenen son
dönemin sorumluluklarından kendisini kurtarmıştır.
Mustafa Kemal
Paşa’nın İstanbul’daki Hazırlıkları ve 19 Mayıs Ruhunun Tesisi
İşgallere karşı başlayan Millî Mücadele’nin
başarıya ulaşabilmesi ve millî istiklâlin sağlanabilmesi için verilen
mücadelenin hukuken tasvip ve teyit edilmesi gerekiyordu. Bu yönde netice
alınabilmesi için Mustafa Kemal Paşa liderliğinde sürdürülen mücadele, askerî
olduğu kadar siyasî bir mücadeledir. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a
çıkmasından itibaren beyanatlarıyla başlayan, kongrelerle ve nihayetinde Ankara
Hükûmeti’nin kurulması ile devam eden çizgide temel amacın, hukuken temsili
sağlamak olduğu görülür. Bu noktada en önemli mesele, Babıâli ve İstanbul
Hükûmeti’dir. İşgal kuvvetlerinin zorlayıcılığı ile İstanbul Hükûmeti’nin kendi
yapısından kaynaklanan hantallık ve acizlik, millî istiklâli ciddî olarak
tehlikeye sokuyordu. Bu durumda yapılması gereken Anadolu’da Millî Mücadele’nin
başlatılması ve millî hukukun tesisini temin etmektir. Nitekim, müttefikler
İstanbul Hükûmeti’ni muhatap alıyorlar, Kuva-yı Millîye’yi de “asî” olarak
vasıflandırıyorlar ve Kuva-yı Millîye’nin önlenmesi için sürekli baskıda
bulunuyorlardı. Böyle bir ortamda Türk milliyetçilerinin verdikleri mücadele
iki buçuk yıl kadar devam etmiş ancak, Ankara Hükümeti hukuken temsil konusunda
muhatap alınmamıştı. 1921 yılı Millî Mücadele tarihinde bu anlamda bir dönüm
noktasıdır. Zira bu yıl içerisinde cereyan eden olaylar, silâhlı mücadelenin
gerçek amacının anlatılmasını ve Ankara Hükûmeti’nin Müttefik Devletlerce
kabulünü, en azından kabulün başlangıcını sağlayacak bir mahiyet arz edecektir.
Mustafa Kemal Paşa İtilâf donanmalarının mütareke
hükümlerine göre fiilen işgal ettiği İstanbul’a 13 Kasım 1918 tarihinde
gelmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmeden önce İstanbul’da kaldığı
altı aylık süre. Millî Mücadele hareketinin başlangıcını oluşturan hazırlık
dönemidir. Bu dönem yakın tarihimizde yeni Türk devletinin yapılanmasında
siyasî ve fikrî temellerinin oluştuğu fevkalâde öneme haiz tarihî hadiseler
silsilesi ile doludur.
Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunduğu süre
içerisinde düşüncesi, henüz Mebuslar Meclisi’nde güven almamış bulunan Tevfik
Paşa kabinesine, mecliste güvenoyu verilmesini önleyerek, iş başına millî
ülküye bağlı, azim ve kuvvet sahibi bir kabinenin geçmesini sağlamaktı. Bu
fikrini tanıdığı ve güvendiği arkadaşlarına, bir kısım milletvekillerine de
kabul ettirmişti. Şahıs şahıs yaptığı bu temas ve anlaşmaları yeterli görmeyerek,
Tevfik Paşa kabinesinin milletvekillerini toplu bir hâlde görmek ve fikrini
onlara anlatmak istedi. Mustafa Kemal, mecliste toplanan milletvekillerine
düşüncelerini açık olarak anlattı ve o gün için alınacak tek tedbirin kabineye
güvenoyu vermemek olduğunu izah etti. Böyle bir karar karşısında meclisin
dağılması ihtimalinden bahsedenlere bunun muhakkak olduğunu ve esasen kabine
güvenoyu alırsa ilk işinin yine meclisi dağıtmak olacağı cevabını vermiştir.
Uzun tartışmalardan sonra bu hususî toplantıda bulunan milletvekilleri kabineyi
düşürmeye karar vermelerine rağmen Sadrazam Tevfik Paşa, istediği güvenoyunu
meclisten, tartışma bile olmadan almıştır.
Dinleyici localarından birinde meclisin
çalışmalarını takip etmiş olan ve o günkü neticeden hiç memnun kalmayan Mustafa
Kemal’in evine döner dönmez ilk işi, Padişah’ın başyaveri vasıtasıyla,
Vahdettin’den bir görüşme istemek oldu. 22 Kasım 1918 cuma günü selâmlığından
sonra yapılan görüşmede, Padişah, Mustafa Kemal’in düşündüklerini anlatmasına
imkân bırakmayarak, ordunun, komutan ve subaylarının Mustafa Kemal’i çok
sevmelerine binaen kendisine bir fenalık gelmemesini temin etmesini istemişti3.
Buna karşılık Mustafa Kemal tarafından kendisine sorulan “...ordu tarafından
aleyhinize hazırlanan bir harekete dair malûmat ve mahsusatınız mı var?”
sorusuna, padişah kesin bir cevap vermemekle beraber, o gün için değilse bile
ilerisi için böyle bir ihtimali mümkün gördüğünü istemeyerek ifade etmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetleri sadece
Padişahla sınırlı kalmamıştır. İstanbul’da millî cemiyetlerle ayrı ayrı
müzakerelerde bulunmuş, Erkan-ı Harbiye ve kendisiyle birlikte hareket etmeyi
göze alabilen yakın arkadaşları ile de görüşmeler yapmıştır. Hatta işgal
kuvvetlerinin İstanbul’da bulunan Komiserleri ile de bir dizi görüşmelerde
bulunmuştur.
Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Paşa, Mütareke
Dönemi’nde İstanbul’da, iktidara gelmenin bütün yollarını denedikten sonra,
Anadolu’ya geçmek ve “millî mukavemet”te bulunmak gibi “ağır ve kat’i” bir
karan her yönüyle incelemiş ve “bundan başka bir şey yapmak ihtimali
kalmadığına” inanmış idi. Sonunda devletin ve milletin İstanbul’dan
kurtarılamayacağını anlayan Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçerek millî
mukavemette bulunma kararını vermiştir.
Bu karardan sonra Anadolu’ya geçerek millî
mukavemet kararına varmakla iş bitmemiştir. Bundan sonra O, mümkünse resmî bir
görevle, bu mümkün olmazsa özel olarak Anadolu’ya geçme ve orada bir Millî
Mücadele hareketini başlatmanın çarelerini aramaya başlayacaktır. Bu hususta
ona başta Ali Fuat Cebesoy olmak üzere arkadaşlarının büyük yardımı olmuştur.
Önce Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu’da görev verilmesi için kendisinin hükümette
etkili bir kişiye tavsiye edilmesi gerekmiştir. Bu işi yapan kişi, Ali Fuat
Paşa’dır4.
Türk İstiklâl Savaşı’nda başlangıç teşkil eden
tayin meselesi tesadüfler sonucu olarak değil, Mustafa Kemal Paşa’nın Mütareke
Dönemi’nde gösterdiği şuurlu faaliyetleri sonucu gerçekleşecektir. Mütareke
Dönemi’nde Mustafa Kemal Paşa memleket meselelerinin dışında veya gerisinde kalmamıştır.
O. herkesin her şeyden ümidini kestiği bir dönemde kendisine, devletine ve Türk
Milleti’ne olan güvenini yitirmeyen bir liderdir. Kurtuluşu başka bir devletin
himaye ve desteğinde değil, kendi gücümüzde görmüştür. Onun Mütareke Dönemi’nde
İstanbul’da gösterdiği faaliyetlerin temelinde bu inanç ve karar vardır. İşte
bu inanç ve karar 19 Mayıs Ruhu’nun oluşmasında temel faktördür.
Zürcher, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçerek Millî
Mukavemeti başlatma kararını Nisan 1919 ortalarında verdiğini belirtmekte”1 ve
oldukça geç verilmiş bir karar olarak değerlendirmektedir. Anadolu’ya geçiş
kararının gecikmiş olmasını bir eksiklik olarak görmek yanlıştır. Çünkü bu
varsayımla hareket edildiğinde Mustafa Kemal Paşa’da Anadolu’ya geçme fikrinin
Nisan 1919’dan önce olmadığını kabul etmek gerekir. Geç verilen “Millî
Mukavemet” karan değildir. Bu kararın uygulanma şekli ve zamanıdır. Bu
düşüncenin ne şekilde, ne zaman ve nasıl tatbik edileceği arayışı değişik
teşebbüslerle ele alınmış fakat sonuçta Anadolu’ya geçme fikri ağırlık
kazanmıştır6.
Dikkat edilirse Mustafa Kemal Paşa’nın fikrî
faaliyetlerinin başlıca hedefi Anadolu’ya geçerek millî mukavemet hareketini
başlatmaktır. O, bu gaye ile bir taraftan yakın arkadaşlarını bu fikir
etrafında hazırlarken, diğer taraftan 19 Mayıs Ruhu dediğimiz bu idealin
tahakkuku için yollar aramıştır. Gerçekten de Mustafa Kemal Paşa, bu ideal için
sadece önüne çıkan fırsatları değerlendirmekle kalmamış, amacı doğrultusunda
yeni fırsatlar meydana getirerek bunlardan azamî ölçüde yararlanmıştır. Diğer
bir ifade ile O, tarihin önüne çıkardığı fırsatları olabildiğince iyi
değerlendirmiştir. Bu büyük liderlere mahsus bir özelliktir.
Mustafa Kemal
Paşa’nın Görevlendirilmesi 19 Mayıs Ruhunun Tecellisi
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da ilk ayak bastığı
yer Samsun’dur. Bu nedenledir ki, Samsun Millî Mücadele’nin başlangıç
noktasıdır ve Millî Hareketin ilk evresini teşkil etmektedir. İleride Kuva-yı
Milliye Ruhu şekline dönüşecek olan 19 Mayıs Ruhunun tecelli ettiği mekandır.
Atatürk, Samsun’a ilişkin olarak Nutuk’ta şu
bilgilere yer vermiştir: “1919 senesi Mayısının 19. günü Samsun’a çıktım.
Vaziyet ve manzara-i umumiye: Osmanlı Devletini dahil bulunduğu grup, Harbi
Umumide mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti ağır, bir
mütarekenâme imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve
fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumiye sevk edenler, kendi
hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilafet
mevkiini işgal eden Vahdettin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin
edebileceğini tahayyül ettiğinden tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın
riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, cebin, yalnız padişahın iradesine tâbi
ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyeti razı.
Ordunun elinden esliha ve cephanesi alınmış ve alınmakta...İtilaf Devletleri,
mütareke ahkamına riayete lüzum görmüyorlar...”7.
Görülmektedir ki Millî Mücadele’nin Mustafa Kemal
Paşa tarafından dile gelen hikayesinin ilk cümlesi, “19 senesi Mayısının
19’uncu günü Samsun’a çıktım” ile başlamaktadır. 19 Mayıs; bağımsızlık ruhunun
oluşmasında başlangıç tarihidir. Fikir ve karar sahibi Mustafa Kemal Paşa’nın
hedefine varan yolda ilk adımdır. Şevket Süreyya Aydemir’in anlatımıyla,
“Mustafa Kemal’in yeni hayatı, yeni âlemi, onun 1919 Mayısının 19’uncu günü
Samsun kıyısında Anadolu karasına ayak basmasıyla başlar, yani onun zuhurunun,
hem kendi kaderine hem milletimizin tarihine, hem çağımızın akışına, çeşitli
yönlerden yön ve şekil veren safhası o gün, orada ve Mustafa Kemal’in Samsun
kıyısına ayak basmasıyla başlamıştır”8.
Dönemin şartları içinde Samsun ve dolayları
mütareke Türkiye’sinin en çapraşık çete faaliyetlerine sahne olan ilidir.
Mevcut çete faaliyetlerinin çoğunluğunu Pontusçu Rumlar oluşturmaktaydı.
Mustafa Kemal Paşa’nın. IX. Ordu müfettişliğine atanmasının başlıca nedeni de
bu yöredeki Rumları, orada yaşayan Türklere karşı korumak ve Anadolu’da
kurulmakta olan millî cemiyetleri dağıtmaktı. Onun bu göreve atanmasındaki
isabetlilik, şahsî kaygı ve korkuların bariz şekilde ön plâna çıktığı günlerde
‘“Millî Mukavemet” fikrini en üst düzeyde düşünen ve bunun uygulaması için çaba
gösteren kişi olmasından kaynaklanmaktaydı. O daha İstanbul’a gelmeden önce
sahip olduğu bu düşüncesini bir sır olarak saklamış; Anadolu topraklarına ayak
basar basmaz bu düşüncesini uygulamaya başlamıştır9.
Öte yandan Samsun’un Millî Mücadeledeki diğer
önemli tarafı, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ilişkin görevinin
belirlenmesinde Osmanlı Hükûmeti’nin ne derece etkili olduğu hususudur. Çünkü
Samsun’a gidiş, başlangıçta mevcut hükümete karşı bir tavır değil bilakis
İstanbul Hükûmeti’nin zaruri gördüğü askerî ve idarî bir sorumluluktur. Ancak
gerek olayların seyri gerekse Atatürk’ün bizzat kendisinin dile getirdiği
hatıralarından anlaşılan, İstanbul Hükûmeti’nin Mustafa Kemal Paşa’yı bu göreve
getirişinde aynı düşüncelere ve hedeflere ulaşmak isteğinin olmamasıdır.
Nitekim, Mustafa Kemal Paşa Sivas’ta, Heyet-i
Temsiliye Karargâhında Samsun’a gidişini Kılıç Ali’ye şöyle anlatmıştır (Ekim
1919);
“— Ben tasarladığım programımı Şişli’deki evimin
bir köşesinde oturarak ve birtakım pestenkerani anasırla görüşerek tatbik
edebileceğime kanî olmadığım içindir ki doğrudan doğruya milletle temasa gelmek
istedim. Cevherini çok âlâ bildiğim ve çok sevdiğim milletimin içinde ve onunla
birlikte hareket etmeyi daha faydalı, hatta çok lüzumlu gördüm. Senelerden beri
ıstırap içinde bulunan Anadolu’nun derhal varlığına karışmak elbette ki daha
salim bir düşünce idi. Bundan dolayı 3.Ordu Müfettişliğine tayinimi temin ettim
ve Seyrisefainin küçük bir vapuruna binerek karargahımla birlikte alelacele
yola çıktım. Bazı dostlarım bana İngilizlerin yolda gemiyi batırması ihtimali
olduğunu söyledikleri halde kulak asmadım, kıymet vermedim...”10.
“Mustafa Kemal Paşa ‘nın 9. Ordu Müfettişliğine
tayini”, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa’dan başlayıp zamanın dahiliye nazırı Mehmet
Ali Bey Sadrazam Damad Ferid Paşa ve Sultan Vahideddin’e kadar uzanan bir
tavsiye zinciri sonucunda gerçekleşmiştir12.
Mehmet Ali Bey’in Ali Fuat Paşa’nın ailesi ile
dünür olması ve bu arada Ali Fuat Paşa’nın rahatsızlığı dolayısıyla Ankara’dan
İstanbul’a gelmesi sırasında ona bu tavsiyede bulunmakla kalmamış, aynı zamanda
onun İttihatçı olmadığına Mehmet Ali Bey’i ikna etmiştir. Öte yandan Samsun ve
havalisinde asayişsizlik durumu ortaya çıkınca Mehmet Ali Bey Sadrazam Damad
Ferit Paşa’ya meselenin halli için bölgeye Mustafa Kemal Paşa’nın
gönderilmesini teklif etmiş ve ayrıca onu bu hususta ikna etmeyi de
başarmıştır. Damad Ferit Paşa meseleyi Padişah’a arz ederken göreve Mustafa
Kemal Paşa’nın tayini için ayrıca Vahideddin’i ikna etmesi gerekmemiştir. Zira
Sultan Vahidettin Mustafa Kemal Paşa’yı çok iyi tanımakta olup şahsî
kabiliyetini takdir etmekte ve değerini bilmektedir.
Mustafa Kemal Paşanın 9. Ordu müfettişliğine
tayininde başta Sultan Vahidettin olmak üzere zamanın sadrazamı Damad Ferid
Paşa, Dahiliye nazırı Mehmed Ali Bey, Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Erkan-ı
Harbiye-yi Umumiye Reisi Cevad (Çobanlı)Paşa ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye
İkinci reisi Diyarbekirli Kâzım Paşa gibi büyük devlet erkanından bazıları
şahsî kaygılarını bazıları da millî menfaatleri gözeterek bu tayin üzerinde
hepsi de etkili rol oynamışlardır. Her ne sebeple olursa olsun Mustafa Kemal
Paşa’nın tayini meselesi başlangıçta normal bir idarî-askerî karar gibi
gözükmüş fakat sonuçları itibariyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan
bir milletin istiklâl mücadelesinde hareket noktasını oluşturmuştur13.
Atatürk, Nutuk’ta memleketin kurtuluşuyla ilgili o
gün varolan birkaç çareyi izahtan sonra kendi kararını “ciddî ve hakiki karar
olarak telakki etmekte ve bunu “Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar
vardı. O da hakimiyeti milliyeye müstenit, bilakaydüşart müstakil yeni bir Türk
Devleti tesis etmek! “ olarak açıkladıktan sonra “İşte daha İstanbul’dan
çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz
tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”14 demektedir.
Mustafa Kemal
Paşa’nın Samsun’daki Faaliyetleri
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a gelir gelmez
müfettişliğin kendisine yüklediği vazifeleri yerine getirmek amacıyla Samsun’da
kaldığı beş-altı gün içinde durumu incelemiş, ve beraberinde gelen
arkadaşlarından Refet (Bele) Beyi Samsun (Canik Sancağı)’a mutasarrıf atamış,
daha sonra da Erzurum’da bulunan XV. Kolordu komutanı Kâzım Karabekir ve
Ankara’da bulunan XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşalara telgraf
çekerek, Samsun’a geldiğini bildirmiş ve kendisiyle ilişki kurmalarını
istemiştir.
22 Mayıs 1919 tarihinde hazırlamış olduğu rapor,
birçok noktalarda, Ordu Müfettişliği talimatının sınırlarını aşarak, bütün
memleketin kaderi ile ciddî bir şekilde uğraşmış olduğunu göstermektedir. Millî
Mücadelenin ilk ana programını teşkil eden rapor, özetle şu fikirleri
kapsamaktaydı:
1. Samsun bölgesi Rumları siyasî emellerinden
vazgeçerlerse, asayiş kendiliğinden düzelir.
2. Türklüğün yabancı mandasına ve kontrolüne
tahammülü yoktur.
3. Yunanlıların İzmir’de hakları yoktur. İşgal
geçicidir.
Millet, millî hakimiyet esasını ve Türk
milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır15.
Bu rapor, 19 Mayıs Ruhunun dayandığı temelleri
tespit etmesi bakımından önemlidir. Raporda, Rum azınlığın faaliyetlerine,
Yunanlıların İzmir’i işgaline açıkça karşı çıkış vardır. Bununla birlikte
Türklüğün yabancı mandasına tahammülü olamayacağının açıkça ilan edilmesi ve
millî mücadele hareketinin referanslarını Türk Milliyetçiliği fikriyatına
bağlanması fevkalade önemlidir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gelmesiyle ilgili
1927 yılına ait bir yazıda şunlar yazılmıştır:
“Ordu müfettişi namı altında memleketimize ayak
basan bu simadan o zaman kimse bir şey anlamamıştı... Çünkü o zaman memleket
kafası yerinde anlayacak vaziyette değildi. Muhtelif ve müttezâ kavgaların
hasıl ettiği hay-huy içinde kendinden geçmiş gibi idi. O büyük sima, burada bir
hafta sessiz durdu. Etraf ve eknafı dinledikten sonra mekanı Anadolu içlerine
nakletti. İşte o zaman o büyük simadan bir şeyler okunmağa başladı. Meğer o
sima, o zat, o zeka ordu müfettişi değil, bir vatan mübeşşiri imiş...üç sene
sonra vatanın nail olacağı şerefli istiklâlini müjdeliğe gelmiş. Pek sarih
olarak malumdur ki böyle bir nasib davasındaki hakkımızın mertebesi yüksekti.
Belki de birincidir. Çünkü Anadolu’yu kurtarmağa gelen o büyük Türk, Anadolu
toprağı olarak ilk adımını Samsun iskelesine atmıştır.”16
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da önce güvenliğini
sağlayacak tedbirleri aldı ve ordu ile ilk teması kurdu. Daha sonra hem
Anadolu’nun içlerine doğru biraz daha ilerlemek hem de Samsun’un İngiliz
işgalinde bulanması ve civarındaki Rum çetelerinin faaliyetinden ötürü
karargâhını 25 Mayıs’ta Havza’ya nakletti17. Havza’da halkı millî mücadele fikri
etrafında toplamaya ve hazırlamaya çalıştı. Türk İstiklâl Harbi’nin ilk
yıllarındaki bu tip teşebbüsler Millî Mücadele’nin ordudan çok “Kuva-yı
Milliye”ye dayanması ve Anadolu direnişini halka mal etmek amacına hizmet
etmiştir18.
Amasya Tamimi ile başlayan Milli Mücadele
hareketini halka mal etme çabası kongrelerin toplanmasıyla başarılı bir seyir
takip etmiş, özellikle Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Kuva-yı Milliye Ruhu,
adeta bir iman şeklinde Anadolu Türk halkı tarafından benimsenmiş ve kabul görmüştür.
Bu kabul Erzurum Kongresi sırasında mahallî nitelikli olmakla birlikte ülke
bütünlüğünün esas alınması kongrenin en önemli özelliği olarak ortaya
çıkmıştır. Erzurum Kongresi’ndeki bu eksiklik Sivas Kongresinde giderilmiş, “19
Mayıs Ruhu”, “Kuva-yı Milliye Ruhu”, “Müdafaa-i Hukuk” adları ile şekillenen bu
kavramlar, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla tek bir isim,
tek bir fikir, tek bir ideal altında birleştirilmiştir.
-Devam Ediyor-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder