Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından
sonra Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarihe kadar Musul İngilizler, Antalya ve
çevresi İtalyanlar, Adana, Antep, Maraş ve Urfa önce İngilizler, daha sonra
Fransızlar ve İzmir başta olmak üzere Batı Anadolu bölgesi, Yunanlılar
tarafından işgal altına alınmıştır.
Yine Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Amasya
Tamiminin yayınlanmasına kadar İstanbul’da Ahmet İzzet Paşa, I. ve II. Tevfik
Paşa, I ve II. Damat Ferit Paşa kabineleri olmak üzere toplam beş hükümet iş
başına geçmiştir.
İşte ülke topraklarının önemli bir kısmının işgal
edildiği ve İstanbul’da siyasal istikrarın bulunmadığı bu dönemde, Mustafa
Kemâl Paşa, 19 Mayıs 1919 tarihinde Dokuzuncu Ordu Müfettişi sıfatiyle Samsun’a
çıkmıştır. Ülkedeki genel istikrarsızlığa paralel olarak özellikle Karadeniz
bölgesinde bir de güvenlik sorunu bulunmakta idi ve Mustafa Kemal Paşa’nın
görevi, bölgede güvenliği sağlamak, yöredeki silâh ve cephanenin İstanbul’a
gönderilmesini sağlamak, ayrıca bazı örgütlerin asker toplamasını önleyerek,
bunları kapatmaktı. Mustafa Kemal Paşa, Ordu Müfettişliği talimatına,
Genelkurmay Başkanlığındaki arkadaşları vasıtasiyle daha geniş yetkiler de
ilâve ettirmiştir.1
Mustafa Kemâl Paşa’nın Samsun’a çıkar çıkmaz
üzerinde durduğu konulardan biri, Anadolu’nun diğer bölgelerinde açılmış
bulunan Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri ile temasa geçmek; ikinci
olarak da Pontuscu Rum Çetelerinin bozduğu bölgenin güvenlik sorununu çözmek
olmuştur. Bu konuda Samsun ve Havza’dan İstanbul’a çektiği telgraflar
bilinmektedir. Ancak bölgedeki güvenlik sorununun kökü, daha Birinci Dünya
Savaşı yıllarına kadar gitmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Askerî Tarih ve
Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi’nden aldığımız belgelerde bazı bilgiler yer
almaktadır. 11 Mayıs 1917 tarihinde Giresun Kaymakamlığı’ndan Trabzon Vilâyeti
kanalı ile III. Ordu Komutanlığı’na gönderilen bir yazıda, bölgedeki Rum Vasil
Çetesi’nin faaliyetleri hakkında şu bilgiler verilmiştir:2
2 Mayıs 1917 tarihinde kendilerini izleyen
müfrezenin önünden kaçarak Çambaşi-Mesudiye-Koyulhisar kazaları sınırlarının
birleştiği yerdeki bir Rum köyüne girmişlerdir. Birkaç saat sonra takip
müfrezesi ile şakiler arasında silâhlı çatışma başlamış ve şakilerden ikisi yaralanmıştır.
Ertesi gün bölge halkının yardımı ile tekrar Karahisar (Bugünkü
Şebinkarahisar’ın Kırık nahiyesine doğru kaçtıkları anlaşılmıştır. Maden köyü
halkı şakileri iaşe etmiş, yaralılarına at vermiş, köy halkından Yorgioğlu
Nikola ile bir klavuz, çeteye yardım ettikleri için tutuklanmışlar ve bu
çetenin hareketi sona erdirilmiştir.
Ancak Ordu, Giresun, Mesudiye, Koyulhisar kazaları
sınırları civarında bulunan Kavurdbükü, Kavaklıca, Araşar, Açış, Madenalan,
Sinanlı, Oluklu, Dargınca köylerinin bu gibi çetelere yardımcı olmaları;
sahilden Koyulhisar istikametine sevk edilmiş olan Rumların, yayla zamanı
olması ve yolların da ulaşıma açık bulunması dolayısıyle adı geçen bölgeye
gelip eşkıyalık faaliyetlerine devam etmeleri ihtimaline karşı gereken önlemlerin
alınması istenmiştir.
Bu çetenin izlenmesi faaliyetlerine Sivas Valiliği
de katılmış ve Trabzon Valiliğine kendi sorumluluk bölgelerindeki durum
hakkında bilgi vermiştir. Sivas Jandarma Alay Komutanlığından gönderilen bir
birliğin adı geçen çeteyi izlediği, ancak Akköy-Keşap üzerinden Giresun
istikametine giderek Sivas Valiliği sorumluluk bölgesinden çıktığı
anlaşılmaktadır.
Çetenin daha sonra Bulancak’ta bir süre beklediği,
buradan kayıklarla denize açılarak firar ettiği görülmektedir. 3
Rum Vasil Çetesinin ele geçirilmesi için III. Ordu
Komutanlığı, Trabzon Valiliği, Giresun Sahil Mıntıka Komutanlığı, 2. Kafkas
Kolordu Komutanlığı ve III. Ordu Menzil Müfettişliği arasında yazışmalar
yapılmış ise de kesin bir sonucun alınamadığı belgelerden anlaşılmaktadır. 4
Kesin sonuç alınamamakla birlikte Birinci Dünya
Savaşı yıllarında ordu birliklerinin müdahaleleri ile bölgedeki Rum çetelerinin
faaliyetleri bir noktada kontrol altında tutulabilmiştir. Ancak Mondros Ateşkes
Anlaşmasının imzalanmasından sonra, ordular küçültülüp, silâhlarının önemli bir
kısmı ellerinden alınınca, artık hükümetin Rum çetelerine karşı bölge halkını
savunmak için hiçbir kuvvete sahip olamadığı görülmektedir. Bu durum karşısında
Rum Pontus Çeteleri genel olarak daha saldırgan bir duruma gelmişlerdir. Türk
askerlerinin ellerinden silâhlarının alınmasına karşılık, özellikle
İngiltere’nin Samsun’a asker çıkardığı zaman bölgedeki Rum çetelerine 10.000
adet silâh dağıttığı görülmektedir. Buna ilâve olarak Karadeniz bölgesinde
sayıları az olan Rum nüfusu çoğaltmak için Rusya’da oturan ve Bolşevik
idaresinde yaşayamayan Rumlar, vapurlarla Samsun ve çevresine çıkarılarak Türk
topraklarına yerleştirilmişlerdir.
Yurt dışından takviye suretiyle bölgedeki Müslüman
nüfusun çoğunluğuna yetişmek mümkün olamayacağı için, Rum çeteleri artık
çekinmeden açıkça Müslüman çoğunluğu ortadan kaldırmak için rast geldikleri
müslümanları öldürmeye ve daha sonra Müslüman köylerine baskınlar düzenleyerek
katliam yapmaya başlamışlardır. Bu dönemde Rum çetelerinin mezalimine sahne
olan 12 kaza merkezi şu şekilde tesbit edilmiştir. Bafra, Samsun, Çarşamba,
Terme, Amasya, Merzifon, Köprü (Vezirköprü), Lâdik, Gümüşhacıköy, Havza, Tokat.
Erbaa, Zara. 5
Pontus çetelerinin faaliyet alanları bakımından
Amasya Sancağı önemli bir yer tutmakta idi. Pontus davasını iddia edenlerin
kendi tarihî rivayetlerinde Amasya’nın Pontus hükümet merkezi olduğu ileri
sürülüyor, Amasya ve çevresinde bu açıdan çok ciddi faaliyet içerisinde
bulunuyorlardı. Amasya şehir merkezinde Mondros Ateşkes Anlaşmasından 1920 yılı
sonuna kadar Rum çeteleri tarafından işlenen cinayetlerin sayısı 23
civarındadır. Bu cinayetlerde sadece Amasya şehir merkezinde öldürülen
Müslümanların sayısı 25’tir. Bundan başka 4 Müslüman yaralanmış, 17 köye
saldırı yapılarak eşya ve hayvanlar gasbedilmiştir. Bu köylerden ayrıca 500
liralık ticaret eşyası çalınmış ve 31 diğer hırsızlık ve gasp olayı ortaya
çıkarılmıştır. 6
Karadeniz bölgesindeki asayişsizlik olayları,
Mustafa Kemâl Paşa’nın Samsun’dan gönderdiği 25 Mayıs 1919 tarihli raporda da
teyit edilmektedir. Bu raporda özetle şu görüşlere yer verilmiştir: 7
“Seferberliğin başlangıcında liva dahilinde,
özellikle asker kaçaklarından ve Müslüman, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı
ayrı oluşan birtakım çeteler, adi hırsızlıkla ara sıra da öldürmelerle meşgul
olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı
çeteler ise, siyasî bir hüviyet kazanmıştır. Rusların istilâsı başlayınca, memleket
içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve
denizden desteklenmişlerdir.
Rusların yenilgisinden ateşkese varıncaya kadar
olaylar ve eşkıyalık devam etmiştir.
Bugün liva dahilinde Ünye çevresinde bir iki Ermeni
çetesinden başka Ermeni çeteleri yok denecek kadar az ve faaliyetleri
hissedilmeyecek derecede etkisizdir.
Ateşkesten sonra bütün Rumlar, Yunanlılık millî
emelleri ile her tarafta şımardıkları gibi, bu bölgede de Pontus hükümetinin
kurulması gibi bir safsata etrafında toplanmış ve bütün Rum çeteleri düzenli
bir program altında tamamen siyasî bir hüviyet kazanmışlardır.
Liva dahilinde ezici bir çoğunluğu teşkil eden
Müslümanlar da ürkek bir vaziyette, mal ve geleceklerinin hukukundan, kötü
olaylar karşısında kırılmaktan endişe duyuyorlar. Buraya geldiğimi haber alan
köylüler, bizzat gözyaşları içinde başvurarak durumlarını arzetmekte ve
bunlardan bazıları kendilerine saldıran Rum eşkıya reislerinin isimlerini
söylemekten kaçınmaktadırlar. Bu durumun gerektirdiği bütün tedbirlere
başvurulmuştur.”
5 Haziran 1919 tarihinde Havza’dan gönderdiği
ikinci raporunda ise, özellikle Amasya çevresindeki Rum faaliyetleri hakkında
bilgi veriyor: 8
“Rumlar nisbetsiz derecedeki azınlıklarına rağmen
Sivas Vilâyetinin Amasya ve Tokat sancaklarında da aynı Canik livasında olduğu
gibi çetecilik ve siyasî amaçlı örgütler kurup faaliyet gösteriyorlar. Bugün
özellikle Canik’le sınır olması sebebiyle Amasya livası sınırları içinde
yirmibir Rum çetesi görülmektedir. Bunların liderleri, faaliyet gösterdikleri
yerler ve çıkardıkları en son olaylar kayıtlara geçmiştir. Tokat livasında da
dikkat çekici olmak üzere ve yine Canik livası hududunda, Amasya’nın Lâdik
ilçesi doğusunda Erbaa ilçesinde, kısmen de Niksar’da avenesi kuvvetli beş Rum
çetesi vardır.
Hristiyan azınlıkları şımartıp, çılgınca
hareketlere yönelten Rum ve Ermeni kundakçıları, güvenliği yabancılara karşı
bozuk göstermek için işgal ve müdahaleyi davet etmek, özellikle yabancı
subayların bulunduğu yerlerde hükümetle hiç temas etmeyerek doğruca yabancılara
müracaat etmek suretiyle Müslümanlar aleyhine olaylar çıkartılması gibi tutum
ve davranışlarını sürdürüyorlar.” 9
Mustafa Kemâl Paşa’nın bir taraftan ülke
bütünlüğünün sağlanması yolunda millî cemiyetlerle diyalog kurduğu, diğer
taraftan Karadeniz bölgesindeki asayişsizlik durumuna çareler aradığı bir
sırada İstanbul’da birbiri peşi sıra gelen hükümetlerle siyasal istikrar
bozulmuş ve hükümet üzerindeki İngiliz baskısı iyice artmıştı. Bu baskının bir
sonucu olarak İngilizlerin isteği ile 8 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemâl
Paşa, İstanbul’a geri çağrılmıştır. 10
Ancak Mustafa Kemâl Paşa’nın İstanbul’a dönmek gibi
bir niyeti yoktur. Nitekim o günleri Nutuk’ta şöyle anlatıyor: “ “Anadolu’ya
geceli bir ay olmuştu. Bu süre içinde bütün ordu birlikleriyle temas ve
bağlantı sağlanmış; millet mümkün olduğu kadar aydınlatılarak dikkatli ve
uyanık bir duruma getirilmiş, millî teşkilât kurma düşüncesi yayılmaya
başlamıştı. Genel durumu artık bir komutan ile yürütüp yönetmeye devam imkânı
kalmamıştı. Yapılan geri çağırma emrine uymamış ve onu yerine getirmemiş
olmakla birlikte, millî teşkilât ve hazırlıkların yönetimine devam etmekte
olduğuma göre, âsî duruma geçmiş olduğuma şüphe edilemezdi. Bundan başka ve
özellikle girişmeye karar verdiğim teşebbüs ve faaliyetlerin köklü ve şiddetli
olacağını tahmin güç değildi. O halde, yapılacak teşebbüs ve faaliyetlerin bir
an önce şahsî olmak niteliğinden çıkartılması, mutlaka bütün bir milletin
birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir hey’et adına olması
gerekli idi.11
Konuyu siyaset bilimi açısından değerlendiren Prof.
Dr. Sina Aksin, şu yorumu yapıyor: “Mustafa Kemâl’in İstanbul’a çağrılması,
O’nun Anadolu’daki durumunu etkilemiştir. En azından elindeki geniş yetkileri
artık eskiden olduğu gibi kullanamayacaktır. Bunun için Anadolu’da giriştiği
teşebbüs ve faaliyetleri, tamamen kendi insiyatifinde olan kişisel faaliyetler
olmaktan çıkartıp, bütün bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve
temsil edecek bir hey’etin ortaya çıkması, kendisinin de bu hareketin önderi
olması gereği ortaya çıkmıştır. Bu, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde elde
edilecektir. Ancak kongrelere kadar komutan arkadaşlarının da bu statüyü kabul
etmeleri gerekliydi. Amasya toplantısı ve kararları bunu sağlayacaktır. 12
10 Haziran 1919 tarihinde Havza’da yayınladığı bir
tamimle Mustafa Kemâl Paşa. Üçüncü Odu Müfettişiiği’ndenl3 ulusal önderliğe
geçişin hazırlıklarına başlamıştır. Bu tamime göre, bazı yerlerdeki Müdafaa-i
Hukuk, Redd-i İlhak Cemiyetleri gönderdikleri telgraflarda, milletin hukuku ve
istiklâlini müdafaa gayesiyle kendisinin girişimlerde bulunmasını
istemişlerdir. Buna karşılık Mustafa Kemâl, millî emeller uğrunda milletle
beraber sonuna kadar çalışacağına mukaddesatı adına söz verdiğini bildirmiştir.
Böylece Mustafa Kemâl Paşa, millî mücadelenin önderliğine aday olmuş
oluyordu.14
Mustafa Kemâl Paşa ve beraberindekiler, Havza’da bu
tamimi yayınladıktan sonra 12 Haziran 1919 günü Amasya’ya geçmişlerdir.15
Mustafa Kemâl Paşa ve beraberindekiler, Amasya’da coşkulu bir kalabalık
tarafından karşılanmışlardır. Karşılamada şehrin önde gelen kişileri hazır
bulunmuşlardır: 16
Hacı Hafız Tevfik Efendi (Müftü, İl Genel Meclisi
Üyesi), Abdurrahman Kâmil Efendi (Vaiz), Topçuzade Mustafa Bey (Belediye
Başkanı), Hoca Burhaneddin Efendi, Şeyh Cemaleddin Efendi, Harputîzade Hasan
Efendi, Ali Efendi (Eytam Müdürü), Hacımahmutzade Mehmet Efendi, Miralayzade
Hamdi Efendi, Kofzade Hafız Mustafa Efendi, Şirinzade Mahmut Efendi, Melekzade
Süleyman Efendi, Kahvecizade Mehmet Efendi, Veysibeyzade Sıtkı Bey, Seyfizade
Ragıp Efendi, Arpcızade Hürrem Bey, Topçuzade Hilmi Bey, Yumukzade Hamdi
Efendi, İsmail Hakkı Paşa, Yörgüçzade Rasim Efendi, Lütfi Bey, Komiser İsmail
Bey, Komiser Muavini Osman Efendi, Abdurrahman Rahmi Efendi (Telgraf Memuru)
O günkü coşkuyu ve heyecanı yaşamış olan Vaiz
Abdurrahman Kâmil Efendi’nin torunu Nafiz YETKİN, hatıralarında karşılama
törenini şu şekilde anlatıyor: 17
“Mustafa Kemâl Paşa Amasya’ya geldiği zaman, ben 12
yaşında Amasya Mekteb-i Sultanî, İbtidaî beşinci sınıfta idim. Babam Mekteb-i
Sultanîde yabancı dil, Arapça, Farsça ve din dersleri öğretmeni idi. Çok iyi
hatırlıyorum, okulda Mustafa Kemâl Paşa askerleri teftişe gelecekmiş.
O’nu karşılamaya gideceğiz diye konuşmalar
oluyordu. Öğretmenlerde bir telâş var, biz yaşımız icabı olsa gerek bu
teftişten bir şey anlamıyoruz. Nihayet 12 Haziran Perşembe günü sabahı temiz
elbiselerimizi giyerek okula geldik. Öğretmenler bizi gözden geçirdikten sonra
sıraya dizdiler. Amasya’nın Samsun tarafından gelen yolun üst kısmında bulunan
Cülus tepe denilen yere getirdiler. Bir düdük sesi ile dur ve rahat emri
verdiler. Bizleri çimlerin üzerine oturttular. Cülus tepenin daha ilerisinde
bulunan Gezirlik mevkiinde yayalar ve daha ileri ve Boğaz mevkiinde atlı
arabası olan kişiler Mustafa Kemâl Paşa’yı karşılamak üzere gitmişlerdi.
Biz Cülus tepede bizi bekleyen bir nöbetçi öğretmen
ile kaldık. Diğer öğretmenler daha ileri gitmişlerdi. Akşam yaklaşıyor, biz
halâ bekliyorduk. Şu heyecanlı ânı hiç unutamam. Amasyalı Ziya Efendi adında
bir jandarma çavuşu vardı. Atını koşturarak bulunduğumuz yere geldi. Mustafa
Kemâl Paşa’nın geldiğini bildirdi. Biz çılgınca alkış tutturduk. Tutturduk ama
haberi geldi, Mustafa Kemâl Paşa gelmedi. Öğretmenlerimiz soluk soluğa koşarak
yanımıza geldiler. Hemen bir düdük sesi ile bizleri bir araya toplayıp yolun kenarına
getirerek, muntazam bir şekilde dizdiler.
Hava kararmaya başladı. Orada bulunan fenerleri
yakılmış, önlerinde siyah kalpaklı, yakası açık, cepleri üzerinden ceketli,
çizmeli, mahmuzları pırıl pırıl parlayan dizden yukarısı geniş pantolonlu, sert
adımlar atan kahramanın yanında bulunan arkadaşları ile birlikte geldiğini
gördük. Arkasında atlı, arabalı, yaya yürüyen karşılayıcılarla birlikte önümüze
kadar geldi durdu. Etrafa bakmıyordu, halk kaynaştı, etrafında toplandı. Paşa
hiç konuşmuyor, keskin bakışlarla etrafa göz gezdiriyordu. Mustafa Kemâl Paşa,
etrafı süzdükten sonra, Merhaba Amasyalılar! dedi. Halkla birlikte biz de Çok
yaşa Paşam! diye karşılık verdik.
Karşılıklı tanışma merasiminden sonra Mustafa Kemâl
Paşa otomobiline bindi, kalabalık halkın büyük tezahüratı ile birlikte yavaş
yavaş şehrin merkezine doğru hareket etti. Kuş Köprü (Künç Köprü)’ye kadar
gelindiği zaman, köprünün girişinde, ikinci bir kalabalık ahalinin sevgi
gösterileriyle karşılaştılar. Bu sevgi gösterisi karşısında, Paşa otomobilinden
indi, Merhaba Amasyalılar! dedi. Artık Amasyalılarla tek yürek olunmuştu. Dilek
ve istekleri dinlemeye başladı. Hem yürüyor, hem dinliyordu. Bu yürüyüş Hükümet
Konağı’nın önünde noktalandı.”
Mustafa Kemâl Paşa, Amasya’ya geldiği gün hükümet konağında
misafir edilmiştir. Daha sonra Amasya’da kaldıkları sürece 5. Kafkas Tümeninin
karargâhı olan Saraydüzü Kışlası’nda ikamet etmişler ve Amasya Tamimi de bu
binadan bütün yurda duyurulmuştur. 18
(…)
/Doç. Dr.
Mehmet Evsile*
KAYNAKÇA:
1 Tuncer Baykara, Türk İnkılâp Tarihi ve Atatürk
İlkeleri, İstanbul. 1991. s. 68.
2 Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı (ATAŞE)
Arşivi. Klasör: 2883, Dosya: 335-B. Fihrist: 7-1.
3 ATAŞE Arşivi, Klasör: 2883, Dosya: 335-B.
Fihrist: 7.
4 ATAŞE Arşivi. Klasör: 2883, Dosya: 335-B.
Fihrist: 7-2. 7-3, 7-5, 7-9 ve 7-10.
5 Pontus Meselesi, (Hazırlayan: Yılmaz KURT),
Türkiye Büyük Millet Meclisi Yayını, Ankara. 1995, s. 188.
6 Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri, Başbakanlık
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara 1982, s. 30-32 (Belge: 29).
7 Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri. Başbakanlık
Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara 1982. s. 30-32 (Belge: 29).
9 Yukarıdaki belgelerden çetecilik olaylarının
Ünye-Erbaa-Niksar-Koyulhisar-Şebinkarahisar-Giresun hattı arasında yoğunlaştığı
görülmektedir. Bugün de bazı terör örgütlerinin aynı bölgeyi eylem alanı olarak
seçmeleri dikkat çekicidir. Bunun, bölgenin coğrafi özelliklerinden
kaynaklandığı düşünülebilir.
10 Kemal Atatürk, Nutuk (Hazırlayan: Zeynep
Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1995, s. 20.
11 Kemal Atatürk, a.g.c, s. 21.
12 Sina Aksin, İstanbul Hükümetleri ve Millî
Mücadele, İstanbul. 1992 (2. Basım), Cilt: I. s. 423.
13 Mustafa Kemâl Paşa, Dokuzuncu Ordu Müfettişi
sıfatiyle Samsun’a çıktıktan yaklaşık bir ay kadar sonra İstanbul hükümeti,
yaptığı bir düzenleme ile ordu birliklerini üç müfettişlik bölgesine
ayırmıştır. Mustafa Kemâl Paşa’nın sorumluluk sahası. Üçüncü Ordu Müfettişliği olarak
tesbit edilmiştir. 14 Haziran 1919 talihinden itibaren Mustafa Kemâl Paşa resmî
yazışmalarında Üçüncü Ordu Müfettişi sıfatını kullanmıştır. (Mustafa Onar.
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Kültür Bakanlığı Yayını. Ankara,
1995. s. 69-70.
14 S. Akşin, a.g.e.. Cilt: 1, s. 423-424.
15 Hüseyin Menç, Millî Mücadele Yıllarında Amasya
Portreler - Belgeler, Ankara, 1992, s. 24 Mustafa Kemâl Paşa’nın Amasya’ya
geldiği tarih. Prof. Dr. Sina Akşin’in adı geçen eserinde (s.424), 13 Haziran
1919 olarak verilmektedir. Bugün Amasya’da o günün hatırasını yaşatmak üzere
bir lisenin adı. 12 Haziran Lisesidir, Amasya şehir stadyumunun adı, 12 Haziran
Stadyumu’dur. 12-22 Haziran tarihleri, valilik tarafından Amasya Festivali
olarak kullanmaktadır. Resmî kutlamalarda 12 Haziran tarihi esas alındığı için
biz de Mustafa Kemâl Paşa’nın Amasya’ya geldiği tarih olarak 12 Haziran gününe
riayet ediyoruz.
16 H. Menç, a.g.e., s. 27. Buradaki isimlerin
çoğunluğu. Cemâl Kutay’ın Kurtuluş Savaşı’nııı Maneviyat Ordusu isimli eserinde
yer almıştır. Diğerlerini yazar, kendi mahallî araştırmaları sonucunda tesbit
etmiştir. Konu, şerefli bir konu olduğu için biz o kişileri de Atatürk’ü
karşılama şerefinden mahrum bırakmamak için bunların tamamının karşılama
hey’etinde oldukları bilgisine itibar ediyoruz.
17 H. Menç. a.g.e. s. 32-33.
18 H. Menç. a.g.e, s. 104. Bu bina bugün ayakta
değildir. 1922 yılında kurulan Merkez Ordusunun da karargâhı olarak hizmet
görmüş, daha sonra yıkılarak yerine eski Orduevi binası yapılmıştır. Amasya
Valiliği’nin bu binayı Atatürk’ün ikametgâhı olduğu zamanlardaki
fotoğraflarınagöre yeniden inşa etmek şeklinde bir projesi olduğu
bilinmektedir.
* Ondokuz Mayıs Üniversitesi Amasya Eğitim
Fakültesi Öğretim Üyesi -
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 40, Cilt:
XIV, Mart 1998
www.atam.gov.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder