İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri Bristol, 3
Kasım 1920 tarihli raporunda, Rumların Pontus olarak adlandırdıkları bölgede
Hristiyan halka yönelik muamele konusunda başlatılan olumsuz propagandaya
işaret ederek, Türklere yönelik suçlamaların abartılı ve bu bölgedeki
koşulların son iki yıla oranla çok daha iyi olduğunu, Rumların Pontus
üzerindeki iddialarını bölgede nüfus çoğunluğuna sahip oldukları savına
dayandırmalarının kabul edilemez olduğunu, zira raporda da görüleceği gibi Türk
nüfusun Rum nüfustan en az iki kat daha fazla olduğunu Rumların da
bildiklerini, yine ilişikte sunduğu raporun ve orada yer alan belgelerin Rum
taleplerinin emperyalist boyutta olduğunu kanıtladıklarını, ayrıca Yunanlıların
bir yıl önce sömürge yönetimi konusunda eğitim almak üzere İngiltere’ye resmî
görevliler gönderdiklerini bildiriyor ve Yakın Doğu politikası konusunda
İngiltere ile Yunanistan arasında gizli bir anlaşmanın olduğunun kanıtları
bulunduğuna dikkat çekiyordu. Bristol’ün Rum-Ermeni ilişkileri konusundaki değerlendirmeleri
de çok ilginçti. Ona göre, Rumlarla Ermeniler ticaret ve iş alanında doğal
düşmanlardır. Rumlar Ermenilerden nefret ederler, çünkü Ermeniler ticarette
Rumlardan genel olarak üstündürler. Ayrıca Rum ve Ermeni patrikleri arasında
daima çok keskin bir düşmanlık vardır ve bu duygu, din adamlarınca kendi
cemaatlerine aşılanmıştır.25
Bristol’ün raporunun ekinde yer alan 1 Kasım 1920
tarihli Amerikan istihbarat raporu ise, gerek içinde yer alan belgelerin
içeriği açısından gerekse bu bilgileri aktaran kaynakların nitelikleri
bakımından yadsınamaz bir öneme sahiptir. Bununla birlikte, bölgede görev yapan
üst düzey Yunan yetkilileri tarafından hazırlanan raporların Fransız Deniz
İstihbaratı tarafından gizlice ele geçirilmiş olması, raporda yer alan bilgilere
biraz da olsa kuşkuyla bakılmasına neden olsa bile bunların doğruluğunu
destekleyen deliller de mevcuttur. Örneğin Rum-Ermeni işbirliği konusundaki
bilgilerin raporların hazırlandığı tarihlerdeki gelişmelerle doğrulanması çok
da güç olmayacaktır. 1 Kasım 1920 tarihli Amerikan istihbarat raporunun temel
aldığı belgeler, Nisan 1919 ile Ocak 1920 tarihleri arasındaki gelişmelerle
ilgilidir ve bu dönem Karadeniz sahilinde bağımsız ya da özerk bir Pontus
Devleti kurmak amacıyla yoğun girişimlerin gerçekleştiği bir tarihsel süreçtir.
Bunun yanı sıra 1919 sonlarından itibaren Pontus-Rum Konfederasyonu için
görüşmeler de başlatılmıştır. Raporda, Venizelos’un Pontus politikası hakkında
şu değerlendirme yapılmıştı: “...İzmir’in işgalinden ve bunun öncesindeki sahte
iddialara dayalı tahriklerden daha evvel, Venizelos tarafından temsil edilen
Yunan Hükümeti’nin, Türk nüfusun Rum nüfusun en az iki katı olduğu belgelerde
açıkça görüldüğü halde, Anadolu’nun Pontus olarak bilinen Karadeniz bölgesinde
benzer amaçlara ulaşmayı hedeflediği yönünde bariz kanıtlar bulunmaktadır. Daha
sonra bu entrika Kafkaslar’ın güneyine ve hatta Güney Rusya’ya kadar
genişlemiş, eski Türk ve Rus topraklarında Yunanistan’ın denetleyici güç olarak
rol alacağı bir Rum-Ermeni “Cumhuriyeti” kurulmasını ve Rus Ermenistanı’nın
gönderilecek Yunan birlikleriyle kontrol altında tutulmasını amaçlayan bir plân
üzerinde odaklanmıştır.” Raporda bu değerlendirmeden hemen sonra Başbakan
Venizelos’un 25 Nisan 1919’da Paris’ten Yunanistan Dışişleri Bakanı’na gönderdiği
bir telgrafa yer verilmesi, Paris Barış Konferansı’nda Şubat 1919’da sunduğu
ünlü muhtırada Yunanistan’ın taleplerini sıralarken taktik gereği Pontus’tan
hiç söz etmeyen Venizelos’un Pontus konusunda izlediği iki yüzlü politikayı
gözler önüne serme amacı taşıdığı söylenebilir. Venizelos, telgrafında, Samsun
ve Trabzon’dan gelen temsilcilerin ayrı ve bağımsız bir siyasî yaşam için
Pontus vatandaşlarından meydana gelen ve gelecekteki bir ordunun nüvesini
oluşturacak küçük bir askerî gücün örgütlenmesinde kendilerine yardımcı
olmalarını istediklerini, istenen bu yardımın acilen sağlanması gerektiğini, bu
örgütlenme için en uygun kişinin Albay Katheniotis olduğunu, şayet albay bu
görevi kabul ederse ilk önce İstanbul’a, daha sonra da Pontus doğumlular
arasından seçilecek 20 subay yardımcısını almak üzere Atina’ya gitmesi
gerektiğini ve bu subayların maşlarının Yunanistan tarafından ödeneceğini
bildiriyor, ayrıca bu konunun gizli tutulmasını salık veriyordu. Amerikan
istihbarat raporunda, bu telgraf hakkında şu değerlendirme yapılıyordu:
“Karadeniz’de Yunan askerî kontrolü altındaki Pontus’u oldubittiye (fait
accompli) getirerek Barış Konferansı’na sunma hedefi ve bunun mimarının
gizlilik ve entrika öğütleyen halihazırdaki Yunanistan Başbakanı olduğu gözden
kaçırılmamalıdır.”26
Amerikan istihbarat raporunda, Türkiye’nin
paylaşılmasına yönelik entrikanın dokuz ay içinde Transkafkasya’yı da içine
alacak şekilde genişlediğine işaret edilerek, bunun kanıtı olarak da 25 Ocak
1920’den sonra verilmiş tarihsiz bir Şifahi Nota’da yer alan şu bilgiler
gösteriliyordu: Ermenistan ve Pontus, bir Pontus-Ermeni federasyonunun temelini
atmışlardır. Ortak askerî harekât koşullarını belirleyen anlaşma, 10/23 Ocak
1920’de Tiflis’te Ermenistan ve Rumlar tarafından imzalanmıştır. Mevcut veya
oluşturulacak Pontus askerî gücünün İngiltere’nin yönetiminde olacağı
varsayılarak, Ermenistan Ordusu’nun İngiltere dışındaki herhangi bir gücün
etkisine girmesi durumunda Pontus Ordusu’nun Ermenistan Ordusu karşısında belli
derecede bağımsız olması arzulanmaktadır. Böylece Kafkaslar’da Pontus-Ermeni
Cumhuriyeti’nin stratejik savunmasını sürdürecek ve Yunan Hükûmeti’nin
yardımından tamamen yararlanabilecek bir İngiliz-Yunan ordusu kurulabilir. Bu
ordu hakkında raporda yapılan değerlendirme ise şöyleydi: “Burada sözü edilen
İngiliz-Yunan kuvveti ile Haziran 1920’de Mustafa Kemal’e karşı İzmir’den
ilerleyen kuvvetin örgütlenmesi arasındaki benzerlik o kadar açıktır ki, Batı
Anadolu’nun değişik kökenli insanları arasında büyük kargaşa ve acıya yol açmış
olan bu ikinci askerî ittifakın geçen Ocak ayında başladığı söylenebilir...”27
Her ne kadar Tiflis’te Pontus-Ermeni federasyonunun
temeli atılmış olsa bile, Amerikan raporunda üzerinde önemle durulan ve
İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri Bristol tarafından da vurgulanan bir
nokta vardı: Ermeni ve Rumlar arasındaki gerçek ilişkiler. Kars bölgesindeki
Yunan entrikalarının baş düzenleyicisi Albay Polemacrhakis’in hazırladığı bir
rapora göre, Kars bölgesindeki Rumlar, Ermeniler ile ittifak görüşmeleri
yapmalarına karşın Türklerden çok Ermenilerden nefret ediyorlardı. Fakat bu
raporu 24 Eylül 1919 tarihinde Yunanistan Dışişleri Bakanı’na ileten
Tiflis’teki Yunan siyasî memuru Stavridakis’in de doğruladığı ve Albay’ın
vurguladığı bir başka gerçek vardı: Karslı Rumlarda derin nefret uyandıran,
aslında Rumların Ermenilerle işbirliği yapmasıydı. İstanbul’daki Yunan Yüksek
Komiseri Canellopoulos ise, 6 Temmuz 1919’da Atina’ya gönderdiği telgrafta,
Pontus ileri gelenlerinin ve Kafkaslar’daki çeşitli Pontus örgütlerinin, Ermeni
egemenliğine karşı Türkler ile işbirliği yoluyla veya Yunanistan mandası
altında veya Ermenistan ile egemenlik ortaklığı yaparak bile olsa bağımsız bir
cumhuriyetin kurulmasını öngördüklerini, zira Pontus halkının Ermenilere karşı beslediği
olumsuz duyguların yanı sıra Yunanistan’la birleşme arzusunun burada rol
oynadığını bildiriyordu.28
1 Kasım 1920 tarihli Amerikan istihbarat raporunda
Rum-Ermeni işbirliği konusunda yapılan yorum da son derece gerçekçiydi:
“İngiltere’nin hizmetine sunulmuş bir Rum-Ermeni ittifakı!” Ancak Karslı
Rumları Pontus’ta subay ve asker olarak kullanmayı düşünen, bunun yanı sıra
Pontus’u geri almak için yalnızca Kafkas ve Pontus Rumlarına değil, aynı
zamanda Güney Rusya ve Kırım’da yaşayan Rumlara da güvenen Yunanistan
Hükûmeti’nin 1919 sonbaharında bölgedeki Yunan yetkililerinden aldığı raporlar,
Pontus politikasında Rumlara ne kadar güvenilebileceği konusunda yol
gösteriyordu. Şöyle ki, “Karslı Rumların Pontus’a yerleştirilmelerinin
sağlayacağı avantaja güvenilemeyeceği, çünkü bu kişilerin oraya gitmek
konusunda arzulu olmadıkları gibi dillerini de unuttukları ve yalnızca Türkçe
ve Rusça konuştukları”, “Kırımlı Rumlarda Rum/Yunan ulusal duygularının çok
zayıf olduğu” yolunda raporlar geliyordu. Stavridakis’in 1919 Kasımının sonunda
Tiflis’ten gönderdiği telgraf ise, Yunanistan’ın Kafkas politikasındaki dönüm
noktasını göstermesi açısından önemliydi. Telgrafta, artık sadece yerli Rum
çetelerinin kışkırtılması değil, aynı zamanda kapsamlı bir askerî harekât öngörülüyordu.
Plân, Trabzon Metropoliti Hrisantos tarafından da onaylandıktan sonra, “Pontus
ve Kafkaslar’a yönelik askerî örgütlenme programını birlikte geliştirmek”
amacıyla Hrisantos ve Stavridakis düzenli olarak Albay Katheniotis ile
görüşmeye başlıyorlardı. Stavridakis, telgrafında Pontus plânı hakkında şu
değerlendirmeyi yapıyordu: “...Pontus plânının altında daha büyük bir amaç
yatmaktadır: İzmir’in işgaline koşut olarak Kafkaslar’da da Küçük Asya ve aynı
zamanda Türk ulusçularının karşısına set oluşturulması; Türk ulusçularının, şu
an işin içinde olan ve iyi politika ile müttefikimiz haline getirebileceğimiz
diğer Müslüman ırklara sığınmalarının ve o yönde yayılmalarının önünün
kesilmesi...”29
Raporun son bölümünde yer alan konu, yine
Pontus-Rum “ittifakı” ile ilgiliydi: Yapılan değerlendirmeye göre, bölgede
görev yapan Yunan yetkililerinin de belirttiği gibi, “halkları arasında pek
sevgi bulunmayan Rum Pontus ve Rus Ermenistanı” arasındaki sözde “‘ittifak”
doruk noktasına ulaşmıştı. Trabzon Metropoliti Hrisantos, İstanbul’da görev
yapan Yunan Yüksek Komiseri Canellopoulos’a 17 Ocak 1920 tarihinde,
Ermenistan’daki Rum Konseyi Başkanı Manousso’ya iletilmek üzere, aşağıda yer
alan ve Ermeni Hükümeti tarafından kabul edilen Rum isteklerini haber veriyordu.
Üzerinde uzlaşma sağlanan konular şunlardı: 1.Trabzon vilâyeti (Samsun, Amasya,
Sinop’un kazaları ve Karahisar kazası ile birlikte) Ermenistan ile bir
Pontus-Ermeni Konfederasyonu oluşturacak, 2. Her bir devlet tam bir özerkliğe,
ayrı bir parlâmento ve yasama organı ile ayrı bakanlıklara ve düzenli orduya
sahip olacak, 3. Ancak, hem savaş hem barış zamanında ortak bir kumandan ve tek
bir savaş bakanı yönetiminde ortak silâhlı güçleri olacak, 4. Dış politika,
para, posta, telgraf ve her türlü iletişim araçlarında birlik sağlanacak, 5.
İki devletin temsilcilerinden oluşan Yüksek Komiserlik, konfederasyonla ilgili
bütün ortak sorunların giderilmesinden yükümlü olacak, 6. Barış konferansında
hazır bulunacak Rum ve Ermeni delegeler iki halkın bağımsızlığını gerçekleştirmek
amacıyla ortak isteklerde bulunacaklar.30
Yunanistan’ın Karadeniz, Doğu Anadolu, Tiflis gibi
stratejik bölgelerdeki üst düzey görevlilerinin genellikle Yunanistan Dışişleri
Bakanlığına gönderdikleri bilgiler doğrultusunda hazırlanan 1 Kasım 1920
tarihli Amerikan istihbarat raporunun sonunda şu soru soruluyordu: Böyle bir
örgütlenmede hangi ülke hakim unsur olacak? Yanıt ise şöyleydi: “Düzenli, daimi
bir yönetime ve Yakın Doğu’da tek hazır orduya sahip ve hepsinin ötesinde
İngiltere’nin desteğini, Amerika’nın sempatisini kazanmış bir Yunanistan; yoksa
düzensiz, tükenmiş, aç, sefil, gizli derneklerin bencil entrikaları ve iç
kavgalarla hırpalanmış, şimdi yarı Bolşevik, uluslaşamamış ve dağınık bir ırkın
oluşturduğu Ermenistan değil.”31
Görüldüğü gibi 1 Kasım 1920 tarihli Amerikan
istihbarat raporunda, Karadeniz bölgesi, Transkafkasya (Ermenistan, Azerbaycan,
Gürcistan) ve Rusya’ya yönelik Yunan entrikaları ve İngiltere’nin bunlarla
bağlantısı, Yunanistan’ın Pontus politikası ve Venizelos’un Ermenilerle
işbirliği yapma çabaları hakkında ilginç değerlendirmeler yer alıyordu.
Örneğin, Batı Anadolu’dan başlayarak Karadeniz, Güney Kafkasya, hatta Güney
Rusya’ya kadar uzanan Yunan entrikasının, eski Türk ve Rus topraklarında
Yunanistan’ın denetleyici güç olarak rol alacağı bir Rum-Ermeni
“Cumhuriyeti”nin kurulmasını ve Rus Ermenistanı’nın gönderilecek Yunan
birlikleriyle kontrol altında tutulmasını amaçlayan bir plân üzerinde
odaklandığı yolundaki değerlendirme hiç de göz ardı edilecek gibi değildi.
Esasında bu yorum, Yunanistan’ın Tiflis Yüksek Komiseri Stavridakis gibi
bölgede izlenen politikalarda etkili bir şahsiyetin yaptığı değerlendirmeye
paraleldi. Stavridakis, Mondros Mütarekesi sonrası İngiltere’nin Anadolu ve
Kafkaslar’da Yunanlıları kullanarak izlediği politika çerçevesinde bir
değerlendirme yaparak Pontus plânını gözler önüne sermişti. Şöyle ki, İzmir’in
işgaline paralel olarak Kafkaslar’ın denetim altına alınmasına dayanan ve bu
şekilde bir tampon bölge oluşturularak Anadolu’nun diğer Müslüman ülkelerle
bağlarının kesilmesini hedefleyen, hatta Türk ulusçularının işgalcilere karşı
verdiği mücadeleyle kötü örnek oluşturmasını engellemeye yönelik çok amaçlı bir
plânın varlığı ortaya çıkmış oluyordu.
Gerçekte Panislâmizm, İngiltere, Fransa gibi
Müslüman sömürgeleri bulunan emperyalist ülkelerin en büyük korkularından
biriydi. Güçlü istihbarat örgütleri kanalıyla Anadolu ve Kafkaslar’daki
Panislâmist faaliyetleri izleyen bu ülkeler, Pontus-Rum Konfederasyonu
girişimlerinin başladığı dönemlerde Anadolu’da kurulduğunu öğrendikleri örneğin
bir Muvahhidin derneğinden son derece rahatsız olmuşlardı. Öyle ki,
İngilizlere, bu derneğin ilk toplantısına Mustafa Kemal’in yanı sıra Mısır,
Suriye, Arabistan, Kırım ve Güney Kafkasya’dan Müslüman delegelerin katıldığı
yönünde haberler gelmişti.
Stavridakis’in Pontus plânına ilişkin
değerlendirmesi, Venizelos’un Ekim 1920’de Lloyd George’a bildirdiği plânla da
örtüşüyordu. Paris Barış Konferansı’nın başlangıcında Yunanistan’ın toprak
taleplerinden söz ederken taktik olarak Pontus’tan söz etmeyen, fakat İzmir’in
işgali görevinin Yunanistan’a verilmesiyle birlikte strateji değiştiren
Venizelos, bağımsız bir Pontus devleti kurulduğu takdirde Ermenistan ve
Gürcistan ile işbirliği yapılarak Bolşeviklere ve Müslüman ülkelere karşı bir
set oluşturulacağı düşüncesindeydi. Venizelos’un bu yaklaşımı, İtilaf
Devletleri’nin o dönemde izledikleri Kafkas politikasına uyum sağlıyordu. Şöyle
ki, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, hem askerî hem de ekonomik desteğe ihtiyaç
duyan Türkiye’ye yardım ancak Doğu’dan gelebilirdi. Zaten 1919 Eylülünden
itibaren Azeriler ve Bolşevikler ile temaslar başlamış ve Bolşeviklerin yardım
yapacağı anlaşılmıştı. Ancak, Sovyet Rusya ile Türkiye arasındaki karayolu
Gürcistan ve Ermenistan gibi devletlerce kapatılmıştı. Sovyet malzeme
yardımının sağlanabilmesi için Kafkas engelinin yok edilmesi gerekiyordu. Ancak
Ocak 1920’de İtilaf Devletleri, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ı fiilen
tanımak ve silâh yardımı yapmak kararı almışlardı Dolayısıyla İtilaf
Devletleri, Türklerle Bolşevikler arasına Kafkas ulusları aracılığıyla bir set
çekmek istiyorlardı.32
Amerikan raporunda “İngilizlerin hizmetine sunulmuş
bir Rum-Ermeni ittifakı” olarak nitelendirilen Rum-Ermeni işbirliğinin 1920
Ocağında ulaştığı aşama ise, Erivan ve Tiflis’te gerçekleşen Rum-Ermeni
Konfederasyonu görüşmeleri oluyordu. Raporu bu aşamada ilginç kılan nokta,
Trabzon konusunda Ermenilerle Pontusçu Rumlar arasındaki konfederasyon
görüşmelerine bizzat katılan Trabzon Metropoliti Hrisantos’un ikinci tur
görüşmelerin bitiminde, 17 Ocak 1920’de, İstanbul’daki Yunan Yüksek Komiseri
Kanelopulos (Canellopoulos)’a Ermeni hükûmetinin daha önceki görüşmelerde
üzerinde uzlaşmaya varılamayan bazı Rum isteklerini kabul ettiğini ve Trabzon
Vilâyeti ile Ermenistan’ın birlikte bir “Pontus-Ermeni Konfederasyonu”
oluşturacağını bildirmesiydi. Zira bazı kaynaklarda Rum-Ermeni
Konfederasyonu’nun kurulması konusunda Tiflis’te iki tarafın uzlaşmaya varıp
varamadıkları hakkında farklı bilgilerin yer aldığı düşünülürse, Amerikan
istihbarat raporunun -konfederasyon konusunda anlaşma sağlandığı bilgisini
veren kişinin unvanı ve konumu göz önüne alındığında- önemli bir tartışmaya
ışık tutarak bir boşluğu doldurduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra Ermeni
hükûmetinin Pontusçu Rumlarla uzlaşmaya vardığı konuların Hrisantos tarafından
detaylarıyla verilmesi, yine Amerikan raporunu ilginç kılan bir başka boyutu
oluşturmaktadır.
İşte Paris Barış Konferansı sırasında Anadolu’nun
taksimi projesi çerçevesinde ortaya çıkan, bir yandan Anadolu’yu iki ateş
arasında bırakarak işgalleri kolaylaştırmayı, diğer yandan Anadolu ile
Bolşevikler ve Müslüman ülkeler arasında bir set oluşturmayı amaçlayan ve bu
doğrultuda bölgedeki Ermeniler ile Rumların kullanılmasını öngören geniş kapsamlı
bir uluslar arası plân dahilinde kurulmaya çalışılan Rum-Ermeni
Konfederasyonu’nun geleceği, her ne kadar Erivan ve Tiflis’te bu konuda önemli
adımlar atılmış olsa bile, çok net değildi.
Konfederasyonun geleceğinde Rumlar kadar
Ermenilerin de önemli rolü vardı. Ancak Tiflis’teki görüşmelerin sona
ermesinden ve 25 Ocak 1920’de burada bir askerî anlaşmanın imzalanmasından
sonra Paris’te Bogos Nubar Paşanın Yunan Elçisi Romanos’a Erivan ve Tiflis
anlaşmaları sanki hiç yapılmamış gibi Pontuslu Rumların Ermenistan’a dahil
olmayı kabul edip etmediklerini sorması oldukça şaşırtıcıydı. Bunun da ötesinde
Londra’da toplanan barış konferansında (12 Şubat-10 Nisan 1920), Kateniotis’in
Bogos Nubar Paşa ile görüşerek konferansta Tiflis anlaşmalarından söz etmesini
özellikle rica etmesine karşın bu konuda hiçbir sonuç elde edilememişti. Ne var
ki yine de Londra Konferansı, 27 Şubat tarihli oturumunda Trabzon’u ileride
kurulması tasarlanan Ermeni devletinin sınırları dışında bıraktı.33
Trabzon sorunu, Birinci Londra Konferansı’nın
devamı niteliğinde olan ve Osmanlı Devleti ile yapılacak barış koşullarına son
şeklin verildiği San Remo Konferansı (18-26 Nisan 1920)’nın sonuna doğru bir
kez daha gündeme gelecekti. Üstelik Amerikan kamuoyunu kendisine önerilen
Ermenistan mandası konusunda ikna etmeye çalışan, bu nedenle Trabzon’un da
Ermenistan’a bağlanmasını sağlamaya çalışan Amerikan yönetimi tarafından
gündeme getirilecekti. Sonuçta, sorun 22 Nisan tarihli oturumda tartışılmasına
karşın, konferansın sonunda Ermenistan sınırının çizilmesi için Başkan Wilson’a
başvurulmasına karar verilecektir. San Remo Konferansı’nı izleyen Hrisantos ile
Trabzon’lu işadamı Konstandinis ise, 30 Nisan tarihinde bir memorandum vererek
artık sadece yeni kurulacak Türk devleti içerisinde Pontus’u içine alan bir
idarî birimin kurulmasını ve bu birimin başına Milletler Cemiyeti tarafından
bir vali atanmasını isteyeceklerdir. Buna karşın, Venizelos uzun vadeli
düşünüyor ve sorunun ancak yirmi veya otuz yıl sonra çözülebileceğini
savunuyordu.34
Sonuç olarak, ABD’nin kendi toprakları dışındaki
sorunlarla ilgilenmesine karşı çıkan Amerikan Senatosu, 1 Haziran 1920’de
Wilson’un Ermeni mandası önerisini oy çokluğuyla reddetmiştir. Trabzon ise,
Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama ve paylaşma projesi olan Doğu Sorunu (Şark
Meselesi)’nun geldiği son aşama ve Osmanlı topraklarının resmen paylaşıldığı
sözde bir barış antlaşması olan 10 Ağustos 1920 tarihli Sèvres Antlaşması’nda
Erzurum, Van, Bitlis ile birlikte Ermenilere bırakılmıştır. Bununla birlikte Karadeniz’de
devam eden Pontusçuluk faaliyetleri, Ankara Hükûmeti’nin ilgi odağını
oluşturmaya devam etmiştir. Ne var ki, Sèvres Antlaşması’nın yürürlüğe
konmasını arkasına Türk ulusunu da alarak engelleyen Ulu Önder Atatürk’ün
Misak-ı Millî sınırlarının korunması yolunda ödünsüz ve kararlı politikaları
sayesinde Türk topraklarının paylaşılması projesinin önemli bir parçasını
oluşturan Pontus Sorunu, Batılıların bütün yaptırımcı politikalarına set
çekilerek bitirilmiştir.
Ancak, konu bitmekle beraber bu kez azınlıklar
tartışmaları çerçevesinde ve Ermeni sorunu şeklinde uluslar arası platformda
ısıtılmaya başlanmıştır. Ve yüzyıllık tarihî hesapların görüleceği Lozan Barış
Konferansı’na Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Kasım 1922’de Dışişleri
Bakanı İsmet Paşayı başdelege sıfatıyla gönderirken kendisine verdiği on dört
maddelik talimatın en başında “Doğu Sınırı: Ermeni Yurdu söz konusu olamaz,
olursa görüşmeler kesilir” cümlesi yer almaktaydı. Nitekim, Batılılar,
konferansta konuyu beş kez gündeme getirdilerse de, İsmet Paşanın kararlı ve
ödünsüz tavrı karşısında vazgeçmek zorunda kalmışlardır.35 Böylece, Lozan Barış
Antlaşması’nın Rum, Ermeni hayallerini ortadan kaldırarak Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin ulusal coğrafyasını belirleyen bir tapu tescil belgesi olduğu
yolundaki değerlendirme, doğru ve gerçekçi bir tarihi tespitin ifadesi
olmaktadır.36
/Prof. Dr.
Bige Sükan Yavuz*
KAYNAKÇA:
1 Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış
Politika, C. I, Ankara, TTK, 1973, s. 21.
2 Nuri Yazıcı, Milli Mücadelede (Canik Sancağı’nda)
Pontosçu Faaliyetler (1918-1922), Ankara, AÜ Basımevi, 1989, s. 27.
3 Sonyel, C.I, s. 22.
4 Yazıcı, a.g.e., s. 26-27; Dimitri Kitsikis, Yunan
Propagandası, İstanbul, Meydan Neşriyat, 1963, s. 31-32.
5 Ercüment Kuran, “Milli Mücadele Esnasında Pontus
Rum Devleti Kurma Teşebbüsleri”, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi
Bildirileri, Samsun, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 1988, s.79.
6 Abdullah Saydam, “Kurtuluş Savaşı’nda Trabzon’a
Yönelik Ermeni-Rum Tehdidi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VI, No. 17
(Mart 1990), s. 427-428.
7 Kuran, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi
Bildirileri, s. 79.
8 Kitsikis, a.g.e., s. 337.
9 Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar,
C.I, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., 1991, s. 97-98; Yazıcı, a.g.e., s.
18-19.
10 Mahmut Goloğlu, Anadolu’nun Millî Devleti
Pontos, Ankara, 1973, s. 246-249. Mütareke döneminde Pontus projesi
çerçevesinde izlenen politikalardan biri de, Trabzon ve yöresine Kafkasya’dan,
Rusya’nın Karadeniz sahillerinden ve Osmanlı Devletinin diğer bölgelerinden Rum
göçmenler getirerek iskân etmek, bu şekilde bölgede nüfus çoğunluğu sağlamaktı.
Karadeniz kıyılarına dışarıdan 250.000 civarında Rumun getirilerek iskânı
plânlanmış ve mütarekenin ilk altı ayında Trabzon’a 8000’den fazla Rum göçmeni
gelmişti. Daha sonraki dönemde de Trabzon ve yöresine Rum göçmenlerin ve göçmen
kıyafetli çetecilerin çıkarılmasına devam edilmişti. Bkz. Sabahattin Özel,
Millî Mücadelede Trabzon, Ankara, TTK, 1991, s. 45-46.
11 Mesut Çapa, Trabzon ve Giresun’da Rum
Faaliyetleri (1919-1922), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, AÜ Türk İnkılap
Tarihi Ensitüsü, 1986), s. 50-51.
12 Yusuf Sarınay, “Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın
Politikası”, Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası (Makaleler), Ankara,
Atatürk Araştırma Merkezi, 1999, s. 25. İngiliz İstihbarat Örgütü, bölgedeki
Panislamist faaliyetleri yakından izliyordu. 2 Ocak 1920 tarihli bir İngiliz
istihbarat raporuna göre, Muvahhidin derneği adlı Panislamist bir örgüt
kurulmuş ve11 Kasım 1919’da Sivas’ta ilk toplantısını yapmıştı. Derneğin amacı,
o sırada yabancı koruyuculuğu veya egemenliği altında bulunan tüm İslâm
ülkelerinin kurtuluşunu sağlamak ve onları Osmanlı Halifesi’nin başkanlığı
altında, tüm dünyayı kapsayan bir İslâm Konfederasyonu içinde birleştirmekti.
İngiliz istihbaratının iddiasına göre, derneğin ilk toplantısına katılanlar
arasında Mustafa Kemal ve Rauf Orbay gibi Türk ulusçularının yanı sıra Mısır,
Suriye, Güney Kafkasya, Kırım gibi İslâm ülkelerinden gelen temsilciler de
bulunuyordu. Bunun yanı sıra 14 Kasım 1920 tarihli bir İngiliz istihbarat
raporuna göre, Azerbaycan Cumhuriyeti, Enver Paşanın askerî gücünün ulusal
güçlerle birleşmesi ve genel bir İslâm Federasyonu’nun kurulması konularını
görüşmek üzere Mustafa Kemal’e bir temsilci göndermişti. Ayrıca Kara Vasıf’ın
28 Ekim 1919’da bir Gürcü delegesiyle görüşerek Ermeni hak iddialarına karşı
karşılıklı eylemlerde bulunmak için bir ön anlaşma imzaladığı bildirilmişti.
Bkz. Salâhi R. Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin
Türkiye’deki Eylemleri, Ankara, TTK, 1995, s. 50-52.
13 Kuran, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi
Bildirileri, s. 80; Goloğlu, a.g.e., s. 248.
14 Saydam, a.g.m., Sayı: 17 Mart 1990, s. 428-429.
15 Stefanos Yerasimos, “Pontus Meselesi
((1912-1923)”, Toplum ve Bilim, No. 43-44, (Güz 1988-Kış 1989), s. 50-56.
Kitsikis ise,“Yunan Propagandası” başlıklı yapıtında, 1920 başında Tiflis ve
Erivan’a giden Hrisantos’un Ermeni Hükümeti ile bir Rum-Ermeni Konfederasyonu
için anlaşma imzaladığını ileri sürmektedir. Bkz. Kitsikis, a.g.e., s. 336.
16 Kitsikis, a.g.e., s. 267-268.
18 Ali Güler, Yakın Tarihimizde Pontus Meselesi ve
Rum-Yunan Terör Örgütleri, Ankara, 1995, s. 108-111.
19 Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika,
C.I, s. 172.
20 Yerasimos,Toplum ve Bilim, No. 43-44, (Güz
1988-Kış 1989), s. 56.
21 Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika,
C.I, s. 217.
22 Mine Erol, Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi
1919-1920, İleri Basımevi, Giresun, 1972, s. 7, 16-18.
23 Seçil Akgün, “Ana Hatlarıyla General Moseley
Raporu: Türkiye’de Amerikan Mandası”, Belleten, C. XLVIII, No.189-192, s.
95-98.
24 Çağrı Erhan, der., American Documents on Greek
Occupation of Anatolia, Ankara, Center for Strategic Research (SAM), 1999, s.
71-86.
26 American Documents on Greek Occupation of
Anatolia, s.75-77.
32 Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika,
C.I, s. 173, 177, 180.
33 Yerasimos, Toplum ve Bilim, No. 43-44, (Güz
1988-Kış 1989), s. 57-58.
35 Bilâl N. Şimşir, “Lozan ve Çağdaş Türkiye’nin
Doğuşu”, 70. Yılında Lozan Barış Antlaşması Uluslararası Semineri 25-26 Ekim
1993, Ankara, İnönü Vakfı Yay., 1994, s. 25 vd.
36 Sadık Tural, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Tapu
Tescil Andlaşması: Lozan”, 80. Yılında Lozan Barışın ve Tam Bağımsızlığın Adı,
Haz. İlhan Turan, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2003, s. XVIII-XXXI.
----------------------
* Ankara Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp
Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi -
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 55, Cilt:
XIX, Mart 2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder