Anadolu Üzerindeki Yunan Hedefleri ve Mütareke
Dönemi Fener Rum Patrikhanesi'nin Faaliyetleri
Doç. Dr. Adnan Sofuoğlu*
GİRİŞ:
Yunanistan bağımsız olduktan itibaren “Megali İdea”
diye adlandırdıkları Merkezi İstanbul’da olan Bizans-Yunan İmparatorluğu’nu
canlandırmağa yönelik politika izlemeğe başlamıştı1.
Yunan hedefleri olarak belirlenen Megali İdea
esasen 1798 yılından itibaren bu ideal peşinde koşan Yunanlıların emperyalist
politikalarının amacıydı. Nitekim Yunan tarihçi ve devlet adamı olan Panayatis
Pipinellis bu ideayı şöyle tanımlıyor, “Yunan varlığının anlamı Yunanistan’ı
tüm Yunan ırkını bir sınır içinde toplayacak birleşik ulusal bir devletin
çekirdeği haline gelmeğe zorluyordu herkes kendisini Bizans İmparatorluğu’nu
yeniden canlandırma hayaline kaptırmıştı.” 2
Bir başka araştırmacı yazar ise; Yunanlıların
Megali İdeası, merkezi İstanbul’da olan Bizans-Yunan İmparatorluğu’nu
canlandırmağa yönelik romantik bir güçtü demektedir.3
Yine Yunanistan Başbakanı J. Kollettis Ocak 1844
tarihinde yaptığı bir konuşmasında, “Yunanistan Krallığı bütün Yunanistan
değildir. Yunanistan’ın sadece bir parçası en küçük ve en yoksul bir
parçasıdır. Grek sadece krallık içinde yaşayan değildir. Aynı zamanda Yanya’da
ya da Selanik’de, Serez’de ya da Edirne’de, Constantinople (İstanbul)’da ya da
Trabzon’da, Girit ya da Sisam Adasında Grek tarihine ya da Grek ırkına bağlı
başka yerlerde oturanlar da Grek’dirler. Hellenizmin iki büyük merkezi vardır:
Atina ve Constantinople. Atina yalnız Krallığın başkentidir. Constantinople
büyük başkent bütün Hellenizmin kendi düşü, umududur.”4
Ayrıca Yunan Megali İdeasını gerçekleştirmek için
kurulan Etnik-i Eterya Cemiyetinin programında da bunu görmek mümkündür.
Nitekim bu programda hedefler; Batı Trakya ve Selanik’in Yunanistan’a ilhakı,
Ege Adaları’nın ilhakı, Girit Adası’nın ilhakı, Batı Anadolu’nun ilhakı,
Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması, Pontus Rum Devleti’nin yeniden kurulması,
İstanbul’un ele geçirilmesi ve Bizans İmparatorluğu’nun diriltilmesi şeklinde
ortaya çıkmaktadır5.
Yunanlılar bu hedeflerine ulaşabilmek için ise
propagandalarının ağırlık merkezini Türk vahşeti ve Türklerin geri bir millet
olduğu bu sebeple büyük Yunanistan’ın kurulması lüzumu üzerine inşa etmişlerdi.
Özellikle 1900’lü yıllardan itibaren bu fikirlerini basın-yayın yoluyla Dünya
kamuoyuna yayma çabası içine girmişlerdi6.
Diğer taraftan Yunanistan gücü ve kaynakları bu
denli emperyalist politikaları yürütmeğe yeterli olmadığından bu hedeflerine
ulaşabilmek için de daima Avrupa’da bir büyük devlete dayanma ve özellikle
Osmanlı Devleti’nin en sıkışık zamanlarından faydalanmak politikası
izlemekteydi. Büyük devletler de Yunanistan’ın bu genişleme siyasetini kendi
aleyhlerine olmamak ve günün şartlarına ters düşmemek şartıyla genellike
kolaylaştırmışlardır7.
Ayrıca Yunanistan yine Osmanlı Devleti aleyhine
geliştirdiği politikalarda daima Patrikhane ile işbirliği içine girmiş ve ondan
destek sağlamıştır. Hatta bu sebepten dolayı 2. Mahmut döneminde Fener Patriki
idam edilmişti. Buna rağmen bu işbirliği zaman zaman gizli zaman zaman da açık
olarak devam edegelmiştir.
İşte bu şekilde faaliyette bulunan Yunanistan
hedeflerine ulaşmak için ortaya çıkan her fırsatı derhal değerlendirmek yoluna
gitmiştir. Nitekim 1828 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan, Osmanlı Devleti’nin yenik
çıkmasından istifade ile hem bağımsızlıklarını elde etmişler hem de Ege’deki
bazı adaları ele geçirmişlerdi8. Yine 1839’da Osmanlı Devleti’nde ilan edilen
Tanzimat’ın getirdiği serbestlik ortamından yararlanarak Osmanlı Ülkesi’nde göz
diktikleri bölgelere adalardan ve Yunanistan’dan Rum nüfusu kaydırmışlardı.
1863’de de İngilizler’in bir lütfü olarak Yedi Ada’yı elde etmeyi başarmışlar,
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan durumdan istifade ile
Girit’de isyan çıkarmışlar, 1881’de Tesalya ve Norda kasabalarını ele
geçirmişlerdi9.
(…)
MÜTAREKE DÖNEMİ:
Venizelos’un Batı Anadolu Üzerine One Sürdüğü
iddialar Ve Batı Anadolu’nun Gerçek Durumu
Nihayet 30 Ekim 1918 de Mondros Mütarekesinin
akdinden sonra Venizelos, kendisine vaad edilen toprakları talep etmeğe
başladı. Diğer taraftan Mütarekenin akdinden sonra İstanbul’da Beyoğlu’nda
Rumların da sevincine diyecek yoktu. Birbirlerini tebrik ediyorlardı. Aynı
zamanda taşkınlığa da başlamışlardır26.
Bu arada Mütarekeden bir müddet sonra Venizelos,
Yunan toprak isteklerini 3 ve 4 Şubat 1919 günleri çıktığı Paris Barış
Konferansı huzurunda dile getirdi. Burada Venizelos Batı Anadolu üzerindeki hak
iddialarının daha önce Türkiye’ye ait olan her hangi bir ülkede kesin olarak
bir Türk çoğunluğu yoksa o ülke müstakbel Osmanlı Devleti’nin bir parçası
olarak kalmamalıdır.” İlkesine dayandırmaktaydı. Buradan yola çıkan Venizelos
tezinde nüfus bakımından ve etnik nedenlerden ötürü Anadolu’nun batı kısmının
coğrafi ve tarihi açılardan özel ayrı bir bölge teşkil ettiğini öne sürdü ve
bölgenin nüfusunu gösterecek resmi istatistikler olmadığını belirterek Rum
Patrikhanesi’nin hazırladığı istatistiklere dayandığını ve bunların doğru
olduğunu ifade ile Batı Anadolu’daki Rum nüfusunun 1.700.000 olduğunu iddia
etti. Ayrıca Venizelos Türkiye Liselerinde okutulan Coğrafya kitaplarında
Anadolu’daki Rum nüfusunun 1.300.000 olarak gösterildiği iddiasında bulundu.
Venizelos böylece tahrif edilmiş ve şişirilmiş rakamlarla bölgedeki Rum
nüfusunun adalarla birlikte ele alındığında Müslümanlardan daha fazla olduğunu
iddia ederek bu bölgenin Osmanlı Devletinin Türk bölgelerinin bir kısmını
teşkil edemeyeceğini ileri sürdü27.
Bu şekilde Venizelos, Batı Anadolu’yu talep
etmekteydi. Venizelos’un Batı Anadolu’dan maksadı ise, İzmir ve Bursa
vilayetleri ile Çanakkale ve İzmit sancaklarıydı. Venizelos’a göre, Batı
Anadolu aşağı yukarı Karadeniz’den Antalya körfezi’ne. Kuzeyde İzmit’in doğusundan
güneyde Antalya Körfezinin batısından geçmek üzere çizilecek bir çizginin
batısında kalan bütün bölgeydi. Nitekim bu durumu gösterir ve 1915 de
çizdikleri bir harita da mevcuttu28.
Buna göre talep edilen yerler şunlardı: Bursa
vilayetinin bir kısmı (Balıkesir Edremit ve Ayvalıktan geçerek İzmir’den gelen
tren yolunun Marmara’ya açılan ucundaki Bandırma’yı içine almak üzere)
Balıkesir ve hemen de tamamen Denizli ve Aydın vilayeti. Ayrıca Çanakkale
Boğazındaki İmroz ve Bozcaadayı da Batı Anadolu ile birlikte istemekteydi.
Bütün bunların yanında Venizelos Kıbrıs, Rodos, Meis, Oniki Adalar olmak üzere
bütün Doğu Akdeniz adalarına da talipti29. Ancak o sıralarda İngiltere’yi
ürkütmemek için Kıbrıs konusundaki isteklerinde son derece ihtiyatlı davranmaktaydı.
Bu sebeple Venizelos muhtırasında Kıbrıstan bilhassa bahsetmiyor adalardan ise
şu şekilde bahsediyordu. “Adalar konusuna gelince, hepsi binlerce yıldan beri
Grektir, ve bu yüzden hepsinin Yunanistan’a geri verilmesi gerekir. Balkan
Harpleri sırasında stratejik sebeplerle bunlardan bir kısmının Yunanistan’a
verilmeyişini mazur gösteren şartlar bugün mevcut değildir.” Yine 3 Şubat 1919
da Onlar Konseyindeki konuşmasında da “Kıbrıs Adası” konusunda kesin bir
talepte niçin bulunmadığımız suali akla gelebilir. Bunu yapmayışımızın çeşitli
sebepleri vardır. En önemlisi elli yıl önce İyonya Adalarını vermek suretiyle
Yunan Krallığı’nın büyümesine yardım eden ilk devlet niteliğini kazanan ve harb
sırasında Kıbrıs’ı Kral Konstantin’e teklif etmiş olan İngiltere’nin sonunda
Kıbrıs’ı da Yunanistan’a verecek kadar lütüfkar davranacağına inanmakta
oluşumuzdur. Kısacası Yunanistan Kıbrıs, Rodos, Meis, Oniki Adalar, İmroz,
Bozcaada dahil olmak üzere bütün Doğu Akdeniz Adalarını istemektedir.”
diyecektir. Bunun yanında Venîzelos Trakya kesiminde de tüm Batı ve Doğu
Trakya’yı talep etmekteydi. Ayrıca bu sırada Trabzon ve civarında Pontus Rum
Devleti’nin kurulması çalışmaları yapılmaktaydı30.
Oysa Amerikalı Prof. Dr. Lybyerin de belirttiği
gibi 1919 da bölgedeki yani Trakya ve Küçük Asya’nın İzmir dolaylarındaki Türk
nüfusu diğer azınlıklara nazaran ezici çoğunluktaydı31. Nitekim burada bölgenin
nüfusu ile ilgili istatistiklere dayanarak bilgi verecek olursak şöyle bir
durum ortaya çıkar. 1908 yılı Aydın Salnamesi’ne göre Aydın Vilayetinde (ki o
zaman bu bölge Aydın ve İzmir’i içine alıyordu) toplam nüfus 1.729.974 tü.
Bunun 1.313-561’i İslam geri kalanı 379.332’si de Hıristiyan olarak tespit
edilmişti ki Hıristiyan nüfus sadece Rumlardan oluşmuyor diğer etnik unsurları
da içeriyordu32.
Yine 1914 yılına ait nüfus durumunda bir değişiklik
yoktu. Ayrıca bölgede sahilden içerilere doğru gidildikçe Rum nüfusu ise iyice
azalmaktaydı33.
1919 yılında da nüfuz durumu muhtelif kaynaklarda
Menteşe (Muğla) Sancağı hariç Aydın vilayetinde 1301.962 Türk, 233.756 Rum
olarak gösterilmektedir. Başka bir dokümana göre ise Aydın vilayetinde 1.293527
Türk Müslümün 233.914 Rum Ortadoks Menteşe Sancağında 368.406 Türk Müslüman,
85548 Rum Ortodoks, nüfus mevcuttu34.
Bu rakamlar, İngiltere’de yaşayan Türk dostu
İngiliz; Hintli ve diğer Müslümanlarca hazırlanarak 15-12-1919 da M.H. İspahani
tarafından İngiltere Başbakanı’na gönderilen Andırı’da ileri sürülen rakamlarla
bağdaşmaktadır. Buna göre İzmir bölgesindeki nüfus 1.249.000 Müslüman 299.000
Rum 20.000 Ermeni’den oluşmaktadır35. Ayrıca Yunanlı araştırmacı D. Kitsikis’de
eserinde az farkla da olsa Türkler bölgede mutlak çoğunluğu teşkil etmekteydi
demekte ve nüfus oranlarını vermektedir36.
Nitekim Rumlar kıyıda bir iki bölge Ayvalık, Urla,
Çeşme, Foça’da çok az nüfus olarak fazla idiler. İzmir şehrinde ise azınlıkta
idiler. Bunun ötesinde istatistiklerdeki küçük uyuşmazlığa rağmen Yunanlıların
hak iddiasında bulundukları bölgelerde Türk-Müslüman nüfus ezici çoğunluğu
oluşturmaktaydı. Yine Trabzon bölgesinde de Rum iddialarının aksine Türkler
ezici çoğunluğu teşkil etmekteydiler37.
Yunanistan’ın Batı Anadolu’ya Rum Nüfusu Kaydırma
Teşebbüsleri Ve Osmanlı Devletinin Tedbirleri
Esasında bölgede Türk nüfusunun çoğunlukta olduğunu
Venizelos da biliyordu. Nitekim yukarıda belirttiğimiz gibi ta Tanzimat’tan
beri Anadolu’ya Rum nüfusu kaydırılmağa çalışılıyordu. Şimdi de mütareke
ortamından istifade ile Anadolu’ya çeşitli yollarla tekrar Rum nüfusu
kaydırılmağa başlandı. Bundan maksat bölgede Rum nüfusunu çoğaltmasının38 yanı
sıra Rum çete teşkilatı meydana getirmekti. Böylece Türkleri, huzursuz ederek
yerlerinden kaçırtmak ve yerlerine Rumları oturtmak, aynı zamanda huzursuzluk
çıkararak bir işgale de zemin hazırlamaktı.
Diğer taraftan Mütarekeden sonra Anadolu’ya ve
Trakya’ya Rumların getirilmesine itilaflar özellikle İngiliz ve Fransızlar
muavenet etmekteydi. Nitekim Mondros Mütakeresi’nden sonra Doğu Trakya’ya
ilkönce bir Fransız Alayı gelerek Uzunköprü-Sirkeci Demiryoluna 4 Kasım 1918 de
el koydu. Bilahare Ocak 1919 ortalarında Fransızlar bu demiryolunun
muhafazasını bir Yunan Taburuna devrettiler.
Bu şekilde 14 Ocak 1919 günü Hadım Köyünden Kuleli
Burgaz’a kadar bütün demiryolu istasyonlarını Yunan askerlerinin işgal etmesi
bütün Trakya Rumları bilhassa Çatalca Rumları arasında Yunanistan lehine
gösteriler yapılmasına yol açtı39.
Bu Yunan Taburundan başka yine küçük Yunan
Müfrezeleri hat boyundaki Hadımköy, Çatalca, Çorlu, Muratlı, Lüleburgaz, ve
Uzunköprü gibi şehirlerine yerleştirildi. İşte bu gelişmelerden sonra
Mütarekeden hemen sonra Doğu Trakya’da kurulmuş bulunan Rum çeteleri ortaya
çıkarak faaliyete geçtiler. Ayrıca bu durumdan Trakya Rumları da şımarmışlar
Hükümeti saymamağa ve Yunan Taburu ile bu tabura güvenen Trakya Rumları istediklerini
yapmağa başlamışlardır40.
Bunun yanı sıra Trakya ve Batı Anadolu’ya özellikle
Çatalca Rum Metrapolidi’nin girişimleriyle daha önce hicret ve firar etmiş olan
Rumlar yine İngiliz ve Fransızlar’ın himaye ve muavenetiyle tekrar dönmeğe
başlamışlardı. Nitekim 15 Şubat 1919 da Dahiliye Nezareti, Sadaret’e sunduğu
raporunda bu durumu şöyle aktarmaktaydı. “Balkan Harbini müteakip Edirne,
Aydın, İstanbul Vilayetiyle, Karesi ve havalisinde kendi arzu ve ihtiyarıyla
alaka-i tâbiyet ve maliyelerini kat’ ederek Yunanistan’a hicret veya firar etmiş
ve Hükümet-i Mezkûrece memleketlerini terk ve hicret etmiş olan Müslümanların
emlakinde yerleştirilmiş olan Rumlar’dan bir kısmı evvelce münferiden ve ahiren
kafile halinde hududa sevk edilmekte ve bunlara Fransız ve İngiliz
kumandanlarınca vesika verilmekte olduğu, Edirne Vilayetinden evvelce giden
Rumların avdeti mükerrer olduğundan bahisle muhacir yerleştirilmiş olan Rum
köylerinin tahliyesi Çatalca Rum metropolid vekilinin talebi..”
Yine aynı raporda ifade edildiğine göre esasında
“Yunanistan’a firar ve hicret edenlerin emvaline muhacir ikame ve iskânı Balkan
Harbi esnasında ve ondan sonra maruz kılındıkları mezalime tab-ı avâr (fesat
kuvvet) mukavemet olamayarak ihtiyari hicret etmiş olan muhacirin ol babda
münakid-i muahede mucibince emniyet ve mahfuz olması lazım gelen hukuk-u
tarifiyelerinin ihlal edilerek terk eyledikleri emval ve araziye Rum
muhacirlerinin yerleştirilmesinden münbeis olup bu suretle her iki taraf
halkının emlak ve arazisinin mübadeleye tabi olması esasınca telkin ve ihzar maksadı
istihdaf edilmiş ve filhakika bir müddet sonra bu esas kabul olunarak Atina
Sefiri, Sabıkı Muhtar Bey Efendinin riyasetleri altında muhtelif bir komisyon
teşkil edilmişti.” Ancak “Harb-i Umuminin zuhuru devamı bittabi bu babdaki
muamelatın intacına (sonuçlandırılma) mahal ve imkan bırakmadığı gibi Yunan
Hükümet-i Hazırasının evvelce takarrür (kararlaşma) ettirilmiş olan bu mübadele
muamelesi hakkındaki nokta-i nazarı zalâm-ı meçhuliyet (meçhul karanlık) içinde
kalmıştır” denerek bilahare “Hükümet-i Mezkurece mübadele esasatının halen
mevki-i tatbike vaz’ından nukul (cayma) ettiklerini ima ve ithamdan (anlatma)
ziyade son zamanlarda şayi olduğu üzere Trakya Kafasında Rum nüfusun teksir ve
teksifi gibi bir gaye takib edildiğini işrab (bir maksadı) eylemektedir.
“Şeklinde Yunanistan’ın hedef ve gayesi ifade edilmektedir”41.
Bilahare raporda “Osmanlı Hükümetiyle Yunanistan
arasındaki harbden sonra iki devlet arasında kararlaştırmış olan esaslar ve
kararlar hükümlerinin muhafazası ve yürürlükte olması aşikâr olmakla beraber
halen Osmanlı tâbiyetini kazanmış ve geçen harpde gayr-i resmi tarzda olsa bile
düşmanlarla teşrik-i mesai ve bilfiil harbe dahil olarak Osmanlı askerine karşı
silah kullanmış bulunan adı geçen ahalinin (Rumlar) -velevki içlerinde bir kısmı
iştirak etmiş bulunsun- tekrar avdedlerinde aynı suretle hicret etmiş bulunan
ve bunların avdetiyle açıkta kalacak olan muhacirlerin miktarlarının tayini
meselesi artmaktadır. Hakikatten geçen beş harp senesinde cereyan eden vakalar
ve hadiseler evvel ve ahir elde vesikalar ve haberleşmelere nazaran Yunanistan
Hükümetince eskiden Selanik’de Yunan Hükümeti namına konan ve son durum üzerine
adı geçen hükümetçe de yürürlükte kalması kabul edilmiş bir kanuna uygun olarak
yeni arazideki Müslüman emlak ve arazisine tamamen el konulduktan başka 1313
(1898) senesi Yunan harbine müteakip Yunanistan uhdesinde baki olunan Tesalya
Kıt’asında bile Yunan zümresi tâbiyetini taşıyan ve halen emlaki başında
bulunan Müslümanlara ait araziye dahi mübadele ve hükümet gelirleri namına
vergilerin tahsil edildiği tahakkuk etmiştir” şeklinde durum değerlendirilmesi
yapıldıktan sonra yine “halen Devlet-i Aliye memleketleri dahilinde
mevcudiyetlerini sürdürebilmiş dörtyüz küsur bin muhacirden bir çoğu
memleketlerinde binlerce lira emlak ve arazi veya gelirlerinden mahrum bir
halde ve pek sefil bir vaziyette yaşamaktadırlar. Binaenaleyh bu kabil
Rum’ların avdeti ve (Müslüman muhacirler) iskan edildikleri terk edilmiş
mülklerden ihraçları halinde ortaya çıkacak vaziyetin vahamet ve ehemmiyeti
serbestçe arz ve izah bulmakla adı geçen hükümetçe eskiden kabul edilmiş olan
mübadele esaslarının halen yürürlükte olması kabul olamadığı taktirde hiç
olmazsa bu halkın memleketlerindeki emlak ve arazisinde istifade ve arzu
edenlerin avdet eyleyebilmeleri vesilelerinin sağlanması zarureti idariye ve
siyasettendir.” Dendikten sonra “ahvalin hakikati ve muamelenin cereyanı,
haberi oldukları takdirde İtilaf Hükümeti Mümessillerince mümkün el husul bir
çare-i telif huzura getirme kabil olabileceğinden bu hususta lazım gelen halin
ifasını ve avdet etmekte olan adı geçen ahali hakkında (Rumların) şimdiden
tasarlanması lazım gelen tedbirlerin tayini” istenip aynı zamanda Osmanlı
Hükümetinin takip etmesi gereken politikası Sadarete teklif edilmektedir42.
Yine Dahiliye Nezaretince 2 Mart 1919 da Sadarete
sunulan 4 kanunisani 1919 tarihli tezkereye zeyl olarak gönderilen bir tezkere
ile, Midilli ve civarındaki Adalardan firari Rumların Osmanlı topraklarına
geceleri ve gizlice sokulmakta oldukları” Balkan Harbini müteakip Yunanistan’a
firar eden ve muhacirin-i islamiye ile mübadelesi tekrir eden Rumların
peyderpey ve ezcümle Midilli ve etrafındaki adalardan her tarafı açık olan
Karesi Sevahiline (Balıkesir sahilleri) leylen (gece) ve hafıyyen (gizli) dahil
olmakta oldukları” şeklinde ortaya konarak bilahare aynı tezkerede “Mevzubahis
firarilerin bu suretle memalik-i Osmaniye’ye sevk ve ithal edilmeleri
muhacirin-i islamiye ile hal-i işbaide bulunan Aydın ve Karesi havalisinde
gerek siyaseten gerek idareten bir çok mehazir ve müşkülat hudusuna sebebiyet
verebileceği gibi Devleteyn beyninde esas itibariyle kabul ve müzakerat-ı
ibtidaiyesine sunu edilen mübadele keyfiyetini dahi hükümden iskat ederek her
nevi emval ve emlakten mahrumen vatan-ı asliyelerinden tard ve tebsîd edilen
marularz muhacirin-i islamiyenin de izaa-ı (kaybetme) hukukunu intaç
edeceğinden mehâzir-i melhuzenin (olabilecek engeller) tahakkukuna meydan
kalmamak üzere mevzubahis Midilli ve emsali adalardaki firari Rumların
memalik-i Osmaniye’ye gönderilmemeleri zımnında Nezaret-i Celileri tarafından
alâkadar Heyet-i İtilafiye nezdinde Teşebbüsat-i siyasiyeye tevsii edilmesi”
şeklinde durum değerlendirilmesi yapılıp tedbir alınması istenmekteydi43.
Bilahâre 2 Nisan 1919 da Dahiliye Nezareti, Sadarete
yine 2 Mart tarihli tezkeresine ek olarak gönderdiği tezkerede, daha önceki
tezkerelere atıf yapılıp Rumların Anadoluya sokulmalarındaki gaye ve
tehlikelerine işaret ederek “akd-i mütarekeden beri hiçbir kayda tabi
olmaksızın suret-i tedriciye ve daima da memalik-i Osmaniye’ye dahil olmakta
bulunan firari Rumların miktarı elyevm mühim bir yeküne baliğ olmuş ve bunların
bu vecihle vürudları siyasi ve idari bir çok müşkülat ve muhacir tevlidine
mahsus olması kaviyyen muhtemel olmağla sahf-ularz tezkerelerde münderic
mütalaat ve esasat nazar-ı dikkate alınarak bu mesele hakkında Meclis-i Hass-ı
Vükelaca acilen bir karar ittihaz ve tebliğine” şeklinde talepte bulunmuştur44.
Diğer taraftan ilgili bölgelerde zabıta tedbirleri
de alınmaya çalışılmaktaydı. Nitekim Birinci Dünya Harbinde Anadoludan firar
eden Rumlardan tekrar Anadoluya gelmeğe çalışanların geldikleri yerlere iadesi
17.K.K. 1-3-35 (1-3-1919) tarihli şifre ile 57. Alaydan istemiş bunun üzerine
firari ve şerir Rumların karaya ayak basmaması için sahilde muhafaza tertibatı
alınmıştı45. Ancak bu tedbirler yetersiz kalmaktaydı. Çünkü elde yeteri kadar
kuvvet yoktu. Nitekim bu sebeple de ilgili makamlar jandarma ve polisin askerle
takviyesini istemekteydiler46.
İlgili bölgelerde alınan tedbirlerin yetersizliği,
İzmir Valisi Nurettin Paşa’nın 7 ve 8 Mart 1919 da Harbiye nezaretine sunduğu
raporlarından da anlaşılmaktadır. Nitekim raporlarda İpe Ruhi namındaki Yunan
vapuruyla 25 Yunan askeriyle Yunan Ordusunda hizmet etmiş yerli Rumlardan 150
kişinin muhtelif kıyafetlerle İzmir’e getirildikleri, yine bir başka vapurla
250 kişinin daha getirildiği, bunların Yunanistan’da Asyay-ı Suğrağdaki Yunan
emellerine hizmet etmek ve Türklere karşı icray-ı husumet eylemek üzere tahlif
(yemin ettirilme) edilmiş olduklarının istihbar edilmiş olduğu, yine Filistin
cephesinde esir düşen Rum askerlerinin İngilizler tarafından Yunanistan’a
verildiği Yunanlıların da bunları sivil elbise giydirerek Anadolu’ya getirdiği,
İpe Ruhi vapurundan başka iki Yunan vapuruyla daha İzmir Limanına Yunan Salib-i
Ahmer Cemiyetinin eşyasını getirdiği ki bunlar silah ve cephane olduğu
anlaşılmıştır. Bunların gümrüğe tabi tutulmadığı, İzmir’e gelen Girit
sergerdelerinden Makarakis’in komite ile iştigal etmekten maada Yunan amaline
(emellerine) maniad ve telakki ettikleri Girit İslamlarını dahi İzmir ve
havalisinden uzaklaştırılmasına ve Girit’e iadelerine çalışmakta bulunduğu,
şimdiye kadar 250 Ayvalık’lı Rum muhacirin Midilliden Ayvalık’a gelmiş olduğu
ve bunlara Ayvalık’taki İngiliz zabitinin iltimas etmekte olduğu, bunların
Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında tezekkir ve takrir etmiş olan ve bir
protokole tabi olarak mübadele edilmiş olanlar olduğu, pasaport kanunu
hükümlerine aykırı olarak memlekete gelenlerin hodbehod hududlardan girmelerine
meydan verilmemesi için ilgililer nezdinde faaliyete geçilmesi ve acil
tedbirlerin alınması ifade edilerek, belirtilmekteydi. Vali Nurettin Paşa
ayrıca raporlarda gerekli bazı girişimlerde bulunduğunu fakat etkili olmadığını
belirterek, bu durumun durdurulması için fevkalade komiserlikler nezdinde
teşebbüse geçilmesini merkezi hükümetten istemekteydi47.
Bunun üzerine Harbiye Nezareti 11 Mart 1919 da
Dahiliye’ye bir tezkere ile durumu, “İzmir’e Yunanistan’dan eli ayağı tutan
Rumların mütemadiyen gelmekte oldukları, Balkan Muharebesinden sonra Osmanlı ve
Yunan Hükümetleri arasında münekkid (akd olunan) muahede ile mübadele edilen
Rum ahalinin tekrar müskit (terk edilen) avdet etmekte oldukları, Hıristiyan
esirlerin memleketlerine salıverilmesi istenmekte olduğu, Yunanlı Makarakis’in
teşkilat kurduğu “şeklinde aktardıktan sonra, “bu dört mesele hakkında
şehirdeki itilaf mümessilleri nezdinde acilen yapılan teşebbüsat bir an evvel
neticelendirilmezse Girit faciasının İzmir havalisinde tekrar vuku bulma arifesinde
bulunulduğu”nu belirtti48.
Ancak bu yazışmalar ve tedbir alma girişimleri vuku
bulurken diğer taraftan Yunanlıların Anadolu’ya firari Rumları sokmaları devam
etmekteydi. Nitekim 17/3/335 (1919) tarihli istihbarat raporu ile 18 Mart 335
tarihli Karesi Mutasarrıflığı’nın bir tezkeresi bu durumu açıkça ortaya
koymaktadır. Yine 14 Kanuni evvel 335 de Edirne Vilayeti’nden alınan raporda da
Yunanlılar’ın Batı Trakya’ya külliyetli miktarda muhacir getirip
yerleştirdikleri beyan edilmektedir49.
Dahiliye Nazırı, bu raporların yanı sıra İzmir
Valiliği’nden aldığı malûmat üzerine 19 Mart 335 de Sadaret’e bir rapor sunarak
“Balkan Harbini müteakip Yunanistan’a hicret ve firar eden Rumların emval ve
emlakine muhacirin-i müslime yerleştirilmiş ve bilahere mübadele-i emval ve
emlak esası beyneldevleteyn takarrür etmiş ise de, Harb-i Umumi’nin infilakı
üzerine esasat-ı mezkûre kati bir mukaveleye rabt edilemeyerek âli-i hale
bırakılmış, fakat vaziyet-i ahire üzerine Yunanistan’daki ahali-i islamiyenin
hukuk-u tasrifîyesi ziyae uğramasına mukabil Memalik-i Osmaniye’deki Rum
anasırını takviye etmek maksadıyla fevc fevc Rum muhacirleri avdete iptidar
eylemiş olup bu ise Rum emval ve emlakine yerleştirilmiş olan salifuzzikr
islamların ihracına ve ba netice envai müşkilata mâlûmâl bir vaziyet
tahaddüsüne sebebiyet vereceğinden maada esasen bazı havalide ve bilhassa İzmir
ve havalisinde Yunan tesvilatı ve propagandası yüzünden vukua gelen mahalli
asayiş-i halatın bir şekl-i vahime iktisab etmesine mehcer olması ihtimalatını
tevlid edebileceğinden” şeklinde durumu açıklayarak nasıl hareket edilmesi
gerektiğini de “...Düvel-i Muteli-fe Mümessillerinin nazar-ı dikkatlerinin
celbiyle kat’i bir suret-i tesviye ve zikr olunan Giritli sergerde ile diğer
propagandacıların da tesvilata (aldatmalar) imkan bulamamaları esbabının
(vasıtalar) istikmaline (bitirme)” şeklinde ifade etmektedir50.
Bütün bu hareketlerin esas gayelerinden biri de
etrafa dehşet saçarak Türklerin öteye beriye dağılmasını sağlamak, onları
sindirmek, aynı zamanda asayişsizliğin ortadan kaldırılmasının bu bölgelerin
müstakil idare şeklinde Yunanistan’a rabt ve ilhakı ile mümkün olacağı imajını
ortaya koymaktı51.
Diğer taraftan I. Dünya Savaşı’ndan önce İzmir
Metropolitliği yapmış aynı zamanda Makedonya’da da faaliyet göstermiş olan
Hrisostomas şimdi tekrar İzmir’e gönderilmişti. Hrisostomas, burada Yunan
Hükümeti desteğinde İzmir, Aydın, Manisa ve Balıkesir bölgelerindeki yerleşim
birimlerinde asayişi bozmak ve isyanlar hazırlamak için faaliyete geçti.
Böylece İzmir işgaline zemin hazırlanmaktaydı52.
Esasında yukarıda da belirttiğimiz gibi firari
Rumların bu şekilde Anadolu ve Trakya’ya sokulmalarına İngiliz ve Fransızlar
muavenet etmekteydi. Nitekim Dahiliye Nezareti’nin 5 Nisan 335 de Sadaret’e
sunduğu mühim ve müstacel ibareli raporunda bu durum açıkça görülmektedir.
Ayrıca raporda bu halde ortaya çıkacak vahim durum “Rumların böylece avdetleri
tevali edildiği surette birkaç seneden beri peyday-ı istikrar ederek refah
halleri temin edilmiş bulunan muhacirin-i islamiyenin açıkta kalarak yeniden
düçar-ı sefalet olacakları gibi iş bu Rumların altmışbin nüfusu mütecaviz
olmalarına binaen vilayetin Rum nüfus üzerinde icray-ı tesir edeceği derkar
bulunduğu ve Yunan zabıtınında şu suretle işe müdahalesi bu babda makasıd-ı
mahsusa takib edildiğini işrab eylediği..” şeklinde tesbit edildikten sonra
firari Rumların kabul edilmemeleri hakkında icab eden tedbirlerin alınarak
bildirilmesi istenmekteydi53.
Bilahare mesele Meclis-i Vükelada görüşülerek 12
Nisan 1919 da silah, cephane ve üniforma memlekete sokulmasını men, Osmanlı
Tebasından olmayan sivil yabancıların seyahat maksadıyla memlekete gelmeleri
halinde haklarında bazı kayıt ve şartların tatbiki, Balkan Muharebesinden sonra
Yunanistan ve Bulgaristan Hükümetleriyle akd edilen anlaşmalar gereğince
mübadele olunan ahalinin memlekete avdetlerinin men’i tedbirleri alındı54.
Ancak Mütareke ortamı içinde bu tedbirlerin ne derece uygulanabildiği
şüphelidir.
-Devam Ediyor-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder