3 Aralık 2006 Pazar

Pontus Olayının Yakın Tarihimize ve Günümüze Etkileri -II

C. YUNANLILARIN TEŞEBBÜSLERİNE KARŞI TÜRKLERİN ALDIĞI İDARİ VE ASKERİ TEDBİRLER

1. İdari Tedbirler
Karadeniz bölgesindeki Hıristiyan ahalinin isyan etmesi ve Türk halkını acımasızca öldürmeye başlamaları, casusluk, çetecilik yapmaları Osmanlı Devleti’ni daha etkili tedbirler almaya itmiştir. Bunlardan en önemlisi Türk ordusuna savaş açan ve düşmana casusluk yapan bölgedeki Rumların daha içerilere nakledilmeleri kararıdır. Harbiye Nazırı Enver Paşa nakil kararına evet demekle birlikte, söz konusu kararın casusluk edenleri, çetecilik yapanları ihtiva etmesini, bütün Rumlara teşmil edilmemesini istemiştir. Mahalli idareciler kararın bütün Rumlara uygulanmasını istemelerine rağmen Enver Paşa bunu kabul etmemiş ve 12 Mart 1916’da yukarıda ifade edildiği şekilde emir uygulanmıştır. Verilen emirlerde tahliye sırasında hiçbir meselenin çıkmaması, naklin jandarma subayları ve muktedir memurların nezaretinde yapılması özellikle belirtilmiştir. Nakil sırasında kurallara uymayanların kurşuna dizileceği ordudan tard edileceği, divan-ı harbe verilecekleri, halktan tecavüze yeltenenlerin ise idam edilecekleri belirtilmiştir41.

Birinci Dünya Harbi sırasında Osmanlı Devletini arkadan vuran Rumlar alman bazı idari tedbirlerle geçici olarak sinmişlerse de Mondros Mütarekesi’nden sonra ihanetlerine daha şiddetli bir şekilde devam etmişlerdir.

Milli Mücadele yıllarında da Rumlar isyanlarına devam etmişlerdir. Aynı şekilde bu dönemde de tehcir kararı uygulanması yoluna gidilmiştir. Karadeniz kıyılarındaki Rum erkekleri, sonradan Rum köyleri halkı tüm olarak İç Anadolu’ya sevk edildiler. Diğer yandan İstanbul’lu ve İzmirli papazların bölge halkını zehirledikleri anlaşıldığından 9 Şubat 1921 tarihli bir kararla bunlar sınırdışı edildiler. Samsun Metropoliti Eftimos ile Başrahip Platonmatnos da İstiklâl Mahkemesine verildiler. Samsun ve Trabzon Rum Metropolit merkezleri de basılarak Müdafaa-i Meşruta Komitesinin ihtilâl belgeleri ele geçirildi. İngilizler ve diğer batılı devletler Pontus elebaşılarının asılması ve Rumların büyük kısmının Anadolu içlerine sürülmesini protesto ettiler. Karadeniz Rumlarının Türk ordusunu arkadan vurmalarını önlemek için Yunanlılarca silahlandırılan Rumlar zararsız hale getirilmek için Anadolu içlerine gönderilmişlerdir. Yalnız Samsun bölgesindeki Rum köylerinde Eylül 1921 tarihine kadar 2500 tüfek, bir milyon ikiyüzbin mermi ele geçirilmiştir. Bu nakiller sırasında Rum göçmenlerin öldürüldüğü, soyulduğu da bir iftiradır42.

Merkez Ordusu, Pontusçulara karşı ilk tedbir olarak: 1-Ellerindeki silahların toplanması girişiminde bulundu. Ve bu konuda TBMM den izin çıkmasını bekledi. 2- Pontusçuluk davasına hizmet edebilecek Rumları etkisiz hale getirebilmek için Türkler gibi gayri müslimleri de silah altına alma kararı verdi. TBMM Hükümeti Pontuscularla ilgili tedbirler alırken, Samsun Rumları hayatlarının temini, suçlarının affı şartıyla silahlarını teslim edeceklerini mutasarrıflığa duyurmuşlardır. Ancak hükümet, otoritesinin sarsılacağı düşüncesiyle bu teklife yanaşmamıştır. Ve silahları toplamaya başlamıştır. Bunun üzerine başta Panoyat Çetesi olmak üzere silaha sarıldılar. Samsun ve Erbaa’daki Rumlar, silah toplamaya devam edilirse Bafra bölgesinde Nebiyan bölgesine çekileceklerini bildirdiler. Batı cephesinde Yunan taarruzu ve Çerkez Ethem gailesi üzerine Ankara Hükümeti geçici olarak silah toplamaktan vazgeçmiştir43.

Merzifon Kolejindeki ABD’liler sınır dışı edildiler. Elegeçen belgelerden özellikle ABD’nin bölgedeki gayr-i müslimleri Türkler aleyhine çevirmek için uğraştığı anlaşılmaktadır. Bu faaliyet için yılda iki milyon dolar harcayan ABD’nin kontrolünde 17.000 gayri müslim vardır. ABD kolejindeki belgeler tercüme edilerek halka duyurulmuştur. Böylece Amerikalıların Türkiye’deki misyonerlik faaliyetleri ve Türkiye’nin bölünmesi ile ilgili stratejileri ortaya çıkmıştır.

Arkasından Merkez Ordusu, koleji kapatarak Pontusçuları tutuklu olarak Amasya’ya göndermiştir. 12 Eylül 1921’de İstiklâl Mahkemesi, kolejdeki kulübün başkam Kuyumcuoğlu Therlides, üyelerden Haralambos, Yorgi, Anastas, Simon ve Pavlos’u Yunan emelleri doğrultusunda eğitim yaptırdıkları, otoriteye karşı gelmek için üye kaydettikleri ve Türkçe Öğretmeni Zeki Bey’in ölümünde rolleri olduğu için idamlarına karar vermiştir. Böylece Pontusculuk hareketine en önemli darbe indirilmiştir44.

Olayların içinde yaşayan mahalli idareciler oldukça muzdariptiler. Bugün katı sayılabilecek ancak, o günkü şartlarda ve Rumların yaptıkları karşısında tabi sayılabilecek bazı tedbirler teklif etmişlerdir. Bölgede en çok sıkıntı çekenlerden Canik (Samsun) mutasarrıfı, Rum köylerinin tamamen ortadan kalkması, buralara Türklerin yerleştirilmesi ve Rum nüfusunun azaltılmasını hayati bir mesele olarak değerlendirmektedir. Boşaltılması gereken yerler Nebiyan, Kocadağ ve Kavak bölgeleriydi. Rum nüfus Nebiyan’da 5700, Kocadağ’da 7300 ve Kavak’ta 5900 kadardı. Mutasarrıf, Rum halkın Pontus dışında, Anadolu’nun bir yerinde çoğunluk oluşturmayacak şekilde iskânını teklif etmiştir45.

Çeşitli bölgelerden Sivas, Tokat, Yozgat, Çorum ve Karahisar-ı Şarkiye gerçekleştirilen sürgünlerde, Kasım 1921’e kadar Merkez Ordusu kayıtlarına göre göçe uğratılan kadın, erkek sayısı şöyledir: Samsun’dan 27.955, Amasya’dan 14.000, Sivas’tan 1448, Ordu’dan 4910, Tokat’tan 1000, Çorum’dan 571, Sinop’tan 550, Giresun’dan 8500. Mülkiye memurları kontrolünde ve büyük bir titizlikle gerçekleştirilen bu tehcirde toplam 63.844 Rum başka yerlere sevkedilmiştir46.

Nureddin Paşa’ya göre “Memleketimizdeki Rumlar bir yılandır ve bu yılanların zehirleri kadınlardır. Kadınlar Pontusçuluk emeli güden erkeklerine fikren, bedenen ve malca yardım etmişlerdir.” Ayrıca İstiklal Mahkemelerine verilenler arasında eşkiyaya yataklık, cinayete teşvik ve muhbirlik yapmakla suçlanan kadınlar da vardır. Bu yüzden kadınların da erkeklerle aynı şeyi yaptıklarını belirten Nurettin Paşa, gönderilen kadınları çocuklarından ayırmamak için hepsini birden tehcir ettirmiştir. Rum unsuru arasında devlet olma fikri kuvvetli bir biçimde yer edinmiştir. Bu yüzden çetecilere dayanak olabilecek hiç bir unsur bırakmamak yolu tutulmuştur47.

Bunun üzerine İtilâf Devletleri harekete geçerek Ankara Hükümeti katında şikayette bulundular. Verilen 15 Eylül 1921 tarihli cevapta özetle şunlar bildirilmiştir: “Anadolu’daki Rum azınlığı çoğaltmak için Yunan hükümeti ile Patrikhane, her tedbire başvurmakta ve Rusya’nın güneybatısında yaşayan Rumları Anadolu’ya göç ettirmektedirler. Mondros Mütürekesinin imzalandığı tarihten Eylül 1920’ye kadar geçen süre içerisinde Rum çeteleri yalnız Samsun çevresinde 699 kişi öldürmüş, 59 kişiyi yaralamış, 15 kişiyi dağa kaldırmış, 13 Türk kadınını kirletmiş, 41 köy ile 26 çiftlik ve değirmeni yakmışlardır. Yunanlılar tarafından silahlandırılan Samsun bölgesindeki Rum köylerinde 2500 tüfek ile birmilyonikiyüzbin mermi bulunmuştur”. İtilâf Devletlerine bu cevabı veren Ankara Hükümeti hiçbir müdahaleye önem vermeyerek Pontus harekâtını sürdürmüş ve Pontusculuk işine son vermiştir48.

2. Askerî Tedbirler:
3. ve 15. Kolordu, Topal Osman Ağa, Erzurum Milli Müfrezesi, Çarşamba Müfrezesi gibi silahlı birlik ve gruplar esaslı şekilde mücadeleye girmişler, ancak başarı sağlayamamışlardır. Batı’da Yunanlılara karşı başarı kazanmak için bu haydutların temizlenmesi gerekiyordu. Bundan ötürü Ankara Hükümeti “Anadolu Merkezindeki Asayiş Meselesini halletmek” için Sivas’taki 3. Kolorduyu kaldırarak onun yerine 19 Aralık 1920’de Merkez Ordusunu kurmuştur49. Merkez ordusu gerekli çalışmaları yaparak meseleyi halletmiştir. Böylece Türk ordusunu arkadan vuran ve işgalciler karşısında zor durumda bırakan bir mesele fiilen sona erdirilmiştir.

II — PONTUS MESELESİNİN GÜNÜMÜZE ETKİLERİ VE YUNANİSTAN
Batılılar bu tedbirleri protesto ederek baskı uygulamaya çalıştılarsa da, Ankara hükümeti yukarıda sıraladığımız askeri ve idari tedbirleri hiçbir dış müdahaleye aldırmadan uygulamıştır. Böylece ülkenin bir bölümünü parçalayarak ayırmak isteyen isyana son vermiştir. Bilahare Lozan Andlaşması ile isyancılar mübadele yoluyla Yunanistan’a göç etmişler ve böylece işin siyasi yönü de halledilmiştir. Zaten gerçekte Türkiye’nin böyle bir meselesi yoktur. Çünkü dış güçlerin tahriki ile bağımsız bir devlet kurma arzusuna kapılan Rumlar, mevcut kanun ve nizamlara karşı gelerek isyan etmişlerdir. Bu isyanları sırasında birçok maddi ve manevi kayba sebep olmuşlardır. Bunun da ötesinde düşmanla işbirliği yaparak savaş suçu işlemişlerdir. Türkler için mesele, asi bir topluluğun kanun ve nizamlar çerçevesine sokulabilmesi için alınan bazı tedbirlerin uygulanması yani bir iç güvenlik meselesidir. Türkiye açısından Lozan’la birlikte mesele çözülmüştür. Ama daha sonraki olaylar ve gelişmelere bakıldığında, Yunanistan açısından meselenin çözülmüş kabul edilmediği anlaşılmaktadır.

Sözde “Pontus soykırımı iddiaları” özellikle 1985 yılından bugüne kadar geçen dönemde Yunanlılarca mümkün olduğunca canlı tutulmaya çalışılmıştır. PASOK Yönetim Kurulu üyesi ve “Halkların Hakları ve Kurtuluşu için Yunan Birliği” ileri gelenlerinden Mihalis Haralambidis ile bugünkü PASOK hükümetinin kamu düzeni bakanı Stelios Papathemelis’in başını çektikleri bu akıma ilgi duyanların sayısı, gün geçtikçe artmakta ve halka şirin gözükme çabalarında bir yoğunluk görülmektedir. Yunanistan’da bilhassa 1974’ten sonra kurulan hükümetler aracılığı ile kurulan ve Türkiye aleyhine faaliyette bulunan 450’nin üzerinde derneğin kurulduğunu biliyoruz. Bu 450 kuruluştan Türkiye’den toprak talebinde bulunan örgüt ve dernek sayısı 51’dir. “Birleşik Küçük Asya Kurtuluş Cephesi”, “Gökçeada-Bozcaada-Trakyalılar Derneği”, “Küçük Asya ve Kıbrıs Halkları Mücadelesini Koordinasyon Komitesi (SEALMAK)” “Küçük Asya Ispartalılar Derneği”, “Milli Haçlı Orduları Örgütü” “Patra Anadolulu Mübadiller Derneği” gibi dernekler bu 51 dernekten bazılarıdır. Bir de asıl konumuzla ilgili olarak Yunanistan’ın dünyanın çeşitli yerlerinde ve Yunanistan’da kurduğu “Pontus” dernekleri vardır. Bunların da sayısı oldukça fazladır ki bu rakam 176’dır. Bunlardan bazıları ise şunlardır: “Kanada Pontus Federasyonu”, “Avustralya Melbourne-Victoria Pan Pontus Komitesi”, “Yunan Pontus Kurtuluş Birliği”, “Hür Pontus İçin Vatan Pontus Kurtuluş Birliği”, “Selanik Pontus Araştırma Merkezi”, “İskeçe Pontuslular Derneği”, “Selanik-Eleftherio Kordelyo Karadenizliler Birliği” gibi50. Yukarıda bazılarının isimlerini saydığımız çok değişik bölge ve şehirlerde kurulan derneklerin tamamı “Pan-Helenik Pontuslular Derneği ve “Güney Yunanistan Pontus Dernekleri Federasyonu” çatısı altında toplanmaktadırlar. Yunanistan dışında Doğu Karadeniz kökenli göçmenler tarafından kurulmuş Pontus derneklerinin en önemlileri “ABD ve Kanada Pontus Dernekleri Federasyonu”, “Avustralya Pontus Dernekleri Federasyonu”, “Rusya Yunanlıları Evrensel Birliği” ve “Almanya Pontus Dernekleri Federasyonu”dur.

Bu dernek üyeleri zaman zaman çeşitli toplantılar, yürüyüşler, sergiler açarak kuruluş maksatları doğrultusunda faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu amaçla yapılan bazı toplantılara göz atacak olursak şunları görürüz: Selanik’te, “Pontus Helenizmi Dünya Kongresi”, 14-24 Mayıs 1992 tarihinde yapılmıştır. Bu toplantıya dünyadaki bütün Pontus dernekleri katılmıştır. Yunanistan ise bu tip toplantılara başbakan, bakan seviyesinde katılmaktadır.

Soykırımda ölenlerin anısına kiliselerde ayinler düzenlenmekte ve sık sık gösteriler yapılmaktadır. 1991’de Almanya’daki “Almanya Pontus Dernekleri Federasyonu’nca, “1916-1923 Yılları Arasında Katledilen Pontuslular Fotoğraf Sergisi” açılmıştır. “Pan Helenik Pontuslular Derneği” BM ve AGİK’e çeşitli yazılar yazıp dünyanın dikkatini çekmeye çalışmaktadır. Aynı dernekler aracılığı ile Yunanistan’a yerleştirilecek Pontuslular için Avrupa topluluğundan kredi alınmaktadır. 1990 yılında Avrupa Parlamentosunun Strazburg’daki binasında sergi düzenlemişlerdir. Yine Yunanistan’da “Pontus Küçük Asya Bankası” kurulmuştur.

Selanikte 27-29 Kasım “Küçük Asya Helenizmi Kongresi”, 11 Kasım 1993’te de “Pontus Helenizmi Tarihi Sempozyumu” düzenlenmiştir. Doğu Karadeniz’e turistik geziler yapmaktadırlar. “Unutulmayan, kaybolan vatanlara gezi” adı altında yapılan bu organizasyonun amacı, Pontus meselesini sürekli olarak canlı tutmak ve “kaybolan ülkeyi” yerinde görmektir. 16 Ocak 1994’te “Sumela Pontuslular Derneği’nin Selanik’te topladığı “Soykırım Paneli” faaliyetlerinin en son örneklerinden biridir.

Çeşitli gösteri ve yürüyüşlerde kullandıkları sloganlarda da tipik Yunanlı mantığı görülmektedir. Bunlar, “Türkler Pontusluların Katilleri” “Türkler Yunan soyunun katilleri”, “Soykırım hâlâ devam ediyor”, “Pontus eserleri tahrip ediliyor”, “350.000 kurbanı unutmuyoruz” şeklindedir.

Yunanistan SSCB’nin dağılmasıyla birlikte bu ülkeden göç eden Rumları ülkesine bilhassa Batı Trakya’ya yerleştirmektedir. 1920’li yıllarda Rusya’daki Rumları Karadeniz kıyılarına göçe zorlayarak Türk nüfusu azınlık durumuna düşürmeye çalışmıştı. Şimdi ise aynı amaçla ama bu sefer kendi ülkesinde, Batı Trakya’da yaşayan, Lozan andlaşması ile hakları teminat altına alınan Türkleri nüfus bakımından azınlık durumuna düşürmek için çalışmaktadır.

Bilindiği gibi Batı Trakya’daki Türk azınlığın hak ve menfaatleri Lozan Andlaşmasının 37-45 nci maddeleriyle teminat altına alınmıştır. Ancak Lozan Andlaşmasını müteakip çok sayıda Rumun mübadele neticesinde Yunanistan’a göçmeleri Yunan hükümetini zor durumda bırakmıştı. Yunan hükümeti bu göçmenleri Batı Trakya’daki Türklerin yaşadığı bölgelere yerleştirmeye kalkınca iki ülke arasında bir bunalım yaşanmış, yeniden savaşın eşiğine gelinmişti. Konu Muhtelit Mübadele Komisyonu’nun 19 Mart 1927 tarihinde aldığı bir kararla (Karar No: 28) çözümlenmişti. Buna göre ilke itibariyle Batı Trakya’ya göçmen yerleştirilmesi yasaklanmamakla beraber bazı şartlara bağlanmıştı. Bu çerçevede göçmenlerin ancak devlete ait ve devlet tarafından iktisap edilecek yerlere iskân edilmesi ve iskân keyfiyetinin bu bölgedeki Türk azınlığa tanınmış hakların ihlaline müncer olmaması hükme bağlanmıştır.

Ancak, Yunan hükümetlerinin, yukarıda bahsettiğimiz andlaşmalara rağmen Batı Trakya’daki Türk azınlığı zaman içerisinde tedricen eritmeyi, bir devlet siyaseti halinde sistemli bir şekilde sürdürdüklerini görmekteyiz. Maksatları Batı Trakya’nın demografik ve etnik yapısını değiştirmektir. Bu maksat çerçevesinde 1987-1992 yılları arası eski SSCB’den getirilen 42.529 Rum Batı Trakya’ya yerleştirilmiştir ki bu rakamı 100.000’e çıkarmayı planlamaktadırlar. Batı Trakya’da evsahibi yapılan veya modern binalarda gerçek değerinden çok düşük kiralarla barındırılan Pontuslu Rum sayısı bir yıl içinde % 286 oranında artmıştır. Batı Trakya’da Rumlar için inşa edilen konutlarda 1993 Mayısı sonunda 1580 Rus göçmeni otururken bu rakam 1994 Nisan ayı sonunda 4.529 olmuştur. Bu planları Kıbrıs Rum Yönetimi eski dışişleri bakanı Yorgo Yakavu yapmakta ve Yunanistan hükümeti ile “Elen Soydaşlara Yardım Vakfı” finanse etmektedir51. Yorgo Yakovu’nun açıkladığına göre Batı Trakya’nın nüfus yapısının değiştirilmesi amacıyla Rusya’dan göçettirilerek getirilen Rumlardan 5.000’nin iskân meselesi çözülmüş durumdadır52. Bu açıklama da gösteriyor ki Yunanistan bu işe çok önem vermekte ve her türlü yola başvurmaktadır.

Ancak ülkesinin imkanlarını düşünmeden sadece politik maksatlarla kucak açtığı bu insanlara gerekli kolaylıkları ve iyi hayat şartlarını sağlayamamıştır. Bu yüzden Batı Trakya’ya yerleştirilen Rumlar, zaman içerisinde Atina’ya gitmek eğilimi içine girmişlerdir. Öte yandan asıl sebep, bu insanların Yunancanın yerli lehçelerini iyi bilmemeleri yüzünden yerli halkla anlaşıp kaynaşamamalarıdır. Bundan dolayı birçok göçmen, ülkenin ya daha müreffeh yerlerine veya geldiği yere geri dönmeye çalışmaktadır.

Bütün bunlara ilaveten Türkiye ile gerginlik ve sürtüşmeyi adeta milli politika haline getiren Yunanistan ileri bir adım daha atmış ve 19 Mayıs 1919 tarihinin sözde “Pöntus Soykırımını” anma günü olarak kabul edilmesini öngören yasa tasarısı, 24 Şubat 1994 tarihinde oybirliğiyle Yunan parlamentosunda kabul edilmiştir. Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi de aynı yönde bir karar almıştır.

Ancak bu karar Yunanistan’da bile insaf sahiplerince inandırıcı bulunmamıştır. Bu karar Yunanlı Hukukçu Dr. Statis Evstatiadis tarafından “... iktidar ve muhalefet, reddetmelerinin neden olacağı siyasi bedeli düşünerek böyle bir isteğe teslim olmaktadır.”53 şeklinde yorumlanmıştır.

Statis Evstatiadis asıl “Soykırım” tabiri üzerinde durmakta ve şöyle demektedir: “... 1948 sözleşmesi, soykırımın tanımı için bazı koşullar öngörmektedir. Buna göre siyasi bir ilandan önce soykırımın hukuki işlemlerle kanıtlanması, faillerinin mahkûm edilmesi ve soykırımın yapıldığı ülkenin bunu tanımaya çağrılması gerekmektedir. Yunanistan 1954’te sözkonusu andlaşmayı imzalamıştır. Buna karşın yukarıda sıraladığımız hususlar kışkırtıcı (Türkleri) bir şekilde görmezlikten gelinmektedir”54.

Aynı yazar 24 Şubat 1994 günü, 19 Mayısın “Pontus Soykırım” günü kabul edilmesinden sonra “Soykırımlar ve Anlamkmmlar” adlı bir makale yazarak aynı konulara değinmiş ve Yunan hükümetini tenkit edmiştir. Makalede “... buradaki (Soykırım) tabiri havada kalmaktadır. Çünkü o zamanki cinayetlerin 1948 anlaşmasına göre soykırım olarak tanınması için igili işlemler yapılmış değildir.”55 demektedir. Burada bir itiraf da söz konusudur. Şayet 1948 anlaşmasının öngördüğü şekilde bir soykırım sözkonusu olsaydı Yunanistan bunu o zaman gündeme getirir ve mutlaka kabul ettirmeye çalışırdı. Yunanistan’ın o zaman böyle bir soykırımdan bahsetmemesi, 1948 anlaşmasını imzaladığı 1954’ten 40 yıl sonra, 19 Mayısı, soykırım günü kabul etmesi manidardır. “Yazar aynı makalede bir ilim adamı olan Profesör Neoklis Sarris’in Yunan Meclisi’nin kararı ile ilgili düşüncelerini de aktararak şunları yazmaktadır: “Profesör Neoklis Sarris, Florina Kongresinde bizim ilgili müşahedemiz üzerine o zamanki cinayetlerin, soykırım ile ilgili 1948 andlaşması baz alınarak soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini, meclisin kararının sadece siyasal ve manevi anlam taşıdığını söylemiştir. Durum böyleyken, Pontus soykırımının tanınması için gerekli uluslararası işlemler nasıl harekete geçirilecektir? Cinayetin hukuki açıdan da delillerle kanıtlanması için gerekli bilimsel araştırmalar yapılamayacaksa, sözkonusu cinayetin savaş durumunda işlenmemiş cinayet olduğu nasıl kanıtlanacaktır? Cinayetin faili olarak hangi özel kişiler belirlenecek ve soykırımın müsebbibi olarak mahkûm edilmeleri sağlanacaktır? Topal Osman muhakkak ki soykırım unsurları içeren cinayetler işlemiştir. Fakat herhangi bir tarihçinin basit bir fikri yeterli değildir. Bilimsel araştırma yapılması, tüm belgelerin toplanması ve bunların bir etnik grubun -birşey yaptığı- için değil, -ne olduğu- için yok edilmesini amaçlayan bir cinayet olduğunu kanıtlayıp kanıtlamadığını anlamak amacıyla ilgili kanun uyarınca incelenmesi lâzımdır. -Anlamkırım- (saptırma) önkoşuluyla –soykırım ilân etmek sansasyon yaratabilir, duyguları tatmin edebilir fakat sorunu çözümlemez”56.

SONUÇ
Bu tarih perspektifi içinde yaptığımız analizlerin sonuçlarını şöyle sıralayabiliriz.

1. Batılılarca eskiden beri uygulanan taktiklerden biri Osmanlıları çeşitli meseleler, sunî problemler çıkararak yıpratmak, meşgul ederek zayıf düşürmektir. Bu stratejilerini uygularken ise bazı küçük devletleri veya azınlıkları paravan olarak kullanmışlardır. Batının bu oyunlarına sürekli alet ettikleri devletlerden biri de Yunanistan’dır. Pontus olaylarında da bu stratejinin çeşitli şekillerini görmek mümkündür.

2. Yunanistan, Kıbrıs, Ege Kıta Sahanlığı ve FIR hattı konularında çeşitli iddialarla Türkiye’yi bunaltmaya çalışırken, bir baskı taktiği olarak “Pontus Soykırımı” iddialarını da gündeme getirmektedir.

3. Yunanlılar uluslararası platformlarda esası olsun veya olmasın bir konu daha ortaya atarak Türk imajını yıpratmaya çalışmaktadırlar.

4. Kuruluşundan bu yana yukarıda ana hatları çizilen taktiklerle sürekli olarak kontrol ve etkenlik sahasını genişletmeyi başarmış olan Yunanistan, bu stratejisini sürdürmektedir.

5. Geçmişte de olduğu gibi her ne zaman Anadolu’da şu veya bu azınlık problemi çıkarsa Yunanlılar hemen işbirliği veya paralel faaliyet göstererek karışıklık çıkartmaya çalışmışlardır (mesela Kürtler ve Ermenilerle işbirliğinin yürütülmesi gibi). Bu sonuçlara bakarak düşüncelerimizi şöyle değerlendirebiliriz:

Yunanlıların her yaptığını dikkate almalı ve gerekli karşılıklar verilmelidir.

Türkiye Yunanistan’ın iddiaları karşısında sürekli savunmada kalmıştır. Bunun yerine Yunanistan’ın Türklere yaptıkları araştırılarak karşı iddialarda bulunulmalıdır. Bu meyanda;

a) Girit’te, Rodos’ta, bütün Yunanistan’da, Ege bölgesinde katledilen Türklerin sayısı çıkarılmalıdır. Mesela 1821 Mora isyanını takiben 30.000 kişinin Tripoliçe’de öldürülmesinin de bir soykırımı olduğu hatırlatılmalıdır.

Yine sırasıyla 1889, 1895 ve 1897 yıllarında Osmanlı yönetimindeki Girit’te Rumların birbiri ardına ayaklanmaları sırasında adadaki Müslüman halkın hedef haline geldiği ve Rumlarla Türklerin çarpışmalarında katliamdan kurtulabilen Müslümanların Girit’i terke mecbur edildikleri mutlaka Yunanlılara ve dünya kamuoyuna hatırlatılmaladır.

b) Yine aynı bölgelerde Yunanlıların tahrip ettikleri tüm tarihi eserlerin bir envanteri çıkarılmalı ve UNESCO’ya müracaat edilerek hiç olmazsa ayakta kalabilen Türk eserlerinin korunmaya alınması istenmelidir.

c) Yunanistan “Kaybolan Vatanlara Turistik Gezi” adıyla geziler düzenlemektedir. Böyle bir isim altında yapılan gezilere katiyen müsaade edilmemelidir.

d) Aynı şekilde Yunanistan’a, Girit’e benzer gayelerle geziler tertip edilmelidir. Tepkileri ölçülerek, yukarıda teklif ettiğimiz yasaklamaya, bu tepkiler gerekçe olarak gösterilmelidir.

e) Yunanistan’ın kurduğu derneklere benzer dernekler kurulmalı ve desteklenmelidir.

f) Dış ülkelerin anlayabileceği dil ve üslûpta kendi davalarımızı açıkça anlatan, delillere dayalı, dokümanterler hazırlanmalıdır. Ve bunların dış ülkelerde tanıtılması, yayınlanması sağlanmalıdır.

g) Yurt dışında bulunan ve akademik çalışmalar yapmakta olan Türk vatandaşlarına ve Türk sempatizanı yabancı akademisyenlere kendi tezlerimizi ispatlayacak ve aydınlatacak konularda çalışmalar yaptırmak için teşebbüslerde bulunulmalıdır. Böylece dış ülkelerde yabancı yayınlar yapılması sağlanmalıdır. İcab ederse bu konularda çalışacak yerli ve yabancı araştırmacılara bilgi, belge temin edilmeli arşivlerden her türlü kolaylık sağlanmalıdır.

Sonuç olarak bu ve benzeri olaylar karşısında milli bir başarının sağlanabilmesi için Türk Dış Politikasının daha ileriye dönük, uzun vadeli, reaksiyoner olmaktan ziyade daha dinamik ve inisiyatifi ele alacak bir politika olması gerekmektedir.

KAYNAKÇA:
1. P. Minas Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası, (1817-1819) (Çev. ve notlar: Hrand D. Andreasyan), İstanbul 1969, s. 1.
2. G. Roger Edwards, Encyclopedia International, vol: 14, p. 509-510, University Museuro University of Pennsylvania; Büyük Larousse, cilt. 18. s. 9504-9505, Bıjışkyan, age. s. 8-9; “Pontus”, Türk Ansiklopedisi, 27. c. Ankara 1978, s. 87; “Pontus”, Encyclopedia Britannica, vol. 18, Chicago, 1957, p. 213.
3. Stefanos Yerasimos, Pontus Meselesi (1912-1923), Toplum ve Bilim, 43/44 Güz 1988-Kış 1989, s. 34.
4. M. Abdülhalûk Çay, İhanet Şebekeleri, Türk Kültürü, Yıl: XX-Sayı 227, Ankara 1982, s. 312 (52).
5. S. Yerasimos, agm. s. 33.
6. Abdülhâluk Çay, a.g.m.; s. 312, Mustafa Balcıoğlu, Milli Mücadele’de Merkez Ordusu, s. 100-101; Balcıoğlu, “Birinci Dünya Savaşı Sırasında Karadeniz’de Rum Faaliyetleri ve Sivil Tepki”, OTAM, Sayı: 4, Ankara 1993, s. 91; Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası (Çev. belli değil), s. 30; Tayyip Gökbilgin, Millî Mücadele Başlarken, I.C., Ankara 1959, s. 34.
7. Yerasimos, a.g.m.; s. 36, Balcıoğlu, agt. s. 103-153 ve agm. s. 93.
8. Sabahattin Özel, Milli Mücadele’de Trabzon, Ankara 1991, s. 33.
9. Yerasimos, a.g.m.; s. 36, Balcıoğlu, a.g.t.; s. 103-153.
10. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 104.
11. Mesut Çapa, Pontus Meselesi: Trabzon ve Giresun’da Milli Mücadele, Ankara 1993, s. 8.
12. Paul Dumont, M. Kemal (Çev. Zeki Çelikkol), Ankara 1993, s. 14-15.
13. M. Kemal Atatürk, Nutuk II. Cilt, s. 424; Mahmut Koloğlu, Anadolu’nun Millî Devleti Pontus (b.y. ve t.yok) s. 236; Balcıoğlu, a.g.t.; s. 101; Balcıoğlu, a.g.m.; s. 92.
14. Paul Dumont, Mustafa Kemal (Çev. Zeki Çelikkol) Ankara, 1993, s. 14-15.
15. Kenan Esengin, Milli Mücadele’de Hıyanet Yarışı, Ankara 1969, s. 196, Nuri Yazıcı, Milli Mücadelede Pontuscu Faaliyetler 1918-1922, Ankara 1989, s. 39-45.
16. Kenan Esengin, Milli Mücadelede Hıyanet Yarışı, Ankara 1969, s. 196, Hamit Pehlivanlı, Tedkik, Heyetleri, s. 8 Koloğlu, a.g.e.; s. 237, Balcıoğlu, a.g.t.; s. 101, Balcıoğlu, a.g.m.; s. 92.
17. Yazıcı, a.g.e.; s. 39-45, Özel, Milli Mücadelede Trabzon, Ankara, 1991, s. 30-32.
18. Nurettin Peker, İstiklâl Savaşı’nın Vesika ve Resimleri, İnönü, Sakarya, Dumlupınar Zaferlerini Sağlayan İnebolu ve Kastamonu Havalisi, Deniz ve Kara Harekâtı ve Hatıralar, İstanbul 1955, s. 137.
19. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 106-107, Yazıcı, a.g.e.; s. 82.
20. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, c. II, Ankara, 1965, s. 200.
21. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 106-107.
22. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 107.
23. Gotthard Jaeschke Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri (Çev: Cemal Köprülü), Ankara 1986, s. 103.
24. Nurettin Peker, a.g.e.; s. 38-40.
25. Nurettin Peker, a.g.e.; s. 41.
26. Pontus meselesi, II. Kısım, Ankara 1338, s. 2.
27. Mesut Çapa, Pontus Meselesi, Trabzon ve Giresun’da Milli Mücadele, Ankara 1993, s. 13-14.
28. Çay, a.g.m.; s. 313.
29. Nurettin Peker, a.g.e.; s. 136-137.
30. Çapa, a.g.e.; s. 12.
31. Mahmut Goloğlu, Anadolu’nun Milli Devleti Pontus (baskı tarihi ve yeri yok), s. 237.
32. Jaeschke, a.g.e.; s. 56-58.
33. Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası, İstanbul, s. 30-31 (Baskı Tarihi ve Yeri Yok).
34. Kitsikis, a.g.e.; s. 31.
35. Justin Mc. Carthy, Muslîms and Minorities, New York 1983, p. 91.
36. J. Mc. Carthy, a.g.e.; p. 93.
37. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 110.
38. Pontus meselesi, II. ks., s. 8.
39. Carthy, a.g.e.; s. 131.
40. Carthy, a.g.e.; s. 137.
41. Balcıoğlu, a.g.m.; s. 94-95.
42. Esengin, a.g.e.; s. 204-206; Selahattin Tansel, Mondrostan Mudanya’ya Kadar, IV. c, Ankara, 1978, s. 85.
43. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 116-117.
44. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 123-124.
45. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 136.
46. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 147.
47. Balcıoğlu, a.g.t.; s. 146-147.
48. Tansel, a.g.e.; IV. c, s. 85-86, Türk İstiklâl Harbi, 6. c, İstiklâl Harbinde Ayaklanmalar, Ankara, 1974, s. 286-287.
49. Tansel, a.g.e.; IV. c, s. 85.
50. Cem Başar, Terör Dosyası ve Yunanistan, İNAF yay. İstanbul 1993, s. 174.
51. Türkiye Gazetesi 23 Mayıs 1994 Pazartesi, s. 3.
52. Zaman Gazetesi, 21 Ağustos 1994 Pazar.
53. Statis Evstatiadis, “Pontusluların Soykırımına İlişkin Göçmenlerin İkiye Bölünmesi ve Meclisin Sapması”, Avriani Gazetesi, 23 Şubat 1994.
54. Statis Evstatiadis, “Pöntusluların Soykırımına İlişkin Göçmenlerin İkiye Bölünmesi ve Meclisin Sapması” Avriani Gazetesi, 23 Şubat 1994.
55. Statis Evstatiadis, Soykırımlar ve Anlamkırımlar, “Pontuslular Birliği Gazetesi”, Mart-Nisan 1994
56. S. Evstatiadis, “Soykırımlar ve Anlamkırımlar”, Pontuslular Birliği Gazetesi, Mart-Nisan 1994. 
  ----------------------
* Kırıkkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yakınçağ Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi -
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 29, Cilt: X, Temmuz 1994

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder