Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını
takiben Anadolu’da başlayan işgaller ve bunlara tepki olarak ortaya çıkan iç
gelişmelerin yanı sıra Ocak 1919’da Paris’te toplanan barış konferansında
Osmanlı Devletinin geleceği ile ilgili önemli kararlar alınıyordu. Paris Barış
Konferansı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasından pay almak isteyen yeni
ortaklar ortaya çıkmış ve bunlar İtilaf Devletleri’nden aldıkları güçle
taleplerini açıkça dile getirmişlerdi. Ne var ki, hiç hesapta olmayan yeni
ortakların ortaya çıkması Büyük Devletler arasında çıkar çatışmalarına neden
olurken diğer yandan yeni ortakların talep ettikleri topraklardan bazıları da
birbirleriyle çakışıyordu. Örneğin, Ermeniler Kilikya, Maraş ve Doğu’daki altı
ilin yanı sıra Trabzon’u talep ederlerken, Rumlar da Karadeniz sahilinde
bağımsız bir Pontus Cumhuriyeti’nin kurulmasını istiyorlardı. Dolayısıyla
kurulması düşünülen Pontus Devleti ile Büyük Ermenistan’ın sınırları Trabzon’da
çakışıyordu. Buna karşın Paris Barış Görüşmeleri sırasında Bogos Nubar Paşa
“Yunanlılarla iyi ilişkiler sürdürdüklerini” açıklarken, Venizelos da
“Ermenilerle dayanışma içinde olduklarını” söylemekten çekinmiyordu.
Araştırmamızda, Pontusçu çevrelerin
önderlerinden Trabzon Metropoliti Hrisantos’un bağımsız bir Pontus Devletinin
kurulması için Avrupa’da giriştiği destek arayışlarının başarısızlığa uğraması
sonrası, Ocak 1920’de Rumlarla Ermeniler arasında bir Rum-Ermeni Konfederasyonu
için Erivan ve Tiflis’te yapılan görüşmeler, neden-sonuç ilişkileri
çerçevesinde arşiv belgelerinin ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır.
ABSTRACT
The Paris
Peace Conference meeting in January 1919, witnessed the formation of pertinent
decisions pertaining to the future of the Ottoman Empire . This Conference also
witnessed the emergence of new partners, desiring to acquire shares from the
Ottoman territories. These new partners did not hesitate to pronounce their
desires to the Allies, albeit the clashes in their zones of interest. The
surprised Allies, viewing these demands soon noted that regions such as
Cilicia, Maraş and the six Eastern provinces as well as Trabzon, demanded by
the Armenians, was partially also a matter of interest for the Greeks. The
Greek interests laid particularly in the Trabzon region to fulfill their
intention of forming a Pontus republic in the Black Sea. Hence, during the
discussions of the Paris Peace Conference as Boghos Nubar Paşa claimed to
pursue good relations with the Armenians, Venizelos persisted on preserving
affirmative contacts with the Greeks.
This research
is designed to analytically evaluate through archival documents as well, the
January 1920 discussions in Erivan and Tiflis between the Greeks and Armenians
for a possible confederation, attempted following the failure of the search of
the Trabzon Metropolit Hrisantos pursued in Europe with the anticipation of
finding support for the foundation of an independent Pontus state.
Key Words
Greek-Armenian
Confederation, Greek-Armenian Collaboration, Paris Peace Conference, Pontus
Greek Republic, Hrisantos.
Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk
olmayan unsurları, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi sonrası Osmanlı
İmparatorluğu’ndan toprak taleplerinde bulunmuşlardı. Gerek Wilson
prensiplerinden gerekse İtilaf Devletleri’nden aldıkları güçle taleplerini 1919
Ocağı’nda toplanan Paris Barış Konferansı’nda dile getiren Ermeni, Kürt, Arap
ve Rumların bu istekleri, Büyük Devletler arasında rahatsızlıklara neden
olmuştu.
İşte Paris Barış Konferansı’nda bir yandan Osmanlı
İmparatorluğu’nun mirasından pay almak isteyen hiç hesapta olmayan yeni
ortakların ortaya çıkması Büyük Devletler arasında çıkar çatışmalarına neden
olurken, diğer yandan yeni ortakların talep ettikleri topraklardan bazıları da
birbirleriyle çakışıyordu. Örneğin, Paris Barış Konferansı’nda, Ermeniler Şubat
1919’da Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Erzurum ve Trabzon’un yanı sıra
Kilikya ve Maraş’ı talep ederlerken1, Rumlar da Karadeniz sahilinde bağımsız
bir Pontus Cumhuriyeti kurmak istiyorlardı. Trabzon Metropoliti Hrisantos’un 2
Mayıs 1919’da Paris Barış Konferansı’na sunduğu muhtırada, Trabzon ve Sivas
vilâyetlerinin bir kısmı, Amasya, Karahisar sancakları, Kastamonu vilâyetinin
bir kısmı ve Sinop sancağı Pontus bölgesi olarak tarif ediliyordu2. Buna karşın
bir yandan Bogos Nubar Paşa “Ermenilerin Pontus Bölgesi peşinde koşmadıklarını
ve esasen Yunanlılarla iyi ilişkiler sürdürdüklerini” açıklarken3, diğer yandan
Venizelos, Paris Barış Konferansı’nda (3-4 Şubat 1919’da) Yunanistan’ın Kuzey
Epir, Ege Adaları, Trakya, Batı Anadolu üzerindeki taleplerini dile getirmesine
karşın Pontus’tan hiç söz etmiyordu; Venizelos, bunun da ötesinde Ermeni
vilâyetleriyle Rus Ermenistanı’nın Milletler Cemiyeti’ne bağlı büyük bir
devletin mandası altına konulmak üzere bağımsız bir devlet haline
getirilebileceğini, Trabzon vilâyetinin de bu Ermeni Devleti’ne
bağlanabileceğini söylüyordu4. Deneyimli diplomat Venizelos, Batı Anadolu’nunYunanistan’a
verilmesini sağlamak için Trabzon vilâyetini ödün olarak Ermenilere
bırakıyordu5.
Esasında 7 Şubat 1919’da İngiltere tarafından
hazırlanan bir memorandumda, Giresun-Sivas-Mersin hattının doğusu Ermenistan’a
verilmişti; bunun yanı sıra Amerikan ve Fransız delegeleri de Trabzon’un
Ermenistan’a bırakılması düşüncesini taşıyorlardı. Zeki bir insan olan
Venizelos ise, gerçekte, Yunanistan’a bağlanmasa bile bağımsız bir Pontus
Devleti’nin kurulmasından yana idi ve Pontus sorununu zamana bırakıp öncelikle
Yunanistan’a yakın bölgeleri talep etmeyi daha mantıklı buluyordu. Ne var ki bu
politikası, Pontusçuların tepkilerine neden olacaktı; üstüne üstlük 26 Şubat
1919’da Paris Barış Konferansı’nda Ermeni delegesi Aharoniyan’ın “Trabzon’un
Ermenilere verilmesi konusunda Venizelos ile anlaşmanın sağlandığını”
açıklaması Pontusçuların tepkisini iyice artıracak ve Fener Patrikhanesi,
Patrik Vekili Dorotios başkanlığındaki bir heyeti Avrupa’ya gönderecekti. 28
Nisan 1919’da Paris’e varan heyetin içinde yer alan ve Pontus’un
bağımsızlığını, en azından özerkliğini sağlamak üzere sekiz ay Avrupa’da kalan
Trabzon Metropoliti Hrisantos, burada ABD Başkanı Wilson, Fransa Başbakanı
Clémenceau ve İngiliz Temsilciler Heyeti’nden Nicolson ile ayrı ayrı görüşecek,
ne var ki Pontus konusunda beklediği desteği bulamayacaktı6. İngilizlere göre,
Rumlar Karadeniz bölgesinin hiçbir yerinde çoğunluğu oluşturmadıkları için
Pontus Devletinin kurulması olanaksızdı7. Ancak Yunanistan Dışişleri Bakanı
Politis’in 1919 Aralığı’nda belirttiği üzere, Pontusçular, “Türkiye’den
bağımsız bir Pontus devleti için elden geldiği kadar büyük toprak koparmak,
Yunanistan’daki gönüllüleri de oraya taşıyarak bir pontuslular ordusu kurmak”
istiyorlardı. Ne var ki İngiltere, Trabzon veya Batum’a İngiliz veya Yunan
birliklerinin gönderilmesini ve bunların himayesi altında bir Pontus Devletinin
kurulmasını kabul etmeyecek, dolayısıyla Pontus ordusu da oluşturulamayacaktı8.
Büyük Devletlerden beklediği desteği bulamayan
Trabzon Metropoliti Hrisantos, yanında birkaç İngilizle birlikte 9 Kasım
1919’da Trabzon’a dönmüş, bir gün sonra “Trabzon Mevki Kumandanı”nı ziyaret
ettiğinde ise Avrupalıları şikâyet ederek, Türklerle birlikte çalışmanın
gerekliliğini vurgulamıştı. Ancak her zaman gerçek düşüncelerini saklamaya
çalışan ve her şeyi gizlice yapmayı alışkanlık haline getiren Yunan emellerinin
bu önemli savunucusu 1919 Kasımının sonlarında Batum’a gidince, bu kez
seyahatinin Rum halkına Pontus Devletinin hiçbir zaman kurulamayacağını
söylemek, onları Pontus fikrinden vazgeçirmek ve Müslüman vatandaşlarla
birleşmeyi sağlamak amacını taşıdığı yolunda söylentiler çıkartılmıştı. Fakat
Batum seyahati hakkındaki bu söylentiler tamamen asılsızdı; çünkü o, 18 Aralık
1919’da Batum’da bir Pontus Hükümeti kuracaktı9.
Bu sıralarda, özellikle Mustafa Kemal Paşanın
Samsun’a çıkışından sonra Rum Pontus Devleti kurma hayali peşinde koşanların
çabaları bocalamaya dönüşmüştü. Şöyle ki, Anadolu halkının durumunu Wilson
Prensipleri doğrultusunda inceleyen General Harbord başkanlığındaki kurul
raporunu hazırlamış ve Anadolu halkının birbirinden ayrılması gerekmeyen ve
mümkün olmayan bir bütün olduğunu belirtmişti. Bunun yanı sıra Hrisantos’un
Londra’daki girişimlerinden de olumlu bir sonuç alınamamıştı, dolayısıyla
İtilaf Devletleri’nin bir işgal eyleminde bulunmayacakları anlaşılmıştı. Tüm bu
gelişmeler üzerine içerideki çalışmalara dönülmüş ve çeteciliğe hız verilerek
ayaklanma çıkarma yolu seçilmişti; özellikle Samsun-Amasya bölgesindeki Rum
çetecileri, Türk halkına yönelik tedhiş eylemlerini artırarak her türlü
kötülüğe başvurmuşlardı. Bunun dışında Gümüşhaneli Rumlar tarafından “Rum
İttihad-ı Millî Cemiyeti” adında Pontusçuluğu amaç edinmiş yeni bir dernek
oluşturulmuş, Batum’da ise Pontos Komitesi’ne bağlı bir Rum Pontus Hükûmeti
kurulmuş, ayrıca “Elefteria Pontos” adlı bir gazete çıkarılmaya başlanmıştı. Bu
arada Pontusçuluk çabalarının genel yöneticisi konumundaki Trabzon Metropoliti
Hrisantos gerek dışardaki gezilerinden gerekse Paris Barış Konferansı’ndaki
girişimlerinden olumlu sonuç alamazken, Doğu Karadeniz bölgesinden yer isteyen
ve bu amaca ulaşmak için Paris Barış Konferansı’na başvuran Ermeniler bazı
büyük devletlerden söz almış, hatta Batum’daki Pontusçularla bu konuda
uyuşmuşlardı. Bu nedenlerle Hrisantos gazetelere demeç vererek, Trabzon’da bir
Ermeni yönetimin kurulamayacağını, Ermenilerin böyle bir hakkı olmadığını ve
Türklerle Rumların birlikte yaşamaları gerektiğini açıklamıştı. Bu sırada
Yunanlılar da, kendi başlarına Karadeniz kıyılarına bir çıkarma yapma hazırlığı
içindeydiler. İstanbul’daki Yunan Temsilcisi, Trabzon’daki Rum çetelerine
birkaç Yunan subayı ile bir motor dolusu silâh ve cephane gönderirken, Kızılhaç
adına Trabzon’da bulunan Yunanlı bir askerî doktor Kamanis de bu bölgedeki
Rumları teşkilâtlandırmaya çalışıyordu. Trabzon’daki Pontusçuların başı eski
mebus Kokidis ise, bütün Pontusçuları ve Pontusçu kuruluşları tek bir amaç ve
tek bir yönetim etrafında toplamaya çalışıyordu. Artık Pontusçuluk hareketinin
yönetim merkezi Trabzon olmuştu ve diğer bölgelerdeki çeşitli Rum kuruluşları
buraya bağlanıyorlardı. Bütün bu çabaların amacı ise, içerde güçlü bir şekilde
hazır beklemek ve bir Yunan çıkarması olunca ayaklanmayı sağlamaktı. Ayrıca
yerli Rumların hepsi ayaklanmadan yana olmadıkları için çevre ülkelerden göçmen
olarak Rumlar getirilerek çetelerin güçlendirilmesine ve sayılarının
artırılmasına çalışılıyordu.10 Bunun yanı sıra İngilizler de bölgeye Rumların
göç etmesini teşvik ediyorlardı. Örneğin, hararetli bir Rum taraftarı olduğu
bilinen Trabzon’daki İngiliz mümessili, 1919 sonlarında Batum’daki Rumların
Trabzon’a gelmeleri için çabalıyor ve Trabzon’daki Emniyet Müfettişi’ne
Batum’da yoksulluk içinde bulunan 500 Rum ailenin Trabzon’a döneceğini
bildiriyordu. Ancak Valilik bu aileler döndüğü takdirde sefaletin artacağını
ileri sürerek İngiliz mümessilinin önerisini kabul etmiyordu. İngilizlerin
buradaki esas amacı, Trabzon çevresindeki Rum nüfusu artırmaktı. Aslında
Rumları kendi siyasî emelleri doğrultusunda kullanan İngilizler, Kasım 1919’da
Batum’da Rum, Ermeni ve Ruslardan oluşan bir jandarma gücü oluşturmuşlardı.
Dolayısıyla, İran ve Hindistan yollarını güvence altına almaya çalışan
İngilizlerin, Doğu’daki çıkarlarını koruyabilmek için Rum ve Ermenileri bazı
vaatler karşılığında kullandıklarını söylemek güç değildi.11
İngiltere gibi Yunanistan da, Rum ve Ermenilerden
yararlanma yoluna başvuran bir devletti; öyle ki, Anadolu’daki ulusal hareket
karşısında başarı sağlayabilmek için Rum-Ermeni işbirliğini oluşturmaya
çalışıyordu. Asıl amacı Anadolu’daki ulusal hareketi iki ateş arasında
bırakarak işgalleri kolaylaştırmak olan Venizelos, Pontus temsilcilerinin
Ermeniler ile anlaşmasını istiyordu. Bunun da ötesinde, Venizelos, Ekim 1920’de
Lloyd George’a gönderdiği bir telgrafta, Rusya’nın güneyine yerleşenlerle
birlikte toplam 800.000 nüfusa sahip olan Pontuslu Rumlar bağımsız bir devlet
haline geldikleri takdirde, bu devletin Ermenistan ve Gürcistan ile işbirliği
yaparak İslâm ve Rus emperyalizmine karşı kesin bir set oluşturacağını
bildirecek ve bu konuda İngiltere’nin siyasî ve maddî desteğini talep
edecekti.12
Trabzon bölgesinin Ermenilere verilmek
istenmesinden büyük tedirginlik duyan, Pontus davasının yılmaz savunucusu
Hrisantos ise, her ne kadar Wilson, Clémenceau gibi devlet adamlarından Pontus’a
özerklik tanınması önerisine olumlu yanıt alamamış olsa bile, yine de
Pontusçuluk çalışmalarından vazgeçmiyor ve bu amaçla 14 Kasım’da Batum’a,
oradan da Tiflis’e gidiyordu.13 Bu arada, Pontus’un bağımsızlığını sağlamaya
yönelik çabaların sonuç vermemesine karşın bağımsızlıktan ümidini kesmeyen ve
Ermenilerle birleşmeyi “kötünün iyisi” sayan Rumlar eylemlerini aralıksız
sürdürüyorlardı. Bir yandan Türk yetkililerince hareketlerinin engellenmemesi
için Pontus davasından vazgeçildiği yolunda açıklamalar yapılırken diğer yandan
çete saldırıları devam ediyordu. İşte böyle bir ortamda Pontusçular,
Ermenilerle pazarlığa başlıyor ve 14 Kasım’da Batum’a giden Hrisantos, daha
sonra Tiflis ve Erivan’a geçerek Ermenilerle görüşmeler yapıyordu.14
Hrisantos, Tiflis’e orada görev yapan Yunan Yüksek
Komiseri Stavridakis ile birlikte gitmişti. Ancak burada hiç hoşuna gitmeyen
bir gelişme olmuş ve İngiliz Hükümeti Rum gönüllülerden oluşan askerlerin
Atina’dan bölgeye sevk edilmelerine karşı çıkmıştı. Şöyle ki, Venizelos, 6
Mayıs 1919 günü Lloyd George’un önerisi doğrultusunda İzmir’e Yunan
kuvvetlerinin sevk edilmesi kararının alınması üzerine, Atina’da Pontus kökenli
askerlerden oluşan ve Pontuslular tarafından finanse edilen bir birlik kurmaya
karar vermiş ve Venizelos’un talimatı uyarınca Albay Kateniotis Pontus
güçlerinin örgütlenmesiyle görevlendirilmişti. Ağustos ayında ise, Paris’te
Hrisantos, Kateniotis ve Venizelos arasında yapılan toplantılarda Pontus
birliklerinin Atina ve Selanik’te örgütlenmeleri kararlaştırılmıştı. İşte
Atina’daki İngiliz Ataşesi ile görüşerek gönüllülerin Batum’a gönderilmelerini
isteyen Kaneontis’e “İngiliz Hükümeti ...ne Yunan birliklerine ne de ulusal bir
orduya izin verebilir... Pontus örgütlenmesine hiçbir şekilde arka çıkmayı
düşünmemektedir” yanıtı verilmesi üzerine, Yunan yetkilileri Pontus
temsilcilerini durumdan haberdar ederek Ermenilerle anlaşma yollarının
bulunmasını söylemeye karar vermişlerdi. Ve İstanbul’daki Yunan Yüksek Komiseri
Kanellopulos, 28 Aralık’ta Batum’a İngilizlerin yanıtı, Ermenilerle bir anlaşma
yapılmasının gerekliliği gibi konuları içeren telgrafını göndermişti. Yunan
yetkilileri, Trabzon konusunda Rumlarla Ermeniler arasında bir federasyon
kurulması düşüncesini benimsetmeye çalışıyorlardı. Hrisantos ve Stavridakis
ise, 1919 Aralığının sonlarında, kurulması düşünülen Rum-Ermeni federasyonu ile
ilgili çetin tartışmalara başlamak üzere Erivan’a gidiyorlardı. İlk tur
tartışmalarda Rumlar, “her bir konfedere devletin tam bağımsızlığa, kendi
parlâmentosuna, kendi bakanlıklarına, kendi yasalarına ve kendi ordusuna sahip
olacağı”, yani gerçekte iki başlı bir devlet olan bir konfederasyon önerdiler.
Ancak Hrisantos, Ermenilerin yanıtını beklemek üzere Tiflis’e döndü ve orada 6
Ocak 1920’de Kateniotis ile buluştu. Ermenilerin yanıtı ise, 13 Ocak 1920’de
Tiflis’e ulaşacaktı; ancak Rumların önerilerine çok uzaktı. Şöyle ki,
Ermeniler, “Pontus’un, Ermenistan Cumhuriyeti’ne, aynı orduya, aynı para
birimine, posta ve telgraf ağına, kara ve su yollarına, tek bir dış politikaya ve
tek bir parlamentoya sahip olan bir federe devlet olarak dahil olmasını”
istiyorlardı. İkinci tur görüşmeler ise, bu kez Tiflis’te başlayacaktı. Ne var
ki, bir yanda Hrisantos ile Kateniotis, diğer yanda Hatissian ile Terminassian
arasında yürütülen ikinci tur görüşmeler de istenileni vermeyecek ve 16 Ocakta
Ermenilerin birinci turda yaptıkları önerilerden çok az farklı karşı
önerileriyle sonuçlanacaktı. Ancak iki tarafın üzerinde uzlaşabildikleri tek
konu, İtilaf Devletleri’nin ya da Yunanlıların acele olarak askerî yardım
göndermeleri için bir çağrının kaleme alınması olacaktı. Hrisantos ise,
Ermenilerle tam bir anlaşma sağlanması konusunda ümitlerini Venizelos’a
bağlamış durumdaydı ve Venizelos’un siyasî dehasının Rum isteklerinin tümünü
Ermeni delegasyonuna kabul ettirebileceğine inanıyordu.15
Türkiye’ye karşı propaganda yapmak söz konusu
olduğunda, Türk topraklarının parçalanmasından elde edecekleri yarar konusunda
Ermenilerle Yunanlılar arasında tam bir fikir birliği sağlanırken, Pontus
sorunu üzerinde Rumlarla Ermenilerin tam bir uzlaşmaya varmaları beklenemezdi.
Çünkü Rumlar, İsviçre’deki kantonlar gibi bağımsız, Ermenistan’a bir
konfederasyon içinde bağlı da kalsa, ayrı bir Pontus Cumhuriyeti istiyorlardı.
Ermeniler ise, Pontuslulara içişlerinde bir dereceye kadar bağımsızlık tanımak
koşuluyla, Trabzon vilâyetinin memleketlerine bağlanmasında ısrar
ediyorlardı.16
Ancak, Pontus konusundaki anlaşmazlığa neden olan
Yunan Hükûmeti değil, Pontusçu Rumlardı. Bununla birlikte, 1918’den beri
Yunan-Ermeni işbirliği sürüyordu. Cenevre’de 1918’de, Mondros Mütarekesi’nden
önce “Türkiye’de Zulme Uğramış Milletler Birliği” kurulmuştu ve birlikte daha
çok Rumlar ve Ermeniler vardı. Paris’teki “Yurtsuz Kalmış Yunanlılar(Rumlar)
Milli Komitesi”nin yanı sıra Bogos Nubar Paşanın ve İsviçre’deki İngiliz
elçiliğinin desteğini sağlamış bulunan bu birliğin görevleri arasında,
“Türkiye’ye karşı mücadeleyi pekiştirmek ve gönüllüleri harekete geçirmek üzere
tarafsız ve müttefik memleketlerde çalışma kolları kurmak için gayret
sarfetmek” ve “Bütün dost ve müttefik memleketlerde fikirlerini yaymaya
çalışmak” bulunuyordu.17
Esasında Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı
Devletindeki azınlıklar bağımsızlık mücadelelerini yürütürlerken aynı zamanda
işbirliği de yapıyorlardı. Bunun en güzel örneği ise, Ermenilerle Rumlar
arasındaki işbirliğiydi. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Mütareke yıllarında
Rumlarla işbirliği yapmış, hatta Rum Patrikhanesi’nde ve Kiliselerde Türkler
aleyhine düzenlenen toplantılara katılmıştı. Bunun yanı sıra Mondros
Mütarekesi’nden sonra İstanbul’da Ermeniler ve Rumların siyasî bir birlik
oluşturma çabaları vardı ve bu çerçevede siyasî bir antlaşma yapılarak
“Rum-Ermeni Birliği Komitesi” kuruldu. Fakat, her iki tarafın birbirinin
davasını benimseyerek işbirliği yapmasını hedefleyen bu birlik, Rumların Pontus
Cumhuriyeti içine almak istedikleri Trabzon gibi bazı yerlerin Ermeni
politikacılarca Büyük Ermenistan projesine dahil edilmeye çalışıldığının
anlaşılmasına kadar devam etti. Venizelos’tan aldığı kesin talimat
doğrultusunda, Yunanistan’ın İstanbul’daki siyasî temsilcisi tarafından
yönetilen birlik, en büyük desteği Fener Rum Patrikhanesi ve Ermeni
Patrikhanesi’nden almıştı. Rumlarla Ermeniler arasında siyasî birlik oluşturma
çabalarının yanı sıra maddî dayanışma girişimleri de söz konusuydu. Bazı zengin
Rumlar ekonomik açıdan Ermenileri destekliyorlar ve bu karşılıklı dostluk ve
dayanışma İzmir Rumlarına da örnek oluyordu. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra
Venizelos, Paris Barış Konferansı’nda 3-4 Şubat 1919’da yaptığı konuşmada,
“Ermenilerle dayanışma içinde olduklarını” söyleyerek Ermenilerin en önemli
destekçilerinden biri oluyordu.18
İşte Mütareke sonrası hasta adamın mirasından pay
almaya çalışan Rum ve Ermeniler arasındaki bu dayanışma, Rumların özlemini çektiği
“Pontus Devleti” ile Ermenilerin düşlediği “Büyük Ermenistan”ın sınırları
çakışınca bozulacaktı. Trabzon konusunda çıkan bu anlaşmazlık 1919 Şubatı’ndan
itibaren gerginliğe neden olurken, Ocak 1920’de tarafların masa başına
oturmalarıyla sorunlara çözüm arayışları başlayacaktı. Her ne kadar tam olarak
uzlaşma sağlamasalar da, Ocak ayının ortalarında bazı konularda anlaşmaya
varacaklardı.
İngiliz kaynaklarına göre, Pontusçuları temsil eden
eski Yunan subaylarından Albay Katheniotis ve Rus ordusunun eski subaylarından
Albay Ananias ile Ermenistan’ı temsil eden General Termenasian arasında 16 Ocak
1920’de Tiflis’te imzalanan bir anlaşma uyarınca, Bolşeviklerin bölgeye
sızmasını engellemek amacıyla ortak önlemlerin alınması kararlaştırılmıştı.
Pontusçu önderler, Pontus’la
Ermenistan birleştiği taktirde, hem Bolşeviklere hem de Türk
ulusçularına güçlü bir engel oluşturacaklarına inanıyorlardı. Böylece TBMM’nin
açılmasından kısa bir süre önce Anadolu’daki Türk ulusçuları, hem Batı
Anadolu’da Yunan ordusuna karşı mücadele vermek zorunda kalacak hem de
Kuzeydoğu’da olay çıkarmakla uğraşan ve Sovyet Rusya’dan yardım almalarını
engellemeye çalışan Ermeni-Pontus komplosuyla karşı karşıya kalacaktı.19
Rumlarla Ermeniler arasında Ocak 1920’de Tiflis’te yapılan görüşmeler sonunda
varılan uzlaşmanın bir başka boyutu daha vardı: Bölgeye asker gönderilmesi için
İtilaf Devletleri’ne başvurulması konusunda anlaşmaya varılmıştı.20 İşte bu
anlaşmayla Venizelos’un ileride Lloyd George’a açıkça bildireceği plânın yavaş
yavaş uygulamaya geçirilmeye başlandığı söylenebilir. Şöyle ki, ilk etapta
Pontuslu Rumları bağımsız bir devletin çatısı altında toplamak, daha sonra bu
devletin Ermenistan ve Gürcistan ile işbirliği yapmasını sağlayarak
Bolşeviklere ve Müslümanlara karşı set oluşturmak ve bu konuda İngiltere’nin
siyasî ve maddî desteğini sağlamak... Belki henüz bağımsız Pontus Devleti
kurulamamıştı, ancak Ermenistan ile işbirliği konusunda ilk adım atılmış,
ayrıca İtilaf kanadından askerî destek alınması konusunda da ortaklar arasında
uzlaşma sağlanmıştı. Öyle ki, Pontus Cumhuriyeti’nin kurulması için mücadeleyi
elden bırakmayan iki Pontusçu Rum önder, Konstantini ve Pissanis, henüz
Rum-Ermeni anlaşmasının mürekkebi kurumadan, 1920 Şubatının sonlarında İngiliz
Başbakanı Lloyd George’a gönderdikleri dilekçede, Pontus’la Ermenistan ’ın federal
bir devlet halinde birleştirilmesiyle Mustafa Kemal ile Lenin arasında bir set
oluşturulacağını bildirmişlerdi.21
Rum-Ermeni Anlaşması’ndan, Erivan Ermeni Hükûmeti,
Yunanistan ve İngiltere’nin dışında başka devletler de haberdar oluyordu.
Birinci Dünya Savaşı’na geç de olsa İtilaf Devletleri saflarında katılan, ancak
Türkiye’ye savaş ilân etmeyen bir devlet, yani Amerika Birleşik Devletleri de
Rum-Ermeni uzlaşması ile ilgili gelişmeleri yakından izlemeyi ihmal etmiyordu.
Şöyle ki ABD Başkanı Wilson tarafından daha savaşın bitiminden dokuz ay önce, 8
Ocak 1918’de ortaya atılan ve 14 madde içeren ünlü prensiplerin Türkiye’yi
ilgilendiren 12. maddesinde “...şimdi Türk hakimiyetinde bulunan diğer
milletlere tam bir yaşama emniyeti ve muhtar bir gelişme imkânı temin
edilecektir...” ifadesi kullanılarak Türk olmayan toplulukların İmparatorluk
hakimiyetinden çıkarılacağı vurgulanmıştı. Özerkliklerinin sağlanacağı vaad
edilen toplulukların başında ise Ermeniler geliyordu. Üstelik Amerikalıların,
başta Ermeniler olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki Hristiyanlara
karşı sıcak bir sevgileri vardı. Ermenilere karşı büyük bir sempati
besleyenlerin arasında Başkan Wilson da bulunuyordu; ancak, Amerikalı devlet
adamları tarafından kendisine verilen yanlış raporların da etkisiyle, Türkler
hakkında pek de iyi niyet beslediği söylenemezdi. Şubat 1919’da Paris Barış
Konferansı’na katılan Wilson’un konferansa gelirken getirdiği rapor taslağının
Ermenistan ile ilgili maddeleri tartışılırken şu açıklama yapılmıştı:
“...haritada görülen...hudutlar arasında kurulacak Ermenistana, iktisadî
hayatları için Karadeniz ve Akdenizde olmak üzere iki mahreç verilmelidir.
Ermeniler Ahlat, Kars ve Erivanda çoğunluğu teşkil ettiğinden bu hudutlar içine
alınmıştır...haritada Ermenistan sınırları çizilirken, bu sınır...bir de
Kafkasya’daki Ermeni Cumhuriyeti liderlerinin arzularına uyularak yapılmıştır.
Ermenilerin bir avantajı da Trabzon’un kendilerine verilmesi ile oradaki
Rumlarla birleşerek çoğunluğu teşkil etmesidir”. Görüldüğü gibi Wilson’un
arzusu, Ermenistan sınırlarının mümkün olduğu kadar geniş tutulması ve
özellikle Trabzon’u da içine almasıydı.22 Wilson’un Paris Barış Konferansı’nda
izlediği politika ise bu arzusuyla uyuşuyordu. Konferans beklenilenden uzun
sürmüştü ve bunda Yunanlıların Anadolu ve Trakya’da, Ermenilerin ise Doğu
Anadolu’da toprak istekleri gibi çözüm bekleyen sorunların büyük payı vardı.
Wilson, Yunan iddiaları konusunda, Venizelos’a gizlice İngiltere, Fransa ve
Japonya’nın Yunanistan’ın Anadolu’daki taleplerine yeşil ışık yakmalarına
şimdilik katılmakla birlikte aslında bir toplumun çoğunluk olarak yaşadığı
toprakların yabancı bir devlete sunulmasına karşı olduğunu bildiriyordu. Türk
topraklarında bağımsız Ermenistan ve Türkiye’nin Amerikan mandasına konulması
önerisine ise sıcak bakıyordu. Ancak Wilson 1919 Temmuzu’nda ülkesine dönerek
manda ve Ermenistan konusunda Amerikan Senatosu’nun görüş ve onayını almak
istedi. ABD’ye döndüğünde ise, bu iki olasılık konusunda Türkiye ve
Kafkaslar’da bir nabız yoklaması yapmak ve güvenilir veriler toplamak üzere bir
heyet görevlendirmeye karar verdi. Bu işle görevlendirilen Tümgeneral Harbord,
46 kişilik heyetiyle Ağustos 1919’da İstanbul’a gitti, yaklaşık bir ay
Türkiye’de gözlemlerde bulundu, dönüşünde de ayrıntılı raporunu Wilson’a verdi.
Wilson ise, bir süre bekledikten sonra, raporu 24 Nisan 1920’de ABD Senatosu’na
sundu. Beklemesinin nedeni ise, büyük bir olasılıkla Türk Kurtuluş Savaşı’nın
gidişatını izlemek içindi.23 İşte böyle bir dönemde Pontusçu Rumlarla Ermeniler
arasında Tiflis’te yapılan anlaşma Amerikalılar açısından büyük önem taşıyordu.
İstanbul’da görev yapan Amerikan Yüksek Komiseri
Tuğamiral Mark Bristol, 3 Kasım 1920’de ABD Dışişleri Bakanına gönderdiği uzun
raporda, Rumların Pontus üzerindeki iddiaları, Rum-Ermeni ilişkileri gibi
konularda görüş bildiriyordu. Bunun yanı sıra raporunun ilişiğinde, Fransız
Deniz İstihbaratı kaynaklı, İstanbul’daki Amerikan Büyükelçiliği çıkışlı, 1
Kasım 1920 tarihli son derece önemli ve kapsamlı bir istihbarat raporu
gönderiyordu. Bu rapor, Venizelos, İstanbul’daki Yunan Yüksek Komiseri
Canellopoulos ve Yakın Doğu’da görev yapan üst düzey sivil ve asker Yunan
yetkilileri tarafından kaleme alınmış olan ve 23 Nisan 1919 ile 25 Ocak 1920
tarihleri arasında çoğu Yunanistan Dışişleri Bakanına gönderilmiş 21 adet
belgeden derlenerek Amerikalılar tarafından hazırlanmıştı. Yaklaşık 100 sayfa uzunluğundaki
bu önemli belgeler, Fransızlar tarafından gizlice ele geçirilmişti. Bristol’e
göre bu belgelerde yer alan bilgilerin doğruluğu kuşku götürmezdi. İşte Ocak
1920’de Rumlarla Ermeniler arasında yapılan görüşmeler de bu belgelerde yer
alıyordu.24
-Devam Ediyor-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder