Türkiye
Kuvaterner Sempozyumu
Kızılırmak
Deltasında Meydana Gelen Erozyonun Coğrafi Analizi
Cevdet Yılmaz 19
Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü
Özet
Bu araştırmanın amacı Kızılırmak deltası
kıyılarındaki erozyonal süreçlerle bağlantılı olarak meydana gelen ekolojik
değişmelerin coğrafi bir bakışla çok yönlü incelenmesidir. Kızılırmak deltası,
Türkiye’nin en geniş üçüncü büyük kıyı ovasıdır. Tarihî dönemde, bir taraftan
deniz seviyesinin 3-4 m
çekilmesi, diğer taraftan da akarsuyun getirdiği yüklü alüvyonlarla hızlı bir
büyüme göstermiştir. Ancak, delta sahasının hemen güneyinde 1980’li yıllarda
enerji, taşkın kontrolü ve sulama amacıyla inşa edilen Altınkaya ve Derbent
barajları Kızılırmak’ın getirdiği alüvyonları tutmaya başlamış, bu nedenle
deltanın büyümesi durmuş, hattâ kıyı akıntısı ve dalga erozyonuyla küçülme
sürecine girmiştir. Bu kez,. DSİ küçülmeyi önlemek için kıyıda tahkimat yapmaya
başlamıştır. Deltanın artık büyümek yerine küçülme sürecine girmesi, birçok
sorunu da beraberinde getirmiştir.
Kıyı kordonları zayıflamış ve kıyıya kadar ulaşan
tarım alanları zarar görmeye başlamıştır. Başta Balık gölleri olmak üzere,
ırmak yatağı tuzlu deniz suyunun işgaline uğramış; bu süreç akvatik ortamın
niteliklerini belirgin şekilde değiştirmiştir. Öte yandan, ovanın doğal
millenme yoluyla beslenmesi durmuş, akarsu tarafından getirilen alüvyonlar
baraj göllerinde birikmeye başlamıştır. Sonuç olarak, önce barajlar yapılarak
deltanın büyümesi durdurulmuş, şimdi de kıyıda tahkimat yapılarak küçülmesi
önlenmeye çalışılmaktadır.
Giriş
Merkezinde bulunan Bafra şehrinden dolayı Bafra
Ovası olarak da isimlendirilen Kızılırmak Deltası Türkiye’nin en geniş üçüncü
büyük kıyı ovası olup, Karadeniz Bölgesi’nde Samsun ili sınırları içinde yer
almaktadır (Şekil 1). Şekil 1. Araştırma sahasının lokasyon haritası ve uydu
görüntüsü. Kızılırmak Deltası, tarih öncesi çağlardan günümüze Kızılırmak
nehrinin getirdiği alüvyonlarla hızlı bir büyüme göstermiştir. İlgili
araştırmacılar tarafından üç ana bölümde incelenen ve güneyden kuzeye doğru
Aşınım Yüzeyi, Eski Delta ve Yeni Delta olarak isimlendirilen (Akkan, 1970)
Bafra Ovası’nın toplam yüzölçümü 564 km2’dir (Yılmaz, 2002).
Bunlardan Yeni Delta olarak adlandırılan ve
araştırma sahamızın esas konusunu teşkil eden kuzey kesim bazı araştırıcılara
göre son buzul devresinden bu yana geçen 6-7 bin yıllık süre içinde gelişme
göstermiş (İnandık, 1957), bu gelişme ve büyüme 1980’li yılların sonlarına
kadar devam etmiştir. Kızılırmak üzerine inşa edilen Altınkaya ve Derbent
barajlarının ırmağın taşıdığı alüvyal malzeme akışını kesmeleri ile 1990’lı
yılların başlarından itibaren deltanın büyümesi durmuştur. Bu gelişme iki
önemli sonuç yaratmıştır. Bunlardan birincisi delta ovasının kuzey sahillerinde
kıyı akıntısı ve dalga erozyonuna bağlı olarak gerileme başlaması ve DSİ’nin bu
gerilemenin getireceği zararları önlemek için tedbir almak zorunda kalması,
diğeri ise daha önce delta ovasının oluşmasını sağlayan alüvyal malzemenin
Altınkaya baraj gölünde birikmesi ile kıyıdan km’lerce içeride akarsu
boylarında meydana gelen ve üzerinde çeltik tarımı yapılabilecek kadar geniş
alüvyal birikinti düzlüklerinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Bu araştırmada deltanın oluşum ve gelişim süreci,
deltada son 15 yılda meydana gelen değişimler ve bunlarla ilgili olarak çeşitli
kuruluşların aldıkları tedbirler sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmiş, konu
coğrafi bir bakış açısı ile analiz edilmeye çalışılmıştır.
Deltanın Oluşumu ve Gelişimi
Delta ovaları, ırmakların ağız kısımlarında,
akarsuların getirdikleri alüvyonların birikmesi ile oluşmuş kıyı ovalarıdır.
Kızılırmak Deltası da bin yıllar boyunca Kızılırmak’ın taşıdığı çökeltilerin
nehrin Karadeniz’e karışma noktasında çökelmesi ile oluşmuştur. Bunda bazı yan derelerin
küçük çaptaki katkıları olsa da, esas olarak ovayı meydana getiren baş aktör
Kızılırmak’tır. Kızılırmak, İç Anadolu’da Sivas-Kızıldağ’dan kaynağını almakta,
yaklaşık 1.355 km
yol kat ederek Samsun’un Bafra ilçesinde Karadeniz’e dökülmektedir. 78.646
km2drenaj alanına sahip olan Kızılırmak ortalama 185 m3/sn akım değerine
sahiptir ve Karadeniz’e yılda ortalama 831 milyon m3su taşımaktadır.
1962-1973 yılları arasında Bafra Çetinkaya
köprüsünden alınan 300’den fazla rüsübat örneğinden elde edilen sonuçlara göre,
Kızılırmak’ın ortalama olarak % 26 kum, % 74 kil ve silt taşıdığı, deltanın
kuzeyinde bulunan ince kum, kum, silt ve siltli kum ardalanmalarından oluşan
tipik delta ve deniz kıyısı çökellerinin Kuaternere ait olduğu ve burada
zeminden alınan örneklerin % 20-72 silt ve % 28-80 kum ihtiva ettiği tespit
edilmiştir (DSİ, 1986).
Kızılırmak Deltası Kuaterner esnasında bir takım
safhalar halinde gelişmiştir. Oluşumunda östatik hareketlerin önemli rolü
yanında, denizin alçaldığı glasiyal safhalarda yarılmalar ve interglasiyal
safhalarda ise alüvyal birikimlere sahne olmuştur. Ova bugünkü şeklini
Flandriyen transgresyonundan sonra almış, en önemli gelişim ise Holosen’de,
yani son 10 000 yıl içersinde meydana gelmiştir (Ardos1996,).
Akkan (1970), yaklaşık 35 yıl önce yayınladığı
araştırmasında; Kızılırmak’ın milyonlarca ton toprağı her yıl Karadeniz’e
ulaştırdığını, buna bağlı olarak deltanın hızla büyümekte olduğunu belirtmiş,
saatte 0,5 deniz mili hızla doğuya doğru hareket eden Karadeniz kıyı
akıntısının, Kızılırmak’ın getirdiği alüvyonları sürüklemesi sonucu, deltanın
doğu kıyılarında yer alan lagün göllerinin giderek kara haline geldiklerinden
bahsetmiştir.
Deltanın oluşum ve büyüme süreci 1987’de Altınkaya
Barajı’nın su tutmaya başlamasına kadar devam etmiş ve bu tarihten itibaren
büyüme durmuş, gerileme başlamıştır.
Barajların İnşaası ve Deltada Büyümenin Durması
Kızılırmak üzerinde kaynağından mansabına doğru
bitmiş veya inşa halinde 12 önemli baraj vardır. Bunlar sırasıyla; İmranlı,
Yamula, Bayramhacılı, Hirfanlı, Kesikköprü, Kapulukaya, Buğra, Obruk,
Dutludere, Boyabat, Altınkaya ve Derbent’dir. Adı geçen bu barajların peyderpey
devreye girmesi ile Karadeniz’e ulaşan malzeme miktarı % 98 azalmıştır. Bunlar
içinde en önemli rolü 1987’de inşaatı tamamlanarak su tutmaya başlayan
Altınkaya Barajı oynamıştır.
DSİ tarafından yapılan bir araştırmada,
Kızılırmak’ın 50 yılda Altınkaya Barajı gölüne getireceği yıllık rüsübat
miktarının (taban süprüntüsü olarak askıdaki rüsübatın % 20’si de dahil) 38.6
milyon m3olacağı hesaplanmıştır (Asan ve diğ., 2002). 15 yıl öncesine kadar
Kızılırmak Deltası’nın büyümesini sağlayan bu alüvyonlar, günümüzde Durağan
civarında Kızılırmak’ın Altınkaya baraj gölüne karıştığı yerde birikerek geniş
düzlükler oluşturmaktadır.
Altınkaya’nın ardından 1991’de Derbent Barajı’nın
da tamamlanarak su tutmaya başlaması ile, Karadeniz’e ulaşan alüvyon miktarı
giderek azalmış ve deltanın büyümesi durmuştur. Bu barajlar yapılmadan önce
(1960 yılına kadar) Karadeniz’e çökelti akışı 23.1 milyon ton/yıl’dır.
Hirfanlı’nın yapılması ile bu miktar önce 18 milyon ton/yıl’a, daha sonra
Altınkaya (1987) ve Derbent barajlarının (1991) su tutmaya ve ardından
faaliyete geçmeleri ile çökelti akım miktarı 0,46 milyon ton/yıl’a düşmüştür.
1960 yılından itibaren barajların inşası ile Karadeniz’e ulaşan malzeme
akışındaki azalma miktarı (Savran ve Otay, 2002’den).
Genel jeolojik yapı ince ve iri taneli kum
ağırlıklı olduğu için, ırmağın getirdiği malzemenin bir kısmı da, Bafra şehir
merkezi civarında Kızılırmak nehri kıyısında kurulmuş bulunan beton-inşaat
şantiyeleri tarafından hammadde olarak kullanılmaktadır. Bu son durum ırmak
yatağındaki dengeyi olumsuz yönde etkileyerek gelecekte deniz suyunun ırmak
yatağına karışmasında etkili olabileceği varsayımını gündeme getirmiştir (Şekil
3a). 1986’da projesi yapılarak 1991’de inşaatına başlanan Boyabat Barajı’nın
yapım çalışmaları devam etmektedir (Şekil 3b). Bu baraj bitiğinde ve su
tutmayabaşladığında günümüzde 118.3 km2 alan kaplayan Altınkaya baraj gölünde
birikmekte olan alüvyal malzemenin, Gökırmak üzerinden gelen kısmı hariç,
tamamına yakını bu baraj gölünde birikmeye başlayacaktır. Böylece Altınkaya
Barajı’nın ömrü uzarken, Boyabat baraj gölü dolmaya başlayacaktır.
Deltanın Gerilemesi
Büyük hacimdeki materyalleri denizlere taşıyan
nehirlerin üzerlerine barajlar yapmak suretiyle akışlarının kesintiye
uğratılması sonucu kıyının yavaş yavaş, fakat sürekli bir erozyona maruz
kalması dünyanın birçok yerinde gözlemlenen bir husustur. 1987’de Altınkaya,
ardından 1991’de Derbent barajlarının inşaatlarının tamamlanarak su tutmaya
başlamaları ile Kızılırmak Deltası’nın sediment bütçesi bozulmuş, binlerce
yıldır devam eden büyüme durmuş ve ırmağın ağız kısmından itibaren bir gerileme
başlamıştır. Yukarıda da belirtilen bu husus araştırma sahasında da görülmüş,
Kökpınar ve diğ..’nin (2000)yaptıkları bir çalışmaya göre 1990-2000 yılları
arasındaki 10 yıllık dönemde Bafra Ovası güneye doğru 1 km gerilemiştir. DSİ’nin
yaptığı çalışmalar ve yöre halkından elde ettiği bilgilere göre de tahmini
gerileme 1 km
kadar olup, yıllık gerilemenin 30 m’yi bulduğu zamanlar olmuştur (Güler ve
diğ.. 2002).Babadan oğula görevi devralarak uzun yıllardan beri deltanın ağız
kısmına yakın bir yerde bulunan Bafra Deniz Feneri’nde fenercilik yapan Özkan
ailesinin (kendilerinin yaptıkları bir ölçüm sonucuna dayanarak) bize
verdikleri bilgilere göre; 1975 yılında Deniz Feneri ile ırmağın ağız kısmı
arasındaki mesafe yaklaşık 1
700 m iken, 2002 yılında bu rakam yaklaşık 1 100 m olarak ölçülmüştür.
Deltanın
gerilemesi ve kıyı erozyonu sonucunda;
a) Bafra Ovası’nı drene eden kanalların sularını
toplayarak denize deşarj etmek üzere planlanan ve1991-1992 yıllarında inşa
edilen Kuşaklama Kanalı tehlikeye girmiştir. Bu kanal ilk inşa edildiğinde ağız
kısmı ile deniz arasında yaklaşık 400
m mesafe varken, kıyı erozyonu nedeniyle bu mesafe
aşınmış ve deniz suyu batı ucundan kanala girmeye başlamıştır. Böylece ovaya
salınan sulama suyu, yağış suyu, yukarı havza suları ve deniz suyunun birbirine
karışması sonucunda tarım alanlarının kuzey bandında taban suyu yükselmeleri ve
tuzlanmalar başlamış, buna bağlı olarak çoraklaşma ve verimde düşmeler
görülmüştür.
b) Rüzgâr erozyonunun etkisi daha fazla
hissedilmiş, özellikle ırmağın batı kesimindeki kıyı kumullarının rüzgarlarla
iç kesimlere doğru taşınması sonucunda kıyıya kadar ulaşan tarım alanları da
zarar görmeye ve gerilemeye başlamıştır. Buradaki bazı beşerî tesisler de kıyı
çizgisinin gerilemesi ile giderek sahile yaklaşmış ve kumul tehdidi altına
girmiştir. Ayrıca deltanın doğu kıyısı boyunca yer alan lagün göllerinin
önündeki kıyı okunun daralması ve gerilemesi ile bu göllerin denizle birleşmesi
tehlikesi belirmiş ve sulak alanlar zarar görmeye başlamıştır. Deltanın
kuzeydoğu sahillerinde, kıyı erozyonu sonucunda denizle birleşme tehlikesi
beliren, lagün göllerinden birinin uydu görüntüsü ve uçaktan çekilmiş
fotoğrafı.
Gerilemeyi Durdurmak İçin Yapılan Çalışmalar
Deltada kıyı erozyonu sonucunda gerilemenin
başlaması ile ovanın sularını drene eden kanalların sularını toplayarak
Karadeniz’e deşarj etmek üzere plânlanmış bulunan Kuşaklama Kanalı’nın ağız
kısmı tahrip olmuş, burada içeriye deniz suyu girmeye başlamıştır. Ovada
inşaatı devam eden sulama sistemi henüz faaliyete geçmeden Kuşaklama Kanalı’nın
işlevini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalması ve deltanın
gerilemesinden kaynaklanan diğer risklerin artması üzerine DSİ yeni bir çalışma
başlatarak bu gerilemeyi durduracak önlemler alma yoluna gitmiştir. Bunun için
kıyı boyunca mahmuzlar yapılarak gerilemenin önlenebileceği düşünülmüş ve hemen
çalışmalara başlanmıştır.
1959-1985 yılları arasında kalan 27 yıllık uzun
dönem Sinop Meteoroloji İstasyonu verilerinden yararlanılarak saatlik
rüzgarların yönleri ve şiddetleri belirlenmiş, istatistikî dalga yüksekliği,
dalga yönüve periyodu tespit edilmiştir. Delta kıyılarında rüzgarların
sırasıyla en çok WNW, NW, ENE, NNW, NE, NNE, ve N yönlerinde estiği saptanmış,
bunlar içinde kıyı erozyonu üzerinde en etkin olanların NW, NNW ve WNW yönlü
rüzgarlar olduğu anlaşılmıştır (Kökpınar ve diğ.. 2000). Yine Sinop Meteoroloji
İstasyonu verilerine göre dalga iklimi de araştırılmış, her yıl 4 m’yi aşan ve
özellikle NW ve NE yönlü dalgaların erozyonda çok etkili oldukları
saptanmıştır. Dalgalar nedeniyle batimetrik haritaların bile sürekli değiştiği,
3 m
ölçülen derinliğin bir süre sonra 5-6
m olabildiği görülmüştür. Bu durum kıyı erozyonunda
dalgaların etkisini gösterdiği gibi, mahmuz inşaatları sırasında büyük sıkıntı
ve maliyet sapmalarının ortaya çıkmasına da neden olmuştur.
Elde edilen verilerden yola çıkılarak laboratuar
ortamında fiziksel modelleme çalışmaları yapılmış ve Kızılırmak Deltası kuzey
kesiminde inşa edilecek mahmuzların yeri, sayısı ve şekilleri tespit
edilmiştir. Daha sonra ilk olarak, 1 Düz (I) ve 2 çatal (Y) mahmuz inşaatı
plânlanmış, 1999’da bu yapıların inşaatlarına başlanarak 2000 yılı başlarında
bitirilmiştir.
İnşaatlarda iki mahmuz arası mesafe bir mahmuz
boyunun iki katı olarak belirlenmiş ve mahmuzlar dalga kırılma kotu olan –2,5
ve –3 m’lere kadar denize doğru uzatılmışlardır (Şekil 8a). Gözlemler sonucunda
mahmuzların yapıldığı kesimde erozyonun durduğu ve ilk 9 aylık süre içinde
denize doğru 50m kadar ilerleme gerçekleştiği tespit edilmiştir (Kökpınar
2000). Çalışmaların olumlu sonuçlanması ve başarılı olduklarının görülmesiyle
daha doğuda devam eden kıyı erozyonunu önlemek için buralara da 4,5, 6, 7 ve 8
no.lu mahmuzlar yapılmıştır.
2001-2002’de de ırmak ağzının karşı kıyısına
nehir-deniz birleşimini düzenleyen Batı Mahmuzu inşa edilmiştir. Bu mahmuzun
inşası ile W ve NW yönlü rüzgarların ırmak ağzındaki etkisi azaltılmış, fakat
bu sefer de NE yönlü rüzgarlar ırmak ağzına malzeme yığarak problem yaratmaya
başlamışlardır. Kuraklık vb. faktörlerle Altınkaya ve Derbent barajlarından
nehir yatağına salınan su azolduğu zamanlarda ırmaktan gelen su bu malzemeyi
sürüklemede yetersiz kaldığı için buraya da 9 no.lumahmuz yapılmıştır (Şekil
10). Bu düzenleme ile ırmak ağzından balıkçı teknelerinin rahatlıkla ırmakiçine
girmelerinin yolu da açılmıştır.
Baraj
Göllerinde Birikme
Yapılan hesaplamalara göre Altınkaya baraj gölünde
biriken yıllık malzeme miktarı yaklaşık 18milyon ton civarındadır. Bu muazzam
miktardaki rüsübat 1987’den günümüze son 18 yıldır Kızılırmak’ın Altınkaya
baraj gölüne karıştığı Vezirköprü civarında, ırmağın baraj gölüne karışması ile
birlikte akış hızı ve taşıma gücünün de zayıflamasına paralel olarak
birikmektedir. Aynı zamanda Kızılırmak’ın Gökırmak kolunu aldığı ve Altınkaya
baraj gölünün de en güney kesimini oluşturan bu sahada meydana gelen birikme
geniş alüvyal düzlüklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Kısa bir zaman içinde, ırmak yatağının dolması
sonucu ortaya çıkan bu geniş alüvyal düzlükler görenlerde hayret uyandırdığı
gibi, Kızılırmak delta ovasının nasıl ve hangi hızda oluştuğu hakkında da bize
önemli ipuçları vermektedir. Bir vadi oluğu ovası görünümünde olan alüvyal
birikintiler, özellikle baraj gölünün kuraklık vb. nedenlerle seviyesinin düşük
olduğu dönemlerde, yöre halkı tarafından çeltik ekim alanı olarak
kullanılmaktadır.
İleriki yıllarda Boyabat Barajı’nın faaliyete
geçmesi ile Altınkaya baraj gölü sadece Gökırmak’ın getirdiği alüvyonlara ev
sahipliği yapacak, Kızılırmak’ın ana kolunun getirdiği malzeme ise Boyabat
baraj gölünde birikecektir. Günümüzde Şekil 10’de görülen düzlüklerin bir
benzeri gelecekte Kızılırmak’ın Boyabat baraj gölüne karıştığı kesimde ortaya
çıkacaktır.
Sonuçlar
Kızılırmak Deltası Türkiye’nin en önemli ve en
büyük kıyı ovalarından biridir. Bu saha aynı zamanda dünyanın en önemli sulak
alanlarından birine de ev sahipliği yapmaktadır (Özeşmi 1999).Deltanın binlerce
yıldır devam eden oluşum süreci 1987 yılında Altınkaya Barajı’nın inşası ve
baraj gölünün su tutmaya başlaması ile sona ermiştir. Bu önemli beşerî müdahale
nedeniyle delta sahasında ve gerideki akarsu yatağı üzerinde birbiri ile
ilişkili bazı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Bunlar kısaca;
a) Deltanın kuzey kesimlerindeki gerileme belli bir
alanda mahmuz inşaatları ile durdurulmuş olmakla birlikte, sediment bütçesinin
bozulmasından kaynaklanan erozyonal süreç deltanın tüm kıyılarını tehdit
etmektedir. Nitekim günümüzde mahmuzların inşa edildiği kesimden daha doğuda
bulunan Yörükler Beldesi sahillerinde de yerli halk tarafından belirgin bir
kıyı erozyonu olduğu, denizin karaya doğru 30 m kadar ilerlediği ifade edilmektedir.
b) Deltanın kuzeydoğusunda yer alan lagün göllerini
denizden ayıran kıyı oklarının da gerilemeye başlaması sonucu dünya çapında
öneme sahip Kızılırmak Deltası Sulak Alanı kısmen tehlike altına girmiştir.
c) Yeni Delta sahasının özellikle batı kısmında yer
alan tarım alanları 2 m
yükselti seviyesinin altında bulunduğu ve taban suyu seviyesi de yüksek olduğu
için ancak çeltik tarımına imkân vermektedir. Deltanın gelişim ve büyüme süreci
artık durduğu için bu sahalar riskli tarım alanları olarak kalacaklardır.
d) Deltanın batı kıyıları boyunca uzanan geniş
plajlar vardır. Buralardaki kumlar rüzgârlarla tarım alanları üzerine taşınarak
kıyıya yakın ziraat sahalarını tehdit etmektedir.
e) Bafra şehri civarında Kızılırmak üzerinde yer
alan çok sayıda beton şantiyesi ırmak yatağındaki kum ve çakılı hammadde olarak
kullanmaktadır. Kızılırmak’tan malzeme akışı kesildiği için, bu hammaddelerin
tekrar yerine gelmesi mümkün olmadığından ırmağın denge profili değişmekte,
ırmak yatağında derin çukurlar oluşarak ileride muhtemel bir deniz istilasına
zemin hazırlanmaktadır.
f) Binlerce yıldır Kızılırmak Deltası’nı oluşturan
alüvyal malzeme artık Altınkaya baraj gölünde birikmekte, burada yeni ovalar
meydana getirmektedir. Boyabat Barajı’nın tamamlanması ve su tutmaya başlaması
ile aynı süreç bu kez Boyabat baraj gölünde ortaya çıkacaktır. Kızılırmak nehri
su toplama havzasında yapılacak küçük setler ve ağaçlandırma gibi faaliyetlerle
baraj göllerine sediment akışı yavaşlatılmalıdır. Böylece erozyon kontrol
altına alınarak havzadaki tarım alanlarının daha fazla zarar görmesi
engellenebileceği gibi, baraj göllerinin kısa sürede dolmasının da önüne
geçilmiş olacaktır.
Araştırma sahası ile ilgili olarak bütün bu ve
benzeri gelişmeler dikkatle takip edilmeli, mevcut ve muhtemel riskler ortaya
konularak, onlara çözüm getirebilecek yeni araştırma ve projeler
desteklenmelidir. Ülkemizde veya dünyanın başka bölgelerinde benzer durumda
olan yerler varsa onlarla da yakın işbirliği sağlanmalı, ortak problemler için
ortak çalışmalar yapılmalı, uygulamadan doğan olumlu ve olumsuz sonuçlarla
ilgili bilgiler paylaşılarak gelecekle ilgili projeksiyonlar sağlam temellere
oturtulmalıdır.
Katkı
Belirtme ve Teşekkür
Devlet Su İşleri Samsun VII. Bölge Müdürlüğü
çalışanlarından İnşaat Yük. Müh. Tahsin ASAN ve Ziraat Y. Müh. Murat SARAÇ’a
bazı fotoğraf ve dokümanter verilerin sağlanmasındaki katkılarından dolayı
teşekkür ederim.
Kaynaklar
Akkan, E., 1970, Bafra Burnu-Delice Kavşağı
Arasında Kızılırmak Vadisinin Jeomorfolojisi, A.Ü. DTCF Yay. No: 191, Ankara.
Ardos, M., 1996, Türkiye’de Kuaterner
Jeomorfolojisi, Çantay Kitabevi Yay., İstanbul.
Asan, T.- Erden, Y. K.- Özoral, E., 2002, “Bafra
Ovası Deltası Kızılırmak Nehri-Karadeniz Birleşimindeki Kıyı Erozyonunda Alınan
Önlemler”, IV: Kıyı Mühendisliği Ulusal Semp., Bildiriler Kitabı, Cilt: I,
Antalya, 189-199.
DSİ, 1986, Bafra Projesi Planlama Revizyon Raporu,
DSİ 7. Bölge Md., Samsun.DSİ, 2004, Bafra Ovası Sulaması 1. Kısım İnşaatı,
DSİ Bafra Ovası Sulaması Proje Md., Samsun.
Hay, B. J., 1994, “Sediment and Water Discharge
Rates of Turkish Black Sea Rivers Before and After Hydropower DamConstruction”,
Environmental Geology, 23, 276-283.
İnandık, H.,1957, “Sinop-Terme Arasındaki Kıyıların
Morfolojik Etüdü”, Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 15-16, İstanbul, (51-71).
Güler, I.-Drama, Y.-Kökpınar, M.A., 2002,
“Kızılırmak Ağzı Kıyı Çizgisi Değişimi”, 4. Kıyı Mühendisliği Ulusal
Semp.,Bildiriler Kitabı, Cilt:2, Antalya, 713-730.
Kökpınar, M. A. - Güler, I. - Drama, Y., 2000,
“Bafra Ovası, Kızılırmak-Karadeniz Birleşi-mindeki Kıyı
Erozyonununİncelenmesi”, III. Ulusal Kıyı Mühendisliği Ulusal Semp., Bildiriler
Kitabı, Çanakkale, 507-524.
Özeşmi, U., 1999, Conservation Strategies for
Sustainable Resource Use in the Kızılırmak Delta in Turkey, A Thesis Submitted
to the Faculty of the Graduate School of the University of Minnesota, USA.
Savran S. - Otay, E. N., 2002, “Kızılırmak Deltası
Kıyı Erozyonunun Sayısal Modellemesi”, IV. Kıyı Mühendisliği UlusalSemp.,
Bildiriler Kitabı, Cilt: 2, Antalya, 493-505.
Yalçınlar, İ., 1958, “Samsun Bölgesinin Neojen ve
Kuaterner Kıyı Depoları”, İ.Ü. Coğ. Enst. Dergisi, Sayı: 9, İstanbul, (11-21).
Yılmaz, C., 2002, Bafra Ovası’nın Beşeri ve
İktisadi Coğrafyası, Gündüz Eğitim Yay., Ankara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder