GİRİŞ
Osmanlı Devleti, Trablusgarp ve Balkan savaşları
akabinde Avrupa’da oluşan gruplaşmada tarafsız kalamamış ve Almanya’nın yanında
I. Dünya Savaşı’na girmek zorunda kalmıştı. Çünkü Osmanlı Devleti’nin hem zayıf
durumda olması, hem de Avrupa siyaseti dahilinde tarafsız kalması, o günkü
şartlarda pek mümkün gözükmüyordu (1).
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mondros
Mütarekesi’nin imzalanması ülke üzerinde başlangıçta büyük bir ferahlık meydana
getirmişti. 1911 yılından beri savaşın içinde olan Türk halkı bu durumdan
umutlanmış ancak mütarekenin uygulanış şekli bu ümitleri kısa sürede ortadan
kaldırmıştır. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla ortaya çıkan Anadolu’nun
haksız işgali meselesi, ülkenin kurtuluşu için fevkalâde ciddî düşüncelere ve
teşebbüslere ihtiyaç olduğunun fark edilmesine yol açmıştır. Haksız işgallere
karşı tepki olarak ortaya çıkan Millî Mücadele fikri, fiilî anlamda Müdafaa-i
Hukuk cemiyetleri vasıtasıyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Millî Mücadele döneminde
oluşan "Müdafaa-i Hukuk" kavramı; Türklerin millet olarak bağımsız
bir devlet kurmak suretiyle yaşama hakkının, Osmanlı payitahtına İmparatorluğun
diğer unsurlarına ve bu hakkı tanımayan I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerine
karşı fiilî bir mücadele sonunda elde etmeyi ifade etmektedir (2).
Millî Mücadele fikrinin ortaya çıkışı hususunda
farklı yorumlar yapılmaktadır. Bu yorumlardan en önemlisi; İttihatçılar
arasında yaygın bir fikir olarak kabul gören "Mukavemet" fikridir.
Gerçekten de 1918 yılına girildiğinde Osmanlı Devleti’nin savaşta mağlup
olacağını anlayan İttihatçı grup güvenli kabul edilen Anadolu’da bir direniş
hareketinin zarureti üzerinde fikir birliği içinde idiler. Mukavemet konusunda,
vilayetlerde yaptıkları çalışmalar ile kamu görevlilerini savaş sonrası ortama
hazırlamaya çalışmışlar, Anadolu kongrelerinin toplanmasında ve Kuva-yı
Milliye’nin tesisinde önemli roller üstlenmişlerdir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın
bakıyyesi olan Karakol Cemiyeti’nin faaliyetleri bu duruma güzel bir örnek teşkil
eder.
Millî Mücadele fikrinin ortaya çıkışının,
İttihatçılara mal edilmesi Mustafa Kemal Paşa ve kadrosuna haksızlık edildiği
anlamına gelmez. Çünkü Mustafa Kemal Paşa da siyasî ve politik faaliyetlerinin
başlangıcından itibaren bir İttihatçıdır ve bulunduğu ortamlarda İttihatçı
misyonu temsil eden önemli bir isimdir. Ayrıca İttihatçılıktan ayrıldığı
hususunda herhangi bir açıklaması olmadığı gibi kaynaklarda da bugüne kadar bu
durumu teyit eden herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Enver Paşa ile olan
çekişmesi Mustafa Kemal Paşa’yı mütareke döneminde bir ara Hürriyet ve İtilaf
Fırkası yanlısı gibi göstermiş isede ona bu sıfatı yakıştırmak tarihî
hakikatlerle bağdaşmadığından dolayı mümkün değildir. Mustafa Kemal Paşa’nın
fikrî anlamdaki farklılıkları daima İttihatçı misyon çizgisinde kalmış ve
sadece bir iç muhalefet olarak tezahür etmiştir. Onu farklı kılan nokta
tatbikinin hayatî bir zorunluluk olduğuna inandığı millî mukavemet fikrinin
fiiliyata geçirilmesinde oynadığı büyük roldür. Başlangıçta ham olan mukavemet
fikrine şekil veren, başarılması için her türlü vasıtadan faydalanılmasını
sağlayan ve mukavemet fikrini cesaretle tatbik eden odur.
Bu dönemde I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti için
ağır yenilgiyle sonuçlanması, bu yenilginin nereden kaynaklandığı hususunda
birtakım fikirlerin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve daha çok da İttihatçı grup
suçlanmıştır. Bazı yazarlarımız İttihat ve Terakki’nin içine düştüğü bu olumsuz
durumdan etkilenerek Mustafa Kemal Paşa’yı kurtarma adına, onu İttihatçı karşıtı
gibi gösterme çabasına girmektedirler. Bu tip çabaların ilmî temellere
dayanmayan mülahazalardan öteye gitmesi mümkün değildir. Esasında
İttihatçılıktan aklanma gayretlerine ihtiyacı olmayan Mustafa Kemal Paşa, Enver
Paşa’nın uygulamalarına muhalefet etmekle zaten İttihatçı misyona yüklenen son
dönemin sorumluluklarından kendisini kurtarmıştır.
Mustafa Kemal
Paşa’nın İstanbul’daki Hazırlıkları ve 19 Mayıs Ruhunun Tesisi
İşgallere karşı başlayan Millî Mücadele’nin
başarıya ulaşabilmesi ve millî istiklâlin sağlanabilmesi için verilen
mücadelenin hukuken tasvip ve teyit edilmesi gerekiyordu. Bu yönde netice
alınabilmesi için Mustafa Kemal Paşa liderliğinde sürdürülen mücadele, askerî
olduğu kadar siyasî bir mücadeledir. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a
çıkmasından itibaren beyanatlarıyla başlayan, kongrelerle ve nihayetinde Ankara
Hükûmeti’nin kurulması ile devam eden çizgide temel amacın, hukuken temsili
sağlamak olduğu görülür. Bu noktada en önemli mesele, Babıâli ve İstanbul
Hükûmeti’dir. İşgal kuvvetlerinin zorlayıcılığı ile İstanbul Hükûmeti’nin kendi
yapısından kaynaklanan hantallık ve âcizlik, millî istiklâli ciddî olarak
tehlikeye sokuyordu. Bu durumda yapılması gereken Anadolu’da Millî Mücadele’nin
başlatılması ve millî hukukun tesisini temin etmektir. Nitekim, müttefikler
İstanbul Hükûmeti’ni muhatap alıyorlar, Kuva-yı Millîye’yi de "asî"
olarak vasıflandırıyorlar ve Kuva-yı Millîye’nin önlenmesi için sürekli baskıda
bulunuyorlardı. Böyle bir ortamda Türk milliyetçilerinin verdikleri mücadele iki
buçuk yıl kadar devam etmiş ancak, Ankara Hükûmeti hukuken temsil konusunda
muhatap alınmamıştı. 1921 yılı Millî Mücadele tarihinde bu anlamda bir dönüm
noktasıdır. Zira bu yıl içerisinde cereyan eden olaylar, silâhlı mücadelenin
gerçek amacının anlatılmasını ve Ankara Hükûmeti’nin Müttefik Devletlerce
kabulünü, en azından kabulün başlangıcını sağlayacak bir mahiyet arz edecektir.
Mustafa Kemal Paşa İtilâf donanmalarının mütareke
hükümlerine göre fiilen işgal ettiği İstanbul’a 13 Kasım 1918 tarihinde gelmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmeden önce İstanbul’da kaldığı altı aylık
süre, Millî Mücadele hareketinin başlangıcını oluşturan hazırlık dönemidir. Bu
dönem yakın tarihimizde yeni Türk devletinin yapılanmasında siyasî ve fikrî
temellerin oluştuğu fevkalâde öneme haiz tarihî hadiseler silsilesi ile
doludur.
Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunduğu süre
içerisinde düşüncesi, henüz Mebuslar Meclisi’nde güven almamış bulunan Tevfik
Paşa kabinesine, mecliste güvenoyu verilmesini önleyerek, iş başına millî
ülküye bağlı, azim ve kuvvet sahibi bir kabinenin geçmesini sağlamaktı. Bu
fikrini tanıdığı ve güvendiği arkadaşlarına, bir kısım milletvekillerine de
kabul ettirmişti. Şahıs şahıs yaptığı bu temas ve anlaşmaları yeterli
görmeyerek, Tevfik Paşa kabinesinin milletvekillerini toplu bir hâlde görmek ve
fikrini onlara anlatmak istedi. Mustafa Kemal, mecliste toplanan
milletvekillerine düşüncelerini açık olarak anlattı ve o gün için alınacak tek
tedbirin kabineye güvenoyu vermemek olduğunu söyledi. Böyle bir karar
karşısında meclisin dağılması ihtimalinden bahsedenlere bunun muhakkak olduğu
ve esasen kabine güvenoyu alırsa ilk işinin yine meclisi dağıtmak olacağı
cevabını vermiştir. Uzun tartışmalardan sonra bu hususî toplantıda bulunan
milletvekilleri Tevfik Paşa kabinesini düşürmeye karar vermelerine rağmen
Sadrazam Tevfik Paşa, istediği güvenoyunu meclisten, tartışma bile olmadan
almıştır.
Dinleyici localarından birinde meclisin
çalışmalarını takip etmiş olan ve o günkü neticeden hiç memnun kalmayan Mustafa
Kemal’in evine döner dönmez ilk işi, Padişah’ın başyaveri vasıtasıyla,
Vahdettin’den bir görüşme istemek oldu. Padişah 22 Kasım 1918 cuma günü
selâmlıktan sonra kendisini kabul edeceğini bildirmişti. Görüşmede, Mustafa
Kemal’in düşündüklerini anlatmasına imkân bırakmayarak, ordunun, komutan ve
subaylarının Mustafa Kemal’i çok sevmelerine binaen kendisine bir fenalık
gelmemesini temin etmesini istemişti (3). Buna karşılık Mustafa Kemal
tarafından kendisine sorulan "...ordu tarafından aleyhinize hazırlanan bir
harekete dair malûmat ve mahsusatınız mı var?" sorusuna, padişah kesin bir
cevap vermemekle beraber o gün için değilse bile ilerisi için böyle bir
ihtimali mümkün gördüğünü istemeyerek ifade etmişti.
Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Paşa, Mütareke Dönemi’nde
İstanbul’da, iktidara gelmenin bütün yollarını denedikten sonra, Anadolu’ya
geçmek ve "millî mukavemet"te bulunmak gibi "ağır ve kat’i"
bir kararı her yönüyle incelemiş ve "bundan başka bir şey yapmak ihtimali
kalmadığına" inanmış idi. Sonunda devletin ve milletin İstanbul’dan
kurtarılamayacağını anlayan M. Kemal Paşa Anadolu’ya geçerek millî mukavemette
bulunma kararını vermiştir.
Bu karardan sonra Anadolu’ya geçerek millî
mukavemet kararına varmakla iş bitmemiştir. Bundan sonra o, mümkünse resmî bir
görevle, bu mümkün olmazsa özel olarak Anadolu’ya geçme ve orada bir Millî
Mücadele hareketini başlatmanın çarelerini aramaya başlayacaktır. Bu hususta
ona başta Ali Fuat Cebesoy olmak üzere arkadaşlarının büyük yardımı olmuştur.
Önce Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu’da görev verilmesi için kendisinin hükûmette
etkili bir kişiye tavsiye edilmesi gerekmiştir. Bu işi yapan kişi, Ali Fuat
Paşa’dır (4). Ali Fuat Paşa, daha sonra dahiliye nazırı olan Mehmet Ali Bey’e
Mustafa Kemal Paşa’yı tavsiye etmiş ve onu bu hususta ikna etmiştir. Bu
görüşmeden sonra Erkân-ı Harbiye-yi Umumiye Reisi Cevat Çobanlı ve Mustafa
Kemal Paşalar ile yemek yiyen Damat Ferit Paşa, bir gün sonra Harbiye Nazırı
Şakir Paşa’ya Samsun ve çevresindeki olayın araştırılmasına Mustafa Kemal
Paşa’nın memur edilmesi emrini vermiştir. Bundan sonra, "9. Ordu
Müfettişliği" olarak gerçekleşecek tarihî tayinin işlemlerine
geçilecektir.
Türk İstiklâl Savaşı’na başlangıç teşkil eden bu
tayin tesadüfler sonucu olarak değil, Mustafa Kemal Paşa’nın Mütareke
Dönemi’nde gösterdiği şuurlu faaliyetleri sonucu gerçekleşecektir. Mütareke
Dönemi’nde Mustafa Kemal Paşa memleket meselelerinin dışında veya gerisinde
kalmamıştır. O, herkesin her şeyden ümidini kestiği bir dönemde kendisine,
devletine ve Türk Milleti’ne olan güvenini yitirmemiştir. Kurtuluşu başka bir
devletin himaye ve desteğinde değil, kendi gücümüzde görmüştür. Onun Mütareke
Dönemi’nde İstanbul’da gösterdiği faaliyetlerin temelinde bu inanç ve karar
vardır. İşte bu inanç ve karar 19 Mayıs Ruhu’nun oluşmasında temel faktördür.
Zürcher, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçerek Millî
Mukavemeti başlatma kararını Nisan 1919 ortalarında verdiğini belirtmekte (5)
ve oldukça geç verilmiş bir karar olarak değerlendirmektedir. Anadolu’ya geçiş
kararının gecikmiş olmasını bir eksiklik olarak görmek yanlıştır. Çünkü bu
varsayımla hareket edildiğinde Mustafa Kemal Paşa’da Anadolu’ya geçme fikrinin
Nisan 1919’dan önce olmadığını kabul etmek gerekir. Geç verilen "Millî
Mukavemet" kararı değildir. Bu kararın uygulanma şeklidir. Bu düşüncenin
ne şekilde, ne zaman ve nasıl tatbik edileceği arayışı değişik teşebbüslerle
ele alınmış fakat sonuçta Anadolu’ya geçme fikri ağırlık kazanacaktır (6).
Dikkat edilirse Mustafa Kemal Paşa’nın fikrî
faaliyetlerinin başlıca hedefi Anadolu’ya geçerek millî mukavemet hareketini
başlatmaktır. O, bu gaye ile bir taraftan yakın arkadaşlarını bu fikir
etrafında hazırlarken, diğer taraftan 19 Mayıs Ruhu dediğimiz bu idealin
tahakkuku için yollar aramıştır. Gerçekten de Mustafa Kemal Paşa, bu ideal için
sadece önüne çıkan fırsatları değerlendirmekle kalmamış, amacı doğrultusunda
yeni fırsatlar meydana getirerek bunlardan azamî ölçüde yararlanmıştır. Diğer
bir ifade ile O, tarihin önüne çıkardığı fırsatları olabildiğince iyi
değerlendirmiştir. Bu büyük liderlere mahsus bir özelliktir.
Mustafa Kemal
Paşa’nın Görevlendirilmesi 19 Mayıs Ruhunun Tecellisi
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da ilk ayak bastığı
yer Samsun’dur. Bu nedenledir ki, Samsun Millî Mücadele’nin başlangıç
noktasıdır ve Millî Hareketin ilk evresini teşkil etmektedir. İleride Kuva-yı
Milliye Ruhu şekline dönüşecek olan 19 Mayıs Ruhunun tecelli ettiği mekândır.
Atatürk,
Samsun’a ilişkin olarak Nutuk’ta şu bilgilere yer vermiştir:
"1919 senesi Mayısının 19. günü Samsun’a
çıktım. Vaziyet ve manzara-i umumiye: Osmanlı Devletini dahil bulunduğu grup,
Harbi Umumide mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti
ağır, bir mütarekenâme imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet
yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumiye sevk edenler,
kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve
hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını
temin edebileceğini tahayyül ettiği deni tedbirler araştırmakta. Damat Ferit
Paşa’nın riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, cebin, yalnız padişahın
iradesine tabi ve onula beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir
vaziyeti razı. Ordunun elinden esliha ve cephanesi alınmış ve
alınmakta...İtilaf Devletleri, mütareke ahkamına riayete lüzum
görmüyorlar..." (7).
Görülmektedir ki Millî Mücadele’nin Mustafa Kemal
Paşa tarafından dile gelen hikâyesinin ilk cümlesi, "1919 senesi Mayısının
19’uncu günü Samsun’a çıktım" ile başlamaktadır. 19 Mayıs; bağımsızlık
ruhunun oluşmasında başlangıç tarihidir. Fikir ve karar sahibi Mustafa Kemal
Paşa’nın hedefine varan yolda ilk adımdır. Şevket Süreyya Aydemir’in
anlatımıyla, "Mustafa Kemal’in yeni hayatı, yeni âlemi, onun 1919
Mayısının 19’uncu günü Samsun kıyısında Anadolu karasına ayak basmasıyla başlar,
yani onun zuhurunun, hem kendi kaderine hem milletimizin tarihine, hem
çağımızın akışına, çeşitli yönlerden yön ve şekil veren safhası o gün, orada ve
Mustafa Kemal’in Samsun kıyısına ayak basmasıyla başlamıştır (8).
Dönemin şartları içinde Samsun ve dolayları
mütareke Türkiye’sinin en çapraşık çete faaliyetlerine sahne olan ilimizdi.
Mevcut çete faaliyetlerinin çoğunluğunu Pontusçu Rumlar oluşturmaktaydı.
Mustafa Kemal Paşa’nın, IX. Ordu müfettişliğine atanmasının başlıca nedeni de
bu yöredeki Rumları, orada yaşayan Türklere karşı korumak ve Anadolu’da
kurulmakta olan millî cemiyetleri dağıtmaktı. Onun bu göreve atanmasındaki
isabetlilik, şahsî kaygı ve korkuların bariz şekilde ön plâna çıktığı günlerde
"Millî Mukavemet" fikrini en üst düzeyde düşünen ve bunun uygulaması
için çaba gösteren kişi olmasından kaynaklanmaktaydı. O daha İstanbul’a
gelmeden önce sahip olduğu bu düşüncesini bir sır gibi vicdanında saklamış;
Anadolu topraklarına ayak basar basmaz bu düşüncesini uygulamaya başlamıştır
(9).
Öte yandan Samsun’un Millî Mücadeledeki diğer
önemli tarafı, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ilişkin görevinin
belirlenmesinde Osmanlı Hükûmeti’nin ne derece etkili olduğu hususudur. Çünkü
Samsun’a gidiş, başlangıçta mevcut hükûmete karşı bir tavır değil bilakis
İstanbul Hükûmeti’nin zaruri gördüğü askerî ve idarî bir sorumluluktur. Ancak
gerek olayların seyri gerekse Atatürk’ün bizzat kendisinin dile getirdiği
hatıralarından anlaşılan, İstanbul Hükûmeti’nin Mustafa Kemal Paşa’yı bu göreve
getirişinde aynı düşüncelere ve hedeflere ulaşmak isteğinin olmamasıdır.
Nitekim, Mustafa Kemal Paşa Sivas’ta, Heyet-i
Temsiliye Karargâhında Samsun’a gidişini Kılıç Ali’ye şöyle anlatmıştır (Ekim
1919);
"(…) Ben tasarladığım programımı Şişli’deki
evimin bir köşesinde oturarak ve birtakım pestenkerani anasırla görüşerek
tatbik edebileceğime kanî olmadığım içindir ki doğrudan doğruya milletle temasa
gelmek istedim. Cevherini çok âlâ bildiğim ve çok sevdiğim milletimin içinde ve
onunla birlikte hareket etmeyi daha faydalı, hatta çok lüzumlu gördüm.
Senelerden beri ıstırap içinde bulunan Anadolu’nun derhal varlığına karışmak
elbette ki daha salim bir düşünce idi. Bundan dolayı 3.Ordu Müfettişliğine
tayinimi temin ettim ve Seyrisefainin küçük bir vapuruna binerek karargahımla birlikte
alelacele yola çıktım. Bazı dostlarım bana İngilizlerin yolda gemiyi batırması
ihtimali olduğunu söyledikleri halde kulak asmadım, kıymet vermedim(...)"
Mustafa Kemal Paşa İstanbul’dan Anadolu’ya geçişini
anlatırken gözleri parlayarak bütün heybetiyle memleket için yegâne kurtuluş
çaresinin, millî birliğin muhafazası olduğunu ve içinde yaşanılan felaketlere
birlikte mukavemet edilerek milletin ancak bu sayede kurtulabileceğini,
milletle beraber behemehal ve mutlaka bu gayeye varacağı kanaatini izhar
ediyordu" (10) demiştir.
"Mustafa Kemal Paşa ‘nın 9. Ordu
Müfettişliğine tayini (11), Ali Fuad (Cebesoy) Paşa’dan başlayıp zamanın
dahiliye nazırı Mehmet Ali Bey Sadrazam Damad Ferid Paşa ve Sultan Vahideddin’e
kadar uzanan bir tavsiye zinciri sonucunda gerçekleşmiştir (12).
Mehmet Ali Bey’in Ali Fuat Paşa’nın ailesi ile
dünür olması ve bu arada Ali Fuat Paşa’nın rahatsızlığı dolayısıyla Ankara’dan
İstanbul’a gelmesi sırasında ona bu tavsiyede bulunmakla kalmamış, aynı zamanda
onun İttihatçı olmadığına Mehmet Ali Bey’i ikna etmiştir. Öte yandan Samsun ve
havalisinde asayişsizlik durumu ortaya çıkınca Mehmet Ali Bey Sadrazam Damad
Ferit Paşa’ya meselenin halli için bölgeye Mustafa Kemal Paşa’nın
gönderilmesini teklif etmiş ve ayrıca onu bu hususta ikna etmeyi de
başarmıştır. Damad Ferit Paşa meseleyi Padişah’a arz ederken göreve Mustafa
Kemal Paşa’nın tayini için ayrıca Vahideddin’i ikna etmesi gerekmemiştir. Zira
Sultan Vahidettin Mustafa Kemal Paşa’yı çok iyi tanımakta olup şahsî
kabiliyetini takdir etmekte ve değerini bilmektedir.
Mustafa Kemal Paşanın 9. Ordu müfettişliğine
tayininde başta Sultan Vahidettin olmak üzere zamanın sadrazamı Damad Ferid
Paşa, Dahiliye nazırı Mehmed Ali Bey, Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Erkan-ı
Harbiye-yi Umumiye Reisi Cevad (Çobanlı)Paşa ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye
İkinci reisi Diyarbekirli Kâzım Paşa gibi büyük devlet erkanından bazıları
şahsî kaygılarını bazıları da millî menfaatleri gözeterek bu tayin üzerinde
hepsi de etkili rol oynamışlardır. Her ne sebeple olursa olsun Mustafa Kemal
Paşa’nın tayini meselesi başlangıçta normal bir idarî-askerî karar gibi
gözükmüş fakat sonuçları itibariyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan
bir milletin istiklâl mücadelesinde hareket noktasını oluşturmuştur (13).
Atatürk, Nutuk’ta memleketin kurtuluşuyla ilgili o
gün var olan birkaç çareyi izahtan sonra kendi kararını "ciddî ve hakikî
karar olarak telakki etmekte ve bunu "Efendiler, bu vaziyet karşısında bir
tek karar vardı. O da hakimiyeti millîyeye müstenit, bilakaydüşart müstakil
yeni bir Türk Devleti tesis etmek! " olarak açıkladıktan sonra "İşte
daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına
ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur." (14)
demektedir.
Mustafa Kemal
Paşa’nın Samsun’daki Faaliyetleri
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a gelir gelmez
müfettişliğin kendisine yüklediği vazifeleri yerine getirmek amacıyla Samsun’da
kaldığı beş-altı gün içinde durumu incelemiş, ve beraberinde gelen
arkadaşlarından Refet (Bele) Beyi Samsun (Canik Sancağı)’a mutasarrıf atamış,
daha sonra da Erzurum’da bulunan XV. Kolordu komutanı Kâzım Karabekir ve
Ankara’da bulunan XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşalara telgraf
çekerek, Samsun’a geldiğini bildirmiş ve kendisiyle ilişki kurmalarını
istemiştir.
22 Mayıs 1919 tarihinde hazırlamış olduğu rapor,
birçok noktalarda, Ordu Müfettişliği talimatının sınırlarını aşarak, bütün
memleketin kaderi ile ciddî bir şekilde uğraşmış olduğunu göstermektedir. Millî
Mücadelenin ilk ana programını teşkil eden rapor, özetle şu fikirleri
kapsamaktaydı:
1. Samsun bölgesi Rumları siyasî emellerinden
vazgeçerlerse, asayiş kendiliğinden düzelir.
2. Türklüğün yabancı mandasına ve kontrolüne
tahammülü yoktur.
3. Yunanlıların İzmir’de hakları yoktur. İşgal
geçicidir.
4. Millet, millî hakimiyet esasını ve Türk
millîyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır (15).
Bu rapor, 19 Mayıs Ruhunun dayandığı temelleri
tespit etmesi bakımından önemlidir. Raporda, Rum azınlığın faaliyetlerine,
Yunanlıların İzmir’i işgal faaliyetlerine açıkça karşı çıkış vardır. Bununla
birlikte Türklüğün yabancı mandasına tahammülü olamayacağının açıkça ilân
edilmesi ve millî mücadele hareketinin referanslarını Türk Milliyetçiliği
fikriyatına bağlanması fevkalade önemlidir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gelmesiyle ilgili
1927 yılına ait bir yazıda şunlar yazılmıştır:
"Ordu müfettişi namı altında memleketimize
ayak basan bu simadan o zaman kimse bir şey anlamamıştı... Çünkü o zaman
memleket kafası yerinde anlayacak vaziyette değildi. Muhtelif ve müttezâ
kavgaların hasıl ettiği hay-huy içinde kendinden geçmiş gibi idi. O büyüksima,
burada bir hafta sessiz durdu. Etraf ve eknahı dinledikten sonra mekânı Anadolu
içlerine nakletti. İşte o zaman o büyük simadan bir şeyler okunmağa başladı.
Meğer o sima, o zat, o zekâ ordu müfettişi değil, bir vatan mübeşşiri imiş...üç
sene sonra vatanın nail olacağı şerefli istiklâlini müjdeliğe gelmiş. Pek sarih
olarak malûmdur ki böyle bir nasib davasındaki hakkımızın mertebesi yüksekti.
Belki de birincidir. Çünkü Anadolu’yu kurtarmağa gelen o büyük Türk, Anadolu
toprağı olarak ilk adımını Samsun iskelesine atmıştır." (16)
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da güvenliğin
korunmasını sağlayacak tedbirleri aldıktan ve ordu ile ilk teması kurduktan
sonra hem daha sakin bir çevrede çalışmak ve Anadolu’nun içlerine doğru biraz
daha ilerlemek hem de Samsun’un İngiliz işgalinde ve kıyıda bulunması ve
civarındaki Rum çetelerinin faaliyetinden ötürü karargâhının içerde daha emin
bir yere naklini gerekli gördüğünden 25 Mayıs 1919 günü "Gençlik
Marşı"nı söyleyerek 80 km
içerideki küçük bir kaplıca kasabası olan Havza’ya gelerek (17) halkı millî
mücadele fikri etrafında toplamaya ve hazırlamaya başlamıştır. Millî
Mücadelenin ilk yıllarındaki harekâtın ordudan çok "Kuva-yı
Milliye"ye dayanması da ihtilâli halka mal etmek amacına hizmet etmiştir
(18).
/DOÇ. DR. E.
SEMİH YALÇIN (*)
KAYNAKÇA:
(*) Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi.
(1) Yavuz Ercan, "Bloklar Arası Çatışmalarda
Osmanlı Devleti Topraklarının Stratejik Önemi", Beşinci Askerî Tarih
Semineri Bildirileri I, Değişen Dünya Dengeleri İçinde Askerî ve Stratejik
Açıdan Türkiye(23-25 Ekim 1995-İstanbul), Gn.Kur.Başk. Yayınları, Ankara, 1996,
s.122.
(2) T. Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasî Partiler,
1859-1952, İstanbul, 1952, s.435-437.
(3) F.Rıfkı Atay, 19 Mayıs, Ankara,1944, s. 6 vd.;
F.Rıfkı Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, İstanbul, 1955, s. 91 vd.; E. Semih
Yalçın, "Mütareke Döneminde Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’daki
Faaliyetleri", Tarih Araştırmaları Dergisi, Yıl. 1995, Sayı. 28, s.185 vd.
(4) Yalçın, s. 202-203.; Cumhuriyet, 19 Mayıs 1963.
(5) Eric Jan Zürcher, Millî Mücadelede
İttihatçılık, Ankara, 1987, s. 200.
(6) E. Semih Yalçın, "Mütareke Döneminde
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’daki Faaliyetleri (30 Ekim 1918-16 Mayıs
1919)", Tarih Araştırmaları Dergisi, s. 28’den ayrı basım, s. 196.
(7) Nutuk, C.I., İstanbul, 1973, s. 1-2.
(8) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal
(1881-1919), C.I, İstanbul, 1963, s. 390.
(9) Salim Koca- E. Semih Yalçın, "Mustafa
Kemal Paşanın Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine Tayininde Osmanlı Genel Kurmayının
Rolü", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 24, Temmuz, 1994,
s.402-403.
(10) Kılıç Ali, Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor,
İstanbul, 1955, s.12.
(11) Mustafa Kemal Paşa (Atatürk)’nın resmî
sicilinde bu vazifesi III. Ordu Müfettişliği olarak ve tayin tarihi de 2 Mayıs
1919 diye gösterilmiştir. Kendisine verilen talimatnamede ise (IX. Ordu-yu
Hümayun Kıtaatı Müfettişliği) kaydı vardır. (Fethi Tevetoğlu, Atatürk’le
Samsun’a Çıkanlar, Ankara, 1987, s.15, 10 no’lu dipnottan iktibas.; Yılmaz
Öztuna, "Osmanlı Generali Olarak Atatürk", Türkiye, 4 Haziran 1991.)
(12) Mustafa Kemal Paşa’nın 9.Ordu Müfettişliğine
tayini için bkz. Gotthard Jaeschke, Mustafa Kemals Sendung nach Anatolien,
No:1, Geshichte des İslamischen Orients, Tübingen, 1949; Tevfik Bıyıklıoğlu,
Atatürk Anadolu’da, İstanbul, 1981, s.91-110.; Sabahattin Selek, Anadolu
İhtilali, İstanbul, 1965, s.186-194; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C.I.,
İstanbul, 1981,s.397-419; Tahsin Ünal, Millî Mücadele Başlarında Mustafa Kemal,
TK., s.73,; Sina Akşin, İstanbul Hükûmetleri ve Millî Mücadele, İstanbul, 1983,
s.276-296; D.A. Rustow, The Army and the Foundin of the Turkisch Republic,
World Polities, XI.(1959), s.537-538; Salahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya
Kadar, C.I., Ankara, 1973, s.81-89; Salim Koca, "Mustafa Kemal’in 9. Ordu
Müfettişliğine Tayininde Vahiddedin’in Rolü", Millî Kültür, S.50, s.1-5;
aynı yazar, "Mustafa Kemal Paşa’nın 9.Ordu Müfettişliğine Tayininde Damad
Ferid Paşa’nın Rolü Var mıydı?", Türk Dünyası Tarih Dergisi, S.41, 1990,
s.3-9.; Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt:I-III, Ankara,1984.; Ali Fuat
Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953.; Kâzım Karabekir, İstiklâl
Harbinin Esasları, İstanbul,1972.
(13) KOCA-YALÇIN, s.402-403.; Gothard Jaeschke,
Mustafa Kemal Paşa’nın 9 Ordu Müfettişliğine tayininde "Padişahın kedisine
olan büyük itimadını görmemezlikten gelmemek gerekir" derken Tevfik
Bıyıklıoğlu da, "aksi takdirde bu tayini tasvip etmeyeceği
muhakkaktır" diyerek, adeta onun ifadesini tamamlamaktadır(G. Jaeschke,
Kurtuluş Savaşı İle ilgili İngiliz Belgeleri, Ankara, 1971, s.96; T.
Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, İstanbul 1981, s.100.) Mustafa Kemal, daha
veliaht iken Vahideddin’in 15 Aralık 1974-4 Ocak 1918 tarihleri arasında
Almanya’ya yaptığı seyahatte refakatinde bulunmuştu. Vahideddin, Çanakkale
savaşlarında gösterdiği başarılardan dolayı hayranlık duyguları dolu olduğu
Mustafa Kemal Paşa’yı bu vesile ile daha yakından tanıma fırsatını bulmuş,
fikirlerini ve şahsi kıymetini takdir etmişti (F.R. Atay, Çankaya, İstanbul,
1980, s.104; G. Jaeschke, s.97.) Mustafa Kemal Paşa, Mondros Mütarekesini
müteakip 13 Kasım 1918 tarihinde cepheden İstanbul’a döndükten sonra Sultan
Vahiddedin ile görüşme isteğinde bulunmuş ve 15 Kasım 1918’de huzura kabul
olunmuştur. Bu görüşmede Vahiddedin, "Bilirim ki, ordunun zabitleri ve
kumandanları sizi severler. Bana teminat verebilir misin ki, onlardan bana bir
fenalık gelmeyecektir" gibi bir ifade ile endişesini ihtiyatkar bir dille
belirttikten sonra, ona güvenin bir belirtisi olarak, "Siz akıllı bir
kumandansınız. Tecrübesiz arkadaşlarınızı tenvir edeceğinize eminim"
demiştir.( Hakimiyet-i Milliye, 12 Nisan 1926). Bu konuşmadan anlaşılacağı
gibi, Sultan Vahideddin’in güvendiği bir komutan olarak Mustafa Kemal Paşa
vasıtasıyla orduyu elinde tutmak istemektedir. Hiçbir olay Sultan Vahiddedin’in
Mustafa Kemal Paşa üzerindeki büyük güvenini sarsmamıştır:Mustafa Kemal Paşa,
kendisine fikren yakın saydığı; Ahmed İzzet Paşa ile birlikte iktidara
gelebilmek için arkadaşları ile bazı politik teşebbüslerde bulunmuştur. Hatta
bu gaye ile arkadaşlarıyla toplantılar bile düzenlemiştir. Öyle ki, bir gün
arkadaşları ile İttihat ve Terakki Hükûmeti Dahiliye Nazırlarından İsmail
Canbulat’ın evinde toplandıkları ve hükûmet aleyhinde kararlar aldıkları ihbar
edildiğinde sultan Vahideddin,şüphesiz kendisine duyduğu büyük güvenin
tesiriyle onun böyle teşebbüslerin içinde olmasına ihtimal vermediğini o zaman
sadrazam olan Tevfik Paşaya söylemiştir (Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Haz.
C. Kutay, İstanbul, 1981, s.263.). Söylemeye bile gerek yoktur ki, bu olay
Sultan Vahideddin’in Mustafa Kemal Paşa üzerinde güveninin derecesini açıkça
göstermektedir. Anlaşılacağı üzere, Sultan Vahideddin’in Mustafa Kemal Paşa
üzerindeki güveni hangi bir olay karşısında silinip gidecek kadar köksüz
değildir. Sultan Vahideddin, Mustafa Kemal Paşaya duyduğu büyük bir güvenin bir
diğer belirtisi olarak, ona kızı Sabiha Sultanı vermek istemiştir. Fakat
Mustafa Kemal Paşa bu evliliği istememiş olacak ki, karşı tarafın kabul
edemeyeceği bir teklifte bulunmuştur. (Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve
Millî Mücadele Tarihi, Ankara, 1958, s.273 vd.). Yukarıdan beri izah etmeye
çalıştığımız bu "büyük güven"in tesiri ile Sultan Mehmed Vahiddeddin;
"Samsun’a bir müfettiş gönderileceğini öğrenince, yaveranımdan; Erkanı
Harp Mirlivası(tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa’yı da namzetler meyanında nazırı
itibara alınız" diye zamanın "hükûmetini ikaz" etmiştir.
Böylece, tarihin Türk milletine en büyük ihsanı olan bu tayin
gerçekleşmiştir(Salim Koca, Mustafa Kemal’in 9.Ordu Müfettişliğine Tayininde
Vahideddin’in Rolü Var mıydı?, MK, S.50, 1985, s.3.).;
(14) Nutuk, C.I., İstanbul, 1973, s.12-13.
(15) Bkz. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da
(1919-1921), Ankara, 1959, s.30.
(16) Dursun Ali Akbulut, "Samsun’un "Gazi
Günü"Ya Da 19 Mayıs Bayramı", AAMD, Sayı 33, Kasım 1995,
s.776(Samsun, 15 Mayıs 1927, N.115)
(17) "Bir hafta kadar, Samsun’da ve 25 Mayıstan
12 Hazirana kadar, Havzada kaldıktan sonra Amasya’ya gittim. Bu müddet zarfında
bütün memlekette, millî teşkilât vücuda getirilmesi lüzumunu tamimen bilcümle
kumandanlara ve rüesayı memurini mülkiyeye tebliğ ettim". NUTUK, s. 22.
Ayrıca Bkz. İsmet Giritli, "Samsun’da Başlayan ve İzmir’de Biten
Yolculuk(1919-1922)", AAMD., Kasım 1986, S.7, s.49-59.
(18) Kemal Arıburnu, Sivas Kongresi Samsun’dan
Ankara’ya Kadar Olaylar ve Anılarla, Ankara, 1997, s.2.