Eski arkadaşım Fethi bey ve İsmet bey ile birlikte
ihtilalci bir komite kurmaya karar verdik. Fethi bey İstanbul’da “Minber” adlı
bir gazete çıkardı. Ben de kendisi ile ortak oldum. Gazetenin ne ölçüde
başarılı olduğunu bilmem. Herhalde bu benim ilk ve son gazeteciliğim, başarılı
olmamıştır. Bununla beraber çevre yapma çalışmalarımı sürdürüyordum. Kendi
kendime şu kararı verdim; uygun bir zaman ve fırsatta İstanbul’dan kaybolmak
sade bir planla Anadolu içine girmek bir süre adsız çalıştıktan sonra, bütün
Türk Milletine felaket haberini vermek! İstanbul casus kaynıyordu, beni ittihat
ve terakkinin karşıtı sayıyorlardı.
HARBİYE NAZIRININ ÖNERİSİ
Bir ara harbiye nazırı Ahmet Şakir Paşa beni
makamına çağırdı. “Samsun ve çevresinde bir çok Rum köyleri Türklerin
saldırısına uğramaktadır. Osmanlı hükümeti bu yabani saldırıların önüne
geçememektedir. Bu çevrenin güven ve huzurunu sağlamak insanlık adına
borcumuzdur.” gibi bir rapor okudu. Raporlar İstanbul hükümetine verilirken bir
de protesto eklenmişti.
-“Emriniz Paşam?”
-“Bu böyle midir sanıyorsun?”
-“Sanmıyorum.”
-“İşte, ben Sadrazam Ferit Paşa ile görüştüm, sizi
uygun gördüm. Oraya gidesiniz ve sorunun iç yüzünü anlayasınız.”
-“Pekala yalnız müsaade buyurursanız görevime bir
biçim vermek gerek, sizi üzmeyeyim istersiniz, genelkurmay başkanınızla
görüşerek bunu saptayalım.”
-“Hay hay” dedi.
Genelkurmay başkanı Fevzi Paşayı aradı, yerinde
yoktu. Yirmi günden beri hasta olduğu için gelmediğini söylediler. Merak ettim,
çok sonra anladığıma göre sorun şuydu: Suriye Fatih’i general Alenbee,
İstanbul’a geleceği zaman harbiye nazırı, Fevzi Paşayı çağırmış ve Alenbee’yi
karşılamaya gitmesini istemiş. Fevzi Paşa:
-“Ben bunu yapamam.” demiş ve “Hastayım” diyerek
evine gitmiş. Dairede Kazım Paşa ile karşılaştım. Harbiye Nazırı ile görüştü.
Kendisinden aldığı direktif şuydu:
“Amaç Samsun çevresinde Rumlara saldıran Türkleri
tepelemek. Sonra Anadolu’da birtakım ulusal örgütler beliriyormuş, onları da
ortadan kaldırmak. Mustafa Kemal Paşayı bunun için yolluyoruz. Kendisine
Sadrazam Paşa ile birlikte bir yetki belgesi vereceğiz!”
Kazım Paşa ile görüşürken kapıların kapalı olmasına
dikkat ettim.
-“Onlar ne istiyorlarsa fazlasını ekleyerek bir
yönerge kaleme alınız, yalnız, bir iki noktayı ben not ettireyim.”
-“Peki.” dedi.
Benim önem verdiğim yetki sorunu idi. Elverdiğince
Anadolu’nun her tarafına buyrultular çıkarabilmeliydim. İstediğim bir başka
madde, Samsun’dan başlayarak doğu illerinde bulunan ordu güçlerinin komutanı
olmaklığım ve bu güçlerin bulunduğu iller valilerine doğrudan doğruya buyruk
verebilmekliğimdi.
Kazım Paşa yüzüme baktı.
-“Bir şey mi yapacaksın?”
-“Evet, bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım.”
Samsun‘da Rumlara baskı yapan Türkler’i sindirmek
üzere gönderilmek istenen Mustafa Kemal böylece bütün Doğu illeri için ordu
müfettişliği yetkisini almıştır. Nezaretten çıkarken heyecandan dudaklarımı
ısırdığımı hatırlıyorum. Kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş
gibiydim.
Sadrazam Ferit Paşa “ Yemekten sonra biraz
görüşelim” dedi.
-“Bir harita getirsek de müfettiş Paşa onun
üzerinde bize açıklamada bulunsa..”
-“Tutalım, Samsun ve çevresinde ne yapacaksınız?”
-“Efendim, Samsun ve çevresinde bazı karışıklıklar
varmış. Yerinde yapacağımız inceleme ile düzeltiriz.”
Kanmamış görünen sadrazam biraz heyecanlı bir sesle
sordu:
-“Pekala.. Siz bana harita üzerinde nerelere kadar
komuta yürüteceksiniz, gösterir misiniz?”
Kuruntuya düştüğü noktayı hemen anlamıştım:
-“Efendim, daha ben pek iyi bilmiyorum. Aşağı
yukarı (Küçük haritaya elimi koydum) şu kadarcık bir parça. Cevat Paşa’nın
yüzüne baktım.
-“Efendim” dedi. “Paşa elbette o bölgedeki güçlere
komuta edecek. Zaten nerede güç kaldı ki.”
-“Zat-ı şahaneyi ziyaret ettiniz mi?
-“İrade buyrulmadı.”
-“Ben bildiriyorum. Yarın kendilerini ziyaret
ediniz.”
Yıldız saray’ının ufak bir salonunda Vahdettin ile
diz dize denecek kadar yakın oturduk.
-“Paşa, Paşa!...Şimdiye dek devlete çok hizmet
ettin!.. Bunların hepsi artık tarihe geçmiştir!.. Bunları unutun” dedi. “Asıl
şimdi yapacağınız hizmet hepsinden önemli olabilir!.. Paşa, Paşa...Devleti
kurtarabilirsin!”
Samsun ve çevresindeki asi Türk’leri tepelersem,
Vahdettin’in isteklerini yerine getirmiş olacaktım:
-“Merak buyurmayınız efendimiz” dedim. “Yüksek
görüşlerinizi anladım, hemen yola çıkacağım.”
-“Başarılı ol” dileğine eriştikten sonra huzurundan
çıktım. Yaveri Naci Paşa elinde bir şey tutuyordu.
-“Zat-ı şahane’nin küçük bir anısı” dedi. Kapağının
üzerinde Vahdettin’in ilk harfleri işlenmiş bir saatti bu!..
-“Peki teşekkür ederim” dedim.
“Bandırma” vapuru Galata rıhtımında hazır. Tam o
sırada dostum Rauf Orbay’ın aldığı bir habere göre ya yola çıkışıma engel
olunacağı, ya da vapurun Karadeniz’de batırılacağını söyledi. Beynimde şimşek
çaktı hemen otomobile atlayıp rıhtıma geldim. Bundan sonra ancak beni
Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak gerektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder