12 Şubat 2007 Pazartesi

Drama Muhacirleri



Mübadele Esnasında Soydaşlarımızın Naklinde Kullanılan Gülcemal Vapuru
Ve Kamarasında Çalışan  Gazi Mustafa Kemal Atatürk




Türklerin sosyal hayatında “göç” olgusunun Ergenekon’dan çıkışından sürekli batıya doğru olduğu bir gerçektir. Göçler genellikle yeni yurt edinmek isteği, kardeş kavgaları ya da düşman istilalarından korunma amacı ve bazen de tabii afetler sebebiyle gerçekleştirilmiştir. Anadolu’muzun bazı şehirlerine göç, ya ekonomik sıkıntılar sonucu sanayi alanlarında iş arama ya da ailelerin batı şehirlerimizdeki üniversite ve yüksek okulları kazanan öğrencilerinden kopamaması sonucu olmuştur.Bizim değineceğimiz konu Balkanlardan Türkiye’ye olan göçlerdir. Kısacası muhacirlerin anavatana göçlerini içermektedir.



Rumeli’deki fetihler sebebiyle Anadolu nüfusu, Rumeli’de iskana tabi tutulmuştur. Menşeine bakıldığında Konya-Karaman’dan Balkanlara göç edildiği gerçeği ile karşılaşılır. Ancak Osmanlı’nın güçlü olduğu dönemlerde Anadolu’dan söküp atılan milletler Avrupa’ya sıkışmış irili ufaklı devletler oluşturmuşlardır. Onların ilim ve teknikte ilerlemeleri, yenileşmeleri Avrupa’ya karşı mücadele gücünü kaybeden Osmanlı’da çözülmelere sebebiyet vermiştir.

Sırasıyla siyasi, dini ve ekonomik baskılar sonucunda ve özellikle Karlofça Antlaşması’ndan sonra geri çekilmeler başlamıştır. Bunları 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı izlemektedir. Zaten Osmanlı-Rus Savaşı Balkanlar’da başlayan karışıklıkların meydana getirdiği gelişmelerin bir sonucudur.

Panislavizm hareketi Ayestefenos Antlaşması, Bulgaristan’ın bağımsızlığı, Slav devleti kurma hayali, şark meselesi, Balkan Savaşları, 31 Mart Vakası derken Haçlı zihniyetinin Türkiye’yi paylaşma senaryolarının gerçekleştirildiği görülmektedir. Hele hele Balkan Savaşları’nın da Rumeli’deki Türk varlığını doğrudan etkilediği bir gerçektir.

Tarihte “Doksan üç muhaceratı” diye geçen gelişmelerle binlerce insan göç etmek zorunda kalmıştır. Araştırmasını yaptığımız Drama Muhacirleri 1924 yılında mübadele sonucunda Adapazarı-Serdivan’a gelmişlerdir.

Serdivan’ın Tarihi Özellikleri
Serdivan köyünün kökenine bakıldığında, bir Rum köyü olarak karşımıza çıkmaktadır. Yörede Rumlarla Türkler iç içe uzun bir süre yaşamışlardır. Balkanlardaki büyük Türk göçü ve özellikle 1923-1924 yıllarına tekabül eden mübadele antlaşması, Türkiye’deki Rumlarla Balkanlardaki Türklerin göç ettirilmesi esasına dayanmaktadır. Türk hükümeti öncelikle, Selanik bölgesindeki Türkleri Samsun bölgesine, Samsun’daki Rumları’da Selanik’teki Türklerin bulunduğu yerlere iskan ettireceklerdi. Ancak, samsun’daki Rumlar buna karşı çıkarak, Samsun’a gelecek olan Türkleri istemediler. (Yrd. Doç. Dr. Ahmet HALAÇOĞLU, Belge 1) Daha sonra Türk yetkililer, nereye gitmek istiyorlarsa araştırmalarını ve kendilerine bildirmelerini istediler. Bunun üzerine göç edecek olan Türkler kendi aralarında, bir heyet oluşturdular. Bu heyette:

1.Hasan Ağa (Kaya)
2.Küçük Hacı Salih (Genç)
3.Taşçı Ahmet Ağa (Taşçı)
4.Mümin Alinin Hüseyin (Koç)
5.Numan oğlu İsmail (Umman)
6.Hüseyin Pehlivan (Yüksel) bulunmaktadır.

Daha önceleri Adapazarı’na göç eden Dramalı Osman Bey bu olay üzerine heyeti Adapazarı’na davet eder. Ancak Adapazarı, konumu itibari ile bataklık ve sivrisinek yuvası halindedir. Bu vesileyle heyet yüksek bir yer tercih etmek isterler. Bu arada boşalan Rum köyünün bulunduğu ve adının Sardovan olduğu yerleşim biriminde karar kılınır. Bu gelecek muhacirlerin yeni yerleşim birimidir. Eski yerleşim merkezinden daha doğuda yeni muhacir evleri inşa edilmeye başlanır. Keşif olayını müteakip asıl göç 6 Mayıs 1924’de deniz yolu ile başlıyor. Rahmetli öğretmen Halim Yurdasavaş göç olgusu için yazmış olduğu şiirinde “Gülnihal” adlı vapurla İzmit’e gelindiğini ifade eder. Anlattığımız Drama Muhacirleri, Drama’nın Ravika köyünden kopup gelmişlerdir. Ravika köyü yetiştirdiği tütünüyle ünlü bir köydür. Kavala bir deniz kıyısı kenti olduğundan sevkıyat buradan yapılmıştır. Göçmenlerin bir bölümü Mısır’a gitmiştir. (Eski Mısır Valisi Kavala doğumlu Mehmet Ali Paşa’dır) Bir bölümü İzmir, Mersin (İçel) ve hatta bir bölümü de Antalya’ya göç ettiği bilinir. (Rumeli Göç Yolları, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Halaçoğlu)

Serdivan’a yerleşen Türkler belirli bir süreden sonra göçteki zayiatlar, çeşitli hastalıklar ve ölüm oranlarının artması sebebi ile Manisa ili Akhisar ilçesi, Çakıroğlu’na (daha sonra Kayalıoğlu ismini alır) köyüne göç ederler. Oraya göçün diğer bir sebebi de tütündür. Tütün Drama Muhacirlerinin vazgeçilmez uğraşıdır. Adapazarı’ndaki nem oranının fazlalığı, Akhisar’a göçün diğer bir sebebidir.

Bu mübadelenin ilginç yanlarından biri de, Rumların Türkiye’den Yunanistan’a erken göçe tabi tutulmalarıdır. Bu yöreye gelen Rumlar yerleşecek boş mekan bulamadıklarından ve Türklerin göç olayındaki yerleşimi geciktiğinden, karışıklıklara sebebiyet vermiştir. Olayı yaşayan insanlar o tarihlerde her Türk’ün evini istemeseler dahi bir Rum’a açtığını anlatmaktadırlar. Yani bir evde dört oda varsa, iki odasını Rumlara tahsis etmişlerdir. Orada yaşayan Türkler son dönemde böyle eziyetlere de maruz kalmışlardır. Serdivan’ın kelime anlamına bakıldığında Ser: baş, kafa, başkan, reis. Divan: büyüklerin toplandığı meclis, toplanılan yer anlamı taşımaktadır. (Kaynak: Reh. Ansiklopedisi, s.363) Serdivan’da ve çevresinde yaşayan Rumlar, düşünüldüğünde Başdivan olarak toplanılan bir yer konumundadır. Küçük divan meclisler sonuçta büyük mecliste, Başdivanda toplanıldığı sanılmaktadır. Yörenin çevresinde kiliseler olduğu bilinmekte ve Serdivan’dan başka Rumların bu bölgede yaşadığı mümkün hale gelmektedir. Serdivan’ın sözlük karşılığı Başdivan’dır. O yöredeki Rumların toplandıkları ana merkez konumunda olduğu sanılmaktadır.

Şimdilerde Serdivan kırk bin nüfusa sahip şirin bir yerleşim birimidir. Adapazarı’na yakınlığı ve özellikle Sakarya Üniversitesi’nin bu bölge sınırları içerisinde oluşu yöreye ayrı bir canlılık getirmiştir. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra Serdivan iskan için öncelikli yerlerden biri konumuna gelmiş ve sürekli göç kabul eder vaziyettedir.


Drama Muhacirleri Arasında Efsane Bir Kişi: Debreli Hasan
Aslen Arnavut olduğu ifade edilir. Haksızlığa boyun eğmeyen bir kişiliğe sahiptir. Fakirleri, muhtaçları korur, gözetir. Diğer bir ifadeyle dağa çıkmış bir eşkıyadır. Ancak o bir halk kahramanıdır. Yanlışı gördüğü anda tepkisini koymaktan çekinmez, daha ileri gidilirse, hasmını gözünü kırpmadan öldürebilecek kararlılıktadır. Halk onu efsaneleştirmiştir. Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte şeklinde tasvir edilir. Oysa ki anlatıldığı gibi iri kıyım bir kişi değildir. “Kara Kedi” lakaplı bir arkadaşı mevcuttur.

Günlerden bir gün Varto adında bir Rum mahiyetinde çalışan, iş kazası geçirmiş genç birini işten atar. Adam da geçimini sağlayamamakta, çaresizlikten kahvede dilenerek yardım toplamaktadır. Debreli Hasan bunu görür ve niçin dilendiğini sorar. Genç adam da başından geçenleri Debreli Hasan’a anlatır. Çok geçmeden Rum Varto, Debreli tarafından silah zoru ile kaçırılır. Yaptığı bu işin hesabı sorulur. Sakat kalan genç işçi için Varto’nun ailesinden para talep edilir. Ailesi korkar, parayı gönderir. Getirilen para sakat genç işçiye verilir. Rum Varto da bir güzel dövülür, daha sonra serbest bırakılır.

Adil olan zenginlere dokunmaz, ancak Rum eşkıyalarına kan kusturmaktadır. Zeki, cesur ve soğukkanlıdır. Öldüreceği hasmını günlerce izler ve planlamasını yapar. Bu arada yaptığı bu işler sebebiyle üzerine yakalanması için asker gönderilir. O da Debre’den Drama’ya kaçar. Bir gün Drama’daki köprüden geçerken vurulur ve yakalanır. Hapse atılır. Ardından uzun bir süre geçer ve genel bir af ile hapisten tahliye olur. Gözü pek, cesur, adil, nişancı bir yiğit olduğu için devlet 4 sarı lira karşılığında tütün depolarında bekçi olarak görevlendirilir. “Su testisi su yolunda kırılır” derler. Ancak Debreli’nin kesin ve ne şekilde öldüğü bilinmemektedir. (Kaynak: Ahmet Yaman-Emin Birgen)

DRAMA ŞARKISI
Drama’nın içinde kurulur Pazar
Kızlara yakışır şal ile şalvar,
Vurun kızlar vurun, vurun vuralım
Bu geceki eğlenceyi nerde bulalım
Dıravanda satarlar ayvayla hurma
Kızlara yakışır davulla zurna
Vurun kızlar vurun, vurun vuralım
Bu geceki geceyi nerde bulalım
Bu geceki eğlenceyi nerde bulalım.


DEBRELİ HASAN (Dramalı Hasan)
Drama köprüsün bre Hasan
Gece mi geçtin Hasan
Gece mi geçtin
Ecel şerbetini bre Hasan
Ölmeden içtin.
Anadan babadan bre Hasan
Nasıl vazgeçtin Hasan
Nasıl vazgeçtin
At martini Debreli Hasan
Dağlar inlesin
Drama mahpusunda bre Hasan
Namın yürüsün.


Drama Muhacirlerinin Kültür Yapısı
Drama Muhacirlerinin Kültür Yapısı Hıdırellez (Mantifer Çekme):Hıdrellez şenlikleri 5 Mayıs akşam üstü organize edilir. Erkek ve kızlar ateş yakmak için çalı çırpı getirirler. Ateş yakılır. Ateşin üstünden atlayarak dilek tutarlar. (Genellikle diğer yılın hıdrellezlerine kadar sağlık ve bereketli geçmesi temennileri ile kirlilik, pislikte arındırılmayı murad ederler.) ayrıca yörenin kız ve erkekleri toplu halde iken kendilerini belirten küçük bir simge (yüzük, toka, küpe, broş, düğme, çakmak, alyans)yi ortaya getirilen topraktan yapılmış küçük bir küpün içine koyarlar. Kişiler eşyalarını verirken dilek tutarlar. O grupta sözü geçen iki yada üç kişi ilgili küpü (ağzı kapalı olarak) gece karanlığında kimsenin göremeyeceği bir gülün dibine saklarlar. Ertesi sabah, sabah kahvaltısı her günkü kahvaltılardan farklı olarak yapılır. Yemekte mutlaka süt ve soğan kabuğu ile renklendirilmiş haşlanmış yumurta (boyalı yumurta) yeşil soğan vs. Gençler sabahleyin erken kalkamayan emsallerini. Arkadaşlarını yarenlerini yatakta ısırgan otu ile dağlarlar. (ısırgan otu ile yakarlar.) sokağa çıkar herkes birbirini bu şekilde dağlama çalışır.

Öğleden sonra ise gençler (kızlı, erkekli) genellikle bayram salıncağının alanında toplanırlar. Akşam saklanılan toprak küp getirilir. O mecliste sesi gür çıkan bir genç ellerindeki mani demetlerinden ilkini okur. Ardından diğer bir kişide toprak küpün içindeki eşyalardan birini çeker. O anda herkes heyecanla pür dikkat okuyanı dinler. Kime ait olduğu tespit edilir. Akşamdan tutulan dilek ile okunan maninin birbirlerini tutup tutmadığı tespit edilir. Dileği ile mani ürüşüyorsa kalbi temiz, muradına erecek şeklinde yorumlanır. O toplum içinde sevdalı gençler bulunmaktadır. Bunu bilen grup üyeleri bu manilerle yorum yaparlar. En önemlisi de peyledikleri yavukluların önünde heyecanla manilerin açıklanmasını beklemektedir. Manisi biten gence kendisini belirten küçük simgesi de verilir. Böylece mantifar çekme olayı son bulur. Daha sonra gençler”PİYASA” dedikleri sokak gezmelerine başlarlar. (Evli olanlar böyle gezemezler. Gezdikleri taktirde ayıplanır.) piyasa dedikleri sokak gezmeleri günümüzde de mevcut olup devam etmektedir.
(Kaynak-Halit AYKUT)

Adlar-Lakaplar
Bilinen lakaplar şunlardır.
1-Koca Ahmetler
2-Maksumlar
3-Lagalar
4-Hacı Mehmedaliler
5-Kara İsmailler
6-Pazolar
7-Bakkal Aliler
8-Kota Faikler
9-Pançalılar10-Yumrtacılar
11-Yelliler
12-Çokaylar
13-Yakupoğulları
14-Karagözler
15-Efendiler
16-Cıngırlar
17-Kurular
18-Karabaşlar
19-Bindallar


Dualar-Beddualar
Ekmek örsün, yıldırım paralasın, boynun çıksın, boynun altında kalsın, Allah layığını versin,
Allah hayrını versin, Allah yolunun açık etsin, Gidinin kopelesi, yedi kat yerin dibine girsin vb.dir.

Yeminler
Körolayım, Yıldırım vursun, Ekmek köreltsin, Kur’an-Musaf çarpsın, Ekmek çarpsın, vallahi, billahi, tallahi, vb.dir.

Övme ve Yermeler
“Ha gidinin karabubası ha, (övmek için söylenir.) Şu tevekele bak ya da tevekel, tevekel konuşma. (Şu boş insana, şu boş konuşana bak, boş boş konuşma manalarını içerir.)

Çağırmalar
İnsanlar genellikle orijinal isminin dışında telafuz edilir. Halil İbrahim (Halilibraam), Hasan (asan), Hüseyin(üsin), Hüseyin ağabey(üsün ago), Mehmet (memed), Eşler genellikle birbirine “hey” yada ismiyle hitap ederler. Bu kültürde H harfi kullanılmaz.

Atasözü
Hesapsız kavara.............. çıkartır.

Deyim
Yan gel Osman bir araba bostan.

Bilmeceler
Günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. Eskiden televizyon ve radyonun olmadığı ortamlarda çok yaygın olarak kullanılırdı. İnsanları düşünmeye sevk etmektedir. Bazı bilmeceler merak konu olur, günlerce açıklanmazdı. Bilmecelerin genel özelliği insanları düşünmeye sevketmesidir. Örnek:

Hey bu namaz bu namaz
Bundan cahil anlamaz
Etten camii sudan kıble
Kim kıldı böyle namaz.
(Kaynak; Meliha BRUCU)

Çocuk Oyunları
Tombili, Pligo, Pitpidak, Dandilik, Dogi, Mors, Baş, Ortada Sıçan.

Yemek Çeşitleri ve Yemek Kültürü
Yemek kültürü o zamanın imkanları nispetinde zengindir. Drama Muhacirlerinin en meşhur yemeği karıştırma (Etli Pilavdır)

Düğün Yemekleri

1-Ekşi Çorba
2-Etli Kuru Fasulye
3-Karıştırma (Koyun Etinden)
4-Hoşaf veya Tatlı Çorba(Aşure)

Düğün yemeklerinde itibarlı kişiler için baklavada yapılır.

Bilinen yemek çeşitleri
Karıştırma(Etli Pilav), Tuzlu Sütlaç, Ekşi Çorba, Kaçamak, Bulamaç(sulu), Ekmek aşı, Pırasalı Tarhana, Yalancı Sütlü, Papara, Kırıklı Helva, Paleze Katık, Küldurusu Tatlı, Ölçülü Helva, Yufka Pilavı(Erişte), Kuskus, Pancar Pekmezi, Höşmer (Tuzlu), Höşmerim(Tatlı Peynirli), Hamur Sarması, İsmidal vb....dir.

DRAMA MUHACİRLERİNDE BAYRAMLAR
Bayramlardaki seyir, gençlerin hıdırellezdeki mantifer çekmenin devamı niteliğindedir. Bayram temizlikleri boyalar, yemekler, tatlılar, keşkekler ve yeni giysiler hazırlanır.

Erkekler sabah namazına giderler. Oradan topluca camii cemaatı ile mezarlığa gidilir. Camii çıkışında ve özellikle caminin içinde bayramlaşma töreni başlar. Mezarlık yolunda, mezarlıkta ve dönüşte görüşülen tüm insanlarla bayramlaşılır. Ayrıca “küçük büyüğe gider, büyük evden ayrılmaz bekler” prensibi ile yolda veya mezarlıkta bayramlaşırsa dahi ev ziyaretlerine gitmek esastır. Ailece ev gezmeleri yapılır.

Gençler bayram müddetince, hür olarak hareket ederler. Her zaman ki gibi “neredeydin” sorusu bayram için sorulmaz. Herkes kendi akran grupları ile gezer ve akraba ziyareti yaparlar. Bayramın birinci günü öğleden sonra erkekler, köyün müsait bir yerinde salıncak kurarlar. Gençler burada sallanarak eğlenirler. Peyleme de gençler arasında burada olur. Kızlar bir araya geldiklerinde karşılıklı oynarlar.

“Paşa Dudum Aşalım Gidelim Bu Ellerden Görünmeyelim
Eller yar Dedikçe Erinmeyelim” şarkısını söylerler.

Orta yaşta erkekler bayramda özellikle ceket, yelek, pantolon giyerler. Kasket (Şapka) her zaman giyilen bir aksesuardır. Yeleğin gözündeki köstekli saat da varolan kültürel zenginliklerdendir. Ellerde tespih bulunmaktadır.

Genç kızların ve hanımların vazgeçilmez mantosu Ferace’dir. Tüm muhacir hanımlarında vardır. Genellikle şeker çuvallarının biçilme sureti yada beyaz bezin boyatılması ve kaynatılması sonucu yapılır. Kullanışı kolaydır.

Bayramlar günler öncesinden hasretle beklenerek hazırlıklar yapılır. Kadınlar ve genç kızlar bayram müddetince özellikle şami değişikliği yaparlar. Bayramın birinci günü sarı, ikinci günü bal rengi, üçüncü günü de qreptimar dedikleri siyah şami takarlar. Bayram kıyafetini bluz, yelek, gömlek ve şalvar tamamlamaktadır. Ayaklarda yemeni ya da günümüz ayakkabılarını andıran giysiler bulunur. (Bazı kaynaklarda birinci günü krem, ikinci günü bordo, üçüncü günü de siyah şami giyer, ökçeli açık ayakkabıları tercih ederler).

Bayram müddetince bazı gençlerin sevgileri açığa çıktığında (aşklar duyulduğundan) bayram sonu manilerle bu duyurulur. Duyuruyu iki kadın ortaya çavdar, un ve buğday getirirler. Sevgileri açığa çıkan gençlere hitaben bağlayıcı nokta olarak şunu söylerler.
“Ha bre dermenci, dermenci hınzır dermenci”
Sana vereyim bakkal Alilerin (.................)yi. (Bayanın ismi söylenir)
“Olur kadınım olur, oluklar alır.”
Benim ostan ...............yi (genç kızın ismini) alır.
“Getir çavdar buğdayı” der ve o gençleri topluma duyurur. Daha sonra oyun bitirilir. Böylece bayram eğlenceleri de bitmiş olur.
Şimdilerde bu kültür maalesef yaşatılmamaktadır.
Kaynak: K.Paşa Mah. Muhtarı Mehmet Bey
 /İsmail YAMAN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder