Oşima Adası'nda yapılan ilk Ertuğrul Deniz Şehitleri Anıtı, şehit olan subay ve erlerin gömüldükleri mezarların bulundukları yerdedir. Mezarlar Kaşinozaki fenerinin 300 metre güneydoğusunda olup, denize bakan ve Oşima-Kaşinozaki feneri yol güzergâhında, bir tepenin üzerindedir. Mezarlıkta; 1890 yılının 21 Eylülünde, o bölgenin hâkimi feodal beyin yani Daymio'nun soyundan gelen Marki Tokugava tarafından dikilmiş eski Türkçe ve Japonca yazılı Osman Paşa Sütunu ve olay tarihi yazılı bir taş sütun ile 1891 Şubatında Vakayama Valisi Tadasuke İşii tarafından Japonca yazılmış ve olayı hikâye eden ve anıtın kutsal yönünü açıklayan yine taştan yapılmış bir kitabe vardır ki, bunların üçü birden ilk Ertuğrul Deniz Şehitleri Anıtı'nı oluşturur.
Anıttaki Kitabede olayın hikâyesi şöyledir:
"Meici devrinin 23. yılı (1890) Haziranında Türk padişahı tarafından özel elçi olarak gönderilen Tuğamiral Osman, padişahın mektubunu takdim göreviyle ülkemize gelmiştir.
S. M. İmparator, Tokyo'da saraylarında elçiyi kabul buyurmuşlar ve ona nişan ve ziyafet vermek lütuflarında bulunmuşlardır. Karşılanmaları son derece samimî ve görkemli olmuştur. Elçi görevini yaptıktan sonra saraya veda etmiş ve vatanına dönmek üzere Eylül ayının 16'ıncı günü, Ertuğrul Firkateyni'yle hareket etmiştir. Fakat firkateyn geceleyin Kumano Denizi'nden geçerken fırtınaya tutulmuş, direkleri ve dümeni kırılmaya başlamıştır.
Kumano Denizi'nin ne kadar tehlikeli bir yer olduğu eskiden beri bilindiğinden, bu denizde çok sayıda deniz feneri vasıtasıyla gemilere yol gösterilirdi. Ayrıca olay gecesi hava kesif sisten dolayı son derece karanlıktı ki, bir adım ilerisini bile görmek mümkün değildi. Gemideki makineler kullanılmaz bir hale gelmişti. Nihayet gemi kayalara çarparak batmış, amiral de dahil olduğu halde mürettebatından 581 (doğrusu 540) kişi su içinde kaybolmuştu. Gemi Süvarisi Ali Bey de ölmüştü. Kurtulanlar ise sadece 69 kişi idi.
Ah ne yazık ki !.. bu kaza Kii ilinin Higaşimura nahiyesinde Kaşino Burnu'nda vuku bulmuştur. Burnun ucunda bir fener vardır. Olaydan henüz haberdar olmayan fener bekçileri; perişan saçlı, yalın ayaklı insanların birbiri arkasından kendilerine doğru yürüyüp geldiklerini görünce şaşırıp kalmışlardır. Sözleri de anlaşılamıyordu. Hepsi yaralı idiler. Bunun üzerine Şojo Takaizava adlı bir mühendis muavini, fener memurlarıyla birlikte onları himaye etmek üzere çalışmaya başlamışlar, onlara elbise ve ilaç vermişlerdir. Sonra zavallıların Türk oldukları anlaşılınca, Oşima köyü muhtarı Şuoki, kaza haberini duyar duymaz, gün ağarmak üzereyken acele ile gelmiş ve Kaşino köyü muhtarı Hanyemon Saito, Suye köyü muhtarı Hikoyemon Takimoto ve başka şahıslarla birlikte bütün gayretlerini sarf ederek tedavi işine başlamışlardır. Bundan sonra polis müdürü Hiroci Hirota, polis karakolu amiri Seiiçi Konayaşi ve diğer şahıslarla konuşup zavallıları rahat ettirmişler ve gerekli tedavilerini yapmaya çalışmışlardır. Bütün halk da büyük bir istekle kazazedelere bakmak için el ele vermişlerdir. Ve olay derhal Vakayama Valiliği'ne bildirilmiştir.
Fakat valilik buradan 40 milden fazla uzakta olmamasına rağmen, gerek karadan ve gerekse denizden zorlukla gidilebilen bir yerdi. O günlerde henüz telyazı sistemi de gelişmemiş olduğundan, haber ancak 18 Eylülde valiliğe bildirilebilmiştir. Kazanın olduğu yere giden Nahiye Müdürü İyo Agaki, Kaşino köyü büyük merkezlere çok uzak olduğundan, tedavi işlerinin yapılacağına imkan bulunamayacağını sanıyordu. Bir endişesi de buradaki salgın hastalığın henüz tamamen bitmemiş olmasından geliyordu. Eğer kazazedeler bir de salgın hastalığa tutulsalardı, onları kurtarmak mümkün olamazdı. Bu yüzden denizden teknelerle Oşima kıyılarına götürülmüşler ve oradaki bir mabede yerleştirilmişlerdir. Bu mabet aynı zamanda bir hastahane olarak kullanılmış ve oraya doktorlar da tayin edilmişti. Bu sıralarda 40-50 sandal keskin kayalar arasında köpükler saçarak haykıran dalgalar içinden cesetleri arayıp toplamakla meşgul bulunuyordu. Birkaç gün süren gayretli aramalara rağmen amiralin cesedi bulunamamıştır. Hatta dalgıçlar da onu, denizin dibinde de aramışlarsa da, gayretleri neticesiz kalmıştı. Diğer cesetlerin hepsi fenerin güneybatı tarafında bulunan bir tepecikte defnedilmiş ve oraya bir mezarlık yapılmıştı. Ortada amiral için bir de mezar taşı dikilmiş, onun etrafında da daire şeklinde diğer ölülerin mezarları konulmuştu. Başlangıçta değişik yerlere gömülmüş olanlar da, hep birlikte bu mezarlıkta toplanarak defnolunmuşlardır. İşte burada 260 şehit yatar. 21 Eylülde Yaeyama savaş gemisi Komutanı Albay Komiura ve Bahriye doktorlarından Kogami, S. M. İmparator'un emriyle buraya gelmişler ve kendilerinin de büyük üniformalarıyla katıldıkları askerî bir tören yapmışlardır. Tokyo'dan gelen başka zevat da bu törene iştirak etmiştir.
Aynı zamanda yaralıları da teselli etmişler, bir kısmı evvelce gelen bir Alman savaş gemisiyle götürüldüğünden, ancak geriye kalanlar Japon savaş gemisine bindirilerek Kobe'ye gönderilmişlerdir. S. M. İmparator, kendi teşrifatçılarından Ryunosuke Niva ve doktorlarından Şuma Katsura'yı göndererek kurtulan zavallı kazazedelere şefkatle teselli ve ihsanlar buyurmuşlardır. S. M. İmparatoriçe de her birine birer kat elbise ihsan buyurmuşlardır. Her ikisinin de yüksek himmet ve merhametleri sonsuz ve sınırsız bir haldeydi. İşte bu lütuflar sayesindedir ki; kazazedelerin hem yorgunlukları hem de rahatsızlıkları kısmen geçmiş ve hatta ağır yaralılar dahi daha süratle iyileşmeye başlamışlardır.
Nihayet Ekim ayında S. M. İmparator'un fermanı gereğince Hiyei ve Kongo isimli iki kruvazör kurtulanları vatanlarına götürmek maksadıyla hareket etmiştir. Bu kazazedeler görevlerini yapmak için buralara kadar gelmişler ama maalesef yabancı bir ülkede hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu talihsizliği tarife kudret yoktur. Bununla beraber haşmetli Japon imparatorunun ihsan ve hediyeleri pek değerlidir. Bunun için gerek amiral gerek bütün şehitler rahat rahat yatsınlar. Hakikaten bütün milletimiz kazadan son derece müteessir olmuştur. Asılzadelerden halka kadar her sınıftan bütün milletimiz ölenler için dua ediyor, hastalananlara teselli veriyor, ilaç, yemek, eşya hediye ediyordu. Milletimizin zavallılara gösterdiği dostluk ve muhabbeti anlatmaya kalemlerin gücü yetmez. Hepsi içtendi. Özellikle Oşima köyü 400 kişiden fazla genci toplayıp gece ve gündüz büyük gayretlerle hizmet ettirmiştir. Bundan sonra Yokohamalı Mançiki Ma suda, Hyogolu Cuniçi Kagava ve Kiiçiro Arita, Kobeli Fuciyemon Omatsuda Oşima köylüleri ile birlikte Ertuğrul'a ait malzeme ve eşyayı bir araya toplayarak mükemmel bir listeye geçirmişler ve idareye teslim etmişlerdir. Aynı zamanda topladıkları cesetleri defnettikten sonra mezar taşlarını dikip cenaze merasimini yapmışlardır. İşte bu iyilikleri kendi yüreklerinde yalnız uzaktan gelen yabancılara karşı uyanmış muhabbetten değil, bu misafirlerin, S. M. İmparator'un değerli ve samimî ihsanlarına ve misafirperverliklerine mazhar oldukları için idi. Valiliğine tayin edilmek şerefiyle onur duyduğum yüksek hükümdarımızın dileklerine uygun olarak çalışmak istedim. Ama buna imkân ve kabiliyetimizin kâfi gelmeyeceğinden hep korktum. Şükürler olsun ki !.. Yanımda kâtipler, subaylar, nahiye müdürleri, memurlar ve köy muhtarları vardı. Onlarla birlikte görevimizi yapmaya çalışıp çabalayarak nihayet işlerimizi bitirebildik.
Bu arada kendim bizzat kazanın olduğu yere gittim, vaziyetin ne kadar korkunç ve acıklı olduğunu gözlerimle gördüm ve çok müteessir oldum. Bundan dolayı hem kurtarma çalışmalarına katılanların hizmetlerinin değerini belirtmek hem de zavallı kazazedelere taziyelerimizi sunmak maksadıyla burada bir anıt dikmenin gerekli olduğuna inandım. Bu konuda da vilayetimizde çalışan herkesten çok büyük bir ilgi ve sınırsız bir destek ve yardım gördüm. Bu düşüncelerle de olayı burada özetledim ve sonunda aşağıdaki destanı yazdım.
Rüzgâr Tanrısı hiddetlenince koca gemi de güçsüz oldu,
Delegeler şehit düştülerse de dostluğumuzun temeli oldu,
Hatırasını taşa oyuyoruz taziyemizi sunuyoruz.
Nippon İmparatorluğu kuruluşunun 2551 (1891) yılı
Meici devrinin 24. yılı.
Kitabeyi yazan: Vakama Valisi İşii
Kitabeyi Türkçe'ye çeviren: Prof. Koci Okubo"
Dört köşe dik bir taş olan bu ilk anıta, olayın bu kadar geniş bir özetinin sığması Japon yazı karakterinin özelliğinin sağladığı avantajlardan ileri gelmektedir. Kitabeyi Türkçe'ye çeviren de, Türkçe'yi kendi vatanında öğrenmiş bir Türk-İslam Doğu tarihi profesörüdür.
Oşima Muralılar ne zaman gözlerini bu kitabe üzerine kaldırırlarsa o müthiş kazayı, kardeş ve babalarının, boğulmuş olanların ve yaralı olarak kendilerini sahile atabilen kazazedelerin yardımlarına koşmalarını büyük bir heyecanla hatırlarlar. Denilebilir ki bu anıt köylüler tarafından dikilmiş bir insanlık anıtıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder