Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında, beraberinde tek tek kendisinin seçtiği 18 arkadaşı vardı. Devrime giden yolda ilk adımı bu arkadaşlarıyla beraber atmıştı.
Dil İskelesi'nden karaya çıkışında bir askeri mızıka marş çalmaya başlamış, Samsun Mutasarrıfı Ethem Bey, Polis Müdürü Refik Bey (Koraltan), askeri komutan ve belediye reisi, diğer birkaç memurla beraber ilerleyerek, paşaya ve maiyetine "Hoş geldiniz" demişlerdi.
Etrafta şaşkın bakışlarla izleyen birkaç balıkçıdan başka pek kimse yoktu. Doğruca, hemen yakında bulunan ve paşa ile karargahının ikametine ayrılan Mıntıka Palas Oteli'ne yürüyerek gidip yerleşmişlerdi.
Bu otel de bir gün önce bulunabilmişti. Mutasarrıf Ethem Bey, "Muhasebe-i Hususiye" Müdürü Osman Bey' i çağırarak, gelen heyete ikamet olarak bir yer bulmasını istemiş, Osman Bey de, sonunda burayı bulmuştu ama, önemli bir sorun vardı.
Bu kadar önemli bir heyetin kalacağı bu binada hiçbir eşya yoktu. Çaresiz, o akşam bütün memurların evlerinden yatak, yorgan , karyola, mutfak eşyası türü eşyalar toplanırken, diğer taraftan da resmi dairelerden masa, sandalye ve benzeri şeyler temin edilmiş, boş ve atıl olan Mıntıka Palas Otele, bir günde oturulabilir hale getirilmişti.
Biraz dinlendikten sonra, ilk iş olarak salimen Samsun'a ulaşmış olduğunu bir telgrafla annesine bildirdi. Bu esnada bir İngiliz torpidosunun limana demir atmakta olduğunu emir eri Halit, nefes nefese paşaya aktarıyordu. Dürbünle zırhlıyı uzun uzun seyretti. İstanbul'dan hareketinden hemen önce Rauf Orbay, kulağına eğilmiş ve gemisinin İngiliz tarafından batırılacağını, bu yolda ölmeyi tercih ettiğini söylemişti Orbay'a Mustafa Kemal.
Mondros Mütakerisi' ni Osmanlı Devleti adına imzalayan Harbiye Nazırı Rauf Orbay da, birkaç ay önce emekliliğini istemiş, padişahın ricasına rağmen kararında diretmiş, kurulan hükümeti eleştirerek, ordudan ayrılıp, sivil hayata dönmüştü. Mustafa Kemal Paşa' yı uğurlayanlar arasında idi ve ilk fırsatta Anadolu'ya geçip, Mustafa Kemal'e katılacağını söz vermişti. Nitekim kısa bir süre sonra bu sözünü tuttu.
Kaptan İsmail Hakkı Dursun' un emektar emektar "Bandırma" vapuru Çaltı- burnu açıklarında dumanını bir keyifle savurarak Trabzon'a doğru yol alırken İngiliz torpidosu limana demir atıyordu. Bu gecikme, gerçekten de Allah'ın Türk ulusuna bir lütfu idi. Yolda birazcık oyalansalardı, belli ki İngilizlere yakalanacaklar, belki de batırılacaklardı.
Nitekim Sinopluların arzularına uyup karaya çıksaydı, kesinlikle bu torpidoya yakalanacaktı. Olay şöyle gelişmişti: Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da "Bandırma"ya bindiği zaman, karargahını teşkil eden 18 kişiden ayrı olarak, gemide iki sürpriz yolcu daha vardı. Bunlardan biri Albay Refet (Bele ) Bey, diğeri de Sinop' a yeni Mutasarrıf atanan Mazhar Tevfik Bey idi.
Refet Bey ile Mustafa Kemal, İstanbul'da anlaşmıştı. Onu Sivas'a 3. Kolordu Komutanı olarak götürmek istiyordu. Sivas önemli bir merkezdi, başında güvenebileceği bir komutana ihtiyacı vardı. O nedenle Refet Bey, Atatürk'le birlikte Samsun'a çıkanlar arasındadır ama, 18 karargah mensubu arasında değildir.
Gemideki ikinci konuk olan Mazhar Tevfik Bey ise, yeni atandığı Sinop' a gitmektedir. Yol boyunca Mustafa Kemal, ülke ve gelecek hakkındaki görüşlerini anlatır ve bu genç mutasarrıfa hatta özel bir şifre vererek,ileride haberleşme olanağı da sağlar. İşte, Sinop' a geldiğinde bütün Sinop halkı, mutasarrıflarını karşılamak üzere limanda beklemektedir. Mutasarrıf, karaya çıkınca gemideki mümtaz misafirlerinden bahseder ve Sinoplulardan gemidekileri karaya davet etmelerini ister.
Yolculuğun etkisiyle, gemideki herkes gibi, Mustafa Kemal Paşa da rahatsız olmuştur. O nedenle bir kart göndererek, teşekkürlerini bildirir ve oyalanmadan yolla koyulurlar. Bir an Sinop'tan kara yolu ile Samsun'a ulaşmayı düşünür ama, yolun çok güç ve uzun olduğunu öğrenir, vazgeçer ve bir an önce Samsun'a ulaşmak için yola koyulur. İşte ilahi tecelli budur. Eğer Mustafa Kemal Paşa, Sinop' a çıkıp orada biraz oyalansa idi, bu zırhlıya mutlaka yakalanırdı. Sonrasını ise tahmin etmek güç değil...
Mustafa Kemal, arkadaşları ile birlikte hafif bir kahvaltı yapıp, mutasarrıflığa gitti. Mutasarrıf Ekrem Bey. Türk-Rum ilişkilerine ve kavgalarına yönelik sorulara verdiği cevaplarda eyyamcı bir idareci tipini çiziyor, hep Türkleri haksız buluyor, İmir Valisi Kambur İzzet gibi," Benden sonra tufan" felsefesi içinde gün geçirmeye eğilimli görülüyordu. Sorunlar ve sancılar içindeki Samsun'da daha genç ve dinamik idareciye ihtiyaç vardı. Mustafa Kemal, Dahiliye Nazırı ( İçişleri Bakanı ) Mehmet Ali Bey'den bu değişikliğin yapılmasını çok geçmeden istedi.
Aynı gün, Samsun'da bulunan 15. Tümen Komutanı'nın görüşlerini de, kendininkilerle ters düştüğünü gördü ve Sivas'taki 3. Kolordu' nun başına geçirmek üzere getirdiği Albay Refet (Bele) Bey' i Tümen Komutanlığı makamına oturtuverdi.
Böylece Samsun, onların eline geçmiş demekti. Yeni mutasarrıf Hamit Bey gelinceye kadar, vekaleten o makama da Refet Bey bakıyordu. (Bu tümen komutanı daha sonra Mustafa Kemal'in emrinde Kurtuluş Savaşı'na katılacak ve generalliğe yükselecektir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder