Mustafa Kemal Paşa, 23 Mayıs 1919 Perşembe günü merkezi Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya:” Samsun’a geldiğini, kendisiyle daha sık temasta bulunmak istediğini ve İzmir bölgesine dair alabileceği malumattan haberdar edilmesini…” bildiren telgraf çekti. Paşa, Samsunda ki ilk günlerinden itibaren önce merkezi Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa ve ardından 20. Kolordu komutanı Ali Fuat Cebesoy Paşayla irtibata geçerek, onlarla başlatacağı eylem için görüş birliğine varmış oluyordu. 3. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bele Bey ise zaten yanındaydı. Böylece ilk başlarda bu 3 kolorduyla Milli Mücadelenin çekirdeği oluşturulmuştu.
Paşa, bir yandan olayları değerlendirip rapor ederken bir yandan da teşkilatlandırma çalışmalarını yürütmektedir. Tüm amacı eldeki mevcut kuvvetleri azaltmamak, aksine mümkün olduğunca artırmaktır. Asker Mevcudunu artırmak planı kapsamında 24 Mayıs 1919 tarihli Genel Kurmay Başkanlığına bir yazı gönderir. Bu yazıda Mondros Mütarekesinin 5. maddesini yorumlayarak, “Samsun Livası ile havali-i cenubiyesindeki jandarma ve nizam kıtatını takviye etmek üzere birkaç bin neferin taht-ısilaha alınması ve bunlar meydanında jandarmaya Salih bir kısmın kuvvetinde tefriki pek ziyade mühimdir…” diyerek asker çoğaltma planını hızlandırır.
Aynı gün Genel Kurmay Başkanlığına bir telgraf daha çeker. “Ermenilerin siyasi emellerini elde etmek için Doğuda asayişin kalmadığını göstermek maksadıyla Rusya sınırından içeriye çeteler sokabileceklerini, 15. kolordu tarafından gerekli tedbirlerin alındığını ancak İngilizlerin 15. Kolordu mevcudunun azaltılmasını istediklerini” hatırlatarak, isteklerini şöyle belirler; “Kolordunun mevcut halinin muhafazası zaruri olduktan başka, ıcab-ı hal artırılmasının da gerekeceği marudur”
Mustafa Kemal Paşa, Samsunda kaldığı bu en sıkıntılı günlere adeta ayları günlere sığdırmış, gelecek için çok önemli işleri buradan başlatmış, milli mücadelenin planlarını burada, Samsunda yapmıştı. Artık Anadolu’nun içlerine girme zamanı gelmiş, 24 Mayıs 1919 da Harbiye Nezaretine çektiği telgrafta;” Bazı şikayetleri yerinde tetkik ve tedbir almak üzere karargahını geçici olarak Havza’ya nakledeceğini” bildirdi. 25 Mayıs sabahı erken saatlerde, Samsundan ayrıldı. Mustafa Kemal Paşanın Samsunda ki ilk günlerinde yaşadığı bir olay, “Neden Samsun?” sorusunun aslında cevabı gibidir.
Samsun sokaklarında dolaştığı esnada, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir nefer görünür. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, bir deri bir kemik kalmış ve ağlıyordu… Memlekete gidecek parası olmadığı belliydi. Nerden terhis edilmişse orada ortada bırakılmış sayısız neferlerden birisiydi. Paşa O’na dönerek sordu: “Asker ağlar mı? Niye ağlıyorsun Çocuk?”
Nefer irkildi. Bu sesi tanıyordu ve bu çehre ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar’da ki Kumandanını çelik yay gibi selamladı. Paşa, “ Söyle çocuk, neden ağlıyorsun?”
Kumandanına cevapta gecikmeyen nefer, “Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağımıza giren düşmanı ne ile öldüreceğim Paşam!” Paşa neferin omzuna elini koyarak devam etti: “Üzülme Çocuğum.Gel benimle !”
Samsun Levazım deposundan giydirilip silahlandırılarak yanına aldığı ilk nefer bu Mehmetçik oldu.
Mustafa Kemal Paşa, Samsunda bulunduğu ilk günlerde ziyaret ettiği Badırlı Köyünde Türk çetelerle görüşmüş ve onların Milli mücadele saflarına katılmalarını sağlamıştı. Köyün büyükleri o günlerden hatırlarında kalanları şöyle nakletmişlerdir:
Köylümüz, “Bir gün köye atla yüksek rütbeli subaylar geldi. İçlerinden birisi bize Mustafa Kemal Paşayı tanıttı. Çanakkale savaşlarında ününü duymuştuk. Hayranlıkla kendisini seyrettik. Mavi mavi çakmak çakmak gözleri vardı. Kendisine kahve ikram ettik. Bu sırada karşı köylerde bazı evler yanıyordu. Devlet otoritesinin zayıflığı, hatta yokluğu sebebiyle Rum çeteler, mala, cana, ırza, namusa tasalluttan geri kalmıyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, bu yanan evler hakkında bilgi istedi. Anlattık. Gözleri ağlamaklı oldu. Köy meydanındaki bu konuşmalar sırasında köyün ileri gelenlerinden Osman Ağa Gaziye dönerek şöyle dedi:” Paşam, Rum çeteler köyümüzü yıkacaklar. Görüyorsunuz karşı köyü de yakıyorlar. Bize 8-10 jandarma verseniz de köyümüzü koruyalım.” Paşanın gözleri alevlendi ve dedi ki; “Mesele köyleri değil, vatanı koruma meselesidir. Anam var demeyeceksin, karım var demeyeceksin, çocuğum var demeyeceksin, vatanın imdadına koşacaksın. Çünkü vatan elden giderse, bunların hepsini kaybedersin”
Öte yandan Paşa’nın Samsunda olduğu günlerde, faaliyetlerinden korkan Rum Pontus çeteleri, çeşitli Suikast planları hazırladılar. Ayrıca Paşanın Samsunda kaldığı günlerde düşmanı sadece İngiliz ve Rum Çeteciler değildi. Paşanın Padişahın emirlerine itaat etmeyeceğini, yeni bir mücadele başlatacağını sezen, O’nu çekemeyen bir gurup sürekli paşanın peşindeydi. Paşanın Mıntıka Palas’ta çalıştığı saatlerde bir suikast girişi daha yaşanır. Ancak suikasta yollanan genç Paşaya “ Sen vurulacak adam değilsin. Sen baş tacı olmaya layıksın” diyerek cebindeki tabancayı göstererek “İşte Paşam, bana verdikleri tabanca. Git o vatan, millet haini, padişahımızın düşmanı olan paşayı vur dediler.3 gündür arkanızda dolaşıyorum. Meğer beni aldatmışlar!”diyerek derin bir pişmanlık yaşar.
Mustafa Kemal Paşa, Havza’ya ilerlerken Kavak ilçesine uğradı. Burada da vatandaşlarla görüştü ve ardından karargahı taşıyacağı Havza’ya hareket etti. Kafile Havza ilçesine bağlı Karageçmiş Köyüne kadar yaya yürüdü.
Mustafa Kemal Paşayla Samsun’a çıkanlardan Emekli General Dr. İbrahim TALİ, Samsun-Havza arası yolculuğu için şu anısını yazar: “Samsundan Havzaya geliyorduk. Altımızda 1. Dünya Savaşından kalma ve tekerleklerinin içi hava yerine lastik dolu eski bir Benz otomobil vardı. Şoförümüz Türk değildi. Yolda durmadan arıza yapan otomobilimiz, bir an geldi ki iyice bozuldu… Bir müddet inerek bekledik. Fakat otomobil bir türlü tamir edilemiyor ve zaman geçtikçe Paşa sinirleniyordu. Şoför acemi; yollar berbattı ve otomobil eskiydi. Nihayet, kendileri müdahale etmek istediler fakat bu köhne makineyi bir türlü işletemedik. Mecburen yolculuğa başka bir arabayla devam edebildik. Mustafa Kemal Paşa o gün bana şunları söylemişti: (Doktor, nihayet 20 yıl sonra bu yollar düzelecek. Türk şoförlerin kullandığı otomobillerimizle rahat rahat seyahat edeceğiz. Buralardan belki demir yolu da geçireceğiz.) Aradan yıllar geçti. Ben 1. Genel Müfettiş olarak Diyarbakır’dayım. Bir seyahatte Atatürk Diyarbakır’a geldi. Altında yeni bir otomobil ve Türk Şoför vardı. Birlikte bir ilçeye gidiyorduk. Tesadüf bu ya, yolda otomobil yine bozuldu. Fakat bu kez şoför birkaç dakika içinde aracı tamir etti. Ben 1919 olayını çoktan unutmuştum. Fakat O bana döndü; “Doktor, Havza yolunda size bir şey vaat etmiştim. O sözlerimden yapılanları hatırlatayım. Demiryolunu Samsun’a kadar döşedik. Görüyorsunuz ki, Türk çocukları bütün makine ve motorları da rahatlıkla kullanıyor. Şimdi size bir şey daha söyleyeyim; 20 yıla varmadan memleketimizde motor ve lokomotif yapacağız. Eğer yaşarsak, bu söylediklerimi de o zaman konuşuruz.”
Aynı gün, yani 25 Mayıs 1919’da Havza’ya varan Mustafa Kemal Paşa ve heyeti, o zamanki adı ile Ali Baba Oteli olan Mesudiye Oteli’ne yerleşti. Havza, Milli Mücadele tarihimizde önemli bir konuma sahiptir. Vatanın kurtuluşu için ilk çalışmalar Samsun’dan sonra Havza’da gerçekleştirilmiştir. Sahilden 80 Km içeride olan Havza güvenlik açısından daha rahattı. İlçede İngilizler yoktu ve denizden her an yapılabilecek bir yabancı müdahalesinden nispeten uzaktı.
Paşa Samsun’a geldiği günlerde hakkında övgü dolu bilgiler edindiği, Rum Çetelerle mücadelesi dilden dile dolaşan Topal Osman’ı Havza’ya davet etti. Topal Osman yanına yakın arkadaşlarını da alarak 25 adamıyla Paşa’yla görüştü. Paşa, görüşme esnasında; eşkıyayla mücadelesinden son derece memnun olduğunu, bundan sonra el ele çalışacağını, çetesini derme çatma bir kuvvet olmaktan kurtararak bir alay teşkili ve bu alayın başına komutan olarak görmek istediğini ve Belediye reisliğini eline alması emrini bildirmiştir.
Bu desteği aldıktan sonra Topal Osman: Siz hiç merak etmeyin paşam! Bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi mağaralarda eşek arıları gibi boğulup gidecekler” karşılığını verir.
Mustafa Kemal Paşa, Havzada Müdafa-i Hukuk teşekkülünün kurulmasından sonra, bunun çevre il ve ilçelerde yaygınlaştırılması için girişimlerde bulundu. Yine O’nun istek ve teşvikleriyle, 30 Mayıs 1919 Cuma Günü Yörgüç Paşa Mustafa Camii’nde, Cuma namazı sonrası İzmir Şehitleri için mevlit okutulup, ardından Belediye önünde miting yapıldı. Milli Mücadelede Mustafa Kemal Paşa’nın düzenlediği bu ilk miting öncesi halk mescidi hınca hınç doldurur. Cemaat dışarıya taşar. Mustafa Kemal Paşa silah arkadaşlarıyla birlikte mescittedir. Mevlitte şeker yerine, İzmir’in hatırası olarak halka İzmir üzümü dağıtılır. Yapılan mitinde ise Havza’nın ileri gelenlerinden Zübeyir Zade Fuat Bey şu konuşmayı yapar: “İşte, Yunanlının yaptığı mezalimi görüyorsunuz. Bizde burada bir istila tehlikesiyle karşı karşıyayız. İhtiyatlı, tedbirli, uyanık bulunmak ve hemen silahlanıp düşmana karşı koymak lazımdır… İzmir den sonra Samsun ve Havza’nın da işgal felaketine uğraması muhtemeldir. Varımız yoğumuzla silahlanıp iç ve dış düşmanlara karşı koyacağız.”
Mustafa Kemal Paşanın günleri telgraf muhaberesiyle, ordu, valilikler, bağımsız mutasarrıflıklar ve İstanbul ile görüşerek geçer. 12 Haziran 1919 Perşembe günü, ikinci bir miting tertiplenir. Olağan üstü büyük bir coşkuyla geçen mitingde konuşmacı, halkın yakından tanıdığı ve saydığı Sıtkı Hocadır. Sıtkı Hoca bu mitingde yapılması gerekenleri halkın anladığı bir dilde vaaz verir gibi anlatır. “Yangın saçaklığı sardı. Yanıyoruz!. Tek çaremiz, silaha sarılmaktır. Derhal silahlarınızı temizleyiniz! Silahı olmayan baltasını, baltası olmayan sağlam bir odunu eline alsın, derhal saldıracağız! Önce içimizdeki ekmek bilmez hainleri, sonrada vatanımızı işgal eden düşmanları temizleyeceğiz!...”
Paşa, Havzadaki faaliyetlerinden biri de, 07 Haziran 1919 da Diyarbakır bölgesindeki ordu birliklerinden toplanan ve samsun üzerinden İstanbul’a götürülerek İngilizlere teslim edilecek olan silahlara el koymasıdır. 31.333 Tüfek mekanizması, 198 Makineli Tüfek ve 26 Top kamasına Mustafa Kemal Paşa tarafından el konularak, Kuva-yı Milliyecilere dağıtılır.
SES:- Tarih 12 Haziranı gösterdiğinde Gazi Mustafa Kemal Paşa, Amasya’ya gitmek üzere Havza’dan ayrılır. Havzada geçen günlerde önce Havza’da sonra civar il ve ilçelerde, daha sonrada bütün bir yurtta Müdafaa-i Hukuk Teşkilatları vücuda getirmenin mücadelesi verilmiş ve bu mücadele Türk Milletine bu günkü hürriyetini armağan etmiştir.
Amasya’yla başlayan kongreler ve emsalsiz Kurtuluş mücadelesi gerçekleşmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşanın inandığı özgürlük bütün bir yurtta karşılık bulmuş ve bütün bir vatan O’nun etrafında toplanmıştır. İstanbul ise rahatsızdır. Gidişatın farklılığı karşısında tedirginlik git gide artmış, Milletin öz kaderi öz çırpınışıyla mümkün olacağı ve özgürlüğün, saltanatla yer değiştireceği inancı yaygınlaşıyordu. Gerek İtilaf devletlerinin baskıları gerekse sarayın içinde bazılarının gelecek endişeleri Anadolu’da başlatılan bu mücadeleyi engelleme yoluna götürüyordu. Milletin kaderiyle hükümetteki bazılarının kaderi birbirinden oldukça uzaklara düşmüştü. İstanbul hükümeti ile bütün bağlar kopma noktasına gelmişti. Mustafa Kemal İstanbul’a geri çağrılmış gitmeyince de Daha da ileri gidilerek 7 Temmuz da Gazi Mustafa Kemal Paşanın bütün resmi görevleri iptal edilmiş ve artık rütbesiz sivil bir insan olarak özgürlük mücadelesine devam etmişti. Şahısların değil, Vatanın ve tam bağımsız Türk Milletinin İstiklali çoktan başlamıştı. Önderinin etrafında toplanan Türk Milleti tarihe tekrar bir not daha düşerek, Hürriyetini kendi elleriyle kazanmış ve İstikbalini İstiklaliyle taçlandırmıştır. Fakru zaruret içinde bir milletin, görevlerinden el çektirilmiş Gazi Mustafa Kemal Paşa ve diğer komutanlarının birlik ve bütünlük içinde ve ölümüne diri tuttuğu dirayetleri bu aziz milletin nesline “özgürlüğün beldeli ne olur?” Sorusuna cevap teşkil etmiştir. Hürriyete aşık bir milletin, karın tokluğundan daha çok arzu ettiğidir özgürlük! Samsun’da ilk adımlarının atıldığı Türk Kurtuluş Mücadelesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin özgürlüğe atılan ilk adımlarıydı…
SES:- Vatan, düşman işgalinden kurtulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütünleşen Türk Milleti Cumhuriyetini ilan etmiş, sıra vatanın yeniden imarına gelmişti. Memleketin ahvalini yerinde görmek isteyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Yurt gezilerine başlamıştı. Cumhuriyetin ilanın dan 1 yıl sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk tekrar kurtuluş mücadelesini başlattığı Samsun’umuzdadır. 1919 Temmuzunda İstanbul Hükümetince görevlerinden el çektirilen Mustafa Kemal Paşa, Eylül 1924 yılında Reis-i Cumhur olarak Samsun’a teşrif etmişlerdir.
Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 20 Eylül 1924 Cumartesi öğleden sonra saat bir buçukta Hamidiye zırhlısı ile yanlarında eşi Latife Hanımla birlikte Samsun’a geldiler. Samsunlular, sahile doğru, Gazi’yi biran önce görmek için sabırları taşmış olarak akıyordu. Gazinin sahile çıkacağı Tophane İskelesi, meşe ve defneyapraklarıyla süslenmişti. Burada defneyapraklarıyla sarılmış, büyük bir takın üzerinde şu sözler yer alıyordu:“ Samsunlular; Kurtuluş Yolunda Parlayan Deha Yıldızı, Minnet ve Şükran Çelenkleriyle Haleler”
Hamidiye zırhlısı henüz açıklarda iken Samsun Valisi ve 15. Tümen Komutanı Gazi7yi gemide karşılamak üzere iskeleden hareket ettiler. Hükümet erkanı, mebuslar ve mülkiye gurupları, fen ve bilim heyeti, esnaflar, basın üyeleri, baro heyeti, idman ocakları üyeleri, yabancı kuruluş temsilcileri ile mahşeri bir kalabalık oluşturan Samsun Halkı iskeleyi bayram yerine çevirmişti. Gemiden atılan selam topları, karşılayanları daha da heyecanlandırıyordu. Gazinin Hamidiye zırhlısından inerek bindiği motor iskeleye yanaşırken, bütün çevreyi derin bir sessizlik kaplamıştı. Gazi, Samsun’a ikinci kez ayak basıyordu. O’nun ayak bastığı nokta da kurbanlar kesildi. O günlerde yayınlanan Samsun Haber Gazetesinin deyişiyle; “Halk gözlerine inanamıyor ve sanki pek tatlı bir efsanenin titretici dakikalarını yaşıyordu”
Atatürk, düzgün bir sıra halinde protokolde bulunanların elini teker teker sıktı. Yanında bulunan eşi Latife Hanımla birlikte merasim bölüğüne yaklaştı ve askeri selamladı. Bir süre şehir içine doğru halkın arasında yürüdü. Ancak, İstiklal Ticaret Mektebi önlerine gelindiğinde, halkın coşkusu karşısında artık yol alınamıyordu. İzdihamın artması üzerine zorunlu olarak arabalara binildi. Saathane Meydanında halkı selamlayarak geçen Gazi, küçük sokak üzerinden belediye meydanına girdi. Belediyeye insan seli içinde büyük bir zorlukla varabildi. Belediye meydanı, okul öğrencileri, askerler ve halk tarafından, iğne atsan yere düşmemecesine doldurulmuştu. Belediye Binasının yakınına kurulmuş bir takın üzerinde şu ibare yer alıyordu:
“Ey Zafer Nuru, Büyük Gazi,
Bugün Bastığın Her Yer;
Beş Yıl Evvel Bize Bahşettiğin İlham İli Titrer”
Belediye heyeti, öğretmenler heyeti ve diğer guruplar, arabadan inen Gazi’yi selamlarken; kız mektebinden iki kız öğrenci heyecan dolu kısa konuşma yaptı ve Gazi ile Latife hanıma birer buket verdiler. Belediye Binası içinde mermer merdiven üzerinde kordon teşkil eden kız mektebi öğrencileri, teker teker Gazi’yi ve eşini selamladılar. Belediye Başkanının odasında bir süre dinlenen Gazi, Vali Fahri Bey tarafından kendisine takdim edilen heyetleri karşıladı. Gazi halkın yoğun tezahüratı üzerine bir ara binanın balkonuna çıkıp, halkı tekrar selamladı. Belediyeye yapılan bu ziyaret sonrası, kendilerini misaf1ir eden Şahinzade Remzi Bey’in Konağına hareket ettiler. Bu gün 19 Mayıs Lisesi karşısında bulunan binanı balkonundan Samsunlulara hitap eden Gazi’nin başında, siyah, kıvırcık bir kalpak, üzerinde de siyah bir elbise vardı. Samsunun yerli ailelerinden Kansızoğlu Osman Bey’in hanımı ile Piyanist Pakize hanımda Latife hanımın beraberinde bulunan Türk Hanımlardı.
Gazi’nin Samsuna geldiği bu günün akşamı, fener alayları şehrin içinde geçit yaptılar. Havai fişekler atıldı. Gazi, Samsun Belediyesinin onuruna verdiği akşam yemeğine katıldı. Belediye Başkanı İbrahim Veysi Beyin Samsun halkı adına yaptığı duygulu konuşmasına cevap olarak Gazi ayağa kalktı ve şu konuşmayı yaptı:
“Muhterem Samsun Ahalisinin hakkımda gösterdikleri sıcak ve samimi hissiyat ve muhabbetten dolayı fevkalade duygulandım: Çok memnun ve müteşekkirim. Bu gün gördüğüm tezahürat, muhterem halkın şefkat, mu
Bu sözlerden sonra Belediye Başkanı ayağa kalkarak, Gazinin hemen arkasında duran bir koltuğu göstererek şu sürprizi yaptı: “Bu koltuk, Reis-i Cumhur hazretlerinin Samsuna ilk geldiklerinde Belediye dairesinde oturdukları koltuktur. Teberrüken buraya getirilmiştir.” Bundan son derece duygulanan Atatürk, birden 5 yıl öncesi Samsunda geçirdiği sıkıntılı günleri hatırladı ve şu konuşmayı yaptı:
“Memleket namına konuşan arkadaşımız ve şimdi Belediye Reisi Beyefendi, 5 sene evvel Samsun’a ayak bastığım günlere ait anıma değindiler. Gerçektende düşmanların İzmir’e çıktıkları ve bütün vatanı parçalamaya karar verdikleri günlerde idi ki İstanbul’dan çıkarak Samsuna gelmiştim. Bu güzel ve kıymetli şehirde yabancı askerler ve zabitler dolaşıyordu. Bu güzel şehir ahalisinin dahil ile irtibatı Merzifon’da bulunan yabancı askerlerle kesilmişti. Karadeniz’e açık olan bu şehir ve onun vatanperver halkı, hasım donanmanın toplarıyla tehdit altında bulunuyordu. Fakat bütün bunlara rağmen ben Samsunu ve Samsun halkını gördüğüm zaman memleket ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın herhalde yerine getirilebilir olduğuna bir defa daha kuvvetle kani oldum. Samsunluların hal ve vaziyetlerinde gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanperverlik, fedakarlık, ümit ve tasavvurlarımı müspet kanaate ulaştırmaya kafi gelmişti. Bu kanaatimi o zaman İstanbul ricalinin en büyüklerine ulaştırmakta gecikmedim. Fakat onlar memlekete ve millete atfı kıymet etmekte çoktan düşmanların gerisinde kalmışlardı. Muhterem Samsunlular hakkında ilk müşahademin verdiği fikir ve kanaatteki bir isabetimi, 5 seneyi aşan bir devrin bütün hadiseleri ve neticeleri bariz bir surette ispat etmiştir. Bu kıymetli memleket ve bu temiz şuurlu fedakar halk, zaman zaman ve layık olduğu derecede temsil edilmemiş bulunmakla beraber, Samsun’u ve Samsunluları daima gördüğüm gibi ve bugün tekrar gördüğüm gibi tasavvur etmekte asla tereddüt etmedim.”
Saat 24:00’te ziyafete son verildi. Atatürk ve eşleri Latife Hanım ve maiyeti, belediyeden gecenin o saatine kadar bina dışından ayrılmayan kalabalık içinden alkışlarla ikamet edecekleri Şahinzadelerin konağına uğurlandı. Ertesi gün 21 Eylül 1924 Pazar günü Samsun-Çarşamba Demir Yolu inşasının başlama törenine katıldı. Bu hattın bir özelliği de Türkiye’de yerli sermaye ile yapılan ilk demir yolu olmasıdır. Tören coşkun kalabalığın alkışları içinde gerçekleşti. Atatürk, Gümüş bir kazma ve kürekle temele ilk harcı koyarak inşaatı başlattı. Demir yolunu yaptıran Nemlizade Galip Beye teşekkür ederek bir konuşma yaptı: “…Filhakika merkezi Anadolu’nun iskelesi olan Samsun’u Sivas’a raptedecek olan demir yoluna başlanırken, Nemlioğulları’nın hakiki programa fiilen tevessülleri ne kıymetli bir misal olmuştur. Samsun- Çarşamba demir yolunun ne kadar feyiz ve refah yolu olacağını düşünerek iftihar edebilirler.”
-Devam Ediyor-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder