This area contains photos and information about the Bosque del Redondo and Wounded Knee incidents forced by the United States Government onto Native Americans. Bosque de Redondo was designed to "take the Indian out of the Indians" and to "save souls" by removing Indian children from their families and placing them in boarding schools.
Yunanistan Parlamentosu'nun 'Küçük Asya Felaketi' adı altında her 19 Mayıs'ta andığı sözde 'Pontus Soykırımı' tarihi belgelerle çürütülüyor. Tarihi belgeler, bölgede Pontus hareketinin bir Amerikan kolejinde filizlendiğini, oluşturulan Rum çetelerine İngilizler tarafından silah sağlandığını, bunun sonucunda binlerce Türk'ün öldürüldüğünü ve binlerce evin yakılarak yüzlerce köyün yok edildiğini ortaya koydu.
1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükümeti Matbuat Müdüriyet-i Umumisi tarafından belgelere dayanılarak hazırlanan ve 1995 yılında TBMM Başkanlığı tarafından yeniden bastırılan 'Pontus Meselesi' adlı kitapta, 'Pontus Soykırımı' tarihi belge ve resimlerle ortaya koyuluyor. Kitapta, mübadele öncesi bölgede yaşayan Rumlar'ın kendi içinde çeteler kurarak Türk köylerine düzenledikleri baskınlarda yaptıkları mezalim anlatılıyor. Kitapta, Pontus hareketinin ilk olarak Merzifon Amerikan Koleji bünyesinde başladığı ve İngilizler'in desteğiyle silahlı eyleme dönüştüğü belirtiliyor.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmasının ardından Rum çetelerinin büyük darbe yediği, bölgedeki Rum vatandaşlarının da iç bölgelere kaydırılması sırasında yine Rum çetelerinin baskınlar düzenleyerek kendi vatandaşlarını öldürdüğü, Osmanlı ordusunun ise tüm Rum kafilelerinin can, mal ve ırzlarının korunması için genelgeler çıkardığı kaydediliyor.
İLK NİFAK MERZİFON'DA
Dr. Yılmaz Kurt tarafından yayına hazırlanan kitapta, Karadeniz Bölgesi'nde Pontus hareketiyle ilk çalışmanın 1904 yılında Amasya'nın Merzifon İlçesi'ndeki Amerikan Koleji bünyesinde, aynı kolejde öğrenim gören Rumlar tarafından 'Pontus Cemiyeti' adı altında gizli bir dernek kurulmasıyla başladığı belirtiliyor. Bu derneğin kurulmasının ardından 1908 yılında Samsun'da 'Rum Teceddüd ve İhya Cemiyeti'nin (Rum Yenilenme ve Canlanma Derneği) kurulduğu, yine aynı yıl Müdafaa-i Meşruta (Şart Olunmuş Savunma) adlı silahlı bir teşkilat daha oluşturulduğu kaydedilen kitapta, bu tarihe kadar Karadeniz'deki Rumlar ile dağlarda eşkıyalık yapan Rum çetelerinin birbirinden ayrı ve önemsiz bir şekilde bulunurken Müdafaa-i Meşruta Cemiyeti ve şubeleri vasıtasıyla bir düzen ve intizam altına alınmaya başlandığına dikkat çekiliyor.
Bütün bunlar olurken Samsun ve Trabzon metropolitlerinin boş durmadığı, bir yandan Yunan hükümetiyle haberleştiği, bir yandan bölgedeki kiliselerde siyasi nitelikte ve din kisvesi altında ayinler düzenlediği, yardımlar topladığı ve memlekete yabancı müdahalesini davet eden açıklamalar yaptığına yer verilen kitapta, İstanbul'daki Fener Patrikhanesi'nin de boş durmadığı vurgulanıyor.
Patrikhanenin Karadeniz'deki propaganda çalışmaları için yardımlar düzenleyerek para tedarik ettiği ve toplanan paralarla yeraltından silahlar satın alınarak gizli yollarla bölgeye gönderildiği kaydedilerek, çetelerin bu silahlarla bölgede kendini hissettirdiği ve eşkıyalık yaparak yöre halkına korku verdiği belirtiliyor. Bölgedeki propaganda çalışmalarını yakından takip eden Osmanlı hükümetinin istihbaratçıları, Rumlar arasındaki gizli mektuplaşmaları ele geçirirken, ele geçirilen bu mektuplar kitapta yayınlanıyor.
İNGİLİZLER'DEN 10 BİN SİLAH
1. Dünya Savaşı'nın başlaması ve Osmanlı'nın bu savaşa dahil olmasıyla birlikte seferberlik ilan edilir. Karadeniz Bölgesi'ndeki Rumlar bu seferberlik emrine uymayarak firar eder ve Rum çetelerine katılır. Osmanlı İmparatorluğu'nun bulunduğu savaş ortamındaki boşluktan yararlanan çeteler, bölgede eşkıyalık yaparak halka korku estirirken, ilk düzenli köy baskınını Aralık 1919'da Bafra'nın Nebyan bölgesinde başlatır. TBMM tarafından hazırlanan kitapta, bu bölüm şöyle anlatılıyor:
"Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra ordumuz küçülüp, bütün silahlarımız elimizden alınınca artık Türk hükümetinin Rum çetelerine Müslüman halkı savunmak için bile bir kuvvete sahip olmadığı görülünce -kuvvete karşı her zaman zayıflık ve itibarsızlık gösteren ve hükümette acizlik gösterince hemen başını kaldıran Rum karakteri anında kendini göstererek-Pontus çeteleri genel olarak saldırı durumuna geçmiştir. Bizim elimizden silahlarımızın alınmasına karşı onlara açıkça yurt dışından silahlar getiriliyordu. İngilizler Samsun'a çıktıkları zaman Rum çetelerine 10 bin silah dağıttı. Sonra Pontus bölgesinde sayıları pek az olan Rumlar'ı çoğaltmak için Rusya'da oturan ve Bolşevik idaresinde yaşamayan Rumlar'ı, vapur vapur Samsun çevresine çıkarmaya ve bizim topraklarımıza yerleştirmeye başladılar. Aynı zamanda böyle yurt dışından doldurmak suretiyle Müslüman nüfus çoğunluğuna yetişmek mümkün olmayacağı tabii olduğundan, çeteler artık çekinmeksizin ve açıkça İslam ezici çoğunluğunu ortadan kaldırmak için rasgele Müslümanlar'ı öldürmeye ve daha sonra köylere baskınlar yaparak katliamlar yapmaya başladılar. Rum çeteleri özellikle 13 bölgede mezalim yapmışlardır. Bunlar Bafra, Samsun, Çarşamba, Terme, Amasya, Merzifon, Köprü, Ladik, Gümüşhacıköy, Havza, Tokat, Erbaa ve Zara kazaları."
Kitapta Bafra'nın Nebyan bölgesinde silahlı eyleme başlayan Rum mezalimi şöyle anlatılıyor:
"Nebyan bölgesinde özellikle 17 Rum köyü bulunuyordu. 17 Rum köyü seferberlik emrine uymadıkları gibi, aynı emre uymak istemeyen Bafra Rumları Nebyan'a katılmaya başladı. Nebyan'da toplanan Rumlar yeterli güç ve gücün mevcudiyetine inandıktan sonra saldırıya geçtiler. Rum çeteleri ilk eylemi Kasnakçı Köyü'nde başlatmış, 2 Müslüman köylüyü sırt sırta bağlayarak yakarak öldürmüşlerdir.
Ondan sonra görevine giden jandarmayı, birliğine katılmaya çalışan bir askeri, tarlasında saban süren bir çiftçiyi öldürmüşler, yollarda rastladıkları Müslüman kadınlarının iffetine saldırmaya başlamışlardır. İlk kanlı sahne Çağşur Köyü'nde sergilendi. Köyü baştan sona yaktılar, beşikteki çocuktan en yaşlı ihtiyarına kadar hepsini öldürdüler. Koşaca Köyü'nü de aynı şekilde toptan yaktılar, köy halkının tamamını öldürdüler. Boyalı, Türkmenler, Kasnakçı, Kuşkayası, Çepniler köyleri de bölüm bölüm yakıldı ve halkı yok edildi. Köyleri yağmaladılar, bütün hayvan ve eşyaları da götürdüler."
Kitabın tam 155 sayfası Rum çetelerinin Bafra, Samsun, Çarşamba, Terme, Amasya, Merzifon, Köprü, Ladik, Gümüşhacıköy, Havza, Tokat, Erbaa ve Zara'da yaptıkları mezalimlere ayrılıyor. Hemen her sayfada, hangi yörede ne kadar insanın, hangi çetelerin baskını sonucu öldürüldüğü, hangi mallarının yağma edildiği isimleriyle ve tarihi belgeleriyle birlikte anlatılıyor.
Bu arada Osmanlı hükümeti Mustafa Kemal Paşa'yı çok geniş yetkilerle donatarak Samsun'a gönderdi. Harbiye Nazırlığı'nın kendisine verdiği talimatın 1. maddesi "Bölgede iç asayişin iade ve devamı ve bu asayişsizliğin sebeplerinin tespiti" şeklinde yazılmıştı.
Mustafa Kemal Paşa bölgeye geldikten 2 gün sonra 21 Mayıs'ta Sadrazamlığa gönderdiği şifreli telgrafta durumu şöyle açıklar:
"Pontusçu Rumlar'ın bölgedeki liderleri Samsun Metropoliti Termanos'tur. Bölgedeki Rum nüfusunun artırılması için Rusya'dan göçmen getirilmekte ve deniz yoluyla getirilen çeteler kıyılardan içeri sokulmaktadır. Bölgede 40 kadar Rum çetesi vardır. Türkler de bunların saldırılarından korunmak maksadıyla 13 direniş grubu teşkil ettirmişlerdir. Bölgedeki asayiş kuvvetleri yetersiz kalmaktadır."
Mustafa Kemal Paşa, Türk çetelerinin en kalabalık ve kuvvetlisinin reisi olan, Giresun'da faaliyet gösteren Topal Osman isimli Osman Ağa'ya her türlü desteği vererek, Rum ve Ermeni çetelerini bitirme mücadelesine girmişti. Osman Ağa, Rum çetelerini kısa süre sonra bitme noktasına getirmiş, elinden kurtulanlar da Lozan'da imzalanan mübadele anlaşması uyarınca Yunanistan'a gitmişlerdi.
RUM EVLERİ SİLAH DEPOSU GİBİ
Pontus çetelerinin ciddi bir tehlike olduğunu gören Osmanlı hükümeti, Yunan donanmasının 9 Haziran 1921 tarihinde İnebolu'yu bombardıman etmesi ve karaya kuvvet çıkarması ihtimali üzerine Karadeniz kıyılarını savaş alanı ilan eder ve bir beyanname yayınlayarak bölgede yaşayan Rumlar'ın, ellerindeki silahları derhal hükümete teslim etmesini ister. Ancak bu emre Rumlar uymayınca, kurulan özel bir komisyon tarafından ev ev aramalara başlanır ve silahını vermekten kaçınan birçok Rum dağlara kaçarak eşkıyalara katılır.
Aramalar sonunda Samsun-Amasya bölgesinde oturan Rumlar'dan 2 binden fazla savaş silahı ve 1 milyon 200 bin fişek toplanabildi. Osmanlı hükümeti sadece evlerde silah aramasıyla kalmaz ve 1. Dünya Savaşı sırasında Çar Rusya'sından kaçan göçmenleri geri gönderir, bölgedeki 15-50 yaş arası eli silah tutan Rum vatandaşlarının Pontus çetelerine yardım etmemesi için iç bölgelere taşınmasına bir beyannameyle karar verir.
RUM MALLARI EMİN ELLERDE
Tarihi belgelere dayanılarak hazırlanan kitapta, iç bölgelere gönderilecek Rum vatandaşlarının tüm taşınabilir ve taşınamaz malları emin ellerdedir. Merkez Ordusu Komutanlığı'nın Mutasarrıflıklar, 10. Fırka, Ordu Sancağı Kumandanlıkları, Samsun Merkez ve Çarşamba Mevkii Kumandan Yardımcılıkları'na gönderilen genelge şu şekildedir:
"Samsun ve Ordu sancaklarındaki Rumlar'ın yerlerinde bırakılmalarında askeri açıdan sakınca görüldüğünden Samsun ve Ordu sancaklarındaki şehirler, kasabalar ve köylerde oturan Rumlar istisnasız aileleriyle birlikte iç kısımlara taşınacak ve kıyıdan uzaklaştırılacaktır. Taşınan Rumlar'ın taşınabilir ve taşınamaz malları hakkında adaletle davranılacak, hiçbir ferdin haklarının çiğnenmesine izin verilmeyecek, yasal olmayan şekilde faydalanma ve menfaat sağlama gibi durumların olması etkili ve şiddetli tedbirlerle yüksek dereceli memurlar tarafından önlenecektir. Vatanın menfaatlerinin yanında hükümetin ve dinimizin şerefinin, şanının korunması açısından olağanüstü önem taşıyan bu konulara aykırı hareket etmeye cesaret edecek olanların şiddetle cezalandırılması kararlaştırılmıştır."
Kitapta açıklanan Merkez Ordusu Komutanlığı'nın belgelerine göre, Rumlar'ın kafileler halinde iç bölgelere taşınmaya başlandığı sırada dağlardaki Rum çetelerinin boş durmadığı, kafilelere baskınlar yaptığı, kafileleri koruyan askerler ile çeteler arasında çatışmalar çıktığı, birçok Türk askerinin bu çatışmalarda şehit olduğu ve önemli miktarda hayvan ve cephane kaybı oluştuğu belirtiliyor.
MÜBADELE GERÇEKLEŞİYOR
Kitapta, bölgedeki Rumlar'ın iç bölgelere taşınmasının ardından İstanbul Rumları'nın tepkileri yine askeri belgelere yer verilerek gözler önüne seriliyor. Belgelere göre, İstanbul Rumlar'ı kendilerine has yaygaralarıyla 'Karadeniz'de katliam' yapıldığını söylemeye başlar ve bu görüşlerini Rum ve Yunan yanlısı Fransız gazetelerinde yayınlatırlar. Bu yaygaralar Avrupa ve Amerika'ya kadar yayılır. Amerika'nın İstanbul Büyükelçisi Amiral Bristol, Mustafa Kemal Paşa'ya telgrafla, bir nota gönderir. Mustafa Kemal Paşa, Amiral Bristol'un notasını Dışişleri Bakanlığı'na gönderir. Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey de 21 Temmuz 1921 tarihli telgrafında Amiral Bristol'a gönderdiği notada, Pontus hareketinin 1904 yılında başlamasından o güne kadar geçen olayları tek tek anlattıktan sonra, sadece Samsun çevresindeki Rum evlerinden 2 bin tüfek ve 2 milyon 200 bin fişek ele geçirildiğini, bunun neticesinde sahilde olanların iç bölgelere taşındığını belirterek şöyle der:
"Kesinlikle bir katliam olmamış yalnız askerlere ve güvenlik güçlerine karşı silah çekerek dağa çıkanlar takip olunmuştur. Sevkıyat işine bakan memurlardan küçük bir görevi kullanma görüldüğü takdirde bile derhal Harp Divanı'na teslim olunmuşlardır."
Sonuçta 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ve Yunanistan hükümeti arasında 'Ahali Mübadelesi' anlaşması imzalanır ve nüfus değişimine gidilir. Bu mübadelede, Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları dışarıda tutulurken, geri kalan bütün unsurlar karşılıklı ve zorunlu olarak değiştirildi. Bundan sonra Karadeniz'de gizli veya açık hiçbir Rum varlığı kalmadı. Pontus hareketinin silahlı eyleme geçmesinden bitişine kadar olan süre içinde bin 641 Türk katledildi, 323 kişi yaralandı ve sakat kaldı. Yüzlerce kadın ve kızın ırzına geçildi. 3 bin 723 ev yakıldı ve bin 800 soygun ve gasp gerçekleşti. 1922 yılının hesaplamasıyla 15 milyon lira zarar oluştu.
176 DERNEK, YÜZLERCE KURULUŞ
Rum çetelerinin yaptığı mezalimlere rağmen Yunanistan'ın 85 yıldır boş durmadığı, 'Küçük Asya Felaketi' senaryosunu hazırlarken lobi faaliyetlerine büyük önem verdiği ortaya çıktı. Bugün tamamen Karadeniz yöresini kapsayan ve hedef alan Yunanistan içinde ve dışında 'Pontus Derneği-Vakfı' gibi değişik ad ve etiketlerde 176 teşekkül, Yunanistan'daki Ermeniler'e kurdurulan Türkiye'ye ve Türk milletine yönelik hedefleri bulunan 31 kuruluş, Yunanlı asker ve bürokratlarca oluşturulan 58 sosyo-politik örgüt, Türkiye firarilerinden muhtelif Marksist-Leninist fraksiyonlarınca oluşturulan 38 teşekkül, Kıbrıs konusunda uluslararası platformlarda gerekli görüldüğünde fikri aksiyonu süratlendirmek için üst düzey bürokratlar tarafından oluşturulan 19 üst düzey sosyo-politik kuruluş, bu teşekküllerin faaliyetlerine paralel yalnız Güney Kıbrıs'ta ise 170 örgüt. Ayrıca New York'ta ve ABD'nin geneline yönelik 750 kadar sosyo-politik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik faaliyetler ihtiva eden konfederatif AHEPA örgütü bulunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder