26 Şubat 2007 Pazartesi

1864 Çerkes Göçü -I


/Dr. Cahit Tutum
Giriş
Üzerinden 137 yıl geçmesine karşın göç dramını sarmalayan tarihsel belirsizlik örtüsü hala ortadan kaldırılamamıştır. En yalın gerçek, olayı tanımlayan terim üzerinde kesin bir birliğin sağlanamamış olmasıdır. Bu büyük olay “göç”müdür, “sürgün” müdür, “soykırım” mıdır? Niçin, nerede, ne zaman başlamış, nasıl uygulanmış, kimleri içine almış ve ne şekilde sonuçlanmıştır? Kuzey Kafkas direnişi ve Çerkeslerin göçürülmesi olayında İngiliz ve Osmanlıların rolü ne idi? Göçü “soykırım” biçimine dönüştüren etkenler ve koşullar nelerdi? Tarihteki benzerlerine oranla ağırlığı ve özelliği ne idi? Olayın günümüze ulaşan sorunları nelerdir? Bu ve benzeri sorular hala doyurucu yanıtlar beklemektedir.


Başta Kuzey Kafkasya’nın tarihi olmak üzere Osmanlı, Rus, İngiliz ve özetle Avrupa siyasal tarihinin önemli bir kesitini oluşturan bir dönemin olaylarını, öncesi ve sonrası ile bir bütün olarak ele alıp irdeleyen eserlerin azlığı şaşırtıcıdır. Bu alanda standart ölçülerde eser azlığı, hatta yokluğu kolay açıklanabilir bir olgu değildir. Son zamanlarda konuya sınırlı ölçüde yaklaşan yayınlar dikkati çekmekle birlikte söz konusu tarihsel olay bugün de bütün özgünlüğü ile siyaset ve tarih bilimcilerine sürekli çağrılar çıkarmaktadır.

Hemen belirtelim ki bu inceleme, böyle bir çağrıya yanıt olabilecek nitelikte ve kapsamda bir çalışma değildir. İnce­le­menin kapsamı, sadece göçün yoğunluk kazandığı 1864 yılına ait bir kısım İngiliz belgeleriyle sınırlıdır. Üstelik bu belgeler olaya i­lişkin İngiliz belgelerinin çok küçük bir parçasını oluşturmak­tadır. İncelemenin amacı ise baştan sona bir insanlık dramına dönüşmüş büyük göç olayından görüntü kesitleri sunmak, ko­nuya ilgi çekmek ve olayın çok yönlü siyasal boyutları olduğuna işaret ederek bu alanda yapılacak çalışmaları özendirmektir.

1864 yılı Çerkes boyları tarafından Ruslara karşı çok uzun süreden beri sürdürülen direniş savaşlarının noktalandığı yıldır. Bu tarihin öncesi ve sonrasına ilişkin olaylar, insanlık tarihinin gölgeli sayfaları arasındadır. Bu döneme damgasını vuran olgu, çok sayıda Çerkesin yurtlarından koparılarak sefalet içinde göçe zorlanmasıdır.

Şamil’in yenilgisini (1859) izleyen dönemde hızlanan göç dalgaları 1864 yılında doruk noktasına ulaşmıştır. İşte tarihte “muhaceret” (göç), “büyük göç”, “sürgün”, “soykırım”, “Yistan­bı­lak’ue” (İstanbul yolculuğu) gibi adlarla anılan bu olay, tarihin tanık olduğu büyük dramlardan biridir. Aradan 136 yıl geçmesine karşın olay tüm boyutlarıyla ortaya konulabilmiş değildir.

Kafkas direniş savaşları ve göç olayının ardında yatan nedenlerin yeterince ortaya konulamadığından yakınan bir Kabardey bilim adamı şöyle demektedir:1

... Kimileri, bu zorlu tarihsel olgular hakkında kendi kişisel beklenti ve kanaatlerine dayanarak konuşuyorlar. Bu ise tarihsel gerçeklerin anlaşılmasını güçleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Bütün bunların nedeni, bu çok önemli konuda yapılan çalışma ve araştırmaların yetersizliği ile tarih biliminin buna ilişkin özgün bir bakış tarzının bulunmamasıdır. Arşivdeki belgeleri gerektiği zaman değerlendirme özgürlüğü de olmamıştır.

Bir başka yazar da konunun yeterince işlenmediğinden yakınırken şunları söylemektedir:2

Bugüne değin Kafkas-Rus savaşlarıyla göç nedenleri ne siyasal, ne de sosyo-ekonomik yönden incelenmiştir. Ülkemizdeki tarihler daha çok olaylar kronolojisi biçiminde değerlendirilmiştir. Eldeki Kafkas tarihleri de çoğu zaman bu sınırı taşmıyor...

Olayın değerlendirilmesinde ülkeden ülkeye önemli farklılıklar görüldüğü gibi aynı ülkede dönemden döneme birbirleriyle çelişen değerlendirmelere de rastlanmaktadır. Göç olayının baş aktörü olan Rusya’daki değerlendirmeler bunun tipik bir örneğidir.

1950’li yıllardan önce Rus yazınında Kuzey Kafkasya topraklarında on yıllardır sürdürülen direniş savaşları “demokratik” ve “ilerici” olarak nitelendirilmekte idi. Buna göre yerli halkın direnişi, Çarlık emperyalizminin “tecavüz” ve “tasallut”una karşı ulusal bağımsızlık uğruna kahramanca yürütülen bir savaştı.

Bu yaklaşımın 1950’lerde aniden değişerek keskin bir “U” dönüşü yaptığı görülmektedir. 14 Mayıs 1950’de Pravda gazetesinde yayımlanan bir makalede Kuzey Kafkas direniş hareketleri Anti-Marksist bir hareket olarak nitelenmiştir. Makaleye göre direniş mücadelesi tarihsel realiteye aykırıdır ve onu başka türlü göstermeğe kalkmak tarihi yanıltmak olur. Olay İngiliz kapitalizmi ile Türk sultanının tezgahlarında dokunmuş gerici ve aşırı milliyetçi bir harekettir.3

Bu görüşe göre Dağıstan, Çeçenistan ve Çerkezistan’da bağımsızlık savaşını sürdüren önderler feodal sınıfın temsilcileri, geniş halk kitlelerinin çıkarlarıyla ortak hiç bir yönü bulunmayan “Muhammed fanatikleri” ve “şovenist”lerdi. Bunların amacı Türkiye ve İngiltere’nin kanatları altında gerici ve uydu bir devlet yaratmaktı. Rus İmparatorluğunun tüm diğer halkları gibi Çar baskısından eziyet çekmekle birlikte Kuzey Kafkas boylarının baş eğdirilmesi gerçekte onların İngiliz sermayesinin yönettiği “koloniyal” uluslar safına katılmalarını önlemiştir.

Marksist-Leninist temele dayandırılan bu görüşler, aslında Marx’ın geçmişteki tavrına ters düşmektedir. Çünkü Marx’ın o dönemde Kafkas savaşçılarını özgürlük savaşçıları olarak selamladığı ve Çarlık emperyalizmini kınadığı bilinmektedir. İlginç olan nokta Marx’ın o dönemde İngiliz ve Osmanlı hükümetlerine karşı eleştirisi, olaya karıştıkları için değil, yeteri kadar karışmadıkları ve etkili olamadıkları içindir.4

1956’larda olumsuz değerlendirmelerden bir kez daha uzaklaşıldığı görülmektedir. Örneğin A.M.Pikman (1956), Şamil’in önderliğindeki Müridizm’in gerici ve dış kaynaklı olduğu yolundaki görüşleri eleştirerek bu gibi toptan “mahkum edici” nitelemelerin gerçeklere ters düştüğünü belirtmektedir.5

Günümüzde Rusya’da egemen olan yeniden-yapılanma anlayışı çerçevesinde sorunun daha özgürce tartışılmaya başlandığı görülmektedir. Adığe, Abhaz ve diğer Kafkas halklarının özgürlük savaşlarının ve Türkiye’ye göçlerinin nedenleri üzerine 24-26 Ekim 1990 tarihlerinde Nalçik’ta düzenlenen bir toplantıda konuyu çeşitli yönleriyle ele alan bir dizi tebliğ sunulmuştur. Toplantıya sunulan tebliğleri özetleyen bir yazar şu yargıya varmaktadır:6

Bu konferansta anlatılan tarihi gerçekleri halk yığınlarının bilgisine sunma özgürlüğü uzun yıllar yoktu. Konu hakkında yazanlar da gerçekleri çarpıtarak ve yalanlara dayanarak yazıyorlardı. Bu durumun Çarlık zamanında ve Sovyetler devrinde de (1985 Nisan’ına kadar) böyle devam etmesini anlamak güçtür.

Olayların doğum yeri olan Rusya’da görülen bu inişli çıkışlı değerlendirmeler söz konusu tarihsel olgunun nesnel biçimde incelenmesi gereğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Ülkemizde ise bu alandaki çalışmaların çok yetersiz olduğu söylenebilir. Son zamanlarda bazı incelemeler7 dikkati çekmekle birlikte özellikle Osmanlı, Rus ve İngiliz arşivlerine dayalı değerlendirme gereksinimi bugün de güncelliğini korumaktadır.
  
Belgelerin Yorumu
Peter Brock büyük göç olayının öncesini şöyle anlatmaktadır:8

1863 yılı ağustos ayında Abzehler Ruslarla uzlaşmak zorunda kalmışlar ve böylece direnişin bütün yükü Ubıh ve Şapsığ’ların üzerinde kalmıştı. Bununla birlikte, Polonyalılar, Kasım ayında yerli boyların yardımıyla Rusları savaşta yenilgiye uğratma başarısını göstermişlerdi. Ancak Çerkeslerin bütün kış boyunca İstanbul’da peşinde koştukları destek bir türlü sağlanamamıştı. Bu nedenle 1864 baharında Polonyalılar, bir yolunu bularak ülkeden ve Ruslardan kaçmayı başarırlarken geride kalan ve hala bağımsızlıklarını sürdüren Çerkesler, en sonunda teslim oldular. Çerkeslerin güçlü askeri üssü Kbaada’nın Ruslar tarafından 21 Mayıs 1864 tarihinde ele geçirilmesi üzerine Kafkas Savaşları noktalandı.

Çerkesya’nın düşüşü, bölgedeki boyların mücadeleyi bırakmalarına ve bunun sonucu olarak bağımsızlıklarını yitirmelerine ve onbinlercesinin trajik sürgününe (tragic exodus) yolaçtı. Başka yerlere göçürülme girişimlerinden umutsuzluğa düşen ve bağımsızlıklarına aşırı derecede düşkün olan Çerkesler Rus boyunduruğunda kalmaktansa büyük sayılarla Türkiye’ye göçü tercih ettiler.

İşte sunduğumuz belgeler bu göçle ilgilidir. Belgelerin özü, İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde yer alan 15 adet resmi yazışma metinlerinden ibarettir. Belgelere “içindekiler”i gösteren bir sayfa ile bir Kafkasya haritası eklidir. Belgelerin dış kapağında “Çerkes Göçmenlerinin Türkiye’de Yerleştirilmelerine İlişkin Yazışmalar” ibaresi bulunmakta ve metinlerin 6 Haziran 1864 tarihinde Avam Kamarasına sunulduğu belirtilmektedir. Belgelerin iç kapağında ise şu ibare bulunmaktadır. “Çerkes Boylarının Türkiye’ye Göçleri ve Ruslar Tarafından İçine sokuldukları Sürgün Koşulları ve Türkiye’ye Kabulleri için Yapılmakta Olan Hazırlıklara İlişkin Raporlar veya Yazışmalar veya Özetler”.

Raporların ilki 17 Şubat 1864 ve sonuncu 19 Mayıs 1864 tarihlerini taşımaktadır. Bu duruma göre yazışmalar üç aylık bir dönemi kapsamaktadır. Yazışmaların ikisi Trabzon, üçü İstanbul, üçü Sohumkale, dördü St. Petersburg, birer tanesi de Londra, Odesa ve Paris çıkışlıdır. Raporların üç eki bulunmaktadır. Bunlardan ilki üç numaralı yazışmanın eki olup Çerkesler adına İngiltere Kraliçesi’ne sunulan dilekçenin İngilizce çevirisi, ötekiler ise 12 ve 14 numaralı yazışmalara eklenen ve St. Petersburg gazetesinden aktarılan Fransızca alıntılardır.

Belgelerde sergilenen olgular, görüşler ve yorumlar, belli bir zaman dilimi içinde Türkiye’nin belli bir köşesine yönelmiş göç dalgasının görüntülerini yansıtmaktadır. Bitmemiş, devam etmekte olan bir olayı fotoğraflamaktadır. Göç dalgalarının yöneldiği limanlar sadece Trabzon ve Samsun’dan ibaret değildir. Göçün bir de balkanlara (Varna, Köstence) yönelik kısmı vardır.

Bu nedenle bu belgelere bakarak bu büyük olayın nedenleri, kapsamı, aşamaları, sonuçları ve olaya taraf olanların tezleri hakkında kesin yargılara varmak, sonuçlar çıkarmak ve genellemelerde bulunmak olanaksızdır. Her şeyden önce bu belgeler az sayıda İngiliz yetkilisinin saptamalarını, görüş ve yorumlarını yansıtmaktadır. Kaldı ki daha önce de belirttiğimiz gibi bu belgeler, bu konudaki İngiliz kaynaklarının çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Söz konusu belgelerde yer alan bilgilerin Rus ve Osmanlı arşivlerindeki bilgilerle zenginleştirilmesi ve irdelenmesi gerekir.

Bu gerçeklere karşın sunduğumuz belgelerden olaya ilişkin bazı ipuçları çıkarılamaz mı? Kuşkusuz iddialı olmamak ve kesin genellemelerde bulunmamak kaydıyla bu olanaklıdır. Ancak vardığımız sonuçlar, ister istemez tartışmalara açık geçici yargılar ve iddialar olmaktan öteye geçemeyecektir. Çünkü açıklamalarımız yazışmalarda yer alan bilgilerle sınırlıdır. Hemen belirtelim ki, açıklamalarımızda zaman zaman yazışma belgelerinin dışına çıkarak bazı ek bilgilere ve kaynaklara da yer verdik. Bundan amaç yazışma metinlerinden edindiğimiz izlenimleri somutlaştırmak ve netleştirmektir. Bu vesile ile yorumlarımızın yazışma belgelerinin verdiği olanaklarla sınırlı olduğu gerçeğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Yazışma belgelerine dayanarak aşağıda göçün “niteliği”, “koşulları”, “kapsamı”, ve “yönlendirilmesine” ilişkin bazı saptamalarımızı sunuyoruz.


 -Devam Ediyor-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder