27 Şubat 2007 Salı

Atatürk ve Samsun -I



/Uğur DEDE

Acemi, Çerkezi, Kürdü, Terekemesi, Lazıyla Türk Milleti, 1. Dünya Savaşında hiç bir milletin gösteremeyeceği fedakarlıkları ve kahramanlıkları göstermiş dört yıl boyunca, Galiçya’ dan Ardahan'a, Çanakkale’den Süveyş’e, cepheden cepheye koşmuş ama yinede mağlubiyetten kurtulamamıştı.

30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Mütarekesiyle yenilgi devlet tarafından resmen kabul edilmişti. Düşman donanması savaşta geçemeyeceği Çanakkale’yi barışta geçerek, Dolmabahçe sarayının önüne demir atacak, 1453 ten beri Devleti Aliye payitahtlık yapan İstanbul,  işgalin karargahı olacaktı. Ve işgal sadece  İstanbul’la sınırlı tutulmayarak, Anadolu’nun da dört bir tarafında gerçekleşecekti. Vatan toprağı, Türk Milletinin haremi namusu işgalin hüznüyle tanışacaktı.

İşgalin ızdırabını yaşar bütün bir Anadolu. Onca şehit, onca yokluk ve zaruret içinde çekilmiş onca çaba yetmemişti bedel olarak özgünlüğe… Tekrar ve yeniden bir şeyler yapılmalıydı.

Daha Yıldırım Orduları Gurubu Kumandanıyken kendisine Mondros Mütarekesi tebliğ edildiği gün İstanbul Hükümetine mukavemet parolası veren Gazi Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918 de İstanbul’a geldiğinde; İtilaf devletleri donanmaları en arkada Yunan Averof zırhlısı olmak üzere yüze yakın büyük savaş gemisiyle Paşanın Haydarpaşa’da trenden indiği saatlerde Boğazı ablukaya alıyorlardı. Daha dün Çanakkale’de geçit vermediği düşmanı payitahtta gören Mustafa Kemal Paşa, düşman donanmasına döner,  Cephede Ölümü emreden yürekle haykırır!

     - Geldikleri gibi giderler!

Mustafa Kemal Paşa, Mutareke döneminde İstanbul’da kaldığı 184 gün içinde siyasi teşebbüslerde bulunmuş, dört sefer padişah ile görüşmüş, dost çevrelerle kurduğu ilişkiler, yaptığı çalışmalar süresince vatanı kurtarma çareleri aramış, bağımsızlık ve varlığımızın ancak kanımızı ve canımızı esirgemeyeceğimiz bir savaşla kurtarılabileceğini arkadaşlarına telkin etmişti. Osmanlı Devleti topraklarının işgal edildiği bu dönemde halka kurtuluş için önerilen üç yolu özetleyerek yakınındakilere şöyle sesleniyordu:         

        -İngiltere himayesine girmek, Amerikan Mandasını kabul etmek ve bölgesel kurtuluş çarelerini aramak… Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve uyuşukluğu kabul etmekten başka bir şey değildir.

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul da Fethi OKYAR, Genelkurmay Başkanı Fevzi ÇAKMAK, Rauf ORBAY, Albay İsmet İNÖNÜ’ lerle sürekli görüştü. İstanbul halkı ve basını ile temasa geçti. Vatanı kurtarma adına artık İstanbul’da yapılabilecek fazla bir şey kalmamıştı. Vatanı kurtarma düşüncesinde olanların umudu Anadolu’daydı artık.

Paşa’nın düşüncesi, Türk Milli varlığı ve İstikbali için ne bölgesel bir kurtuluş çaresi aramayı ne de İngiliz ya da Amerikan himayesine girmeyi kabul etmiyordu. O’na göre tek kurtuluş çaresi: Halka gidilerek, Anadolu’ya geçilerek halkı teşkilatlandırmak, Milli Mücadele’yi başlatmak, Milli Hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız bir Türk Devleti kurmaktı.

Bu sırada Samsunda yaşayan Rumlar, Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla birlikte çeteler kurup Türk Köylerini basmaya, halkın canına, malına ve namusuna saldırmaya başlamışlardı. Rumların asıl amacı, 17-18 Mart 1919 Tarihinde Samsun’a asker çıkaran İngiliz’leri de arkalarına alarak, yaptıkları çete baskınlarıyla kargaşa çıkararak, Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7. maddesi gereği bölgeyi İtilaf devletlerinin işgaline açmaktı. Rumların bu oyunlarına karşı Türk halkı kendini savunmak için teşkilatlanmaya, can ve mal güvenliklerini korumaya çalıştı. Hatta İngilizlerin Samsun’a çıktıkları gün vatansever bazı Türk Subayları da birlikleriyle dağlara çekilmek zorunda kaldılar. Bu olaydan endişe duyan İngiliz Yüksek Komiserliği ve Karadeniz Ordusu Başkumadanlığı, 21 Nisan 1919’da İstanbul Hükümetine bir nota vererek, sıkıştırmaya ve olaylara engel olmaya zorladı. Verilen notada;” Doğu Karadeniz Bölgesinde Rumlara yapılan sözüm ona tecavüzlerin önlenmesi ve bölgedeki asayişsizliğin giderilmesi” talep edilmişti.

Aslında Samsun, Vezirköprü, Merzifon ve dolaylarında Pontus Rum Çetelerinin   Müslüman ahaliye saldırıları İngilizlerin limana demir atmalarıyla daha da artmıştı. İtililaf Devletleri, işi tam tersinden ele alarak, bu bölgede meydana gelen olayların sebeplerini Türklerin Hıristiyanlara karşı saldırıları olarak değerlendirmişlerdi. İstanbul Patriğinin İtilaf Devletlerini kışkırtmasıyla, Türklerin Rumları öldürme hazırlığı içinde oldukları yalanlarıyla dolu iddialar “Canik Bölgesi Asayiş Dosyası” adıyla bir raporun hazırlanmasına neden oldu.

Baskılar şiddetlenmiş, İstanbul Hükümeti için tek çıkar yol, olağanüstü yetkilerle donatılmış güvenilir bir komutanı Samsun’a göndermekten başka çare kalmamıştı. Artık merkezi Samsun’da bulunan 9. Ordu Müfettişliğine atama yapılacak ve bunun için güvenilir bir komutan aranacaktı. Güvenilir komutan bulmakta zorlanmayan İstanbul Hükümeti,  girdiği hiçbir savaşta yenilmemiş Mustafa Kemal Paşa isminde itirazsız karara vardı.  Samsun bölgesindeki güvenliği sağlamak amacıyla 30 Nisan 1919 tarihinde imzalanan yetki belgesiyle 9. Ordu Müfettişliğine atanan ve bu atama ile kendisine askeri ve sivil makamlara emretme yetkisi verilen Mustafa Kemal Paşa’nın da Anadolu’ya geçmek için aradığı fırsat doğmuş oldu.

Kendi ifadeleriyle “İsyan çıkaran ve bölgedeki azınlık Rumlara eziyet eden Türkleri tepelemek” için,  Merkezi Sivas’ta bulunan iki tümenli 3. kolordu ve merkezi  Erzurum’da bulunan 4 tümenli 15. kolordunun emrine verildiği 9.cu Ordu Müfettişliği (ki 15 Haziran 1919 dan sonra adı 3. Ordu  komutanlığı olacaktır) Mustafa Kemal Paşa’nın yeni görevidir artık.

9. Ordu Müfettişliği sıfatıyla, 15 Mayıs 1919’da OSMANLI Hükümet yetkililerini ziyaret ettikten sonra Bab-ı Ali (Hükümet Merkezi)den uğurlanırken orada bulunanlara şöyle sesleniyordu Mustafa Kemal Paşa:

    -Celadet (Üstün  cesaret) gösteriniz!

İzmir’in işgalinin ertesi günü Mustafa Kemal’i kabul eden Sultan Vahdettin, Boğaziçi’nde bulunan düşman zırhlılarının saraya çevrilmiş toplarını göstererek; “ Görüyorsun, ben artık memleket ve milleti nasıl kurtarmak lazım geleceğini tasavvurda tereddüt ediyorum. İnşallah millet mütenebbih ve müteyakkız olur. Bu kötü durumdan gerek bizi, gerekse kendisini kurtarır.” Dedi.  Mustafa Kemal Paşa’da görevinde başarılı olunması için kendisine itimat edilmesini” istedi.

İşgal Kuvvetleri komutanlığından Önceden İstanbul’dan Çıkış izni alınmış 16 Mayıs 1919 tarihi itibariyle de Mustafa Kemal Paşa, Cuma selamlığından sonra padişaha veda eder. Sevinçten kuşlar gibi uçacak haldedir. Anadolu’ya, Türk Kurtuluş Destanını yazmaya gidiyordu. Ancak bu sevinci Rauf ORBAY Bey aldığı bir istihbarat üzerine kesmek zorunda kalır. Pek güvenilir kaynaktan, Mustafa Kemal Paşa’nın bineceği geminin İngilizler tarafından batırılacağı haberini verir. Mustafa Kemal Paşa bu durum karşısında şunları söyler:

-Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimden bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıklı idi. Ancak benim için yakalanmak, hapsolmak, sürülmek, düşündüklerimi yapmaktan men edilmek, hepsi ölmekle aynı idi. Hemen karar verdim, Otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim. Baktım ki rıhtıma yanaşmış olacağını sandığım vapur, uzaklardadır. Sandallarla vapura gittik. Kaptana yola çıkmak için emir verdimse de Kızkulesi açıklarında muayeneye tabi tutulduk. Birkaç ecnebi subay bizi yoklayacaktı. Muayene uzun sürdü. Gelip gidildiğine göre acaba bunlarla şehirdekiler arasında bir muhabere mi vardı? Maksat beni tutuklamaksa, bütün bu şeylere gerek yoktu, sıkılıyordum. Bir kararsızlıkta olabilir, diye düşündüm. Bundan istifade edebilmek için kaptana hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söyledim. 27 yılık ihtiyar kaptan demir almaya başladı. Ben kaptan köşkünde idim. Subay ve Askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik. Karadeniz boğazından çıkarken, kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Cevap verdi: “Ne aksi, dedi, bu denizi pekiyi tanımam, pusulamızda biraz bozuk… “ Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek isteğim, Anadolu’nun bir kaya parçasına ayak basmaktan ibaretti…

16 Mayıs akşamı tarihsel görevini yerine getirmek üzere Karadeniz’e açılan BANDIRMA VAPURU, eski bir vapurdur ve saatte ki hızı yalnızca 7 Deniz Mili ve de pusulası bozuktu. Gemi, 1878 yılında İskoçya’nın Paisley Bölgesindeki Macintyre şirketi tarafından Houston and Cardett tezgahların da 21 sıra numarasıyla 279 grostonluk, küçük bir yolcu vapuru olarak inşa edilmiştir. Geminin ilk sahibi Dussey and Rabinson adlı İngiliz şirketi, gemiyi “Torocader” adıyla 5 yıl çalıştırmış ve 1883 yılında Yunanlı armatör Psicha tarafından satın alınarak “Kymi” adı verilir. Bir süre sonrada İstanbullu bir Rum tarafından satın alınarak gemi Rama Derosimo İstanbul adlı şirkete devredilir. 1894 yılında Pire Limanındaki kaydı alınarak İdare-i Mahsusa ya nakledilerek “Panderma” adını verilir. 1910 Yılında İdare-i Mahsusa, Osmanlı Seyrüssefain İdaresi yani Osmanlı Denizcilik İşletmeleri adını alır ve geminin adı da “Bandırma” olarak değiştirilerek posta vapuru olarak hizmet vermeye başlar. 19 Mayıs 1919’daki kutlu seferinden sonra da posta hizmetine devam eden gemi, 1925 yılında İlhami SÖKER adlı şahsa satılır. 4 Ay içinde Haliç tersanelerinde sökülür. Bu gün Samsunumuzda Valiliğimizce aslına uygun olarak Taşkınlar Gemi Sanayi Tic. A.Ş. ye yaptırılan Bandırma Vapuru, 47,7 m. Boyunda, 6,83 m genişliğinde ve 4,27 m yüksekliğindedir. Yapımı 15 Nisan 2001 yılında tamamlanan gemi, Samsun’umuzda Doğu Park sahilindedir.

Şimdi bu yolculuğu, Bandırma Vapurunun yaşlı kaptanı İsmail Hakkı DURUSU’dan dinleyelim:

-Mustafa Kemal Paşa’yı ilk defa görüyordum. Üzerinde resmi üniforması vardı. Kordonlu, nişanlı olan bu üniforma mirlivarlık yani Korgenerallik ve Fahri Yaver-i Hazreti Padişahı üniforması imiş Yaşından daha çok genç görünüyordu. Samimi bir konuşması, hürmet telkin eden ve insanı ister istemez tesiri altına alan ses tonu ve tavrı vardı. Anladım ki, artık geminin kaptanı ben değilim, O… Bana mümkün olduğu kadar sahilden gitmenin imkanı olup olmadığını sordu. Eyvah ki, ben ilk defa Karadeniz’e çıkıyordum. Nerelerin kayalık ve sığ olduğunu bilemiyordum. Bunu samimiyetle söyledim. Başını sallayarak güldü,“Pusula ile gideriz” dedi. Pusula mı? Felakete bakınız ki, geminin sağlam bir pusulası da yoktu. Bunu da şahsi kabahatim olmadığı halde yüzüm kızararak söyledim. Dudaklarındaki tebessüm kaybolmadan, Paşa “ Ziyanı yok… Allah büyüktür… Siz yine mümkün olduğu kadar sahili takip ediniz.” Emrini verdi. Deniz dalgalı da değildi. Hava sakindi. Neden kıyıyı tercih ettiğini anlayamadım. Fakat o dakikadan itibaren kendimi, memleket için çok, pek çok kıymetli, paha biçilemez bir değeri taşıyan emin el olarak telakki ettim. Aradan seneler geçti. İtimat ediniz ki, hayatım denizlerde geçmiş olmasına rağmen hiçbir seferde böylesine vazife mesuliyeti duymamıştım. Samsun’a vardığımız zaman, Mustafa Kemal Paşa’nın rotayı değiştirmekte ne kadar isabet etmiş olduğunu anladık. Çünkü hakikaten bizi takibe çıkarılmış olduğu anlaşılan İngiliz Torpidosu da bizden 1 saat sonra Samsun’a geldi.

Bu 3 günlük yolculuk Paşanın hayatında geçirdiği en sıkıntılı günlerdendir. Bandırma Vapuru el verişsiz şartlarda Samsuna açılmış ve her an batırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmıştı. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a büyük bir özenle seçtiği,  aralarında Sivas’ta ki 3. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Refet BELE, Kurmay Albay Kazım DİRİK, Doktor Albay İbrahim Tali ÖNGÖREN gibi bir çok kıymetli subay ve diğer görevlilerden oluşan 9. Ordu Müfettişliği karargah personeliyle beraber çıkmıştı bu yolculuğa…

Masmavi gözleri Karadeniz’in ender maviliğine karışmış, 38 yaşında ki genç Türk Paşası Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 da pazartesi sabah saat 08:00 sularında Samsun Sahilindedir. Özgürlüğün, işgalden kurtuluşun ilk adımları atılacaktır. Ordusuna ölümü emreden,  ölümüne savaşan ve beraberinde ölüme düğüne gidilir gibi gidilen, “Hürriyet benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemalle tanışacaktır Samsun! Her Güneş battığında nasıl yeniden doğuyorsa öylece doğacağı ana şahit olmakta Türk Tarihi! Cepheden cepheye koşmaktan bıkmamış usanmamış bir milletin; özgürlük savaşına, şehadet arzularına sarı saçlı mavi gözlü önderine kavuşacağı anı yaşayacaktır Samsun! 

Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 da Samsun’a ayak bastığında biliyordu ki, milleti ancak yine milletin azim ve kararı kurtarabilirdi. Bunun için her şeyden önce Türk Milletinin birlik ve beraberlik içinde harekete geçmesi gerekiyordu. Hiçbir zorluk, Türk Milletinin kurtuluş azmini kıramaz ve yok edemezdi. İstanbul’daki hükümet, İtilaf devletlerinin baskısı altında olduğundan vatanın kurtuluşu için herhangi bir şey yapacak güce sahip değildi. Hükümet esir durumda, vatan toprakları ise işgal altındaydı. Vatanı kurtaracak yeni bir anlayışa ve plana ihtiyaç vardı. Mustafa Kemal, “Nutuk” ta Samsun’a çıkışını şöyle ifade ediyordu:

-1919 Yılı Mayıs’ın 19 uncu Günü Samsun’a çıktım, durum ve genel görünüm şöyleydi. Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu gurup, genel savaşta yenilmiş; Osmanlı ordusu her yönden zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes imzalamıştı. Büyük savaşın uzun yılları zarfında millet, yorgun ve yoksul bir durumda. Ordunun elinden silahları alınmış, alınmakta iken milleti ve memleketi genel savaşa sokanlar, kendi hayatlarının endişesine düşerek memleketten kaçmışlar…

19 Mayıs 1919, günlerden Pazartesi… Saat 08:00…Ordu Komutanlığı forsu çekilmiş olarak, Samsun Limanı açıklarında bekleyen Bandırma Vapuruna motorla birileri yanaşmaktadır… Motorda bulunanlardan biri Kurmay Binbaşı Mahmut EKREM Beydir. O tarihlerde liman ve iskele olmadığından, vapur açıklarda demir atmış ve Paşa ve silah arkadaşlarını vapurdan almak için gelmiştir. Vapura çıkar, paşa ve silah arkadaşlarını selamlandıktan sonra motora davet eder.  Mustafa KEMAL Paşa, motora doğru yönelir ve Samsun sahiline doğru harekete geçerler. Mustafa KEMAL Paşa karaya çıkmak için bindiği motor kıyıya yaklaşırken motorcu Mustafa’dan karşı dağları göstererek; “Bu dağlarda Pontusçular var mı?” diye soru sordu ve ilk bilgileri almaya başladı.

Motorcu Mustafa, “Paşam Havzaya kadar 750 kadar efradı olan Pontus çeteleri var. Birkaç mislide dağlarda, dağların arkasında… Halk bu yüzden sizi karşılamaya çıkamadı, paşam. Haftalardan beri korku içinde yaşıyoruz. İnanın ki, İskele Polisi Gürünlü Rıza Efendiyle şu tekneyi hazırlamak için neler çektik.”

Mustafa Kemal’in motorla geldiği,  tahta basamaklarına adım attığı ahşap yapılı merkez iskelesi Fransızlara ait Reji (Tütün) İskelesidir. 1. Dünya Savaşında Ruslar tarafından tüm iskeleler bombalanmış, sadece Fransızlara ait olan bu Reji İskelesi ayakta kalmıştı.

Paşa, karaya çıktığında karşılayan heyette;  Mutasarrıf adına Samsun Hususi Muhasebe Müdürü Yanyalı Osman Bey,  Belediye Reisi adına, Belediye Meclis üyesi Hacı Molla, 15. Fırka Levazım memuru Yaşar Bey,  15. Fırka Yaveri Üsteğmen İsmail Hakkı Bey,  Samsun Polis Müdürü Refik Koraltan Bey ve İskele Komiseri Said Efendi, ile Şehrin ileri gelenlerinden Boşnakzade Süleyman Bey, Nemlizadelerden Mehmet Bey, Termeden Hacı Kuzu, Çarşambadan Selim ve Kavaktan Aziz Beyler hazır bulunur. Bunların dışında az sayıda meraklı bir halk topluluğu da karşılama törenini izler.

Şehir adına, “Hoş geldiniz” diyerek Paşanın elini sıkan ilk şahıs da Samsunun TBMM’nde ilk Mebusu olacak olan Boşnakzade Süleyman Bey olmuştur. Paşanın Samsun ilk çıktığı günlerde henüz 20 yaşında olan Gazilerin Recep’i, Ferruh Çetin ile yaptığı mülakatta, o günden hatırda kalanları şöyle anlatır:

            “ Biz şehzade gelecek diye bekliyorduk. Sabah namazından sonra saat 7:30 sıralarıydı. Kahveye geldim. Arkadaşlara;

            “Şehzade çıktı mı?” diye sordum. “Hayır, gelen şehzade değil, Mustafa KEMAL Paşa imiş” dediler. Gemi yanaştı arkadaşlarla birlikte limana gittik. Nemlizadelerin tütün deposunun yanına 5-6 arkadaş dizilerek bekledik. Paşayı Bandırma Vapurundan alan motor iskeleye yanaştı. Gazinin yanında 10-15 kişi vardı. Nemlizadelerin Mehmet Bey, Gazinin elinden tuttu, kendisini karaya çekti. O gün Gazi hazretlerinin üzerinde boz bir kaput, başında ise kalpak vardı. Liman dairesinin arasından faytonla birlikte Mıntıka Palas’a gittiler.”

Kendisi için hazırlanan Mıntıka Palas Otelinde kısa bir süre dinlenen M. Kemal Paşa, Hükümet konağına gelerek, binanın üst katındaki mutasarrıfın odasına girdi. Mutasarrıf Ethem Bey, M. Kemal’in Türk-Rum Kavgası üzerine sorduğu sorulara, bir Türk’ten ziyade Rum yanlısı cevaplar veriyordu. Paşa daha bu ilk görüşmede Samsun gibi önemli bir merkezde bu adamın zararlı olacağı kanısına vararak, görüşmeyi kısa kesip orada bulunan Samsun eşrafından Namıkzade Galip Bey ve Avukat Kemal Hikmet Beylerden memleketin tehlikeli vaziyeti hakkında bilgiler aldı. Samsunun ileri gelenlerini büyük bir dikkatle dinledi. Hükümet Konağındaki bu ilk girişimden sonra, Askeri makamları ve Belediyeyi ziyaret etti. Belediye meclis üyelerinden de şehrin asayişi hakkında bilgiler aldı. Her fırsatta herkesten bilgiler almaya çalışan M. Kemal Paşa, Türk Ocağında görevli olan ve Kasaplar şirketinin başkanlığını yapan, bu arada da Mıntıka Palas’a da hizmet eden Cevat Beyden de mütarekeden bu yana Samsun’da gelişen olaylar hakkında bilgi aldı.

M. Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü akşamüzeri, 15. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay MUSTAFA Asım ile Mutasarrıf İbrahim Ethem Beyi, beceriksizlikleri ve özellikle de İngiliz temsilcisinin emirlerini harfiyen yerine getirmeleri, depolardaki silahların mekanizmalarının İngilizlere teslimi yüzünden, yetkilerine dayanarak görevden aldı. Daha önceden tanıdığı ve güvendiği, Valilik ve Dahiliye Müsteşarlığı da yapmış Hamit Beyin Samsun Mutasarrıflığına atanması için girişimde bulundu. Bu atamanın gerçekleşeceği süreye kadar yanında bulunan ve aynı zamanda iyi bir jandarma subayı olan 3. Kolordu Komutanı Refet Beyi geçici olarak Mutasarrıflığa atadı. Refet Bey aynı zamanda 15. Fırka Komutanlığına da vekalet edecektir.

Akşam yemeğinden sonra, Samsun ve ilçelerinden gelen askeri ve mülki yöneticilerle Kefeli Apartmanında toplantı yapılır. Paşa, orada bulunan herkesi dinler. Pontus eşkıyasına karşı ne gibi tedbirler alınabileceğini, herkesin bu mücadeleye ne gibi yardım yapabileceğini öğrenir. Bu toplantılar bir hafta süreyle kaldığı ve Müfettişlik Karargahı olarak kullandığı Mıntıka Palas Otelinde devam eder. Paşanın bütün amacı, Müdafaa-i Hukuk Teşkilatının güçlenmesini sağlamaktır. Termeli Hacı Kuzu, Samsun ve çevresinin ileri gelenleriyle yapılan bir toplantıyı şöyle anlatır:

Hacı KUZU;“Komşu kazalardan da gelen temsilcilerle bir gece yapılan toplantıda bazı kararlar alınmış ve Milli Teşkilatın Kurulmasına çalışılmıştır. Sabaha kadar süren görüşmelerden sonra, Rum çetelerle savaşılması, bölgedeki İslam çetelerinin kazanılması, sahillerin kontrol altında tutularak muhacir ihracı ve silah çıkartılmasına engel olunması kararı alınmıştır. Bu temsilciler toplantıda yemin etmişlerdir. Toplantı bittiğinde sabah namazı olmuştu.”

Mustafa Kemal Paşa bir hafta kaldığı Samsunda, zamanın çoğunu Mıntıka Palas’ ta masa başında çalışmak ve askeri birliklerle telgraf muhaberesi yapmak ve İstanbul’a raporlar yazmakla geçmiştir.

Paşanın Samsuna ayak basar basmaz meşgul olduğu ilk mesele; Samsun’a ve Anadolu içlerine kadar işgal derecesine varan bir tarzda yerleşmiş bulunan İngilizleri, ne yapıp yapıp bertaraf etme meselesidir. Bunun için daha ilk günden planlar yaptı. Geldiği ilk gün, kendisine bağlı sorumluluk bölgesi olan Sivas, Van, Trabzon Ankara, Kastamonu, Elazığ, Diyarbakır illeri valileri ile Erzincan Mutasarrıfına ve ayrıca Erzurum’daki 15. kolordu, Ankara’daki 20. kolordu komutanlıklarına bölgelerinin asayiş durumu hakkında şu telgrafı çekmişti: “Samsunda birkaç gün kalacağım. Ülkenin asayişi hakkındaki bilgilerle yüksek görüşlerinizi, varsa eşkıyalığın derece ve sebepleri, önlenmesi için alınan son tertipler hakkında ivedi ve özet olarak aydınlatılmamı rica ederim.”

Mustafa Kemal Paşa, 20 Mayıs 1919 günü İstanbul’a ilk raporunu yazdı. Damat FERİT Paşanın hükümeti kurması üzerine taşraya gönderdiği genelgeye de cevap verme niteliğindeki bu raporda Mustafa Kemal Paşa;  Mondros Mütarekesinden sonra ikinci plana itilen ve siyaset sahnesinden çekilen orduyu, milletle birlikte ve ulusal amaçların yanında ağırlığını koyan bir unsur olarak öne çıkarıyordu.

22 Mayıs 1919 Çarşamba gününde ise önemli ve asli iş olarak bütün ordu ile temasa başladı. En güvendiği arkadaşı, Erzurum’daki 15 Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşaya gönderdiği telgrafta ilk irtibatını kurdu ve bir an önce görüşmek isteğini belirtti. Aynı gün Samsundaki İngiliz subayları ile yörenin asayiş problemlerini tartışmış, bu görüşmede asayişsizliğin Türkler tarafından değil, Pontus Devleti hayalindeki Rumlar olduğunu İngilizlere kabul ettirmişti. Görüşmelerden sonra İstanbul Sadaret makamına gönderdiği ikinci rapor, Anadolu’da başlayacak bir Milli Mücadelenin ilk ipuçlarını vermesi bakımından oldukça önem taşıyordu. Bu raporda özet olarak:

            *Samsun Bölgesi Rumları, siyasi emellerinden vazgeçerlerse asayiş kendiliğinden düzelir.

            *Türklüğün yabancı yönetime tahammülü yoktur.

            *Yunanlıların İzmir’de hakkı olamaz. Yunanlılar oradan mutlaka çıkarılacaktır.

            *Millet birlik olup, milli hakimiyet esasını ve Türklük duygusunu kendisine rehber edinmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır.” İfadeleri yer alıyordu.

-Devam Ediyor-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder