13 Şubat 2007 Salı

Samsun'a Tayin Meselesi -I





Mustafa Kemal Paşa'nın Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine Tayininde Osmanlı Genelkurmayının Rolü
/Doç. Dr. Salim Koca /Yrd. Doç. Dr. E. SEMİH YALÇIN
  
Kendilerine bir milletin talihi tevdî olunan adamlar,
o milletin kuvvet ve kudretini yalnız ve ancak yine
milletin hakikî ve kabil-i istihsâl menfaatleri
yolunda kullanmakla mükellef olduklarım
bir an hatırdan çıkarmamalıdırlar.”
Kemal ATATÜRK
 Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişliğine tayini, Ali Fuad (Cebesoy) Paşa’dan başlayıp, zamanın Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, Sadrazam Damad Ferid Paşa ve Sultan Vahideddin’e kadar uzanan bir tavsiye zinciri sonucunda gerçekleşmiştir1. Mustafa Kemal Paşa’yı uygun bir göreve tayin için, o zaman Hürriyet ve İtilaf Fırkası’mn ileri gelen şahsiyetlerinden Mehmet Ali Bey’e tavsiye eden Ali Fuad Paşa’dır. Mehmed Ali Bey’in Ali Fuad Paşa’nın ailesi ile dünür olması ve bu arada Ali Fuat Paşa’nın rahatsızlığı dolayısıyle Ankara’dan İstanbul’a gelmesi, ona bu tavsiyede bulunma fırsatını vermiştir. Ali Fuad Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın uygun bir göreve tayini için sadece tavsiyede bulunmakla kalmamış, aynı zamanda onun İttihatçı olmadığına Mehmet Ali Bey’i ikna etmiştir. Öte yandan, Samsun ve havalisinde asayişsizlik durumu ortaya çıkınca, Mehmed Ali Bey, Sadrazam Damad Ferit Paşa’ya meselenin halli için bölgeye Mustafa Kemal Paşa’nın gönderilmesini teklif etmiş ve ayrıca onu bu hususta ikna etmeyi de başarmıştır. Damad Ferid Paşa meseleyi Padişah’a arzederken, göreve Mustafa Kemal Paşa’nın tayini için ayrıca Vahideddin’i ikna etmesi gerekmemiştir. Zira, Sultan Vahideddin Mustafa Kemal Paşa’yı çok yi tanımakta olup şahsî kabiliyetini takdir etmekte ve değerini bilmektedir. Ayrıca ona güveni de tamdır2.

Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişliğine tayininde başta Sultan Vahideddin olmak üzere, zamanın sadrazamı Damad Ferid Paşa, Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi Cevad (Çobanlı) Paşa ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye İkinci Reisi Diyarbekirli Kâzım (İnanç) Paşa gibi büyük devlet erkanından bazıları ‘şahsi kaygılarını’, bazıları da ‘millî menfaatleri’ gözeterek, bu tayin üzerinde, şüphesiz, hepsi de müsbet rol oynamışlardır. Her ne sebeple olursa olsun, Mustafa Kemal Paşa’nın tayini meselesi, başlangıçla normal bir idari-askeri karar gibi gözükmüş, fakat sonuçları itibariyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan bir milletin istiklal mücadelesinde hareket noktasını oluşturmuştur.

Şahsî kaygı ve korkuların ön plana çıktığı günlerde “Milli Mukavemet” fikrini en üst düzeyde düşünen ve bunun uygulaması için çaba gösteren Mustafa Kemal Paşa’dır. O, daha İstanbul’a gelmeden önce sahip olduğu bu düşüncesini bir sır gibi vicdanında saklamış, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başlamıştır.

Mustafa Kemal Paşa bu kararı Nutuk’ta şu şekilde dile getirmektedir: “... ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim”3.

Biz bu yazımızda, söz konusu tayinin gerçekleşmesinde Osmanlı Genel Kurmayının rolünü belirtmeye çalışacağız.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN 9. ORDU MÜFETTİŞLİĞİNE TAYİNİ İLE İLGİLİ İŞLEMLERİN TAMAMLANMASINDA ROL OYNAYAN DEVLET ERKANI VE BUNLARIN MUSTAFA KEMAL’E KARŞI TAVIRLARI
Başta Harbiye Nazırı Şakir Paşa olmak üzere Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey, Bahriye Nazırı Avni Paşa, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi (Genel Kurmay Başkanı) Cevad (Çobanlı) Paşa ve Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye İkinci Reisi Diyarbekirli Kâzım (İnanç) Paşa gibi büyük devlet erkânı, Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik görevi ile ilgili işlemlerini görülmemiş bir sürat ve çabuklukla tamamlamışlar ve Paşa’yı 15 gün içinde Samsun’a uğurlamışlardır. Eğer adlarını zikrettiğimiz büyük devlet erkânından biri veya birkaçı Paşa’ya karşı menfi bir tavır alsaydı veya en azından bu işe ilgisiz kalsaydı, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi tehlikeye düşebilirdi. Çünkü zaman aleyhimize işliyordu. 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’e çıkmışlardı. İşgal sınırlarını nerelere kadar genişletecekleri insaflarına kalmıştı. Ayrıca, işgal komutanları Osmanlı idaresini her gün daha fazla kontrolleri altına alıyorlardı. Öte yandan, Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığı gün Kafkaslar’dan İstanbul’a dönen İngiliz Karadeniz Ordusu Komutanı General Milne, bu tayinden şüphelenmiş olmalı ki “...Bu subayların ne gibi görevler yapacaklarım ve düşünülen tensikatın (düzenlemenin) mahiyetinin neden ibaret olduğunun lütfen açıklanmasını istirham ederim”* diye Harbiye Nâzırlığı’ndan durumu sormuştur. General Milne 6 Haziran 1919 tarihli yazısında da, “Kemal Paşa ile maiyetinin derhal İstanbul’a dönmeleri için emir buyrulmasını talep ederim”5 diyerek, asıl niyetini açığa vurmuştur.

General Milne’nin bu yazıları bize tayin ile ilgili işlemlerin tamamlanmasında acele edilmekle ne kadar isabetli davranıldığını göstermektedir. Yoksa bu iş daha başlamadan bitebilirdi.

1- SAKİR PAŞA (Harbiye Nazırı) ve MUSTAFA KEMAL PAŞA
Millî Savunma Bakanı (Harbiye Nazırı) Şakir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın İttihatçı olmadığını öğrenince, “Bunun üzerinde duralım” diyor.

Şakir Paşa da Mustafa Kemal Paşa’nın şahsî kabiliyetini takdir etmesine rağmen, onun İttihatçı olmasından çekiniyordu. Karakol Cemiyeti Erkânından, daha sonra Halk Partisi İstanbul müfettişi olan avukat Refik İsmail Bey, o zaman bir görüşme sırasında onun bu endişesini ortadan kaldırmayı başarmıştır. Refik İsmail Bey’in anlattığına göre, Şakir Paşa ile aralarında geçen konuşma şöyle cereyan etmiştir: “Mütareke esnasında, kurtuluş çareleri arayarak birşeyler yapmak istediğimiz günlerde, pek yakın dostum olan Harbiye Nazırı Şakir Paşa’yı ziyarete gitmiştim. Hoş beşten sonra şuradan buradan konuşurken, sözü Anadolu’ya intikal ettirerek:

— “Paşam, bu tezebzüb (karışıklık) ne olacak? Düşmanların bu halleri vesile edip her tarafa el uzatmalarından korkuyorum”, dedim. Paşa da:

— “Ya, hakkın var. Ama bu işleri kavrayıp lâyıkıyle düzeltecek adam yok”, deyince ben de:

— “Aman Paşam, genç Anafartalar kahramanı ne güne duruyor?” dedim. Paşa hemen irkildi:

— “Mustafa Kemal mi?... Evet, muktedir bir kumandandır; ama İttihatçı imiş, öyle diyorlar.”

— “Ne münasebet Paşam, dehşetli İttihatçılık düşmanıdır. Enver’i bulsa, bir kaşık suda boğar...”

— “Sahi öyle mi?... Tabii sen daha iyi bilirsin, bu zatın İttihatçı olmadığını söylediğin iyi oldu. Bunun üzerinde duralım”6.

İngilizlerin raporu ve görev teklifi
Herhalde o günlerde Harbiye Nazırlığı, hükümeti en çok meşgul eden Samsun ve havalisindeki asayişsizlik durumu üzerinde durmakta ve meselenin halli için çareler araştırmaktadır. Harbiye Nazırı Şakir Paşa’nın son sözleri bu durumu belli ettiği gibi, aynı zamanda aradığını bulmuş bir insanın ifadesini de yansıtmaktadır. Öyle ki, o, son sözleri ile Samsun ve havalisindeki asayişsizlik olayının araştırılmasına Mustafa Kemal Paşa’nın memur edilebileceğini o zaman âdeta ifşa etmiştir. Nitekim aradan çok geçmeden Şakir Paşa görev teklifinde bulunmak üzere Mustafa Kemal Paşa’yı makamına davet etmiştir. Mustafa Kemal hatıralarında bu görüşmeyi şöyle nakleder: “Bürosunun tam karşısında oturdum. Bir tek kelime söylemeksizin bana dosyayı uzattı: “Bunu okur musunuz?” dedi. Dosyayı baştan nihayete kadar gözden geçirdim. Hülasası şu idi: “Samsun ve havalisinde birçok Rum köyleri Türkler tarafından hergün tecavüze uğramaktadır. Osmanlı hükümeti bu vahşi tecavüzlerin önüne geçememektedir. Bu havalinin emniyet ve huzurunu temin etmek insaniyet namına borcumuzdur.” Raporlar İstanbul hükümetine verilirken bir de protesto ilâve edilmişti: “Bu tecavüzleri menetmek lâzımdır. Eğer siz âciz iseniz, vazifeyi biz üstümüze alacağız!” Dosyayı okuduktan sonra Harbiye Nazırının yüzüne baktım: “Emriniz Paşam”, dedim. “Bu böyle midir, zannedersiniz?” “Zannetmiyorum, fakat birşeyler olmak ihtimali vardır.” Bunun üzerine asıl bahse geçti: ‘ ‘İşte, böyle midir, değil midir, evvelâ bunu ortaya çıkarmak için oralara bir zatın gidip tetkiklerde bulunması lâzımdır. Ben Sadrazam Paşa ile (Damad Ferid Paşa) görüştüm. Sizi münasip gördük. Oraya gidesiniz ve meselenin mahiyetini anlayasınız.” “Memnuniyetle giderim. Ancak ben oraya Türkler Rumlar zulmediyor mu, etmiyor mu, yalnız bunu anlamak için mi gideceğim, memuriyetim bu mu olmak lâzımdır?” “Evet, konuştuğumuz budur!” “Pekâlâ, yalnız müsaade buyurursanız memuriyetime bir şekil vermek lâzım!” Sizi üzmeyeyim, arzu ederseniz Erkân-ı Harbiye Reisinizle görüşerek bunu tespit edeyim.” “Hay Hay!” dedi7.

Mustafa Kemal Paşa Harbiye Nazırlığı makamından ayrıldıktan sonra Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi (Genel Kurmay Başkanı) Fevzi (Çakmak) Paşa’yı aramış; fakat makamında bulamamıştır. Ancak, hasta olduğunu ve yirmi günden beri gelmemekte olduğunu öğrenebilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın sonradan öğrendiğine göre, meselenin aslı şöyle imiş: “Suriye fatihi General Allenbi İstanbul’a geleceği zaman, Harbiye Nazırı Fevzi Paşa’yı çağırmış ve karşılamaya gitmesini istemiş. Fevzi Paşa:

“Ben bunu yapamam” demiş, “Yapmak lâzımdır!” cevabını alınca da: “Hastayım, evime gidiyorum!” demiş ve o günden beri evinden çıkmamıştır”8.

Şakir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın Genel Kurmay İkinci Başkanı Diyarbekirli Kâzım (İnanç) Paşa’ya hazırlattığı 9. Ordu Müfettişliği ile ilgili talimatnameyi imzalamakta tereddüt geçiriyor.

Durum böyle olunca, Mustafa Kemal Paşa meseleyi Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Diyarbekirli Kâzım (İnanç) Paşa’ya açmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Kâzım (İnanç) Paşa’ya hükümetin ve kendinin isteklerinden meydana gelen bir talimatname hazırlatarak Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya verilen yetkinin genişliğinden dehşete düşen Şakir Paşa, Kâzım Paşa’ya hitaben: “Paşa oğlum, siz Üçüncü (9.) Ordu Müfettişliği değil, bütün Anadolu’da sahib-i nüfuz bir müfettişlik ihdas etmişsiniz, bu nasıl birşey?” demiştir9. Mustafa Kemal’in daha sonra “Bu rahmetlide vicdanı seziş olmak lâzımdı” dediği Şakir Paşa, talimatname için “İmza edemem”, fakat “Mührümü basarım” demiştir10.

Bu kadarını da yeterli bulan Mustafa Kemal Paşa, mühürlü talimatnameyi almış ve cebine koymuştur. Mustafa Kemal daha sonra hatıralarında, o andaki duygularını şu sözlerle dile getirmektedir: “Ne âlâ şey... Talih bana öyle müsait şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem. Nezaretten çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önünde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmağa hazırlanan bir kuş gibi idim”11.

Mustafa Kemal’in bu sözlerinden, müfettişlik talimatnamesini alıncaya kadar çok endişeli ve zor günler geçirmiş olduğunu anlamak güç değildir.

Mustafa Kemal’in Erkân-ı Harbiye-i Umumiye İkinci Reisi Diyarbekirli Kâzım (İnanç) Paşa’ya yazdırdığı ve Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya da ancak mühürletebildiği talimatname, 6 Mayıs 1919 tarihinde Meclis-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu)’da okunup uygun görülmüş12 ve aynı gün Mustafa Kemal Paşa’ya resmen tebliğ edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen bu talimatnamenin üst yazısında özellikle “Yola çıkmakta acele buyrulması rica olunur”13 denmektedir.

Mustafa Kemal 6 Mayıs 1919 tarihli talimatnameyi aldıktan sonra, Şakir Paşa tarafından Sadrazam Damad Ferid Paşa’ya 9. Ordu Müfettişi olarak takdim edilmek üzere tekrar makamına davet edilmiştir. Harbiye Nazırı Şakir Paşa davetine icabet eden Mustafa Kemal Paşa’ya, “Çocuğum, beni utandırma. Beni mesuliyet altında bırakma. Şimdi seni Damad Ferid Paşa’ya götüreceğim. Kendini iyi tut. İyi konuş. Ona söz verdim” dedikten sonra, birlikte Sadrazam’ın makamına gitmişlerdir. Şakir Paşa, “Efendimiz, yeni vazife ile Anadolu’ya giden Mustafa Kemal Bey’i zat-ı devletinize takdim ederim” dedikten sonra oturulup, karşılıklı konuşulmuştur. Görüşme Şakir Paşa’yı endişelerinde haklı çıkarmayacak kadar iyi geçmiştir. Sadrazam’ın yanından ayrıldıktan sonra, Şakir Paşa Mustafa Kemal’in elini sıkarak, “Dikkatinize teşekkür ederim. Bu dikkat çok sürmeyecektir. Ben vazifeyi yaparım. Tarih bunu yazacaktır. Fakat senin de benim yaptıklarımı unutmamaklığını istiyorum” demiştir. Mustafa Kemal, “bu namuslu adamın elini öpmüş” ve “Yaptıklarınız büyüktür. Bunu bir gün gözlerinizle görmenizi temenni ederim” diye karşılıkta bulunmuştur.

Sadaret konağının koridorlarında birlikte yürürlerken Şakir Paşa Mustafa Kemal Paşa’ya, “İster misiniz, Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey’le sizi konuşturayım?” demiş ve O da daha önce tanışmış olduğunu söylemeden “Çok münasip olur, efendim. Vazifemin o makamla alâkası vardır” diye karşılık vermiştir. Şakir Paşa, “Samsun’daki vakanın tahkikine memur Mustafa Kemal Paşa” deyince, Mehmed Ali Bey sevinç alâmetleri göstererek, “Sizi tebrik ederim. Çok isabetli bir intihapta (seçimde) bulundunuz. Ben zaten Paşa’yı tanıyıp, takdir etmiştim. Kanaatime siz de iştirak etmiş olduğunuz için bahtiyarım” diye konuşmuştur. Mehmed Ali Bey, bakanlığı ile ilgili işlerinde kolaylık sağlayacağından, doğrudan doğruya muhaberede bulunabileceklerinden bahsetmiş ve pek samimi olarak ayrılmışlardır14.

Pontusçuların hareketinden bir hayli endişeye düşen Şakir Paşa’nın, Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey tarafından meselenin halli için tavsiye edilen Mustafa Kemal Paşa üzerinde Sadrazam ile anlaşması oldukça kolay olmuştur. Onun, talimatnamenin üst yazısında Mustafa Kemal Paşa’nın yola çıkmakta acele etmesini istemesi, Pontusçuların hareketleri ile ilgilidir. Ancak Şakir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya verilen yetkinin genişliğinden tereddüde düşmüş; fakat yine de talimatnameyi mühürleyerek bu meseleyi halletmiştir. Şurası muhakkaktır ki, Şakir Paşa asıl büyük rolü tayin ile ilgili işlemlerin tamamlanmasında oynamıştır. O, Vükelâ Meclisi’ne gönderilen talimatnameyi daha müzakere edilip onaylamadan, alıp ilgili makamlara tebliğlerde bulunmuştur. Böylece, Mustafa Kemal Paşa’nın bir an önce Samsun’a hareket etmesini sağlamıştır.
-devam ediyor-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder