7 Şubat 2007 Çarşamba

Nurculuk ve Samsun





Bir dönem Türkiye'nin temel sorunlarından olan Nurculuk hakkında ileri sürülen sayısız iftiralar/iddialar, sayısız beraat kararları. O günlerde bir kaç gazete dışında haber kaynağımız yoktu. Said-i Nursi (Ya da Said-i Kürdi) adı kimimizi ürküterek dehşete sürükledi, kimimizde sıcak duygular uyandırıp manevi güc kazandırdı. Polis arşiv belgelerinden alınan Nurculuk ve Samsun ile ilgili bir vesika; İddialar çetin ancak Türkiye'de Hakimler var.



Polis Arşiv Belgeleri dosya çalışmasında İçişleri Bakanlığı’nın Genelkurmay Başkanlığı’na nasıl bir yanıt verdiğine dair bir belge bulunmuyor ama dönemin istihbarat örgütü olan MAH’ın (şu andaki Milli İstihbarat Teşkilatı) bir “gizli” yazısı bulunuyor. 30 Aralık 1959 tarihini taşıyan bu istihbarat notu Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazılıyor. Belge, Samsun’da Nurcuların faaliyetine ait bir istihbarat bilgi notundan oluşuyor:

Samsun Nurcularından Mustafa Bağışlayıcı, Tevfik Furtun, Osman Tüfekçi, Hürrem Tüysüz, Ali Rıza Sağlamer, Hamdi Sağlamer, Mühittin Gür, Abdullah Tüfekçibaşı ve Mahmut Yılmaz adlı şahısların aleyhlerine açılan davada beraat edeceklerini ve her fırsatta hiç çekinmeden ve hatta hakim huzurunda bile, bu uğurda kafaları kesilse dahi mücadeleden yılmayacaklarını, bir vatandaşı Nurculuğa çevirdikten sonra ölmeye hazır olduklarını, bu şekilde ölürlerse şehitlik mertebesine ulaşacaklarını, kendilerine mani olmaya çalışanların hüsrana uğrayacaklarını, hiçbir serveti olmayan Said Nursi’nin bir kulübede oturduğu ve yüz milyon üyesi bulunduğunu, bunlardan birer kuruş almak suretiyle servet sahibi olacak bu şahsın buna tenezzül etmediğini, gayelerinin;

1. Kadınların açık saçık gezmemeleri, resmi dairelerde çalıştırılmamaları,
2. Pazar tatilinin eskisi gibi cumaya çevrilmesi,
3. Lâiklik prensiplerinin kaldırılması,
4. Dini akidelerin kuvvetlendirilmesi olduğu ve Kur’an yolunda din yolunda kanlarını, canlarını vereceklerini ve (elimize fırsat geçerse, ki bu fırsat geçecektir, yapacağımızı biz biliriz)’ şeklinde konuştukları duyulmuştur.” ( Belge no: 8)

Fethiye Müftüsü: Nurcular Atatürk’ü teccal* olarak görür.
Fethiye Müftüsü Mehmet Dirlik, 14 Nisan 1966’da Kaymakamlığa bir yazı gönderdi. Yazıda Fethiye’de Nurcuların Atatürk’ü “teccal” olarak gördüğü, şapka takan herkese “teccalin mikrobu” dediği belirtiliyor.

Polis arşiv belgeleri, “Çarşaf-Peçe-Peştamalla Örtünme Sorunu” başlıklı çalışma bir tespitle sonlanıyor. Yan başlıkta yazının özeti olarak “Nurculuk ve Gericilik faaliyetleri hk.” şeklinde belirtilmiş tespit sıradan bir insan tarafından değil bir din adamı tarafından yapılıyor, bir müftüden.

Fethiye Müftüsü Mehmet Dirlik imzasını taşıyan bu tespit resmi olarak Kaymakamlığa, 14 Nisan 1966 tarihinde gönderiliyor:

GERİ DÜŞÜNCELERLE İLERİ MİLLETLER SEVİYESİNE ULAŞILMAZ
“Müftülük görevini üzerime aldığım tarihten bu yana aşağı yukarı kazaya bağlı bütün köyleri dolaştım. Vatandaşlarla ve köylerdeki din adamları arkadaşlarımızla tanıştık. Hasbıhaller etti bu günki feza devrinde aya ulaşılmaya çalışıldığı bir devirde iptidai ve geri düşüncelerle memleketimizin kalkınıp ileri milletler seviyesine ulaşamayacağını ancak geri değil ileri düşüncelerle bir memleketin kalkınabileceğini ve ilerlemeye dinin engel olmadığını daha yardımcı olduğunu Hazreti Peygamber’in, ‘okumakla ilimle çalışanların ibadet etmiş insanlar kadar muteber olurlar’ sözünü hatırlatarak telkinlerde bulundum.

NURCULAR VE TECCALLAR DİYE AYRILACAKLAR
Fakat kökü taşrada bulunan ve birkaç senedir Fethiye’nin birçok köylerini kapsayan Nurcular, Müslüman dininini kabul etmediği, Mukkades kitabımızda da yeri bulunmayan bambaşka ayrı bir (hatta vatandaşı birbirinden ayıran, ikilik yaratma metodlarla başka bir din yolu takip edilmektedir ve bu durum önlenmediği takdirde bir iki sene içinde bütün Fethiye köylerini kaplıyacak, camilere devam eden hakiki Müslümanlardan bunların yollarına kapılacak, camilerimiz boy kaldığı gibi vatandaşlarımızda, Nurcular ve Teccallar adı altında ikiye ayrılıp önlenmesi çok güç bir durum olacaktır.)

BU BÜYÜK TEHLİKE ÖNLENMELİ
Namus ve şerefimle üzerime devir aldığım vazifemde noksanlık bırakıp ileride günahkâr olmamaklığım için Büyük Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Rejimi’nin bir çocuğu olarak ve bu rejime kutsal dinin her türlü baskı ve tazyikten uzak olarak salim bir şekilde gelişeceğine inanan insanlar olarak gerek dinimizin ve gerekse Büyük Atamız ve O’nun kurduğu rejimin korunması bakımından bizzat görüp müşahede ettiğim tehlikelerden birkaçını yüksek bilgilerinize arzetmeyi uygun buldum. Bu büyük tehlikenin önlenmesine ve kandırılmış cahil vatandaşların gittiği yolların yanlış olup doğru yola gitmelerinin memleket millet menfaatlarına rejimin selametine olacağının kendilerine duyurulup inandırılmasına delaletlerini dilerim.

NURCULAR ŞAPKA GİYMEZ, GİYENE SELAM VERMEZ
1. Nurcular Büyük Atatürk’e (Teccal) olarak bakarlar ve Teccal doğdu, öldü, bıraktığı mikropların temizlenmesi icap eder düşünce ve kanaatındadırlar. Ata’nın bıraktığı mikroplar şunlardır: Bütün inkilapları mikrop olmakla beraber başlıcaları şunlardır: Şapka giymek teccal icadıdır. İlkokul öğretmenleri ve münevver gençlik teccalın elemanları ve baş mikroplarıdır.
2. Mevcut kanunlarımız tamamen Teccal kanunudur. Bunların yerini şeri kanunlar almalı ve şeri kanunlara göre evlenmek icap eder diyorlar. (Hatta medeni kanuna göre yapılan nikahlı ailelerden vazgeçmişler aile hayatını terk etmişlerdir, bekarları da asla evlenmiyorlar.)
3. Cuma namazlarını camilerde diğer Müslüman vatandaşlarıyla birlikte değil kendi intihap edecekleri ve ettikleri yerde herhangi bir günde kılmaktadırlar.
4. Ramazan oruçlarını devletin resmi ilanından başka günlerde tutarlar ve Ramazan bayramı namazlarını Müslümanların kıldığı günden üç dört gün evvel kılarlar.
5. Kurbanlarını Kurban Bayramı’ndan üç dört gün evvel keserler.
6. Şapka giymezler. Teccal icadıdır diye ve böylelikle hem Nurculuklarını ispat ederler ve hem de şapka, kıyafet kanununa aykırı hareket ederler.
7. Karşılarından başı şapkalı bir vatandaş geldiği takdirde ona selam vermezler, Teccalın mikrobu derler.
8. Bugünkü rejimin dinsiz ve Teccal rejimi diye bakarlar ve devlete vergi ödememek için ancak kendi geçimlerini temin edecek kadar çalışırlar. Çünki onlara göre dinsiz hükümete vergi ödenmez ancak şeri hükümete vergi ödenirmiş.
9. Müritleri Said Nursi’yi Hazreti İsa olarak tanırlar ve İsa’nın dünya yüzünden yer yüzüne indiğini iddia ederler.
10. Şapka giymemek için saçlarını uzatırlar ve her gün sakal traşı yaparlar. Çünki müritleri her gün traş olurmuş.
  
GAYELERİ ATATÜRK REJİMİNİ KÖKÜNDEN YIKMAK
Gayeleri Atatürk rejimini kökünden yıkmak ve yerine kendi arzuladıkları bir rejimi kurmaktır. Bunda muvaffak olabilmek için peşinen vatan sathına yayılmak ve ikilik çıkarmak ekseriyeti aldıktan sonra arzuladıkları idareyi kurmak için teşebbüse geçmektir. Nitekim bizim Fethiyemizde durum tehlikeli bir şekil almıştır. Mesela; (Kadıköy, Çamurköy, Güneşli Köyü, Gebeler, Alaçatı, Ören ve Ceylan köylerinde Nurcular ekseriyeti almış, elemanları şehir kıyılarına yerleşmiş kolları ise bütün köylerde cahil vatandaşları kandırarak Nurcu yapmaktadırlar. Fethiye’de İsmail Dalamanlı isminde bir ayakkabı ustası ile Fethiye’nin Tuzla mevkiinde oturur, Alaçatı köyünden Mustafa Aydın ve oğlu Necati Aydın ve gene Alaçatlı Haçı Sadık Aydın ve isimlerinin tespitine imkan bulamadığım birçok Alaçatılı ve diğer köylerden müritler ve Zorlar köyünden Yusuf Tanış ismindeki şahıs baş mürit olarak merkez gözü ile baktıkları Adapazarı’ndaki ve Mehdi olarak tanıdıkları Yakup ismindeki şahısla münasebet temin ederek teşkilatlarını kuvvetlendirmektedirler.

Sevgili vatanımızın ve milletimiz ve cumhuriyet rejiminin ve bu rejimin yaratıcısı Büyük Atatürk ve O’nun inkılapları ve milletteki atatürk sevgileri için durumu tehlikeli gördüğümden önlenmesi için yüksek ittilalarınıza saygılarımla arz eder gereğinin yapılmasını dilerim.” (Belge no: 12)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder