14 Şubat 2007 Çarşamba

Kazım İnanç Paşa



Samsun Valisi Kazım Paşa



Birçok yerde rastladığım Kasımpaşa Cd. adı üzerinde küçük bir araştırmaya giriştim. Aslı Kâzımpaşa olan bu cadde Cumhuriyet Meydanını Büyük Postahane yoluyla Saathane Meydanına bağlayan caddedir(Kale Mahallesi). Peki bu Caddeye adını verdiğimiz Kâzımpaşa  kimdir? İşte bulup buluşturduklarım.



FERİK KAZIM İNANÇ PAŞA
Ferik Kazım İnanç Paşa 1926-1931 yılları arasında Samsun’da Cumhuriyet Döneminin II.valisi olarak görev yapmıştır.Valilik döneminde o günlerin dar olanaklarıyla şehrin ortasındaki büyük mezarlığı kaldırtarak o geniş sahayı park haline sokturup ortasına bir Atatürk heykeli diktirmiş, ışıklı fıskıyeleri olan güzel bir havuz yaptırmıştır. Atatürk tarafından çok sevilen FERİK KAZIM İNANÇ PAŞA valilik görevinden ayrıldıktan sonra İzmir ilimizden milletvekili seçilmiştir.


Kurtuluşu Mustafa Kemal örgütledi
 (…)
Mustafa Kemal'in Anadolu'ya gidişi ve görev yazısı hakkında yalan yanlış birçok yorumlar yapılıyor. Aslı şudur: Mustafa Kemal'in görev yazısını yazan hükümet değil, yurtsever Albay Kazım Bey' dir. Mustafa Kemal'in geniş yetkilerle donatılmış olarak Anadolu'ya geçtiği bilinmektedir.

Ancak bu yetkilerin saptanmasında ve genişletilmesinde, o günlerde Genelkurmay'da görevli olan ve Cevat Çobanlı paşa ile Albay Kazım Bey 'in rolü büyük olmuştur. Mustafa Kemal'in görev ve yetki yazısını Genelkurmay 2. Başkanı Albay Kazım (İnanç) düzenledi.

Albay Kazım İnanç, yurtsever bir subaydı. Çanakkale Savaşları sırasında Seddülbahir savaşlarına katılmış, Mondros ateşkesinden önceki görevi de Yıldırım Orduları kurmay başkanlığıdır. Bu nedenle Mustafa Kemal'i çok iyi tanıyan, seven bir subaydı. Bu görev yazısının hazırlanmasında, Mustafa Kemal'in bütün arzularını yerine getirmeyi bir görev bilmiştir.

Zaten Kazım İnanç daha sonra Anadolu'ya geçti. Başkomutanlık Meydan Savası’na 6. Kolordu Komutanı olarak katıldı. Bu durum gösteriyor ki Atatürk'ün Anadolu'ya geçerken görevlendirme yazısı onu seven Genelkurmay 2'ci başkanı Albay Kazım Bey tarafından düzenlenmiştir.

Görevlendirilişin gerçek nedeni, Karadeniz kıyılarında Rum çeteleri faaliyetlerini arttırmışlardı. Bölgedeki en önemli Kuvayi Milliyeciler ise, Giresun yöresinde Topal Osman, Trabzon yöresinde Yahya Kaptan 'di.

Rumların, Paris'te yüksek sesle başlayan yaygaraları etkisini gösterdi. 200 kişilik bir İngiliz askeri gücü Rum ve Ermeni azınlıklarını korumak amacıyla, 9 Mart 1919'da Samsun'a çıktılar ve Merzifon'u işgal ettiler.

Ama bu yeterli olmamıştı, Rum ve Ermeni yakınmaları sürüyordu. Bu sırada İngiliz İşgal Komutanlığı’nın baskıları da artmıştı. Eğer Karadeniz yörelerindeki Türk çetelerinin Rum ve diğer azınlıklara yaptıkları saldırılar kısa sürede önlenmezse, kendileri ise el koyacak ve gerekirse bütün yöreyi işgal edeceklerdi.

İzmir’den sonra bir de Karadeniz'in işgali Padişah ve hükümeti telaşlandırmıştı. Bu sorunları yerinde çözmek için disiplinli ve yetenekli bir komutanın oraya gönderilmesi uygun olurdu. Mustafa Kemal Pasa bu is için tam aradıkları adam değil miydi? Hem yetenekliydi, hem de güvenilirdi. Enver Pasa basta olmak üzere İttihatçılara karşıydı.

Üstelik Padişah Vahdettin 'le Birinci Dünya Savası sırasında Almanya'ya birlikte yolculuk yapmıştı ve şimdi bile onun fahri yaveri unvanını taşımaktaydı.

Hükümet kararı ve padişah onayı çabucak gerçekleştirildi.  Zaten Mustafa Kemal Pasa, İstanbul’da hiçbir iş yapmadan altı aydır oturmaktan çoktan bıkmıştır ve düşüncelerini uygulayabilmek için Anadolu'da bir görev almanın fırsatını arayıp durmaktadır. Harbiye Naziri Şakir Pasa, Mustafa Kemal'i makamına çağırarak ona görevini tebliğ ettiğinde, Mustafa Kemal'in sevincinin ne kadar büyük olduğunu tahmin etmek zor değildir.

Mustafa Kemal, o mutlu haberi aldığı sıralardaki duygularını söyle dile getirir:
''Ne âlâ şey, talih bana öyle uygun şartlar hazırlamıştı ki, kendimi onların kucağında hissettiğim zaman, ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif edemem. Bakanlıktan çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kafes açılmış, önümde geniş bir âlem vardı. Kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim...''
/Alev ÇOSKUN

Albay Kazım İnanç Paşa
Osmanlı Devleti'nde Genelkurmay İkinci Başkanı. Bu görevdeyken Atatürk'ün Anadolu'ya geçmesine yardımcı oldu. Görevinden alınınca 1920 yılının Haziran'ında Anadolu'ya geçip Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Milli Savunma Bakanlığı'nda Müsteşarlık, 6. ve 9. Kolorduda da komutanlık yaptı.


Samsun Valisi  Kazım (İnanç) Paşa (1926-1931)
1929 yılında Ticaret ve Zahire Borsası adı altında Vali Kazım (İnanç) Paşa zamanında Yalı Camii karşısında ki binada faaliyete başlayan borsanın o tarihlerdeki Borsa Komiseri Muhittin Bey, Başkatibi ise Hasan Basri Efendi’ dir. 1931 yılında İskele Caddesi’ndeki Ticaret ve Sanayi Odası’nın alt katına yerleşen Borsamızın komiserliğini Şair Rüştü Çoşkun ifa etmekteydi. 1944’ den 1953’ e kadar burada faaliyetlerini gösteren Borsa 1953 yılında tüccarların müracaatları üzerine lav edilmiştir.




Korgeneral Kazım (İnanç) Paşa
(…)
Bir örnek olarak Şeyh Sait isyanını bastıran 3. Ordu'nun komutanı Korg. Kazım (İnanç) Diyarbakırlıdır. Şeyh Sait; atının heybeleri altınla dolu olarak, İran’a doğru kaçarken, onun yakalanabileceği Murat Nehri’ndeki Çarpuh köprüsünü takip kuvvetlerine ihbar eden bacanağı Binbaşı Cibran'lı Kazım (Ataç)'dır. Lolan'lı Hüseyin Bey onu ve beraberindekileri yakalayanlardan biridir. Her ikisi de Kürt kökenlidir. Diyarbakır'daki Şark İstiklal Mahkemesi'nde Şeyh Sait'i ve beraberindekilerden bazılarını idama mahkum eden üç yargıçtan biri Kürt kökenli Urfa Milletvekili Ali Saip Bey'dir.

Devlet hiçbir zaman ırk ve din ayrımı yapmamıştır. Osmanlı döneminde sadrazamların, nazırların milletvekillerinin ve hatta komutanların bir çoğu diğer ırkların, dinlerin mensubuydular. Durum bu günde aynıdır. Türk vatandaşı olanlar için hiçbir ayrım söz konusu değildir. Onlar mülki, adli ve askeri en üst makamlarda, parlamentolarda görev almış ve almaktadırlar.







Albay Kazım (İnanç) Paşa, Kurmaybaşkanı olduğu
5. Ordu Komutanı Liman von Sanders ve
emir subayı Bnb. E.R. Prigge ile...

Albay Kazım İnanç Paşa Çanakkale Şavaşında

/Şahin Aldoğan-Selim Meriç
5. Ordu Komutanı Liman von Sanders, çıkarmanın ilk günlerinde çok yavaş davranıp cepheye gelen her takviye birliğine “Derhal taarruz ediniz, düşmanı hemen denize dökünüz” gibi emirler vererek, sahile iyice yerleşip tahkimatını tamamlamış, güçlü donanma desteğini de arkasına almış düşmana hazırlıksız taarruzlarla birliklerimizin ağır zayiat vermelerine sebep olmuş; ama sonunda savaşın artık mevzi savaşı karakterine dönüştüğünü görmüştü…

İstanbul’daki Genel Karargah’a başından beri gerçekçi olmayan, iyimser raporlar gönderilip, bugün yarın düşmanın denize dökülebilecek bir durumda ve olanaklar içerisinde bulunduğu hissettirilmiş ve biraz da bu havanın etkisiyle Enver Paşa, son bir darbe vurularak düşmanın Arıburnu cephesinden sökülüp atılmasını istemeye başlamıştır. Buna en somut örnek, 4 Mayıs 1915 tarihli 5. Ordu Komutanlığı’na yazdığı telgraf emridir. Onun;  “…..Askeri ve siyasi sebeplerle Gelibolu Yarımadası’nda kesin sonucun bir an önce elde edilmesini olağanüstü önemde görüyorum…” gibi cümlelerle Ordu Komutanı’nı sıkıştırdığını görmekteyiz.

Bu telgraf emri 5. Ordu’ya geldikten sonra, 5. Ordu Kurmay Başkanı Albay Kazım (İnanç) Paşa, askeri teamülleri zorlayarak tamamen yurtsever bir duyguyla Enver Paşa’ya şu telgrafı çekmiştir:

“Başkomutan Vekil Enver Paşa Hazretlerine,
Bu gece yine her zamanki gibi Seddülbahir’e bir hücum yapıldı fakat bu bölgenin düşmandan tamamiyle temizlenmesi yine mümkün olamadı. Rica ederim, dokuz günden beri arka arkaya yapılan hücumlara artık bir son verilsin!!! Düşmanın bugün yine filo desteğinde asker çıkaracağı doğaldır. Çünkü filoya karşı koyacak kuvvetimiz yalnız övmeye değer niteliklerine güvendiğimiz askerimizdir ki o da günden güne eriyor; şehit yaralı sayısı 15.000’i aşmıştır… Düşmanın ilk çıkarmada elde ettiği küçük arazi parçalarından şimdiye dek ilerleyememiştir. Mahdut hedefli olarak yaptığı taarruzlar daima büyük zayiatla geriye püskürtülmüştür. Düşman daha çok bizi taarruza zorlayarak zayıf düşürmek istiyor. Biz sürekli hücumlarla onun istediği kadar zayıflayınca, o zaman büyük ve taze kuvvetlerle taarruza başlayacak ve normal olarak karşısında yorgun ve güçsüz bir ordu bulacaktır.

….Ordunun bu aldatılmaya artık kapılmaması zamanı gelmiş ve geçmiştir!!...

….Ordu, mesela muharebe bölgesinde yedi tümenlik kuvvetler birbirine taktik zorunluluklar sonucu öyle karışmıştır ki, böyle soluk almaksızın yapılagelen taarruzlarla, bunların düzenli bir şekle ve birlik haline getirilmeleri olanaksız ölçüye girmiştir.

Hakkındaki yüksek güvenlerine dayanarak, ordunun bir süre için savunmada kalmasını ve bu surette bulacağı fırsatlar içerisinde dinlenmesini ve kendisine çeki düzen vermesini onaylayıp emir buyurmaklığınızın uygun olacağını arz etmek istiyorum. Dileklerim yalnız özel ve kişisel düşüncelerimden ibarettir. Emir ve irade yine efendimizindir…

5. Ordu Kurmay Başkanı
Albay Kazım”
(…)





 Genelkurmay Başkanı  Kazım (İnanç)Paşa
"...1919’da Genelkurmay Başkanı olan Kazım Paşa, 25 Nisan 1915’te Gelibolu’daki 5. Ordu’nun kurmaybaşkanıydı. İlk günlerde yarbaydı ama, 14 Aralık’ta albaylığa terfi etti. 18 ay sonra, İzmir’deki 19. Kolordu Komutanlığına atandı. 1 Şubat 1918’de ise Filistin’deki ünlü Yıldırım Orduları kurmaybaşkanıydı. Bir ay sonra tümgeneralliğe terfi etti.

Tarihçilerin sorularına verdiği yanıtları, İstanbul’daki dostlarımızdan biri kaydetti ve bize gönderdi. Avustralya tarihine Kazım Paşa’nın sağladığı bu katkıya müdahale etmeyi uygun görmedim. Ancak, söylemeliyim ki, bu arkadaşlar, Kazım Paşa’nın, Boğaz’a yapılan ilk saldırının deniz ve kara güçleriyle yapılması durumunda; veya, 18 Mart’taki deniz saldırısının bir gün daha sürdürülmesi durumunda başarı sağlanabileceğine inandığını belirttiler. Dediğine bakılırsa, Kazım Paşa ayrıca, Saros Körfezi’nin bazı yerlerine yapılacak bir çıkarmanın yarımadadaki iletişimi koparacağını; Asya sahiline yapılacak bir çıkarmanın da, tıpkı Liman von Sanders’in beklediği gibi, Boğaz’ı koruyan kalelerin çökertilmesine yarayacağını düşünüyordu.

Bu deneyimli askerin fikirlerine saygı göstermekle birlikte, yukarıda sözünü ettiği olasılıklar konusunda hiçbir otoritenin onunla hemfikir olacağını sanmadığımı söylemeliyim..."
Kaynak: Gallipoli Mission - C.E.W. BEAN, AWM, 1948

111 Sorudan oluşan bu röportajın Yetkin İŞCEN’in çevirisiyle tam metni için bakınız;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder