17 Mart 2007 Cumartesi

İşte Yunanlıların Pontus Hayali






Pontus meselesi, çok kısa olarak Yunanlıların Trabzon Rum Devletini yeniden kurma hayalleridir. Bu hayal uğruna yaptıkları ve yapmak istediklerinin kilometre taşlarını size özetleyelim. Yunanlılar daha Osmanlı idaresi altında iken gizli örgütler kurarak İmparatorluktan ayrılmak için gizli faaliyetlerde bulunuyorlardı. Bu gizli örgütlerin başında 1789'da kurulan ETNİKİ ETERYA (Yunan Milli Cemiyeti) geliyordu. Bu cemiyetin gayretleri sonucu İngiliz, Fransız ve Rusların da yardımlarıyla 24 Nisan 1830'da bağımsızlıklarına kavuştular. Bundan sonra gayretlerini büyük Yunanistan'ı kurma, Bizans'ı canlandırmaya çevirdiler. Bu hayallerini ancak MEGALO İDEA (Büyük Ülkü) nın uygulanması ile başarabilirlerdi.



MEGALO İDEA'NIN yeni hedefleri ve faaliyet programları:
1-MORA YARIMADASINDAKİ RUMLARA İSTİKLALLERİNİ KAZANDIRMAK; bunu 24 Nisan 1830'da gerçekleştirdiler.

2-BATI TRAKYA VE SELANİK'İN ALINMASI; bunu 1912-1913 Balkan Harbi sonunda aldılar.

3-EGE DENİZİ'NDEKİ ADALARI ALMAK; İngilizler 1865 senesinde Ege adalarının bir kısmını yunanlılara hediye olarak verdiler.

4-ONİKİ ADALARIN ALINMASI; İkinci Dünya Savaşı sonunda İtalyanlardan aldılar.

5-GİRİT ADASI'NIN ALINMASI; 1912-1913 Balkan Harbi sonunda aldılar

6-BATI ANADOLU'NUN ALINMASI; (İzmit-Antalya hattının dışında kalan kısım) Kurtuluş Savaşı'nda yenildikleri için alamadılar.

7-TRABZON RUM PONTUS DEVLETİNİN TEKRAR KURULMASI

8-KIBRIS ADASI'NIN ALINMASI; Teşebbüs ettiler. 1974 barış Harekatı'nda yenildiler, alamadılar.

9-İMROZ-BOZCAADA, ÇANAKKALE BÖLGESİNİ ALMAK;

10-İSTANBUL'U ALARAK BİZANS İMPARATORLUĞUNU TEKRAR KURMAK.

Bu programın ilk beş maddesini uyguladı ve başardılar. Geri kalan maddeleri Türklerin en zayıf zamanında almaları için, çocuklarına, gençlerine, evde, okulda, kiliselerde anlatır, öğretir, nasihat ederler. Bunu bir kan davası gibi nesilden nesile aktarırlar.

İşte bu faaliyet programının 7'inci maddesi, Karadeniz bölgesi ile ilgilidir.


KARADENİZ'DE GİZLİ FAALİYETLER VE ÇETELER
Yunanlılar, MEGALO İDEA'nın yedinci maddesini yürürlüğe koymak için 1840 senesinden itibaren çalışmalara başladılar.

1840 yılında RİZE-İSTANBUL arasındaki Karadeniz kıyılarında eski Yunanlılığı diriltmek için çalışan Rum topluluğu vardı. Bu maksatla Amerikalı Rum göçmeni rahip KLEMATYOS ilk Pontus toplantısını İnebolu'da şimdi halkın "MANASTIR" dediği tepede yaptı. Üyelerine zaman zaman ve ayrı ayrı yerlerde gizli çete teşkilatı kurarak alınan kararların uygulanmasını öğütledi.


PONTUS CEMİYETİNİN KURULMASI
Karadeniz bölgesinde eskiden Pontus adı verilen yörede, Rumların, ayrı bir devlet kurma amacı ile MERZİFON Amerikan Koleji'nde 1904 senesinde kurdukları bir örgüttür. Teşvik eden bir bölgede yaşayan Ortodoks Rumlardır.

Merzifon Amerikan Koleji Müdürü WHITE, Hıristiyan azınlıklar arasında milliyetçilik düşüncesi güçlenmeye başlayınca, tüm Hıristiyan azınlıkların Osmanlı idaresinden kurtulması için desteklenmesini öneriyor ve yardım ediyordu. Bu maksatla okulda Pontus adlı spor dernekleri kuruldu. Bu derneklere öğrenciler kaydedildi ve eğitildi. Bu örgüt bine yakın Pontus ideali ile dolup taşan Rum gencini yetiştirdi. Bu okulun o devirde denetlenmesi, kontrol edilmesi mümkün değildi çünkü Türk yetkililer giremezdi. Onun için okulun otomobilleri Rumlara silah ve cephane taşıyabiliyordu.
Aynı maksatla 1908'de "MÜDAFAA-İ MEŞRUTE" adlı ihtilal yapma maksatlı teşkilat kuruldu. Bu teşkilattan başka, zenginlerden para toplayan ve gereğinde ölüm kararı verebilen terörcü "Mukaddes Anadolu Rum Cemiyeti" diye ikinci bir cemiyet kuruldu.


TÜRK GELENEĞİNE SAHİP RUMLAR ÖLDÜRÜLDÜ
1910'da Pontus adından dergi yayınlanmaya başlandı. Pontus cemiyeti, düşlediği Pontus devletinin haritasını yaptı. Bu haritada kurulacak devletin merkezi Samsun olmak üzere Batum'dan İnebolu'ya kadar (Kastamonu-Çankırı, Yozgat, Sivas-Tokat-Amasya-Çorum-Gümüşhane-Erzincan) bölgeyi kapsıyordu.

Ayrıca bölgede Rum nüfusunu arttırmak için KORDOS adlı bir komite kuruldu. Bu komite Yunanistan ve Kafkasya'dan Rumları getirip bölgeye yerleştiriyordu. Nitekim daha önce Samsun yöresinde Hıristiyan nüfusu, Müslüman nüfusun onda biri (1/10) kadardı. Bu örgüt ve İstanbul'daki Patrikhane'nin teklifi Yunanistan'ın yardımı ile Samsun Bölgesi'ne dışardan 30 bin yabancı Rum getirildi. Buna rağmen bölgede 180 bin Müslüman'a karşı 60 bin Hıristiyan vardı. Bölge Rum ve Ermenileri Türkçe konuşurdu. Yunanistan'dan gelen Papaz ve öğretmenler, Rumlara Türkçe'yi yasaklayıp Rumca konuşma mecburiyetini getirdiler. Türk geleneklerine sahip ve Türkçe konuşan birçok Rum'u öldürdüler.

Sayımlarda rum nüfusunu kasıtlı olarak şişirip fazla gösterirlerdi. Azınlık oldukları halde Wilson Prensipleri'ne göre bağımsızlık isteyeceklerdi. Bunun bir örneği Trabzon'da görüldü. Ruslar Trabzon'u işgal gedince Rumlar çoğunlukta olduklarını iddia ederek, mahalli idareyi istediler. Rum Trabzon Metropoliti Hirisantos Rusların da işine geldiği için idareyi eline aldı. Birçok ilçe belediye meclislerini böyle ele geçirdiler.
Batum'da Rum asıllı Rus General Anonya komutasında 12 bin kişilik Rumlardan oluşan Tümen kuruldu. Rusya'da devrim olunca, bu Tümen dağıldı. Rum askerleri boşta kalınca Pontus çeteleri olarak kıyılarımıza çıkarak faaliyet göstermeye başladılar.

1918 Kasım'ında Marsilya'da Pontus Kongresi yapıldı; bu kongreye tüm Avrupa, Amerika ve Türkiye'deki Rum Pontus'cular katıldılar. Kongre Başkanlığını Giresun eski Belediye Başkanı Konstanidis yaptı. Bu zat Fransa'da Pontus propagandası yapar, gazetelere yazı yazarak kamuoyu oluşturmaya çalışırdı. Ayrıca komite başkanı olarak Rus hariciye komiseri TROÇKİ'ye telgraf göndererek Pontus'u desteklemesini ve yardım etmelerini istedi.

Rum Pontus Cemiyeti, Pontus Devletini kurmak için Yunanlıların ETNİKİ ETERYA Cemiyeti ile de sıkı işbirliği içinde idi. Onlara destek sağlıyor, bölge hakkında bilgi veriyor, onların personeline eğitim yaptırıyor böylece Pontus azim ve kararlılığını ayakta tutmaya çalışıyordu. Bu maksatla Amasya ve Samsun bölgesi Rum Metropoliti (din görevlisi) YERMANOS düzenli olarak Pontus propagandası yapıyordu. Samsun Tütün (Reji) Fabrika Müdürü TOKAMANİDİS, Komite Başkanı idi, aynı zamanda Anadolu Rumları ile haberleşme ve koordinasyon görevini yapıyordu.

Pontus Cemiyeti'nin aldığı kararları yürürlüğe koymak için SOHOMİ ve BATUM'da birkaç bin silahlı Rum toplandı. Başlarına da HARALAMBOS adında biri getirildi. Bu Rumlara silahlı saldırı, I.Dünya Savaşı'nda Kafkas Türk birliklerinden alınıp Batum'da depolanan silahlardan temin ediyorlardı. Samsun ve civarında çete faaliyetlerini kolay yapabilmeleri için bölgede temsilcilikler açıp "göçmenleri besleme" veya "Kızıl Haç" heyetleri arasında bölgeye giriyorlardı.

İngilizlerin Samsun'daki temsilcisi Yzb. SOLTER, bölge Rumlarını gizlice teşkilatlandırıyor ve onlara silah dağıtıyordu.

4 Mart 1919'da (Yunanlıların bağımsızlık günü) Karadeniz Bölgesinde özellikle Samsun'da Pontus için büyük gösteriler yaparak, Türklere gözdağı vermeye çalıştılar.
Yunanlı Alb. ZİMRAKAKİS Pontus Jandarma Teşkilatını kurup kontrolü elinde tutmak için EYFEL adlı Yunan torpidosu ile Trabzon'a ve bölgeye bol miktarda Yunanlı subay gönderdi.

Karadeniz Bölgesinde özellikle Samsun, Çarşamba, Bafra, Erbaa, Zile ve Tokat yörelerinde geniş ve etkili şekilde Rum çete faaliyetleri başlatıldı. Türk köyleri silahsız gençleri askerde olduğu için koruması zayıftı. Köylerde yaşlılar, çocuk ve kadınlar vardı. Bu eksik ve kötü şartlara rağmen,çetelere vargüçleri ile direniyorlardı. Rum çetelerin 6-7 bini bulan mevcutları çeşitli takviyelerle 25 bine ulaşmıştı. Silah yardımı da gördüklerinden Türk köylerini sindirip nüfus bölgelerini genişletmeye çalışıyorlardı.

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi sonunda itilaf devletleri, Trabzon merkez olmak üzere Pontus devletini kurmak için harekete geçtiler. Özellikle İngilizlerden destek gören Pontus çeteleri faaliyetlerini artırdılar. Türk köyleri bu çetelere sınırlı ve yöresel milislerle karşı koyuyorlardı. Bu milis kuvvetlerden en önemlisi Giresun'daki Topal Osman Ağa'nın kuvvetleri idi. Osman Ağa zengince bir ailenin çocuğu olduğu halde, Bedel kullanmadı gönüllü Balkan Harbi'ne gitmiş, orada ayağından yaralandığı için bu lakabı almıştı. Kendisi son derece cesur ve atak bir yapıya sahipti.


RUM PONTUS İLAN EDİLDİ
1914-1915 senelerinde bölgede yaşanan Ermeni olaylarında çok etkin olmuş, bu yüzden de mahkum bile olmuştu. Rum çeteleri çok azıtıp, köy ve kasabaları basıp yakıp yıkmaya başlayınca yöre idareci ve esnafı Osman Ağa'yı kasabayı Rum çetelerinden koruması için göreve davet ettiler. Daveti kabul eden Osman Ağa milis kuvvetleri ile Rumlara ağır darbeler indirerek onları sindirdi. Bölgede hakim güç oldu ve ünü bütün Karadeniz'e yayıldı. Kuvvetlerine 42 P.A. numarası, kendisine de fahri Yarbay'lık rütbesi verildi. Bu alay daha sonra Merkez Ordu Komutanlığı'nın emrine gitmek üzere Ümit Vapuru ile Samsun'a sevk edildi.

İngilizler durumun umdukları gibi gelişmemesinden ve tersine dönmeye başlamasından rahatsız oldular. Rumlardan da şikayet gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine Osmanlı Hükümetine "Karadeniz Bölgesi'nde Rumların can ve mal güvenliğinin kalmadığı, güvenlik sağlanamadığı taktirde Mondros Mütarekesi'nin 7'inci maddesi gereği, bölgeye asker çıkarıp işgal edeceklerine" dair bir nota verdiler.

Bu nota Mustafa kemal Paşa'nın 9'uncu Ordu Müfettişi olarak Samsun'a gönderilmesine ve onun tarafından Kurtuluş Savaşı'nın başlatılmasına vesile oldu. Olayların böyle gelişmesine bakarak kurtuluş Savaşı'na Karadeniz halkının Rumlarla mücadelesinin ortam hazırladığını söyleyebiliriz.

Anadolu'da bu olaylar olurken 18 Ekim 1919'da Batum'da fiilen Rum Pontus Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi.

PONTUS AYAKLANMASI
Batı Anadolu'da Yunanlılarla çok şiddetli savaşlar devam ederken, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde rum çeteleri faaliyetlerini artırarak planlı şekilde saldırılara başladılar. Kuvvetlerini, fiilen savaşanlar, lojistik destek sağlayanlar, siyasi ortamı oluşturmak için propaganda yapanlar diye üç grupta toplamışlardı.

Bu planlı saldırılar ayaklanma niteliği taşıyordu. Ankara Hükümeti 1920 senesi başında bu Rum başkaldırısını çok ciddiye almış bu olayın üzerine gitmeye karar vermişti. Çünkü Pontus cemiyetinin yönlendirdiği silahlı çete grupları Samsun-Tokat-Amasya yörelerinde baskınlarını artırarak sürdürüyor ve çok zayiat verdiriyorlardı. Yalnız Samsun'da 699 Türk vatandaşı öldürülmüş, 59 kişi yaralanmış, 15 kişi dağa kaldırılmış, 13 kadının ırzına geçilmiş, 2 milyon değerinde hayvan kaçırılmış, 2 milyon altın değerinde nakit ve mal almışlardı.

Sonuçta; 1641 vatandaş öldürülmüş, 323 kişi yaralanmış, 3723 ev bark yakılıp yıkılmıştı. Bu tehlikeli gelişmeler karşısında çok sıkışık durumda olmasına rağmen Ankara Hükümeti, merkezi Erzurum'da bulunan 9'uncu Ordu Komutanlığı'na (Komutan Yakup Şevki Paşa), Erzurum'daki XV. Kolordu'yu (Komutanı Kazım Karabekir Paşa) Trabzon Bölgesindeki "Köroğlu" ve "Eftaldi" çetelerini, merkezi Sivas'taki 3'üncü Kolordu'ya (Komutanı Alb. Refet Bey) Samsun Bölgesindeki Rum çetelerini takip ve temizleme görevini verdi.

SONUÇ
1 Aralık 1922'de Lozan Konferansı'nın birinci kısım toplantılarında 13 ayrı oturum sonunda TÜRK-YUNAN AHALİ MUBADELESİ anlaşması kabul edildi. Bu karar gereği Trabzon vilayetinde (o zaman Samsun'dan Rize'ye kadardı) yaşayan 193 bin Rum, 1923 yılı başında vapurlarla Yunanistan'a göç ettiler. Bu mübadele sonucu, Karadeniz Bölgesinde Rum ahalisi kalmadı.

1915 senesinde de Ermeni Tehciri (zorunlu göç) olayı ile bölgede yaşayan 68 bin Ermeni güneye nakledilmişti. Böylece Rum çeteleri kendi açtıkları kuyuya kendileri düşmüş, Rum Devleti kuralım derken yerlerinden oldular. Akıttıkları binlerce insan kanını göç etmeleriyle ödemiş oldular.

Ancak bölgeyi ne Rumlar, ne de Ermeniler unutmadılar. Bizler de şunları hiç unutmayalım: Birinci Dünya Savaşı sona erince Osmanlı İmparatorluğu ile itilaf devletler 10 Ağustos 1920'de SEVR Anlaşması'nı imzaladı. Bu anlaşmayı Ankara TBMM Hükümeti tanımadı ve imzalamadı. Böylece fiilen ölü doğmuş olan bu anlaşmanın bir maddesine göre Doğu Anadolu, Ermeni ve Kürt'ler arasında taksim edilmişti. Daha sonra Ankara Hükümeti ile imzalanan LOZAN Anlaşması (24 Temmuz 1923) SEVR'i kökünden bozmuş ve bugünkü sınırları içerisinde modern Türkiye'yi yaratan anlaşma oldu.

SEVR Anlaşması imzalanırken, Yunanlılar Batı Anadolu'yu, bütün Ege Adalarını (Kıbrıs hariç) ve İstanbul'u alabilmek için batılı dost ve müttefiklerine şirin görünmek ve onların takdirlerini alabilmek için Pontus meselesini ikinci plana atmış, gündeme getirmemişlerdi. Daha şirin görünüp batılıların sempatisini kazanmak için (Doğu Karadeniz'i) Ermenilere liman ve dünyaya açılmaları için vermeyi teklif ettiler ve bu teklifi de kabul ettirdiler.

Yunanlıların bu teklifi nedeniyle temsilcileri VENİZELOS Sevr Konferansı'nda en çok takdir toplayan politikacı oldu. Yunanlılar Kurtuluş Savaşı'nda yenilip hayalleri yıkılınca tekrar başa dönüp Pontus meselesini gündeme getirerek sıcak tutmaya başladılar.

GEÇMİŞTEN ALINACAK DERS
Batılılar (Avrupalılar) Türkiye'nin güçlenmesini, büyümesini 30-40 sene sonra kalkınmış, 100 milyonluk Türk Devleti olmasını, kendi geleceklerine tehlike olarak gördükleri için asla istemezler. Onlar tarihteki Haçlı zihniyetiyle "Şark meselesini" sürekli sıcak tutmak için fırsat buldukça kurcalarlar. Şark meselesinin özünde Türkleri Avrupa'dan daha sonra da Anadolu'dan atmak yatar. Bunun mümkün olmayacağını bildikleri için daha çok din, ırk, inanç ayrımı yaparak veya İslam dinini politika konusu haline getirip kardeş kavgalarına sürüklemek ve bu suretle Türkiye'nin güçlenmesini sekteye uğratmaya çalışırlar.

Önce deneyip uygulayamadıkları SEVR Antlaşması'nı gizli veya dolaylı olarak gündeme getirip, uygulama ortamı yaratmayı sürekli denerler. Dün EOK ve ASALA gibi bugün de PKK'nın taşeron olarak kullanılması, Güneydoğu Anadolu'da "Siyasi Çözüm" ve "Kültürel Otonomi" gibi sloganlarla yeni ortam arayışına girmeleri bundandır. PKK'yı Yunanistan ve Ermenistan'ın gizli veya açıktan desteklemesinin altında Yunanlılar için Pontus hayali, Ermeniler için SEVR'de kendilerine verilen Doğu Karadeniz toprakları yatar.

Kürtlerle hiçbir ilgisi olmayan Karadeniz bölgesine PKK'nın sıçrama arzusu bu iki devletin çıkarı ve desteği ile olmaktadır. Bunlar Türkiye'nin en zayıf anında uygulanacak planlardır. Bu nedenle siyasi görüşlerimiz ne olursa olsun, hepimiz bu konuları bilerek, birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. Aksi taktirde Avrupa Parlamentolarında etkin hale gelen Komünist ve Yeşiller fırsat buldukça Türkler aleyhine çalışacaklardır.

APO canisine siyasal kimlik kazandırma gayretleri ve Güneydoğu bölgemizin geri kalmışlığını Kürt sorunu olarak takdim edip bunu da uluslar arası tartışmaya açma hesapları hep bu sinsi politikanın unsurları olarak bilinmelidir.

Bunları bilerek hareket ettiğimiz, oyunlara gelmediğimiz taktirde Türkiye'nin gelişmesi, büyümesi ve kuvvetlenmesi hiç kimse tarafından önlenemeyecektir. Türkiye, üniter bir devlettir ve öyle de kalacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder