XVI. Yüzyılda Sinop Tersanesi İçin CANİK SANCAĞI’NDAN Malzeme Temini
/Mehmet Ali ÜNAL*
Giriş
Sinop, 1461 yılında Karadeniz kıyısındaki diğer bir kısım topraklarla beraber Osmanlı topraklarına katılmıştı. Stratejik öneme sahip olan Sinop’ta, askeri ve ticari bakımdan son derece mühim limanın yanı sıra bir de tersane bulunuyordu. Osmanlı fethi sırasında faal durumda bulunan bu tersanenin Osmanlı Devleti için büyük bir kazanç olduğu görülmektedir. Nitekim Osmanlı devrinde Sinop tersanesi daha da genişlemiş ve canlılık kazanmıştır. Bu gelişmeye yol açan üç temel sebebi vardı. Birincisi Karadeniz’in XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir Osmanlı iç denizi haline gelmesiyle güvenli olması; ikincisi gemi yapımı için gerekli olan malzemenin bol miktarda bulunması ve Karadeniz sahili boyunca uzanan kasabalarda gemi yapımından anlayan bir esnaf ve denizci sınıfının varlığı.
Gemi yapımı sırasında Sinop’a herhangi bir düşman taarruzu söz konusu olamazdı. XIX. Yüzyılın sonlarına kadar Sinop bu özelliğini muhafaza etti. Kırım savaşı sırasında 1853 yılında Osmanlı donanmasının Sinop limanında bulunduğu bir sırada Rus donanmasının baskınına uğraması (İLGÜREL 1988) Sinop tersanesini bir süre için güvenli olmaktan çıkardı. Zaten bu savaş sonunda imzalanan Paris antlaşmasının bir maddesi Sinop’un tersane olarak kullanımını önlüyordu. Malum bu maddeye göre Osmanlı Devleti ve Rusya Karadeniz’de tersane kurmayacaklar ve donanma bulundurmayacaklardı (KARAL 1970: 244). Rusya için ağır bir hüküm olan bu madde Osmanlı Devleti için önemli değildi zira Sinop dışındaki Osmanlı tersanelerinin çoğu Marmara denizinde ve İstanbul’da bulunuyordu.
Öte yandan Sinop civarının geniş ormanlarla kaplı olması ahşap gemilerin hüküm sürdüğü XIX. yüzyıl ortalarına kadar büyük bir avantaj teşkil etti. Ayrıca Türk denizciliğinin büyük şahsiyetlerinden birisi olan Seydi Ali Reis’in de Sinoplu olduğunu ve daha pek çok denizcinin burada yetiştiğini de hatırlatmakta fayda vardır.
1. Tersanenin Tarihçesi
Sinop tersanesinin tarihi Romalılara kadar uzanmaktadır (BIJIŞKYAN 1969:28). Osmanlılara ise İsfendiyar oğullarından intikal etmiştir (DARKOT:686). Candar Beyliğinin Sinop’ta tersanesi olduğu ve hatta ondan önce burada bir dönem hüküm sürmüş olan Pervane oğullarından Gazi Çelebi’nin donanmasıyla Rumlara ve Cenevizlilere karşı mücadele ettiği bilinmektedir. Sinop Osmanlılar tarafından sulhen alındığında (1461) Sinop limanındaki gemiler içerisinde Napoli ve Aragon krallığı gemileriyle Venedik gemilerinden sonra Candaroğlu İsmail Bey’in yaptırdığı 900 tonluk bir gemi bulunuyordu ki limandaki en büyük gemi idi. Henüz Osmanlı Devleti’nde bu büyüklükte gemi yoktu. Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmed bu gemiyi İstanbul’a göndermiş ve Osmanlı donanmasına örnek olmuş, ve benzeri yapılmıştı2.
2. Tersanenin Yeri ve Özellikleri
Sinop tersanesi limanın yanında ve Sinop kalesinin altında bulunuyordu. Surlarla çevrili olan tersane emniyetli ve mahfuz olması itibariyle gemi yapımı için oldukça uygun bir mahaldi3. Tersanenin çevresinde bir mahalle teşekkül etmişti ki, Tersane mahallesi adıyla anılıyordu. Liman fırtınalardan korunaklı bir mevkiide idi (DARKOT:684). Sinop Kârhânesi4 adıyla da zikredilen Sinop merkezindeki bu tersanede aynı anda 25-30 gemi yapılabiliyordu. Sinop tersanesi, inşa edilen gemi çeşidi ve miktarı bakımından İstanbul ve Gelibolu tersanesinden sonra Osmanlı Devletinin üçüncü büyük tersanesi durumundaydı (BOSTAN 1992:18).
Sinop merkezindeki tersaneden başka Küplüağzı, Çayağzı, Çobanlar iskelesi gibi yerlerde de gemiler yapılıyordu. Bunun sebebi gemi inşası için birinci derecede lüzumlu olan kerestenin buralara kolayca nakledilmesi ve ek bir masraf gerektirmemesi idi. Bu konudaki kararı gemi yapımı için görevlendirilen emin veriyor ve merkeze durumu arz ederek olur alıyordu. 22 Ramazan 1118 tarihli Sinop canibinde kalyon inşasına memur Mehmed’e yazılan hükümde Küplüağzı’nın Bafra ve Samsun’a yakın ve kereste cinslerinin çok olması sebebiyle gemi ile Sinop’a kereste nakline hacet kalmayacağı, ayrıca Sinop’ta “amele salih kereste” bulunmadığı da göz önüne alınarak kalyonların Küplüağzı’nda inşası uygun görülmüştür5. Çayağzı, Çobanlar ve sair mahallerin Sinop’taki tersaneye tercih edilmesi de benzeri sebepler yüzünden olduğu muhakkaktır.
3. Sinop ve Çevresinin Malzeme ve İşgücü Bakımından Elverişliliği
XIX. yüzyılın ikinci yarısında buharlı gemilerin devreye girmesine kadar gerek ticari, gerekse savaş gemilerinin yapımında kullanılan ana malzemenin ahşap olduğu malumdur. Belgelerden takip edebildiğimiz kadarıyla gemilerin yapımında muhtelif cins ağaç ve kereste kullanılmaktadır. Öyle ki bir geminin sereni, sütunları, bodostamaları, astarı ve sair kısımları için farklı cins ve çeşitlilikte ağaçlardan istifade edildiği görülmektedir. İktisadi elverişlilik bakımından Sinop ve çevresi iklim yapısı ve bitki örtüsü itibariyle ahşap gemilerin yapımında tercih sebebi idi. Sinop’un bu özelliği Strabon’un da dikkatini çekmiştir. Strabon, “Hem Sinopitis’de ve hem de Bithynia’ya kadar uzanan ve evvelce sözü edilen kıyının gerisindeki topraklarda gemi yapımı için olağanüstü elverişli olan ve kolaylıkla ihraç edilebilen kereste bulunur”, demektedir6.
Sinop ve çevresindeki ormanlar sadece Sinop tersanesi için değil, İstanbul’daki tersane-i âmire için de başlıca malzeme kaynağı olduğu gibi, oldukça uzak mesafede olmasına rağmen zaman zaman Süveyş tersanesi için de kereste deposu durumundaydı. Gerçekten 27 Receb 978 tarihli bir mühimme defteri kaydına göre Süveyş’te donanma inşası için gerekli kerestenin önemli bir kısmı Sinop ormanlarından tedarik edilmiş7, bunun için komşu Canik sancağından urganlar istenmişti8. Mühimme defterlerindeki kayıtlar, Süveyş için binlerce kereste hazırlandığını ve bunun için Kastamonu sancağındaki bütün kazalar halkının seferber edildiğini ortaya koymaktadır9. Fakat bunların nakledilmesi geciktiğinden sefer zamanında tımarlı sipahilerin ve diğer sınıfların savaşa gitmesi üzerine Süveyş kerestesini eşkıyadan korumak bir mesele haline geldi. Bu yüzden Sinop kadısına muhafaza hizmetine kalanlar ve Canik Alaybeyisi ile haberleşip, Sinop kalesinden hisar erleri ihraç ettirip keresteleri ve reâyâyı ehl-i fesad ve şenâatden koruması için gereken tedbirleri alması yolunda emirler verildiği görülmektedir10. Ne var ki Süveyş için kesilen kerestelerin bir kısmı Sinop’da yaptırılan 15 adet kadırganın inşasında kullanılınca işler karışmış ve bir sürü yazışmaya yol açmıştı. Hatta Çobanlar mevkiinden Süveyş kerestesinden 673 adedini gemisine yükleyen Ahmed Reis 10 mil yol alıp Sinop’a geldiğinde gemisindeki kerestelere inşa olunmakta olan hâssa kadırgalar için el konulmuş fakat Ahmed Reis’in navlunu ödenmemiştir. Bunun üzerine Ahmed Reis dîvâna müracaat ederek navlun ücretinin ödenmesini talep etmiştir. Dîvân, Sinop kadısına gönderdiği hükümde adı geçen reisin hakkının alı verilmesini emr etmektedir11.
Sonunda ödünç alınan Süveyş kerestenin yerine konulması ve Sinop’ta bina olunan 3 kıt’a barça’ya yüklenerek nakli12 yoluna gidilmişti13.
Keza 1111 yılında Azak kalesi Ruslar’ın eline geçtikten sonra, Azak tarafından düşman gemilerinin geçmesini önlemek için Kırım’da Kerç boğazı yakınında Akıntı burnunda müceddeden bir kale bina ettirilmek istendiğinde kerestesinin Sinop canibinden temini kararlaştırılmıştı (DEFTERDAR SARI MEHMET PAŞA 1995:741).
Gemi yapımında kullanılan diğer mühim malzemeler arasında kendirden yapılan çeşitli ip ve halatlar ile katran, zift, demir ve bakır geliyordu. İp ve halatlar komşu Canik sancağında imal ediliyordu. Katran ise Kastamonu dağlarından temin ediliyordu. Bu açıdan da Sinop gemi inşası için son derece elverişli bir konumda bulunuyordu. Demirin ise umumiyetle Rumeli’den, Dersaadet’den, Ahyolu ve Samakov’dan temin ediliyordu.
Sinop’un gemi yapımı bakımından avantajlı olmasının bir sebebi de Karadeniz limanlarında gemi yapımı konusunda yetişmiş bir iş gücü oluşu idi. Sadece Sinop’ta değil, Şile’den başlayarak Batum’a kadar bütün Karadeniz kasaba ve şehirlerinde gemi inşası işinde uzmanlaşmış marangoz, burgucu, bıçkıcı, kalafatçı, oymacı, üstüpücü türünden geniş bir esnaf sınıfı teşekkül etmiş bulunuyordu. Çünkü her liman şehrinde en azından sandal, balıkçı tekneleri, tüccar gemileri ve saire yapımı söz konusu idi. Evliya Çelebi XVII. yüzyılın ortalarında İnebolu’dan Sinop’a giderken uğradığı sahildeki Şatır Köyü’nden bahsederken halkının hep marangoz olduğunu kaydediyor14. Tersanelerde öncelik devlete ait resmi gemilerin yapımı idi. Ancak savaş gemisi veya nakliyat amaçlı olan bu gemilerin dışında özel ve sivil gemilerin yapımı da birçok tersanede yapılıyordu. Bundan dolayı zaman zaman devlet merkezdeki tersane-i âmire için muhtaç olduğu marangoz, burgucu, bıçkıcı ve sair elemanlar için sık sık Karadeniz sahilindeki kazalara hüküm gönderiyordu. Mesela 3 Şaban 1149 tarihli bir hükümle devlet tersane emini Hacı Murtaza’nın arzıhali üzerine müceddeden inşası ferman olunan firkate ve kancabaşlar hidmetinde istihdam olunmak üzere Şile, Sakarya, Akçaşar, Bartın, Amasra, İnebolu, Ayandon, Sinop kazalarından toplam 240 nefer marangoz ve 115 nefer burgucu talep ediyordu15. Bu sayılan mahallerde çeşitli büyüklüklerde gemilerin yapıldığı tersaneler mevcuttu. Gemi yapım ustalarının bulunmasının sebebi buydu. Mesela Seyyah Klaviyo 1404 yılında İnebolu’ya geldiğinde bu havalideki en güzel kerestelerin burada bulunduğunu gemi yapıldığından bahsetmektedir (KLAVİYO 1975:58).
Kısacası Sinop tersanesi gemi yapımı bakımından mükemmel şartları haiz olup XVI. ve XVII. Asırlarda kadırga ve daha sonra pek çok kalyon yapılmıştır. Sinop tersanesi daha sonraki tarihlerde de mühim surette faaliyet göstermiş kalyon ve fırkateyn yapılmış ve XIX. asrın sonlarına kadar önemini korumuştur (UZUNÇARŞILI 1984:605).
Klâsik dönemdeki ahşap gemilerin ana malzemesi kereste ve tahtadır. Sinop’un tercih sebebi de Sinop ve Kastamonu’nun gemi yapımına elverişli çeşitli ağaçları ihtiva eden ormanlarla kaplı olmasıdır.
Sinop’ta gemi inşasına karar verildiği zaman yapılacak geminin sayısına ve özelliklerine göre ihtiyaç duyulan kereste miktarı, hangi cins ağaçlar kullanılacağı ve kaç adet olacağı, serenlik mi, sütunluk mu, astarlık mı olacağı kullanılacağı yere göre tesbit ve tasnif olunmaktadır. Ağaç işlerinden iyi anlayan uzmanlaşmış kişilerden istifade edilerek hangi cins ağacın hangi mahalde bulunacağı belirlenerek her kazaya defter ile tevzi olunmakta16 ve buna göre kaza dahilindeki köylerin verecekleri ağaç cinsleri ve miktarı tesbit edilmektedir. Bu iş için bazen Sinop kazası ormanları kifayet etmemekte, çevre kazalar halkına da tevzi olunarak kereste temini konusunda görevlendirilebilmektedir17. Mesela 1582 tarihinde yaptırılması kararlaştırılan 15 kadırga ve 3 mavna için Canik reâyâsına da kereste tevzi olununca reâyâ, “biz kendir hizmetindeyiz” diyerek “taallül” etmişti. bunun üzerine Canik Sancağıbeyine ve kadılarına hüküm yazılarak her kazaya tevzi olunan kerestenin temini hususunda kimseye “kendirciyiz diyü taallül ve bahâne” ettirmeleri emr olunmuştu18. Ayrıca mîrî gemiler inşa olunacağı zaman sivil gemiler için, belgelerdeki deyimi ile “rencberân tâifesi”ne ağaç kesilmesi yasaklanmakta ve devlete ait gemilere öncelik tanınmaktadır19.
Kereste temini hususunda 1150 tarihli bir Sinop Şer’iyye Sicili kaydı yeterli bilgiler vermektedir. Buna göre Sinop’da yapılacak 53 zira boyundaki 2 kıta kalyonlar için meşe ve çam cinsi keresteye ihtiyaç duyulduğundan bunlar köylere göre taksim edilmiştir20:
“Karye-i Çayağzı maa Küplüağzı ve Yabancılar ve Küblüce ve Göktaş: omurga 3, katene 30, tahtalık 30, asdar 50, çubuk çam 50, kuğuş 128.
Ahâli-i merkûmeden Hatiboğlu ve bir nefer dahi olup nâzır-ı kalyon tarafından ber-vech-i peşin verilen 500 guruş, yalnız beş yüz guruşdur.
Karye-i Çanakçılar : top tekerleği aded 600, yalnız altı yüzdür.
Karye-i Aldıger maa Timurcu Köyü : Kazıklık aded 100, zirâ 5, gürgen ağacından ola. Irgad-ı sagîr aded 2, zirâ 3, kara ağaçdan ola.
Karye-i Ordu Köyü: varyozluk aded 10, zirâ 3, kara ağacdan ola. Diyâme-i kebîr aded 50, zirâ’ 10, her ne cins ağaçdan olur ise olsun.
Karye-i Astavran : Diyâme-i kebîr aded 50, zirâ’ 10, her ne cins ağacdan olur ise olsun. Irgad-ı Manola aded 60, zirâ’ 6, her ne cins ağaçdan olur ise olsun.
Karye-i çiftlik ve Ağaçeri maa Çengi köyü : Yarpalık aded 300, zirâ’ 5, her ne cins ağaçdan olur ise olsun.
Karye-i Sarboğa : makas direk aded 2, zirâ’ 27, köknar ağacından olup dalı altışar karış ola. Diyâme-i sagîr aded 50, zirâ’ 8, her ne cins ağaçdan olur ise olsun.
Karye-i Kızılcaelma: sehven mükerrer olmağla Kencot tevzî’ olmuşdur. Makaslık direk aded 2, zirâ’ 27 gürgen ağacından olup dalı altışar karış ola. Seren direği aded 4, zirâ’ 25, dalı dört karış gürgen ağacından ola. İşbu zikr olan direk-i seren ve makaslıklar gelmeyüp tekrâren beşlü ağasına mürâsele virilmişdir.
Karye-i Celledâr: Seren direği aded 4, zirâ’ 25, dalı dört karış gürgen ağacından ola. Diyâme-i sagîr aded 30, zirâ’ 8, her ne cins ağaçdan olur ise olsun.
Karye-i Karapınar: Seren-i sagîr aded 8, zirâ’ 20, dalı dört karış gürgen ağacından ola. Diyâme-i sagîr aded 20, zirâ’ 8, her ne cins ağaçdan olur ise olsun.
Karye-i Kuyumcu Oluğu: fınduk çubuğu 2. Beşlü ağasına mürâsele olunmuşdur”21.
Kereste ile ilgili kayıtlar bunlarla sınırlı değildir. Adı geçen Şer’iyye Sicilinde daha pek çok köyler halkı kereste temini ile görevlendirilmiştir22.
Kerestenin bu şekilde tevziinden sonra bunları kalyonların inşa olunacağı Çayağzı iskelesine nakletmek işi ortaya çıkmaktadır. En büyük zorluk da buradadır. Çünkü uzak mesafedeki dağlardan iskelelere keresteleri indirmek son derece meşakkatli ve zaman alan bir iştir. XVI. yüzyılda Süveyş için muhtelif cins ve miktardaki keresteyi temin için Taşköprü, Araç ve Daday kazalarına tevziât yapıldı. Toplam binlerce ağacın en yakın iskeleye nakli pek kolay görünmüyordu. Daha Süveyş kerestesi tekmil olunmadan bir de Sinop’da inşa olunacak kalyonlar için yeniden kereste tevzi olununca reâyâ için altından kalkılmaz bir iş ortaya çıkmıştı. Çünkü belgede bir bellüt vürdünar kerestesinin sahile 4-5 günde indirilebildiğinden ve reâyânın takat yetiremediğinden bahs olunmaktadır23. Bu iş için gerekli camus öküzleri de aynı kerestede olduğu gibi köyler halkına tevzi edilmektedir24.
Gemiler için tayin olunan gemilerin kerestelerinin vaktinde tersaneye nakl olunmaması gemilerin planlanan zamanda bitirilememesine yol açtığından tersane eminleri telaşlanıyor ve gecikmeye yol açan kadılıkları merkeze şikayet ediyorlardı. Divan, gemilerin tehirine sebep olan kadılıkları ihtiyaç duyulan kerestelerin bir an evvel tersaneye ulaştırılması için tehdid dolu emirler gönderiyordu25.
Bu arada eski gemilerin kerestesinden de istifade yoluna gidildiği ancak çok yıpranmış ve ahşabı çürümüş olan gemilerin sökülmesinin bazen ekonomik olmadığı görülmektedir26.
4. Kendir teli ve Cânik Kendir Emâneti
Gemilerin yapımında kullanılan en önemli malzemelerden birisi de kendir telidir. Kenevir sapından çıkarılan lif demek olan kendir, gemilerin inşası ve donatılmasında kullanılacak olan halat ve bezlerin ham maddesi olarak kullanılıyordu (BOSTAN 137). Belgelerde Keten, kettan, kendir, kendir teli ve kendir lifi olarak da zikr edilmektedir. Keten ile kendir arasında bazı farklar bulunmaktadır. Kendirden daha çok kaba dokunan çadır, branda, kalın kumaş, ip, urgan, halat gibi malzemeler yapımında, ketenin ise daha çok yazlık türü elbiselik kumaşlarda kullanıldığı ifade edilmekle beraber, her iki bitkinin de neticeten aynı fonksiyonu icra ettiği belirtilmektedir (TAŞDEMİR 2003 : 3-5). Canik Sancağı Osmanlı ülkesinde en çok kendir üretilen yerdi. Ocaklık olarak işletilen Canik Sancağı kendir emâneti XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar gemilerin ihtiyacı olan halat ve ip ihtiyacını karşılamıştır. Evliya Çelebi Samsun için “halkı hep keştibân ve kendirciyândır” ve “kendir ipleri ise bütün dünyaya buradan gidecek kadar çokdur”, demektedir (EVLİYA ÇELEBİ 1314, II, 77-78).
Devlet, donanmanın ve tersanelerin ihtiyacı olan kendiri tedarik etmek için Cânik sancağı halkını avârızları mukabelesinde ocaklık olarak her yıl aynî olarak kendir teli vermelerini kararlaştırmıştı. Her avârız hânesi başına 40 kıyye kendir takdir edilmişti ki, 5612 avârız hânesinden 5100 kantar civarında kendir toplandığı görülmektedir (TAŞDEMİR 11-13). XVI. Yüzyılın ortalarında başlayan bu uygulama bütün XVII. Yüzyıl boyunca devam etmiştir. XVII. yüzyılda 5000 kantar civarında kendir teli ocaklık olarak işletiliyordu ki, bu da 40 kadırgaya yetecek bir miktar teşkil ediyordu (BOSTAN 137-138).
Sinop’ta inşa olunan gemiler için komşu sancakta üretilen kendir nakliyat açısından da büyük bir avantaj teşkil ediyordu. Gemi yapımı kararı alındıktan sonra malzeme teminiyle ilgili olarak çevre kazâlara hükümler gönderildiği zaman kendir teli konusunda da derhal Canik sancağı kadılarına ihtiyaç duyulan miktardaki kendiri narh-ı câri üzere temin etmeleri konusunda emir veriliyordu27. 1169-1172 yılları arasında inşa olunan 51 zirâ 2 kıt’a kalyon ve 33 zirâ 1 kıt’a tonbaz karavelesi Canik sancağından 2600 kantar kendir teli satın alınmıştı. Bunun 600 kantarı tonbaz için 2000 kantarı da 2 kıt’a kalyon için kullanılmıştı28. Bir başka belgede ise yine aynı dönemde 2 kalyon ve 1 tombaz için 620 kantar tel gerektiğinden bahs olunmaktadır29.
Kâtib Çelebi, Samsun’dan her yıl alınan kendir mikdarının 7000 kantar olduğunu kaydetmektedir. Fakat XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren avârız defterlerinde ve ilgili hükümlerde ocaklık olarak ayrılan kazâlardan istenen mikdarın 5000 kantar olduğu görülmektedir. Meselâ 1644 tarihinde her ev bir avârız hânesi kabul edilerek hâne başına 40 kıyye kendir istenmiştir ki, 5612 avârız hânesinden alınan mikdar 5100 kantar etmektedir (BOSTAN 137).
Tersanenin bulunduğu Sinop kazâsında ise daha çok keten üretimi yapılmaktadır. Kastamonu sancağında ve İnebolu’da da keten üretimi yaygındır (TAŞDEMİR 7). Tahrir defterlerine göre keten ve kendirden öşür olarak yani onda bir vergi alınmaktadır. 1487 tahririne göre Sinop’ta keten ve kendir öşrü 16.390 akçadır. Bunun 27 akçası kendirdir. Ancak bundan başka 16.390 akçalık öşrün içerisinde az da olsa meyve ve kovan öşrü de bulunmaktadır. Çünkü bir iki yerde bunlar keten ile birlikte yazılmıştır. Keten ve kendirden her batmandan 15 akça olmak üzere vergi alındığına bakılırsa (TAŞDEMİR 6 DİPNOT 22) 16.390x10 = toplam olarak 163.900 akçalık üretim yapılmış demektir. Bu rakamı 15’e bölersek (164.400/15)= 10.926,6 batman olarak üretim miktarını buluruz. 1 batman 23.094 kg olduğuna göre, (10.926,6 x 23.094) = 252.339 kg keten ve kendir üretilmiş demektir30. Bu durumda Sinop kazâsındaki keten üretimimi Samsun’dan fazladır. Samsun’daki 1485 yılı üretimi 246.704 kg’dır (TAŞDEMİR 13). Ancak Samsun’da 1520 ve 1576 yıllarına ait üretim rakamları Sinop’taki üretimden çok fazladır.
1560 tahririnde Sinop kazasında toplanan keten öşrü 11.106 akçadır31. Aynı yöntemi takip edersek; (11.106 x 10) = 111.060 akçalık keten üretimi yapılmış demektir. Bu da (111.060 / 15) = 7.404 batman demektir. Bu durumda 1560 tahririne göre Sinop’ta (7.404 x 23,094) = 170.988 kg keten üretilmiş demektir32. Sinop, Kastamonu’ya bağlı kazalar içerisinde keten üretiminde % 50’nin üzerinde bir paya sahiptir (TAŞDEMİR 7).
1582 tahririnde Sinop’taki keten üretiminde önceki tahrire göre artış olmuştur. Bu tarihte öşür olarak 12.280 akça alınmaktadır33. Buna göre üretimi miktarının, (12.280 x 10) = 122.800, (122.800 / 15) = 8.186,6 batman (8.186,6x 23.094) = 189.061 kg olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda 1487 yılında 252.339 kg keten üretilirken, 1560 yılında bu miktarın 170.988 kg’a düştüğünü fakat 1582 tahririnde bir miktar artış göstererek 189.061 kg’a çıktığı görülmektedir. Samsun, Ünye, Terme, Çarşamba, Bafra’yı içerisine alan Canik sancağındaki üretimin 1576 yılı tahririne göre 970.109 kg olduğuna bakılırsa Sinop kazâsında üretim gerilerken Canik’te üretimin arttığı ortaya çıkmaktadır.
5. Diğer Malzemeler
Gemilerin omurgalarına ve su altında kalan kısımlarına sürülen ve çam ağaçlarından ve maden kömürlerinden elde edilen katran (BOSTAN 128-29) ile yine buna benzer bir madde olan zift de gemi inşasında mühim bir malzeme idi. Ülkenin çeşitli yerlerinde katran ve zift üretiliyordu. Sinop tersanesi için Kastamonu, Sinop ve Canik çevresinde istihsal edilen katran ve zift satın alınıyordu34. Katranı üreten katrancı reâyâsı denilen zümreler vardı.
Gemilerin inşasında çivi olarak ve muhtelif yerlerinde değişik amaçlarla kullanılan demir ham olarak (âhen-i ham) satın alınıyordu. Ayrıca çapa ve lenger demiri olarak bir hayli demire ihtiyaç oluyordu. Lengerler Sinop’da imal edildiği gibi bazen İstanbul’da hazırlanıp Sinop’a gemi ile nakl olunuyordu. Kalyonların her biri için 45-50 kantarlık lenger gerekiyordu35. Büyük kalyonlarda 50’şer kantarlık iki baş demiri, 45’şer kantarlık iki sugunda demiri ve limanda demirlemek maksadıyla 40’ar kantarlık iki demir olmak üzere toplam altı lenger demiri gerektiği belirtilmektedir36. Bu durumda büyük bir kalyonda sadece lenger demiri olarak 270 kantar demir kullanılmaktadır. Lenger demiri olarak eski ve batık gemilerin lengerlerini de kullanmak mümkündü37.
Bir belgeye göre kalyon başına kullanılan toplam demir mikdarı ise 800 kantar idi38. Ancak demir mikdarı şüphesiz kalyonun büyüklük ve özellikleri ile devrin teknolojik şartlarına göre değiştiği anlaşılmaktadır. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında (22 Haziran 1776) tarihli bir belgeye göre kalyonlar için kullanılan demir mikdarı her bir kalyon için 3000 kantardır39. Bir diğer belgede ise bir kalyon, bir tombaz ve bir karavele için 5386 kantar demir geldiği ancak daha 3614 kantar ham demire ihtiyaç olduğundan bahsetmektedir ki bu durumda üç kıt’a gemi için toplam 9000 kantar demir kullanılıyor demektir40. Bu belgenin tarihi 1755-1758/1169-1172 yıllarına aittir. Yukarıda 1776 tarihli belgede de her gemi için 3000 kantar demir kullanıldığı dikkate alınırsa aradan geçen 22 sene zarfında gemiler için sarf olunan demir miktarında değişme olmamış demektir.
Ham demirin kaynağı büyük ölçüde Bulgaristan’daki Samakov idi ve gemilerle Sinop’a nakl ediliyordu41. Ancak İstanbul’da tersâne-i âmirede mevcut ham demir stokundan da Sinop’a gönderildiği oluyordu. Bazı hallerde nalbur esnafından demir temin edildiği de oluyordu42. Nakil işinde İstanbul gümrük emini devreye giriyor ve gemiciler ve yiğitbaşı ile birlikte gemi ayarlıyorlardı. 5 Haziran 1738/16 Safer 1151 tarihli bir belgeye nazaran 500 kantar demir ve 70 kantar kumanyanın Sinop’a nakli için kantar başına 12 akça nevl-i sefine isteniyordu. Bu da toplam 57 guruş tutuyordu. Buradan bu dönemde guruşun resmi fiyatının 120 akça olduğu istidlal olunabilir43. Bir diğer belgede ise nevl-i sefine olarak 9 akça ödenmiştir. Bunun sebebi Ayandonlu Hüseyin Reis’in zaten Sinop’a gidecek olması olabilir44. Çünkü tarihler birbirine çok yakındır.
Gemi inşasında kullanılan bir diğer maden de bakır idi. Sinop bu açıdan da uygun bir mevkide idi. Zira sinop gibi Kastamonu sacağına tabi olan Küre kazası ta Cenevizliler zamanından beri işletilen bakır yataklarına sahipti. Bu sebeple ihtiyaç duyulan bakır için Küre-i nuhas kadılığına ve maden eminine hüküm yazılarak temini yoluna gidiliyordu. Bedeli tersane emini tarafından ödeniyordu45.
Gemi inşasında kullanılan bazı malzemelerin İstanbul’da tersâne-i âmireden gönderildiğini biliyoruz. Bunlar lenger demirleri, yelken bezi, yelken, makaralar ve bazı âlâtlardır46. Bazı belgelerde kullanılan yelkenlerin cinsleri sayılmaktadır47.
Reâyâya yüklenen ağaç kesme, nakil işlerinde kullanılan camus öküzü verme, zift, katran, demir, kendir teli ve diğer mal ve hizmetler bedelsiz alınmamak ve halk angarya olarak çalıştırılmamaktadır. Mal ve hizmetler ya vergi muafiyeti karşılığı olmakta ya da para ödenmektedir48.
Ancak hemen belirtelim ki, her ne kadar devletin reâyâdan aldığı mal ve hizmetlere karşılık bedelini “narh-ı câri” üzerinden ödediği kaynaklarda ifade ediliyorsa49 muhtemelen takdir edilen fiyatlar tatmin edici olmaktan uzaktır. Çünkü halk kendilerinden istenen hizmetlere her zaman gönüllü olmamakta çoğu zaman isteksiz davranmaktadır. Mesela XVII. yüzyılın sonlarında Sinop ve Çayağzı’nda inşa olunan 6 kıt’a kalyon için gerekli kereste zamanında tedarik olunamayınca tersane emini Hacı Mustafa reâyâyı merkeze şikayet etmiş ve inad eden reâyâyı habs etmek için emir verilmesini talep emişti50. Bu belki de halktan istenen yükümlülüklerin sıklığı ve hadsizliği ile alakalıdır. Nitekim İnebahtı bozgunundan sonra bir kış içerisinde Sinop’ta 25 kıt’a gemi yapımına başlandığı zaman kereste tedariki için çevre kazalar halkı mu’âvenet için seferber edildi. Hatta bazen bir kaza halkına iki defa hizmet teklif edilince onlar da hükûmet merkezine şikâyette bulundular. Dîvân, kadırga mühimmâtı tedarikinde köy ve kasaba halkına adaletli davranılması konusunda hüküm çıkardı51.
Sonuç
Sinop Tersanesi Osmanlı Devleti’nin İstanbul ve Gelibolu’dan sonra üçüncü büyük tersanesi idi. Çevresindeki ormanlarda gemi yapımı için elverişli kerestenin temin edilebilmesi, ahşap gemilerin yürürlükte kaldığı XIX. yüzyılın ortalarına kadar Sinop tersanesi önemini korudu. Ahşap gemilerin en mühim malzemelerinden olan halat, urgan ve çeşitli iplerin kendir ve ketenden imal edilmesi bu ürünlerin üretimini bir devlet politikası haline getirmiştir. Bu bitkilerin yetişmesine iklim olarak Karadeniz bölgesinin uygun olması Canik ve Kastamonu Sancakları ile Ordu ve Trabzon’a kadar uzanan sahil kesiminde kendir ve keten üretimi devlet tarafından teşvik edilmiştir. Canik sancağı en çok üretimin yapıldığı bölge olmakla dikkati çeker.
Kaynakça
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tapu Tahrir Defterleri 23m, 327, 456.
Tapu ve Kadastro Gn. Md. Kuyud-ı Kadime Arşivi, Tapu Tahrir Defterleri 200, 554.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maliye Ahkam Defteri (MAD) 2150, 5075
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Cevdet Tasnifi, Bahriye 60, 440, 734, 791, 860, 3252, 3594, 3821, 3998, 8832, 10930, 12172
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İbnülemin Tasnifi, Bahriye 648, 431, 1463
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defterleri 5, 10, 14, 22, 78
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kepeci Tasnifi 67,
Sinop Şer’iyye Sicili 89
12 Numaralı Mühimme Defteri 978-79/1570/72, I, Ankara 1996.
Bıjışkyan, P. Minas, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası, 1817-1819, (terc. Hrand D. Andreasyan), İstanbul 1969.
Bostan, İdris, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, Ankara 1992.
Darkot, Besim, “Sinop”, İA, c.X.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, c.II, İstanbul 1314.
Güler, İbrahim, “XVIII. Yüzyılda Sinop’ta Gemi İnşa Teknolojisinde Altyapı, İstihkam, İstihdam, Üretim ve Pazarlama Sorunu”, Birinci Türk Bilim ve Teknoloji Kongresi, 15-17 Kasım 2001, (Bildiri metni).
Işık, Adem, Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi, Ankara 2001.
İlgürel, Mücteba, “Rus Donanmasının Sinop Baskını”, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17 Ekim 1986), Samsun 1988, 163-177.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, V, (1789-1856), Ankara 1970.
Klaviyo, Timur Devrinde Sermerkanda Sayahat, trc. Ömer Rıza Doğrul, İstanbul 1975.
Sakal, Fahri, Sinop Şer’iyye Sicili no: 89, 1737-39/1149-1152 Tarihli Sinop Şer’iyye Sicili, (Basılmamış Y. Lisans tezi) Samsun 1990.
Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekâyiât, Tahlil ve Metin (1066-116/1656-1704), haz. Abdülkadir Özcan, Ankara 1995.
Taşdemir, Mehmet, “Karadeniz Bölgesinde Kendir-Keten Üretimi ve Kullanım Alanları”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sayı 8 (İstanbul 2003), 1-24.
Uzunçarşılı, İ. H., Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara 1984.
Uzunçarşılı, İ. H., Osmanlı Tarihi, c.II, Ankara 1975.
Uzunçarşılı, İ. H., Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1984.
Ünal, Mehmet Ali, “XVI-XVIII. Yüzyıllarda Sinop Tersanesi”, XV. Türk Tarih Kongresi (9-14 Eylül 2002) Bildiri metni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder