Amisos Mozayiği; 1958 yılında antik Amisos (Samsun) kentinde bulunarak 1959 yılında Samsun Arkeoloji Müzesi'ne kaldırılan, Roma İmparatoru Alexander Severus (M.S. 222-235) zamanında yaptırılan ve M.S. 5. yüzyıl sonlarında Bizans Döneminde tamir edilen bir taban mozaiğidir.
Merkezde Akhilleus ve Thetis'in yer aldığı Troia savaşı ile ilgili sahne, bu sahnenin dört köşesine yerleştirilmiş panellerde mevsimleri simgeleyen portreler ve mevsimlerin arasındaki dikdörtgen panellerde Nereidler ve deniz yaratıkları tasvir edilmiştir
Özellikle Karadeniz'e kıyısı olan çok geniş bir coğrafyada saygı gören Akhilleus kültü vardır. Amisos mozaiği üzerinde yeralan kompozisyon ile Akhilleus kültünün Anadolu'nun kuzeyinde, diğer bir ifade ile Karadeniz'in güney sahillerinde de olduğu ortaya çıkmış olmaktadır. Böylece Akhilleus kültünün saygı gördüğü coğrafyaya Güney Karadeniz kıyıları da dahil edilmiştir.
Achilleus Troya Savaşına Gidiyor.
AKHILLEUS (Achilles, Achilleus, Akhilles, Aşil)
Homeros'un İlyada destanı neredeyse Akhilleus destanı gibidir. Destan onunla başlar, onunla biter. Akhilleus, ölümlü Peleus ile Nereidlerden su perisi güzeller güzeli ölümsüz Thetis'in oğludur. Thetis bir deniz tanrıçası olup deniz ihtiyarı Nereus ile Doris'ten doğmuş 50 nereus kızlarının en ünlüsü ve en güzelidir. Thetis, Zeus'un eşi Hera tarafından büyütüldü. Thetis güzelliği ile hem Zeus'u hem de Poseidon'u etkiledi. Fakat Zeus, Thetis'in doğuracağı çocuğun babasından daha güçlü olacağını öğrenir öğrenmez (Prometheus bunu Zeus'a söylemişti) Thetis ile ilgilenmekten vazgeçti. Böylece Olympos tanrıları hep birlikte Thetis'in en iyisi bir ölümlü ile evlenmesinin kendilerinin hayrına olacağına karar verdiler. Fakat Thetis, tanrıların kendisine koca olarak seçtikleri ölümlü Peleus ile evlenmek istemedi. Çünkü çocuklarının kendisi gibi ölümsüz olmalarını istiyor, o yüzden de kendisi gibi ölümsüz birisiyle evlenmek istiyordu. Bunun için çok dil döktü ve denizkızlarına özgü özelliğini kullanarak kılıktan kılığa girerek gizlenmeye çalıştı. Ama sonunda Peleus ile evlenmeye razı oldu.
(…)
Bir başka efsaneye göre Thetis, Akhilleus bebekken onu kendisi gibi ölümsüz yapabilmek umuduyla Styx nehrine batırıp çıkardı. Bu işi yaparken bebeği topuğundan tuttuğu için Styx nehrinin suları oraya etki edememiş ve vücudunun heryeri yaralanmaz olan Akhilleus'un tek yaralanabilir yeri böylece topuğu kaldı. Yarı at yarı insan efsanevi Kheiron'un yanında yıllarca kalan Akhilleus'a Kheiron'un karısı da baktı. Kheiron Akhilleus'u, avladığı arslan, domuz ve kurt ilikleriyle besliyordu. Bu yüzden daha ufakken bile en ağır mızrakları, kılıçları bile kaldırabiliyordu. Akhilleus Kheiron'dan binicilik, at yetiştirme, araba sürme, saz çalıp söyleme, güzel konuşma, her türlü silahsız ve silahlı savaş tekniği, kargı atma ve koşma konusunda dersler aldı. Aldığı bu eğitimlerle Akhilleus, çağının tüm yiğitlerinden üstün bir konuma geldi. Kheiron ona ayrıca acıya dayanmayı, yalan söylememeyi, erdemli olmayı, hep kontrollü olmasını ve ayrıca hekimlik öğretti. Akhilleus Kheiron'dan öğrendiği hekimlik yeteneğini daha sonra Truva savaşı sırasında yaralılar üzerinde kullanacaktır. Akhilleus'un Kheiron'un yanında ne kadar kaldığı belli olmasa da Truva'ya onunla birlikte gelen lalası Phoiniks onu nasıl büyüttüğünü şöyle anlatır:
Tanrıya benzer Akhilleus, seni ben getirdim bu hale, canım gibi sevdim, yetiştirdim seni.
Bensiz ne şölene gitmek isterdi canın, ne de evde yemek yemek isterdi,
Oturturdum seni dizlerimin üstüne, etini keser, ağzına verir, dudaklarına uzatırdım şarabı.
Göğsümde gömleğimi ıslatırdın boyuna, arsızlık eder şarabı püskürtürdün ağzından,
Senin yüzünden neler çektim ben, neler. (İl. XI, 485 vd.)
Anne Thetis birgün oğluna kaderini kendi seçebileceğini bildirir:
İki ayrı kader götürecek beni ölüme;
Burada kalır, savaşırsam Truva çevresinde,
Tükenmez bir ün var, dönüş yok.
Dönersem yurduma, sevgili baba toprağına,
Ünüm olmasa da çok yaşayacağım,
Ölüm öyle çabucak gelip çatmayacak. (İl. IX, 411 vd.)
Akhilleus Myrmidon'lar ve efsanevi iki atı ile birlikte (Xanthos ve Balios) Truva'ya gelmiş ve savaşın sonlarına doğru Paris'in okuyla ölmüştür. Yunanlılar deniz kenarında Akhilleus için bir mezar yaptılar. İçinde Patroklos ve Akhilleus'un küllerinin bulunduğu kabı oraya gömdüler.
Thetis'in Akhilleus'un cesedini alıp Tuna Nehri'nin karşısındaki Beyaz Ada'ya (Leuke, Bahtiyarlar Adası) götürdüğü ve Akhilleus'un orada esrarengiz bir hayat yaşamaya devam ettiği bazı mitologlarca yazılmaktadır. Denizciler, bu adanın yakınından geçerlerken gündüzleri sürekli silah şakırtıları, geceleri ise kadeh tokuşturma sesleri ve hiç bitmeyen bir şölenden yükselen şarkıları duyuyorlardı.
Bazı mitologlara göre Menelaos'un karısı, güzel Helena bu adada Poseidon ve diğer tanrıların huzurunda Akhilleus'la evlendi. Bütün ölümlüler için üzerine ayak basılması yasak olan bu adada bir oğulları olur. Euphorion adındaki bu doğa üstü kanatlı varlığa daha sonra Zeus aşık olur. Ama aşkı karşılık görmedi. Euphorion, Zeus'tan kaçtıysa da tanrı ona Melos adasında yetişti ve kendisinden kaçtığı için kızarak yıldırımlarla onu öldürdü. Adanın perileri ölüsünü alıp gömdüler. Ama öfkeli Zeus, perilere kızdı ve hepsini birden kurbağaya dönüştürdü.
Büyük İskender kendisine Akhilleus'u örnek olarak almıştır.
Achilleus'un
Amazon kraliçesi Penthesila'yı
öldürme sahnesi
İlyada Destanı
Homeros'un Truva savaşını anlatan destanıdır. Homeros, "İlyada"sında Truva savaşını ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Sözlü gelenekten yazıya nasıl geçtiğini bilemediğimiz gibi, metinde geç dönemde yapılan değişikliklerin kesin amacını kestirmek bizim için güçtür. Ama Homeros bir savaşın 'toprağı bereketli Truva'da geçtiğini söylüyor.
Ünlü Truva savaşının hikayesi ise şöyle ortaya çıkmıştır;
Dünyanın en güzel kızı Helena evlenecek yaşa gelince Akhaların önde gelenleri Tündareos'un sarayına giderler. Burada Tündareos ya da Helena'nın seçimiyle, Menelaos Helena'nın kocası olur. Daha sonra Tündareos ölünce Sparta Krallığı Menelaos'a kalmıştır.
Truva'da kral Priamos oğlu Paris'ten teyzesini getirmesini ister ama paris yanlışlıkla başka bir ülkeye gider. Orada Helena'yı görür ve ona aşık olur. Aklı başından giden Paris, Helena'yı Sparta'ya kadar izler, Helena'i kaçırır. İki aşık kaçınca bir adaya gelirler ve alem yapmaya başlarlar...
Akhalar (Yunanlılar) Aulis limanında Menelaos'un emriyle toplanırlar. Ve aralarından elçi seçerek onu Truva'da gönderirler. Truva kralı, parisin babası Priamos elçinin Helena'yı istemesi üzerine onu kovar. Böylece yunanlılar ordularını da toplayarak Truva yakınlarında kamp kurarlar.
İlk çarpışmalar kamp ile kent arasındaki Truva ovasında olmuştur. Menelaos kardeşi Agamemnonu da çağırmıştır. Miken kralı Agamemnon'un tek derdi truvayı almaktır. Savaşa seve seve katılmıştır. Iolkos kralı Pelans ile Thetis in oğulları Akhilleus (Aşil), Aias isimli arkadaşıyla savaşa katılmıştır. Akhalar arasında kurnaz Odysseus da vardır. Akhilleus çok güçlüdür ve Truvalılar ondan çok korkmaktadırlar...
Truvalıların kahramanları başlıca Hektor (Priamos'un büyük oğlu) ve akrabası Ainaias'tır. Yunanlıların kahramanları başlıca Akhilleus, Aias, Diomedes, Odysseus, Nestor'dur.
Akhilleus ve Aias bazı köyleri yağmalamışlar, Briseis diye bir kız ve Apollon rahibi Chrises'in kızı Astynome'yi esir almışlardır. Astynome Agamemnonun payına düşmüştür. Rahip Chrises, Apollon'dan kızının intikamı için Akhalara veba göndermesini diler ve Apollon Akha düşmanı oluverir. Apollon'un veba oklarıyla birçok akhalı can verir. Agamemnon ısrarlar üzerine Astynome'yu Chrises'e verir; Akha ordusu felaketten kurtulur.
Ama Agamemnon bunu hazmedemeyip karizmasını bozmamak için Akhilleus'un payına düşen Briseis i alır. Akhilleus küser ve savaştan çekilir. Akhilleus'un savaştan çekilmesi Truvalılar için fırsattır ve saldırıya geçerler... Agamemnon yaptığı hatayı anlamıştır ama çok geçtir. Hektor ve Aineas Akha saflarını kırıp geçirmektedirler. Agamemnon ne hediye verse de Akhilleus orduya geri dönmez. Homeros'un ilyada'sı burada başlar...
Akhilleus'un kuzeni Patroklos onun zırhını gizlice alır ve ben Akhilleus'um diye Truvalıların karşısına çıkar. Amacı Truvalıları korkutup uzaklaştırmaktır. Hektor ortaya atılır ve sahte Akhilleus ile dövüşür. Onu öldürüp zırhını alır ve giyer. Onun Akhilleus olmadığı ortaya çıkar ama Hektor öyle ya da böyle, zırhı ele geçirmiştir...
Akhilleus Patroklos'un ölüm haberini duyunca hem çok üzülür hem de çok öfkelenir. En çok sevdiği akrabası ölmüştür çünkü. Derhal annesi su perisi Thetis'e yeni bir zırh yaptırmasını ister. Thetis de Heptaistos tan tanrı elinden çıkma zırhlar ister. Zırhlar bitince onları Akhilleus'a verir. Akhilleus'un ilk işi Hektor'la savaşmak olur ve Hektor'u öldürür... İlyada Hektor'un gömülmesiyle sona erer ama savaş bitmez...
Amazonlar, ata binen savaşçı kadınlar; savaşmaktan zevk almışlardır... Truvalıların yanında savaşmayı kararlaştırırlar... On üç kadın, akha saflarını kırıp geçirirler. Ancak Akhilleus devreye girer ve amazonlar kraliçesini öldürür... Daha sonra Priyamos'un yeğeni Memnon -etiyopyalıların kralı- ordusuyla savaşa katılır ancak öldürülür. Truvalılar umutlarını kesmişlerdir.
Tam bu sırada tanrılar devreye girmektedir. Ares, Phoibos Apollon, Artemis, Afrodit ve Xantos Truvalıların yanındadır. Ama Pallas Athena, Hera, Poseidon, Hermes ve Hephaistos da Akhaların yanındadır. Zeus keyfine göre taraf değiştirmektedir. Tanrılar da savaşa katılmışlar, cepheler canlanmıştır...
Diomedes'in tanrıları görme yeteneği vardır bu yüzden Truvaa safındaki tanrılar yaralanmaktadır. Ara sıra tanrılar şekil değiştirip saflara karışırlar ve askerleri cesaretlendirirlerdi. Bu tanrılar "bu ülke dostumdur" taktiğiyle değil, "düşmanımın düşmanı dostumdur" taktiğiyle savaşa karışmışlardır... Ancak Zeus'un emriyle kesin olarak savaşa girememişlerdir. Daha doğrusu bu bir kuraldı ve onlar kurallar bozulmak içindir felsefesiyle yaşıyorlardı...
Akhilleus kendinde büyük bir motivasyon hissederek Truva surlarına dayanır ama karşısına Phoibos Apollon çıkar ve kaşla göz arasında Akhilleus'u topuğundan bir okla vurur. Akhilleus (Aşil) tendonu kavramı burdan gelir. Akhilleus kan kaybından oracıkta ölür ve Apollon tanrılar katına çıkar... Kuralı bozmuştur ama tanrılara bunun olmadığına inandırmıştır.
Truvalılardan Hektor, Akhalardan Akhilleus ölmüştür. Nestor yaşlı bir kraldı. Konuşmalarıyla ünlüydü ve askerlere motivasyon vermekle görevliydi. Ne yazık ki o da öldü... Akhilleus'un arkadaşı Aias ise iftiraya kurban gitmiştir, hem de odysseus tarafından; delirir ve canına kıyıp intahar eder. Odysseus ise bunun cezasını dönüş yolunda çekecektir...
Odysseus bu kentin kurnazlıktan başka yolla ele geçirilemeyeceğini anlamıştır. Ünlü bir zanaatkara o meşhur Truva Atı'nı yaptırır. İçine gizlice askerleri yerleştirir ve Truva kentinin önüne bırakır. Truvalılar sanar ki Yunanlılar çekilmiş... Tahta atı içeriye alırlar ve şenlik yaparlar. Sonra da uykuya çekilirler...
Aralarından bir Truvalılar vatan haini "sözde" çekilmiş Akha gemilerine dumanla işaret verir ve attakileri uyarır. Atın içindekiler çıkıp Truva kapılarını içeriden açarlar, Akha ordusu da bu kapılardan saldırır... Paris ve Priyamoz öldürülür ve Helena Menelaos'a geri verilir. Helena anlamıştır ki Menelaos daha güçlü. Onun yanında yaşamaya karar verir ve yeniden evlenirler. Yağma edilip ele geçirilen ve yakılan Truva'dan kurtulan Aeneas Romaya gider ve orada Roma şehrinin temellerini atar. Bu roma şehri büyüyecek ve yakında Yunan ülkelerinin çoğunu ele geçirecektir... Anlıyoruz ki Truvalılar ile Akalılar (günümüz Yunanlıların ataları) arasındaki büyük bir savaştır ve Truva Savaşı sadece bir çatışmadır. Ama sonuçta Akhalılar kazanmış, soyları Bizanslılara kadar ulaşmıştır...
Troya Efsanesi İçin Bakın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder