29 Ocak 2007 Pazartesi

Doğu Karadeniz'de Türkler -I



Osmanlı Hakimiyetine Kadar
Doğu Karadeniz’de Türkler
İBRAHİM TELLİOĞLU
(Trabzon, Serander Yayıncılık, Mart 2004, 232 sayfa)





I.BÖLÜM :İLK TÜRK YERLEŞMESİ DÖNEMİNDE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ
A)TÜRK VEYA TÜRKLERLE AKRABALIĞI SÖZ KONUSU TOPLULUKLARIN BÖLGEYE GELİŞİ

a) Türklerle Akrabalığı Söz Konusu Olan Topluluklar
aa) Kimmerler
Tevrat'da yer alan rivayette Yafes'in oğulları arasında gösterilen Gomer ismiyle adlandırılan Kimmerler, Macaristan'dan Çin Seddi'ne kadar uzanan bozkıra sahip olmaları bakımından tarih sahnesinde önem kazanmışlardır.

Karadeniz'in kuzeyindeki arkeolojik buluntular bu dönemin M.Ö. 11. yüzyıla denk geldiğini göstermektedir. Kimmerler, Orta Asya menşelidirler. Fakat kökenleri hakkında mevcut bir fikir birliği yoktur. Traklar ve Keltlerle hatta Ermeniler ile akrabalıkları oldukları söylenir ancak Ural-Altay kökenli oldukları varsayımı güçlüdür.

M.Ö. 13. yüzyıldan sonra çeşitli kollar halince Kafkasya, Kırım ve Özü havzasına yayılan Kimmerler, M.Ö. 13. yüzyıl ile M.Ö. 500 yılları arasında İskitler'in akınları sebebiyle batıya çekilmişlerdir. Güneyde Gürcistan'a yerleştikten sonra yörenin siyasi vaziyetini, sosyo-kültürel yapısını bütünüyle değiştirerek, Gürcistan'ın Karadeniz kıyılarındaki Kolhis krallığının yıkılmasına sebep olmuşlardır.

Kimmerler, M.Ö. 652'de Lidya ordusunu yok ettikleri gibi kral Giges'i de öldürerek ülkeyi yağmalamışlardır. Giges'in oğlu Ardis'in Asur ordusu ile bölgeye gelmesi ile Lidya'dan Kilikya'ya inmişler ve muharebeyi kaybetmişlerdir.

Kimmerler'in Kapadokya'da etkili olduklarını anlamak için ilk ve geç dönem Ermeni tarihlerinin verdikleri bilgi önemlidir. Orbelyallar döneminde ise, Kapadokya Gamr bölgesi olarak geçer. 3. Saridouris döneminde (M.Ö. 645-620) Asya'da İskitler'e tabi olan kavimleri anlatan Sandolgion Kapadokya halkının Kimmerler olduğunu vurgular.

Kimmerler'in Karadeniz bölgesine yayılmaları ise, Frigya devletini yıktıktan sonra Paflagonya (Karadeniz sahillerinde, Bolu'dan Sinop Boyabat'a kadar uzanan bölge) üzerinden Sinop'u tahrip ederek çevreye yerleşen Kimmerler'in Karadeniz bölgesinde Ereğli'den Trabzon'a kadar olan alanı ele geçirmeleri ile olmuştur. Bu bölgede de önemli siyasi ve sosyal bakımdan etkili olmuşlardır. M.Ö. 7. yüzyıl boyunca Güney Karadeniz kıyılarında Grek koloni şehirlerinin kurulmasını da engellemişlerdir. M.Ö. 7. yüzyılın sonlarına doğru güçlerini yitirmişler ve M.Ö. 6. yüzyıl başlarında yıkılmışlardır.

ab) İskitler
İlk yaşadıkları saha itibarıyla Türkistan kökenli oldukları kabul edilen İskitler'in kökeni hakkında çeşitli fikirler mevcuttur. Bunlar; İskitlerin İrani oldukları, Slav oldukları ve Ural-Altay ırkından oldukları yönündeki görüşleridir. İlk yurtları, dilleri, dinleri, isimleri, gelenek ve görenekleri, sanatları bakımından Türklerle büyük benzerlikler taşımaktadırlar. Filolojik deliller dikkate alındığında ise, İskitler'in İr an menşeli oldukları sonucuna varılabilmektedir.

Türklükleri tartışılsa da kurdukları konfederasyon içerisinde Türk zümrelerin bulunduğunu İran menşeli olduklarını savunan yazarlar da kabul etmektedirler.

M.Ö. 750- 700 yılları arasında, Turgay bölgesinden ve Ural nehrinden geçerek Güney Rusya'ya gelmiş, M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Axak Denizi çevresi, Krırım ve Karadeniz ‘in kuzeyinde Ten(Don) ve Özü(Dinyeper) nehirlerinden Tuna nehrine uzanan sahada hakimiyet göstermişlerdir.

İskitler'in bölgedeki varlığı Büyük İskender'in M.Ö.336'da bölgeye gelmesine kadar devam etmiştir. Karadeniz bölgesinde Yunan kolonilerinin kurulması ile ortadan kalkmaya başlayan İskitler'in tamamen yok olmayıp, diğer topluluklar ile asimle oldukları varsayılmaktadır.

b) Türk Toplulukları  
Prehistorik dönemden sonra Doğu Karadeniz bölgesinde Kimmerler ve İskitler tarih sahnesinden çekildikten sonra, bunların hakim oldukları alanda Türk toplulukları ortaya çıkmıştır:

ba) Burturki ve Kıpçaklar
Çoruh nehri havzasına yerleşmiş olan Bunturki ve Kıpçaklar Büyük İskender'in Gürcistan'a düzenlediği seferde Çoruh nehrinde karşılaşmışlardır. Gürcü kaynaklarında Makedonyalı İskender'e karşı cesurca savaşmış oldukları belirtilmektedir.

bb) Halaç/Kalaçlar
Oğuz destanındaki rivayete göre ‘'kal aç'' kökeninden türemiş bir isim olarak Halaç Türk topluluğu, farklı bölgelerde değişik isimlerle anılmaktadır. Klarc sahası olarak sınırlanan bu eyalet, batıda Doğu Karadeniz bölgesinde yer alan Borçka-Artvin-Şavşat-Ardanuç kesimlerini içermektedir.

bc) Afşarlar
Afşarlar Oğuzların 24 boyu arasında, Bozoklar içerisinde yer almaktadır. Afşar isminin anlamı; işinde çevik ve avcılığa düşkün demektir.

Afşarlar'ın Doğu Karadeniz üzerinde yaşadıklarına dair buluntular, Hopa civarındaki Apsarus nehrinin adı üzerine yapılan etimolojik çalışmalarla ortaya konmuştur.

B) KARADENİZ KIYILARINDA YUNAN KOLONİLERİNİN KURULMASI
Siyasi ve ekonomik sebeplerden dolayı Yunanlılar Doğu Karadeniz bölgesinin de içinde bulunduğu, koloni kurmaya elverişli güney sahillerinde kolonizasyon faaliyetlerine yönelmişlerdir. Kolonileşme hakkında net bilgiler bulunmamasının yanında, Güney Karadeniz sahilindeki Yunan kolonilerinin ilk ikisinin Sinop ve Trabzon olduğu bilinmektedir. Üçüncünün ise Giresun mu, Samsun mu olduğu bilinmemektedir. Kimelr tarafından kuruldukları da tam olarak bilinmemekle beraber, Miletliler, Foçalılar, Atina muhacirleri olduğu yönünde faklı bilgiler bulunmaktadır.

Yunan koloni şehirleri, Karadeniz havzasına kültürel açıdan büyük etkide bulunmuşlardır. Bu şehirlerde Yunanlılardan çok önce de, kara yolu ve nehirler vasıtasıyla Fenikeliler'e ait Pazar yerlerinin varlığı bilinmektedir. Yunanlılar, bütün Karadeniz havzasında koloniler kurara ve ticari faaliyetleri geliştirerek bu bölgeyi kültürel açıdan önemli ölçüde etkilemişlerdir.

Bölgede farklı din, dil ve sosyal yapıya sahip topluluklar olmasına rağmen ticaret merkezlerinin kurulması ile Yunanca bölgede etkin biçimde yayılmaya başlamıştır. Giderek bölgede etnik ve kültürel farklılaşma azalmıştır. Grekçe ve Helen kültürünün bölgeye yayılmasında en önemli etken bütün Karadeniz havzası ticaretini tekellerinde bulundurarak hem yöre halkını hem de ticarette pay sahibi olmak isteyen milletleri etkilemeleri olmuştur.

C) BÖLGEDEKİ YER İSİMLERİ
Bölgedeki yer isimleri hakkında, aynı anda aynı yer için farklı isimler kullanılabilmektedir. Eski Aminsos ismi koloni döneminde Aminsos, İtalyanlar tarafından Simisso, Türkler tarafından Samsun olarak anılmış ve bu isimlerin hepsi doğru olarak görülmektedir. Karadeniz bölgesinde yer isimlerini bir kökene ya da bir topluma mal etmek doğru değildir.


II. BÖLÜM : MOĞOL İSTİLASINA KADAR BÖLGEDE TÜRK VARLIĞI

A) BULGARLAR
Bulgarların bir kavim adı olarak kullanılması, Bizans İmparatoru Zenon'un Doğu Gotlarına karşı açtığı savaşla ilgilidir. Avrupa Hun Hükümdarı Atilla'nın ölümünden sonra ortaya çıkan mücadelelerde, 496'da İrmek idaresinde Orta Avrupa'yı terk eden Hun kütleri ile karışmış bu yeni topluluğa, Türkçe'deki ‘karışmak' fiilinden türeyen Bulgar adı verilmiştir. Topluluğun asıl adı, ‘Oğur'dur. Avrupa Hun Devletine bağlı olan bu Türk topluluğu, imparatorluk dağıldıktan sonra İrnek etrafında Bulgar Devletini kuracaklardır. II. yüzyıldan önce Orta Volga ve Kama nehirleri çevresine yerleşen Bulgarlar, Hun devletinin çökmeye başlamasıyla 463'de batıya yönelmişlerdir. Böylece, Avarlardan sonra Avrupa'ya göç eden ikinci Türk toplumu olmuşlardır. Bir kısmı Güney Kafkasya, diğer kısmı da İtil Havzasına yayılmışlardır. Ancak daha sonra bunlarında bir kısmı Balkanlara geçecektir. Bu yayılma sonucu Bizans İmparatorluğu bu kavimle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bizans İmparatoru Justinianos, 530 da Bulgar Türklerinin bir kısmını Anadolu'ya geçirmiş, Trabzon çevresiyle Çoruh ve Yukarı Fırat boylarına yerleştirmiştir. Bulgarların Bizans tarafından Doğu Karadeniz'e yerleştirilmeleri Persler tarafından sürekli işgal tehdidinden dolayı alınan bir önlemle ilgilidir. Bölgeye yerleşen Bulgarların yayıldıkları sahayı, yere yöre isimlerinden anlamak da mümkündür.

B) OĞUZ YERLEŞİMİ

a) Malazgirt Savaşı Öncesi Dönem
Selçuklu Devletinin Karadeniz Havzası ile ilgisi, Çağrı beyin batı seferiyle başlar. 1018 de İran ve Azerbaycan üzerinden Van gölü kıyılarına ulaşan Çağrı bey kuzeye yönelmiştir. Nahçıvan bölgesine geldiğinde savaşı göze alamayan Gürcü kuvvetleri geri çekilmiş, Çağrı Bey de Horosan'a dönmüş ve burada başka bir Türk kavmiyle karşılaşmıştır. Bu bölgeye, Bizans-İslam mücadeleleri sırasında da Türkler yerleştirilmişti. Türk kitlesi iki kez Bizans üzerine akınlar düzenlemiş ve bu seferler sırasında Sivas, Niksar, Şarki, Karahisar, Amasya, Zamantı, Ulukışla, Çankırı, Ankara ve Eskişehir'e uzanan bölgedeki Bizans kale ve şehirlerini tahrip etmişlerdir. Bu sırada Doğu Anadolu ve Azerbaycan'da bulunan küçük Ermeni ve Gürcü prenslikleri birbirleriyle sürekli çatışmada bulundukları gibi Müslüman beyliklerle de işbirliği yapmaları nedeniyle vasal statülerine rağmen Bizans ile ciddi anlaşmazlık içindelerdi. Bu sebeplerle Çağrı bey seferleri sırasında bu topraklarda ciddi bir direnişle karşılaşmamıştır. Ayrıca bu seferleriyle buradaki Ermeni ve Gürcü devletlerinin otoriteleri sarsılmıştır. Buradan anlaşılmaktaki Karadeniz Havzasının da dahil olduğu doğu eyaletlerde Bizans gücü etkili değildir. Çağrı Bey'den sonra Anadolu'ya II. Selçuklu akını İbrahim Yınal'ın seferidir. Malazgirt, Erzurum ve Trabzon'a kadar akın yapmıştır. Bu sırada Rum ve Abhazlar'dan oluşan 50 bin kişilik ordusuyla Hasankale zaferini kazanmıştır. Böylece akın yapılan bölgelerde nüfus yapısında değişmeler başlamış, Selçuklu liderleri bölgede Hıristiyan nüfusunun ve Bizans askeri gücünün varlığı sürdükçe Anadolu'ya sahip olamayacaklarını anlamışlar ve bölgeye Türk nüfusunun ikamesini başlatmışlardır. 1064 yılında Alp Arslan Gürcistan üzerinden sefere çıkmış ve Tiflis'ten Çoruh nehrine kadar olan araziye geçerek, Anı kalesini almış ve çevreyi fethetmiştir. Ermeni ve Gürcülerin oturduğu Bizans memleketlerinin yönetimini de, maiyetindeki vasal emirlere vermiştir. 1064 Alp Arslan seferinin Bizans ve Gürcistan üzerinde büyük etkisi olmuştur. Bizans İmparatorluğunun doğu hududunu savunmayı ihmal etmesi Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'da Türk yayılmasını arttırmıştır. Gürcistan'da da ülkenin askeri, siyasi durumunun yanı sıra önemli değişimler olmuş, ülkenin nüfusu azalmıştır. Ayrıca koşullar da zorlaşmıştır. Vergiler artmış, çiftçiler sıkıntıya girmiştir. Seferinin ertesi yılında Gürcüler bazı Türk kavimleri ile işbirliği yaparak ülkelerinin durumunu düzeltmeye çalışmışlardır.

Özetlersek 1043'den itibaren Hazar Denizi, Azerbaycan , Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu'ya yayılmaya başlayan Oğuz boyları, 1048'de Bayburt ve Trabzon'a kadar ilerlemiş, 1054'de Çoruh ırmağı vadisine ve Canik ormanlarına kadar olan sahada Bizans güçleri ortadan kaldırılmış, 1058 de Şarki Karahisar ele geçirilmiş, 1064'de Şavşat ve Artvin'e hakim olunmuştur.

b) Malazgirt Savaşı Sonrası Dönem
Selçuklular ile Bizanslar arasında 26 Ağustos 1071'de Malazgirt savaşı ile Anadolu'nun kapıları tamamen Türklere açılmıştır. Doğu Karadeniz bölgesindeki Türk fetihleri bölgedeki Grek nüfusunu olumsuz yönde etkilemiş, Grek kale ve şehirleri Türk baskısına maruz kalmıştır. Ayrıca Bizansın ticaret politikası açısından baktığımızda siyasi hakimiyetin Türklere geçmesiyle, doğu-batı ticaretini Karadeniz limanları üzerinden yapan Bizans, gücünü kaybetmiştir. Bayburt'un Türklerin eline geçmesi, Trabzon-Bayburt kervan yolunu kesmiş, böylece XII. yüzyıl ilk çeyreği ile Bizans ticareti gerilemiştir. Malazgirt Savaşından sonra Bizans Devleti Kaldia eyaleti valisi Teodore Gabras Türklerle işbirliği sonucu, Doğu Karadeniz'de siyasi otoriteyi tekrar tesis edecektir. Gabras ailesi 1140 yılına kadar Sinop'tan Trabzon'a kadar olan sahil şeridine sahip olmuştur. Trabzon ve çevresindeki bu gelişmelerle Gürcüler bir yandan Selçuklularla mücadele etmiş, diğer yandan da Bizansın bölgedeki otorite boşluğundan yararlanarak Artvin ve çevresine yayılmaya çalışmışlardır. Malazgirt savaşından sonra, Melikşah (1073-1092) tarafından Gürcistan'a yapılan akında Gürcüler galip gelmişler bu moralle Şavşat kalesinin de arasında bulunduğu kaleleri tekrar ele geçirmişler, ancak Melikşah Gürcistan'ın genişleyerek güçlenmesine izin vermemiştir. Melikşah Şirvan , Derbent ve Tiflis'i ele geçirerek tekrar Selçuklu hakimiyetini kabule zorlamıştır.

ba) Danişmendliler
Danişmendliler 1071-1175 yılları arasında Niksar merkezli Orta Karadeniz Bölgesi'nin güney kesimine hakim olmuşlardır. İlk hükümdarları olan Emir Danişmend Taylu Et-Türkmani, Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan, Bizans ve Gürcistan'a akınlar düzenlediğinde sultana kılavuzluk etmiş ve karşılığında da Malazgirt Savaşı'ndan sonra Sivas, Niksar,Elbistan ve Malatya sahip olmuşlardır. Danişmendliler beyliği kurulmasından kısa süre sonra yaptıkları fetihlerle sınırlarını; Tokat, Amasya, Çankırı ,Çorum, Kastamonu ve Kayseri'yi içine alacak şekilde genişletmişlerdir. Danişmend Gazi'den sonra (1085) oğlu Gümüştekin zamanında, Bizans ordusu topraklarını geri alabilmek için bölgeye saldırılarda bulunmuş, ancak başarılı olamamıştır. Gümüştekin'in Karadeniz bölgesindeki hakimiyetini genişletme çabalarının sürdüğü esnada Haçlı Seferleri başlamıştır. Haçlılar, 1100 yılında Sivas üzerine gittiğinde Gümüştekin, Behamund ile yapılan savaşı kazanmış, haçlıları engellemiş ve sonra da Malatya'yı fethetmiştir.

Gümüştekin'in ölümünden sonra siyasi hakimiyet, Selçuklular'dan Danişmendliler'e geçmiştir(1105-1134). Bizanslılar bölgedeki karışıklıktan faydalanmak isteyerek Selçuklularla işbirliği yapmış ve Danişmendliler'den Çankırı'yı almıştır. Klikya Ermenileri ve Haçlılarla mücadele eden Bizans'ın durumundan yararlanan Emir Muhammed de topraklarını Bizans aleyhine genişletecek ve Bizans'ın zayıflamasında etkili olacaktır.

1143'de tahta Yağıbasan'ın geçmesiyle batıya ilerleme imkanları olmadığı için,ülke sınırları doğuya ve kuzeye yönelerek ülkesinin topraklarını Malatya, Sivas, Tokat, Niksar, Amasya, Erzurum, Osmancık, Çorum, Ankara, Kayseri, Kastamonu ve Canik havalisine kadar genişletmiştir. Danişmendli genişlemesinden rahatsız olan Bizans, Selçuklu ve Danişmendlileri birbirlerine karşı kışkırtarak kendisine yapılan akınları durdurmak istemiştir. Ancak başarılı olamamıştır.

bb) Saltuklular
Malazgirt Savaşı'nın hemen ertesinde, Erzurum ve çevresinde kurulan Saltukoğulları, güney-doğu Karadeniz havzasının Türk yurdu haline gelmesinde önemli rol oynamışlardır. Kurulduktan kısa süre sonra Bayburt şehrine, 1173 yılından yıkılış tarihine kadar da Şarki Karahisar yöresine hakim olmuşlardır.

bc) Mengücekler
Horasan Türklerinden soylu bir aileye mensup olan Mengücekler'in kurucusu Ahmed Gazi'dir. Erzincan, Kemah, Divriği ve Şarki Karahisar'ı ikta olarak almışlardır. Gürcü ve Abhazlarla savaşmış, Karadeniz kıyılarında Greklerle savaşırken Danişmendliler ile işbirliği yapmışlardır. Malazgirt Savaşı'ndan sonra ikta olarak aldıkları yerlerden olan Şarki Karahisar'ı 1106'da Bizans'a kaptırmışlar, Saltuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra bu şehri tekrar ele geçirerek buranın bir türk yurdu haline gelmesini sağlayacaklardır. Yıkılışına kadar Hristiyan ve Trabzon Rumları ile mücadele etmeleri bölgeye Türkmenlerin yerleşmesi için zemin hazırlamıştır. Türkiye Selçuklu Devleti bölgeye geldiğinde bir Türk yurduyla karşılaşacaklardır.  

bç) Türkiye Selçukluları
Kurucusu Süleyman Şah, Gürcü ve Bizans şehirlerinin bir çoğunu fethetmiş bir Selçuklu emiridir. Süleymanşah 1075'te İznik ve Konya'yı ele geçirerek doğuda Danişmendli sınırına kadar olan topraklara hakim olmuştur. Süleymanşah bağımsız bir devlet kurduktan sonra Bizans'a akınlar yapmış ve Bizans İmparatoru Aleksios Süleymanşah ile anlaşma imzalayarak Bizans topraklarını güvence altına almak istemiştir. Bu anlaşma ile Kocaeli yarımadası sınır olmuştur. Anlaşma'dan sonra Süleymanşah, bu bölge'nin doğusuna yönelmiş ve Antakya'yı ele geçirmiş ve Şam'a doğru yayılmaya başlamıştır. Bu sırada Süleymanşah'ın Çankırı'da bulunan valisi Karatekin de , Sinop-Kastamonu-Çankırı'yı Selçuklu sınırları içine katmıştır. Ancak, Doğu Karadeniz kıyısındaki Türkmenler Marmara'ya göç etmiş ve bu yöre tekrar Bizans'ın eline geçmiştir. Süleymanşah 1086'da Haleb'i kuşatmak istemiş, fakat bu sefer sırasında hayatını kaybetmiştir. Ölümünden sonra baş gösteren iktidar mücadelesinin ardından 1092'de Melikşah'ın ölümünden sonra Süleymanşah'ın oğlu Kılıç Arslan tahtı ele geçirmiştir. Bu dönemde, Haçlı Seferleri ile mücadele edilmiş ve Bizans ile tekrar bir anlaşma yapılarak Antalya ve İznik karşılığında Bizans'ın kontrolüne geçen bölgeler geri alınmıştır. Hemen sonra Danişmendlilerle mücadele edilmiş ve 1105'teMalatya, Urfa kuşatılmış 1107'de de Musul ele geçirilmiştir. Kılıç Arslan'ın ölümünden sonra Kılıç Arslan'ın Anadolu'da kurduğu siyasi birlik bozulacaktır. Önce oğlu Şehinşah tahta geçmiş fakat daha sonra kardeşi Mesud, Danışmendli desteğiyle O'nu tahtan uzaklaştıracaktır. I.İzzeddin Mesud döneminde Türkiye'deki üstünlük Selçuklulardan Danışmendlilere geçmiştir. Bu dönemde Karadeniz'de bir faaliyet olmamış, Gürcüler ilerleme göstermiştir. Mesud'un ölümünden sonra tahta oturan oğlu Kılıç Arslan Anadolu'da birliği tekrar kurmaya çalışmış ve Bizans'a karşı üstünlük sağlamıştır. II. Kılıç Arslan 1174 de Danışmendli beyliğini de ortadan kaldırmıştır. 1176'da Bizans'ı Miryakefelon da mağlup ederek Anadolu'da siyasi üstünlük kazanmıştır.

bça) Samsun yöresinin fethi ve Müslüman Samsun'un kurulması..
XII. yy da Kılıç Arslan Karadeniz bölgesinde hakimiyet kazandıktan sonra Samsun'a kadar ilerlemiştir. Hakimiyetinin sonlarına doğru Trabzon civarı tamamen Selçuklulara geçecektir.Ölümünden sonra oğulları arasındaki taht kavgalarından faydalanan Komnenos'lar yöredeki hakimiyetini şehrin dağlık kesimine doğru genişletmeyi başaracaklarıdır. Bu dönemde Samsun da Türkiye Selçuklularının elinden çıkacaktır. Ancak ileride Rükneddin Süleymanşah döneminde (1196-1204) ülke içindeki siyasi istikrar sağlanacak , Doğu Karadeniz bölgesinde önemli faaliyetler gerçekleştirilecek ve Samsun Rumların ellerinden alınacaktır.

bçb) Gürcülerle mücadele ve Kelkit Havzası'nın ele geçirilmeye başlanması
Rükneddin Süleymanşah Samsun'u ele geçirdikten sonra Bizans'ı mağlup ederek Canik bölgesi'nin tamamını ele geçirmiştir. Daha sonra aynı alanda hakimiyet kurmak isteyen Gürcülerle mücadele etmiştir. Her iki devletin çıkarları da Karadeniz'in kuzey sahillerinde çakışmaktaydı. Kraliçe Tamara'nın Saltuklu beyliğini işgale başlaması üzerine Türkiye Selçukluları ile Gürcistan arasında çatışma başlamış ve Artuklu, Saltuklu ve Türkmen kuvvetleriyle 1202'de Gürcistan'a yürüyen Türkiye Selçukluları yenilerek Erzurum'a çekilmiştir. Bu yenilgi Doğu Karadeniz bölgesinde siyasi dengeleri değiştirmiştir. Gürcü Kraliçesi 1204 de haçlıların İstanbul'u ele geçirmesinden faydalanarak Trabzon'dan Karadeniz ereylisine kadar uzanan alanı ele geçirecek ve Trabzon Rum devletinin kurulmasında önemli rol oynayacaktır.

bçc) Trabzon Rum devletinin Kontrol Altına alınması
Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Doğu Karadeniz'in kuzey sahilinde Sinop'a kadar hakimiyet kuran Trabzon Rum devletinin ticaret yollarını da tehdit ettiği anlaşılmış ve bir limana ihtiyaç olduğunu tespit etmişlerdir. Bunun üzerine İznik'de devlet kuran Theodore Laskaris ile ittifak yaparak 1206 da Komnenoslarla savaşmış ve onları yenmiştir. Böylece ticaret yolları kontrol altına alınmış ve yeni güç olarak ortaya çıkan Komnenoslar engellenmiştir.

bçç) Mengucekli beyliğinin ilhak edilmesi ..
Alaeddin Keykubat belirli aralıklarla Trabzon'a üç kez saldırmıştır ancak başarılı olamamıştır. 1227'de Erzincan ve Şarki Karahisar' da varlıklarını sürdüren Mengucekoğulları beyliğine son verecek, Trabzon Rum devletine sınır komşusu haline gelecektir. Ayrıca Alaeddin Keykubat ilk deniz aşırı seferi olan Suğdak seferini düzenleyerek Kırım'da Trabzon Rum devletinin faaliyetlerini önlemeye çalışmıştır.

bçd) Çepnilerin ortaya çıkışı
Çepniler Doğu Karadeniz bölgesinin demografik durumunu büyük ölçüde değiştirerek bölgenin Türk yurdu haline gelmesinde etkili olacaklardır. Çepnilerin Sinop kıyılarına yerleşmeleri de Anadolu'daki Moğol nüfusunun artmasıyla ilgilidir. Tarihi kayıtlara göre Çepniler Oğuzların üçok koluna mensuptur. Trabzon Rumlarıyla denizde savaşarak Rumlar mağlup etmişlerdir. Selçuklu devletinin iç kargaşa ortamından faydalanarak Sinop'a hakim olmak üzere harekete geçmişlerdir (1277) Sinop'tan doğuya doğru yayılmışlar ve XIV. Yy. Harşit deresinin doğu sınırına gelmişlerdir. Bu yıllarda Trabzon Kralı Türkmenlere karşı harekete geçmiş ancak başarılı olamayarak esir düşmüştür.

C) Bölgeye İkinci Kıpçak Göçü
Kıpçak adıyla bilinen Türk kavimi, antropolojik özelliklerinden dolayı farklı milletler tarafından Polovtsy, Kuman, Kun, Falon, Chardes gibi isimlerle anılmıştır. Bu kavme verilen adın manası ‘açık sarı' ve ‘saman renginde olan sarı saç' ı ifade etmektedir. Kıpçaklar Orta Aaya, Volga-Yayık, Donetz-Ten, Tuna ve batı grupları olmak üzere 5 farklı sahada yaşamışlardır. 11. yüzyıldan itibaren bozkır memleketlerini ele geçirerek Uzlarla birlikte 1,5 asır boyunca İdil(Volga)'den Tuna'ya kadar olan bozkırlara hakim olmuşlardır. Selçuklular doğuda Bizans topraklarına doğru giderken Kıpçaklar kuzeye doğru yayılmışlardır. Aynı dönemde Rus Knezleriyle savaşmışlar ve onlardan büyük zarar görmüşlerdir. Kuman hakanı Atrak'ın kızı ile Gürcü Kralı David'in oğlunun evlenmesi ile Gürcüler ile Kumanlar arasında yakın ilişkiler yaşanmıştır. Kıpçaklar'ın Bizans Devleti ve Rus Knezleri ile olan ilişkileri Balkanları ve Kuzey Kafkasya'yı etkilemiş , Gürcülerle olan yakın akrabalıkları ise Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz'deki siyasi yapıyı temelinden değiştirmiştir. Gürcü Kralı, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun en güçlü döneminde İslam-Türk baskısından kurtulabilmek için yavaş yavaş Hıristiyanlaşın Kıpçaklardan yardım almıştır. İlerleyen zamanlarda da Selçuklulara karşı birlikte savaşarak Gürcü Kralı'na Tiflis, Somket ve Anı'yı kazandırmışlarıdır. Ayrıca Kıpçak orduları yardımıyla sınırlarını büyük ölçüde genişleten Gürcüler, Ermenistan'ı, Şirvan'ı Derbent'e katarak Dağıstan eteklerini ve Osetya ve Abhazya'yı da sınırları içine katmıştır. Doğu Karadeniz'de Türklerin ilerlemesi Gürcü hakimiyetinden olumsuz etkilenmiş ve Gürcüler, Çoruh bölgesinden Türkmenleri çıkarmışlarıdır. Yeni sınırlara eklenen bölgelere yerleştirilen Kıpçaklar hızla asimle olmuşlarıdır. Kurucu David'in ölümünden sonra 1120-1170 yılları arasında iç karışıklık yaşanmaya başlamıştır. 3. Giorgi döneminde Kıpçaklar ile anlaşmazlık çıkacak ve Tamara zamanında da devam edecektir. Ermenistan sınırlarına yerleştirilen Kıpçaklar zamanla batıya doğru yayılacaklar ve Karadeniz bölgesinin nüfus yapısını etkileyecekleridir. Kıpçakların kültürel tesirlerini günümüzde görmek mümkündür. Kıpçaklar, Gürcistan'a yerleştirilen soydaşlarının aksine milli kimliklerini yitirmemişlerdir. Bugün Kür, Çoruh ve Çıldır gölü çevresinde konuşulan Türkçe, Kıpçak Türkçe'sine yakındır. Kıpçaklar yörenin antropolojik ve kültürel yapısında derin etkiler bırakmışlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder