“Gidelim gidelim be Halilim/ Çökertmeye varalım/
Kolcular görünce Halilim nerelere kaçalım/ Teslim olmayalım Halilim aman kurşun
saçalım”
Doç. Dr. Oktay GÖKDEMİR Mersin Üniversitesi
Tarihten bir
ders: Bu yazı, Türk köylüsünün en önemli geçim kaynaklarından biri olan tütün
tarımında yabancı sermaye kuruluşlarının geçmişte ve günümüzde oynadıkları
oyunun ne olduğunu ortaya çıkarmaya yöneliktir.
Atatürk’ün deyişiyle “Gaflet, dalalet, hatta
hıyanet içinde bulunan erk sahipleri” tarih bilincinden yoksun olduklarından
bugün özelleştirme adı altında dünyanın en kaliteli tütünlerini yabancı
sermayeye açmaya çalışıp Tekel’i özelleştirmek istemekle aslında 1883’ten 4
Mart 1925 tarihinde devletleştirilmesine kadar tam 42 yıl Türkiye’de tütün
üreticisine türlü sıkıntılar çektiren, oluşturduğu silahlı kolcularla on
binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan Tütün Rejisi ’nin bir başka
türünü kurumsallaştırmak istemektedirler.
Gerçekten de tarih bilincinden yoksun küreselleşme
ideologlarının (!) “sömürülelim de refah düzeyimiz artsın” söylemleriyle
gündemi belirlediği bir dönemde pek çok kimsenin ne olduğunu bilmediği Tütün
Rejisi örneği, emperyalizmin sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin üretken
güçlerini kendi çıkarları doğrultusunda nasıl tek taraflı dönüştürebildiğinin
en açık göstergelerinden birisidir.
Osmanlı tütün tarımında yabancı sermaye ile kurulan
ilk kuruluş olan Tütün Rejisi, emperyalizmin sermaye dışsatımı (ihracı) çağında
Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılı emperyalist ülkelerce içine düşürüldüğü borç
tuzağının doğal bir sonucu olarak kurumsallaşmıştır. 14 Nisan 1884’te faaliyete
geçen Memalik-i Şahane Dûhanları Müşterekü’l Menfaa Reji Şirketi ya da Tütün
Rejisi, 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı ekonomisinin candamarı olarak
nitelendirebileceğimiz tütünün üretim ve değerlendirme aşamalarında tek yetkili
olmuştur.
Reji kurulmadan önce tütünden elde edilen vergileri
toplama işi 1875 yılında Galata bankerlerinin yönetimindeki Rüsum-u Sitte
İdaresi’ne bırakılmıştı. Muharrem Kararnamesi ile devlet mali açıdan iflas
ettiğini alacaklı devletlere bildirince, tütün gelirlerini toplama işi bu kez
Düyûn-u Umumiye İdaresi’ne terk edilmiştir. Bir süre sonra Düyûn-u Umumiye
içerisindeki Fransız tahvil sahipleri bu idareyi tütün ekiminden doğrudan
doğruya pay almaktan vazgeçirerek tütün tarımını ayrıca düzenleyip
vergilendirmek üzere yeni bir örgütlenmeye gidilmesi yolunda ikna etmeleri
sonucunda Reji Şirketi, Osmanlı İmparatorluğu ile Düyûn-u Umumiye İdaresi
arasında yapılan 27 Mayıs 1883 tarihli bir sözleşme ile kurulmuştur. Tütün
Rejisi’nin kurulmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda yerli tütün üretimi artık tam
anlamıyla Osmanlı Bankası, Credit Anstalt ve Bleichröder banka gruplarının
denetimi altına giriyordu. 19. yüzyılda tütün, bozulan Osmanlı ekonomisinin en
önemli gelir kaynaklarından birisiydi. Zira imparatorluk genelinde küçük
üreticiliğin yaygınlaşması tütün tarımındaki gelişmelere koşut (paralel) olarak
artmıştır.
Rejinin
kuruluşu öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda kişi başına tütün tüketiminin
yılda 950 ile 1500 gram
arasında değişmesi ve yine “Dûhan Resmi” adı altında üreticilerden alınan tütün
vergisinin Osmanlı ekonomisine sağladığı büyük kaynak Reji’nin iştahını
kabartmıştır. Böylelikle Reji, tarımın yılda 100.000 lirayı aşkın öşür getiren
ve dönem sonunda ihracat değerinde ilk sırayı alan hemen hemen en zengin
kesimini denetleme hakkını ele geçirmişti. Gerek Düyûn-u Umumiye, gerek Osmanlı
İmparatorluğu ve gerekse Reji, bu yeni düzenlemeden oldukça kârlı çıkmayı
umuyorlardı. Düyûn-u Umumiye, Reji’ye bir tür ortak olmakla daha fazla kâr elde
edebileceğini düşünüyordu. Gerçekten de Reji, Düyûn-u Umumiye’ye sabit gelir
güvencesi verirken gelir toplama ile ilgili sorunları ve giderleri de
üstleniyordu. Düyûn-u Umumiye’nin tahvil sahipleri, aynı zamanda adı geçen üç
banka grubunun da tahvil sahibi olduklarından tütün tekelinin Reji’ye devri
aslında aile içi bir devir işlemiydi. Otuz yıl süreyle tütün tarımında tek
yetkili kılınan şirketin bu imtiyaz süresi 1913’te yeniden uzatılmıştır.
Merkezi İstanbul idi. Şirket Doğu Rumeli hariç bandrol usulünün geçerli olduğu
bütün yerlerde tütün satın almak, imal etmek ve satmak hakkına sahipti. Cebel-i
Lübnan ve Girit dışında bütün yerlerde devletçe toplanan tütün gelirleri de
artık şirket tarafından tahsil edilecektir.
Tütün tarımında Reji’nin faaliyete geçmesi ile
birlikte iddia edildiği gibi tütün üreticilerinin refah düzeylerinde hiçbir
farklılık oluşmamıştır. Üretici, Reji ile birlikte canından olabilecek
ilişkiler ağı içine alınmış, üretmiş olduğu tütününe Reji tarafından verilen
düşük fiyatlar nedeniyle yasadışı yollardan tütün kaçakçılığı yapmaya
başlamıştır. Yani Reji tütün tarımındaki küçük üreticiliği dönüştürerek onu
üretken bir hale getirecek mekanizmaları uygulama alanına koymamıştır. Aksine,
tütün ekim alanlarını sınırlayarak yarım dönümden az topraklarda tütün ekimini
yasaklayarak, üreticiye tarlasına tütün ekebilmesi için vereceği ruhsatnameyi
türlü zorluklardan sonra vererek bir anlamda üretimin yolunu kesmeye
çalışmıştır.
Tütün kaçakçılığını önlemek amacıyla oluşturduğu
silahlı birliklerle toplumsal çatışmaların önünü açmış ve binlerce insan
yaşamını yitirmiştir. Reji’nin oluşturduğu silahlı “kolcu” birlikleri, bir
yabancı sermaye kuruluşunun girdiği ülkede neler yapabileceğine en güzel
örneklerden bir tanesidir. Kaçak tütün satışlarını engelleyebilmek amacıyla
Reji tarafından istihdam edilen yaklaşık 7000 kolcu; birtakım suçlardan hüküm
giymiş, toplum içindeki konumlarını kaba kuvvete dayanarak güçlendirmek
isteyenlerden oluşuyordu. Ellerindeki silahlarıyla çok büyük bir güç konumuna
ulaşan kolcular, tütün kaçakçılığını önlemek bahanesiyle halka türlü işkenceler
yapıp, ölümle biten pek çok silahlı çatışmada bulunmuşlardır. Reji’nin
faaliyette bulunduğu dönem boyunca 50-60 bin civarında insan yaşamını yitirmiş;
sadece 1901 yılındaki çatışmalarda ölen insan sayısı 20.000’i aşmıştır.
Niyazi Berkes ’in ’200 Yıldır Neden Bocalıyoruz?’
adlı eserinde de belirtildiği üzere, “...bir köylü bu idarenin tekeli altında
olan kendi yetiştirdiği tütünden yarım okka bir yana saklayayım dese Reji
kolcusu tarafından küt! diye alnından vurulurdu.” Yapmış oldukları yasadışı
uygulamalarla yalnızca tütün üreticilerine değil, bütün halka işkence eden Reji
kolcuları, aynı zamanda Türk folkloruna geniş bir malzeme bırakmışlardır.
Bugün dillerden düşmeyen “Çökertme Türküsü”nün şu
sözleri, Reji kolcularının Türk halkının bilinçaltında ne gibi bir yer işgal
ettiğine en güzel bir örnektir: “Gidelim gidelim be Halilim/ Çökertmeye
varalım/ Kolcular görünce Halilim nerelere kaçalım/ Teslim olmayalım Halilim
aman kurşun saçalım” yine, “Kör olsun kolcu Avni / öksüz bıraktı seni / Nenni
tosunum nenni / Sabret gelir zamanı” sözlerinde olduğu gibi annelerin beşikteki
çocuklarına ninni malzemesi olan Reji kolcuları işte bu zulümleri
gerçekleştirmişlerdir. Silahlı kolcu birlikleriyle adeta devlet içinde yeni bir
devlet olan Reji’ye karşı başta tütün üreticileri ve “ayıngacı” olarak
tanımlanan tütün kaçakçıları ile halk büyük tepki göstermiş ve sonuçta örgütlü
olmayan, ama yine de önemli bir başkaldırı olarak niteleyebileceğimiz bir sivil
direnişin örneğini vermişlerdir.
Reji’ye
karşı oluşturulan bu tepki, şirketin cumhuriyet döneminde devletleştirilmesinde
önemli etken olmuştur. Atatürk, bağımsızlığın sadece siyasal alanda değil
ekonomik alanda da olması gerçeğinden hareket ederek Tütün Rejisi’ni 4 Mart
1925 tarihinde devletleştirmiştir. Bugün dışarıdan verilen reçetelerle,
Atatürk’ün kurduğu Meclis’te Tütün Yasası’nı kabul ettirmişlerdir. Reji örneği
iyi değerlendirilmemiştir. Yazıklar olsun!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder