Anadolu Selçuklu sultanları ticaretin
ülkenin iktisadî hayatında ne derece önemli rol oynadıklarını idrak ettikleri
için hem iç hem de dış ticaretin gelişmesi için gereken ortamı hazırlamış,
yollarda emniyeti, şehirlerde ve pazar yerlerinde asayiş ve huzuru
sağlamışlardır.
Başlangıçta mübâdele yoluyla yapılan
ticarî faaliyetlerde zamanla para kullanılmaya başlanmıştır. Şehir dışında
kurulan pazarlar yerleşik hayat sürenlerle, köylüler ve göçebeler arasında
ticaret mallarının karşılıklı olarak mübâdele edildiği yerlerdi. Şehirlerin
gelişmesiyle çarşılar, pazarlar ve hanlar iç ticaretin canlandığı yerler oldu.
Hem yerli hem de yabancı tüccarlar buralarda alışveriş yapıyorlardı. Pazarlardan
alınan vergiden başka şehre getirilen ve dışarı çıkarılan her çeşit eşyadan
vergi alınıyordu. İlhanlılar zamanında tamga adı verilen bu vergi sahneler
tarafından tahsil edilirdi.
Esnaf ve zenaat erbabı XIII. yüzyılda ahilik adi
verilen bir teşkilâtın bünyesinde toplanmışlardı. Bu teşkilât şehirlerde
ekonomik, siyasî ve ahlâkî kuralları tanzim etikleri gibi siyasî buhran ve
sıkıntıların giderilmesinde de önemli hizmetleri ifa ediyorlardı.
Anadolu'da ahilik teşkilâtının kurucusu olarak
kabul edilen Ahi Evran (Şeyh Nasîrüddin Mahmûd, ö.l262) I. Alaeddin Keykubâd'ın
destek ve yardımıyla islâmî tasavvufî düşünceye bağlı kalarak şeyh-mürid,
usta-çırak münasebetlerini tanzim etmiş ve buna bağlı olarak iktisadî hayati
düzenlemiştir. Büyük bir süratle yayılan bu teşkilâtın mensupları sadece
şehirlerde değil ayni zamanda köyler ve uç boylarında da büyük nüfuz
kazanmışlardır. Özellikle XIII. yüzyılda devlet otoritesinin zayıfladığı
sıralarda siyasî ve askerî güçlerini kullanarak önemli hizmetlerde bulunmuşlardır.
Anadolu Selçukluları zamanında ahiler çeşitli mesleklere ait problemleri
halletmekte ve onların devlet ile olan münasebetlerini düzenlemekteydiler.
Çarşı ve pazarlarda satılan malların hem kalite hem de fiyat yönünden kontrolü
ahilik teşkilatının başlıca görevleri idi. Çok geniş bir alanda faaliyet
gösteren ahilik pek çok devlet adamı, tarikat mensupları ve âlimleri bünyesinde
toplamış, XIV. yüzyıldan itibaren de organize esnaf birlikleri halini alarak
iktisadî sahadaki faaliyetleri ön plâna çıkarmıştır.
XII. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya yerleşen
Türkmenler hem kendi aralarında hem de Rumlar ve Ermenilerle dahilde
alışverişte bulunuyorlardı. Başlangıçta mal değişimi (mübâdele) ile başlayan bu
ticarî faaliyetler Selçuklu parasının tedavüle girmesiyle alışverişte para
kullanılmıştır Anadolu'nun XII. yüzyıldaki durumundan bahseden kaynaklar ülkeyi
harap olarak tanıtırken XIII. yüzyılda bölgeyi gezen seyyahlar Anadolu'yu
zengin ve müreffeh bir ülke olarak tasvir ederler. İlk zamanlar şehir dışında bir
yerde kurulan pazarlar şehirli, köylü ve göçebe Türkmenlerin ihtiyaçlarını
karşılamaya kâfi geliyordu. Şehirler gelişince hanlar kurulmuş, çarşı ve
pazarların sayısı artmıştır. XIII. yüzyılda şehirler arası ticaret başlamıştır.
Selçuklu sultanları dış ticaretin gelişmesine de
büyük önem veriyorlardı. Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev 1207'de Antalya'yı feth
ederek burayı önemli bir ihracat ve ithalat limanı haline getirdi. I. Alaeddin
Keykubâd da 1221 yılında Kalonoros'u fethederek ismini Alaiyye olarak değiştirdi.
Anadolu'da huzur ve istikrar sağlandıktan sonra Avrupalı tüccarlar doğunun
ticarî mallarını Mısır yerine Anadolu'dan temin etmeye başladılar. Böylece
Anadolu hem Avrupa hem de doğudaki İslâm ülkeleri için önemli bir ticarî
potansiyele sahip oldu. Antalya'nın fethiyle Akdeniz ticaretinde de Türkler
önemli pay aldılar. Kıbrıs ve Venediklilerle ticarî anlaşmalar imzalandı.
Kıbrıs Kralı Hugues ile I. İzzeddin Keykâvus arasında ticaret antlaşmaları
yapılmıştır. Buna göre Selçuklu tüccarları Kıbrıs'ta serbest olarak ticarî
faaliyette bulunabilecekleri gibi Kıbrıslı tüccarlar da Anadolu'da karşılıklı
olarak gümrük vergilerini ödemek suretiyle ticaret serbestliğine sahip
olacaklardı. Anadolu'dan sap, yün, ipek, ipekli kumaşlar, pamuk, hali, kilim,
deri, sabun, sarktan getirilen baharat ve diğer ticarî mallar ihraç ediliyordu.
Avrupalı tüccarlar Kıbrıs'ı bir ticarî üs olarak kullanıyordu. Onların
getirdikleri malların bir bölümü Türk tüccarlar tarafından ithal edilirdi.
I. Alâeddin Keykubâd'in 1220 yılında Venediklilerle
daha önce yapılmış olan anlaşmayı teyid eden bir anlaşma imzalaması onun
ticarete verdiği önemi göstermektedir. Anlaşma ile Venedik'te ve onların
hâkimiyetindeki başka yerlerde yaşayan tüccarlar Selçuklu topraklarında rahat
bir şekilde ticaret yapabileceklerdi. Ayni şekilde Selçuklu tebası da
Venedikliler'in egemenliği altındaki yerlerde serbestçe ticarî faaliyette
bulunabileceklerdi.
XIII. yüzyılda Selçuklular ile Memlûkler arasında
ticarî münasebetler başlamıştır. Özellikle gemi yapımında kullanılan kereste
ticareti yaygındı. İki ülke arasında nakliye isleri Cenevizliler ile
Venedikliler tarafından yapılıyordu. 1289'da bir Ceneviz gemisinin seker, keten
ve biber yüküyle Iskenderiye'den Alaiyye'ye geldiği bilinmektedir.
I. Izzeddin Keykâvus'un 1214'te Sinop'u
fethetmesiyle Karadeniz ticareti de canlılık kazandı. Sinop hem kuzey-güney,
hem de doğu-batı ticareti açısından önemli bir liman şehri idi. Bunun idraki
içinde olan Sultan I. Izzeddin Keykâvus şehirde yoğun bir imar ve iskân faaliyeti
başlatmıştır. Çeşitli bölgelerden zengin tüccarlar ve saygın kişiler Sinop'a
getirilerek iskân edildi. Ticaretin gelişmesi için her türlü imkân seferber
edildi ve bu sayede Sinop Karadeniz'in en önemli ticarî üssü haline geldi.
Sultan daha sonra Türk, Arap ve Rus tüccarlarının
bir uğrak yeri olan Kırım'daki Sugdak'in fethi için hazırlıklara girişti ve
Emir Hüsameddin Çoban kumandasında gönderdiği donanma ile şehri feth etti
(1227). Bu sefer ile Anadolu Selçukluları'nın Karadeniz'deki ticarî faaliyetleri
arttı. XIII. yüzyılda Rus ve Kıpçak tacirlerin Sivas'a kadar geldikleri
bilinmektedir. 1230'da Trabzon'un da Selçuklu hâkimiyetini tanımasıyla Anadolu
Selçukluları Karadeniz'i Doğu Anadolu'ya bağlayan, oradan da Iran ve Uzak
Doğu'ya kadar uzanan bir ticaret merkezini daha ele geçirmiş oluyorlardı.
XII. yüzyılın sonlarında Anadolu'nun huzur ve
asayişin hâkim olduğu bir ülke haline gelmesi, Alaiyye ve Sinop'un fethi
Anadolu'daki transit ticaretin canlılık kazanmasına zemin hazırlamıştı.
Mısır'dan gemilerle Antalya ve Alaiyye'ye getirilen mallar, Konya, Ankara,
Sinop ya da Bagdat-Halep-Malatya-Sivas-Amasya üzerinden Samsun ve Sinop
limanlarına ulaştırılıyordu. Ayaş-Samsun güzergâhı da transit ticaretinde
oldukça önemliydi. 1240'ta başlayan Babaî isyanıyla 1243'te bozgunla sonuçlanan
Kösedağ Savaşı Anadolu'daki ticarî hayata büyük bir darbe indirdi. Kayseri ve
Malatya gibi şehirlere yerleşmiş olan çok sayıda tüccar bu huzursuzluklar ve
karışıklıklar yüzünden Suriye'ye kaçtı.
XIII. yüzyılın birinci yarısında Sinop-Antalya
hattının doğusunda kalan şehirlerin iktisadî refah düzeyi batıdaki şehirlerden
daha iyi idi. XIV. yüzyılda Erzurum 222.000, Erzincan 332.000, Harput 215.000,
Niksar 187.000, Kayseri 140.000, Niğde 141.000, Aksaray 51.000, Akşehir
135.000, Ankara 72.000, Mardin 236.000, Meyyafarikîn 224.000, Sivas ve Konya
ise toplam 1.384.886 dinar vergi ödüyordu. XIII. yüzyılın sonlarında Konya,
Kayseri, Sivas başta olmak üzere Antalya, Sinop, Erzurum, Erzincan, Malatya,
Ahlat, Diyarbakır ve Mardin gibi bazı şehirlerin nüfusu yüz bini aşmıştı.
Uluslararası ticarette mühim bir yeri olan Yabanlu
Pazarı'nın en önemlisi Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinin Pazarören köyünün
bulunduğu yerde kurulurdu. 40 gün boyunca açik kalan bu fuarda köleler dahil
her çesit kumaş, kürk ve hayvanlar alici bulurdu. Yabanlu Pazarı 1277'den sonra
giderek önemini yitirdi ve Moğol valilerinin yaylağı haline geldi.
Yine uluslararası nitelik arz eden bir başka önemli
pazar da Mardin'in Düneysir (Koçhisar) pazari idi. Ticarî maksatla kurulan
hanlar ve pazar yerleri zamanla buranın bir şehir haline gelmesine sebep oldu.
Bunun dışında Kırşehir-Kayseri yolu üzerindeki Ziyaret Pazar, Ilgın'daki
Yılgın, Amasya-Tokat arasında pazar günleri kurulan Azîne pazarı ve Germiyan'da
kurulan Alemüddin Pazarı önemli pazar yerleri idi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder