20 Ağustos 2006 Pazar

Samsun Opera ve Bale...



Bakanlık-Sempozyumlar-Devlet Müzik ve Sahne Sanatları Kurumlarının Yapılanma ve İşleyişinde Çağdaş Modeller -Görüşler ve Sempozyum Bildirileri-3. Oturum-Soru - Cevap


Hüseyin Akbulut
Şimdi ben düşüncelerimi söyledim. Orada var cevapları. Bu bir tercihtir. “Mersin Operasının kadrosu tamamlanmazsa ben yeni bir kurum açmayacağım.” Bu pozitif bir düşünce değildir. Birisi de gelir onun eksikliklerini tamamlar. Ama ben Sedat ÖZTOPRAK gibi düşünüyorum. Biz her zaman çok önemli şeyler yapamıyoruz. Ama bazen de inanılmaz şeyler yapıyoruz. Dünyada operalar kapanırken Türkiye beş operanın birden açılma kararını veriyor. Bu alkışlanacak çok ciddi bir olaydır. Ben bunun bu şekilde eleştirileceğini hiçbir zaman düşünemezdim. Bunu da öğreniyorum. 50 yılda 12000 sanatçı kadrosu almışsınız, daha fazla almanız lazım. Ama bir yılda 775 sanatçı kadrosu veriyor Devlet size. Ne kadar güzel bir olay. Konservatuarlarımız yararlanıyor bundan. Öbür düşünce pozitif bir düşünce değil. 50 yıl daha beklersiniz. Ben açılan yeni Antalya operasını izlemenizi tavsiye ediyorum. Keşke bu sene Samsun Operası açılsa. Bize bu ödenekleri veren Devlet, peki Samsun insanının hakkı yok mu bu ödeneklerde. Onların vergileriyle biz yaşamıyor muyuz? Antalya yok mu? Antalya operasının açılışından üç gün sonra rahmetli Ahmet Taner KIŞLALI’nın bir yazısı var, lütfen onu okuyun. Bu salondan çıkarken Van Operasının açılışında bulunmayı diledim diye belirtiyordu. Bu şekilde düşünmek lazım. Ancak keşke her şeyi tamamlasak da öyle adım atsak. Bizim o şansımız yok. Son bir söz, işte Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sıkıntılar, çeşitli sorunlar her gün bunları yaşıyoruz. Ben diyorum ki bizim operamız, sanat kurumlarımız daha ileri durumda. Yurtdışında kurumlarımızın son yıllarda yaptığı etkinlikler, aldığı kritikler olağanüstüdür. Türkiye’nin yüzünü ağartmıştır. Türkiye’nin şansıdır, ayrıcalığıdır.

Mehmet Ergüven
Sanıyorum, söylediklerim yanlış anlaşıldı. Tabi ki yeni opera binalarının yurdumuzun her köşesinde açılmasından biz de mutluluk duyuyoruz. Ancak benim altını çizmek istediğim konu şuydu. Yeni bir opera açmanın bedeli bir önce açtığımız kurumun güç durumda kalmasıyla ödenmemeli. Ben 2-3 yıldır çeşitli vesilelerle Mersin’e gidiyorum. Tabi ki Bakanlık çok daha yakından izliyor. Orada yaşanan, çekilen sıkıntıları görüyorum. Ve en önemlisi bakınız, 1982 yılında İzmir Devlet Opera ve Balesi açıldı. Sahne diyemeyeceğimiz bir yerde, bir sinema salonudur orası. Biz 20 yıldır savaş veriyoruz. Oraya yenisi yapılmadan Tarsus’a yapıldı. Bunu da anlamak tabi mümkün değil. Antakya’da henüz kullanılamayan, hayata geçirilemeyen bir bina var. Ben gördüğümde dehşete kapıldım. Benim kişisel kanım buralara kültür merkezleri yapılmalı ilk etapta. İlk bu beş operanın kendi içinde yetkinleştirilip sık sık turneler düzenlenmeli. Uzun vadede buralarda da tabi opera açılmasında fayda var, hepimiz çılgıncasına seviniriz. Ama ben bugün Mersin’in içinde bulunduğu durumu her an gün ve gün yaşayan bir insan olarak Samsun’da açılacak operanın bize ne getireceği konusunda gerçekten herhangi bir yanıt bulamıyorum. Hazır sırası gelmişken az önce sevgili arkadaşım Yücel ERTEN söyledi. Ben siyasal erkin müdahalesi anlamında söylemedim. Ama o ki sübvansiyonla Devletin desteğinden yürüyen kurumlarız. Devlet parayı verip bütünüyle çekilmesi esasında bir ütopyadır. Bu mümkün değil. Yani özerk bütünüyle kendi ekonomik gücüyle ayakta durmadığı sürece %100 neredeyse Devletten aldığı parayla tiyatrolarımız, operalarımız, balelerimiz bu işi yürüttüğü sürece siyasal erkin buraya şu veya bu biçimde müdahale etmemesi ya da hiç karışmaması özlenen bir şey, fakat asla hayata geçirilemeyecek bir şeydir. Bütünüyle katılıyorum, o kaygılara. Ama bizim Bakanımız, Müsteşar Yardımcımız, Müsteşarlarımız ve diğer orada görev alan kişiler kendilerinin de Gustosu doğrultusunda operalarda, tiyatrolarda olup bitenleri kendi inisiyatifiyle değerlendirebilir hale geldikleri andan ya da değerlendirdikleri andan itibaren bazı şeyler kendiliğinden derlenip, toparlanacak. Aksi takdirde o klaspayman’a da verdiğim gibi de bir müdürün başarısı yılda beş eser yapıp 9.000 kişiye yahut şu kadar turne yapmasıyla değil. Eserin kalitesi, niteliği bir çok başka şeyler de ön plandadır. Bunların hepsi güme gidiyor. Sadece şu kadar Nazilli’ye turne yaptık. Tire’ye bu kadar gittik. Buraya 500 kişi geldi. Göz boyamadır bunlar. Kendinizi lütfen gerçekçi olarak bir öz eleştiriye girelim. Yaptığımız işlerde ne kadarı çağdaştır. Nerelerde fire veriyoruz. Bunları hepimiz biliyoruz. Aşmaya da çalışıyoruz. Ama dediğimiz gibi bir Şimit gibi bizim Bakanımızın da bir piyano konçertosu çalmasını bekleyemeyiz tabi. Orası Almanya’dır. Bambaşka. Dediğiniz gibi 500 yıllık bir gelenek var. O mümkün değil. Ama bir bakanın, yetkili kişilerin operada olup bitenleri kendi bilinç niteliğine, algılama kapasitesiyle değerlendirmeye başlaması sanıyorum bir çok sorunumuzu halledecektir. Yoksa sadece iyi niyet tabi ki çok önemli. Ama bakanın, müsteşarın, müsteşar yardımcısının bir eseri izledikten sonra eleştiride bulunması çok önemli. Bu ne kadar çoğalırsa operanın, tiyatronun iyi mi kötü mü olduğu ortaya çıkacaktır. Böyle bir denetim, bunu denetleme anlamında değil, kendi kişisel yaklaşımıyla olup bitenleri değerlendirmesi bağlamında söylüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder