4 Temmuz 2006 Salı

Atatürk ile Paşaların Arasını Açmak İstediler


Nâzım Hikmet, Oktay Rifat, Mehmet Ali Aybar gibi tanınmış birçok kişinin çıktığı bir aileye mensup olan Ali Fuat Paşa’nın yeğeni Ayşe Cebesoy Sarıalp, paşalarla Atatürk’ün arasını bozmak isteyen bir ihanet zümresi olduğunu söylüyor. Ali Fuat Paşa’nın, 27 Mayıs’ta arabuluculuk yaptığını söyleyen Cebesoy, Atatürk’e Samsun’a çıkarken gerekli parayı da büyükbabasının verdiğini anlatıyor.


 Millî Mücadele’den çok kısa bir süre sonra gerek Kazım Karabekir, Hüseyin Rauf Orbay, Refet Bele ve gerekse Ali Fuat Cebesoy gibi paşaların Atatürk’le aralarının açıldığı biliniyordu. Atatürk hepsinden erken vefat ettiği için belki de bazıları ile bu dargınlığı tamamen ortadan kaldırma imkânı olmamıştı. Hattâ, Ali Fuat Cebesoy’un kardeşinin kızı Ayşe Cebesoy Sarıalp, etrafında bulunanların bilerek ve isteyerek Atatürk ile bu paşaların bir araya gelmesini engellediklerini söylüyordu: “Millî Mücadele başladığında Anadolu’ya gitmekte tereddüt eden bir grup vardı. Bunların büyük bir kısmı daha sonra Ankara’ya geçti. İşte o grup Atatürk ile arkadaşlarının arasına girdi. Aralarını açmak için her türlü fırsattan istifade eden bir ihanet zümresiydi onlar.”

Küslüğün başlangıcı, paşaların isimlerinin, Ziya Hurşit’in Atatürk’e suikastine karıştırılmasına dayanıyordu. Paşalar, İzmir İstiklal Mahkemesi’nde, üç Ali’ler (Kılıç Ali, Ali Çetinkaya ve Ali Saip) tarafından yargılanmıştı.

Kazım Karabekir başkanlığında ve Ali Fuat Cebesoy’un genel sekreterliğinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması da bu süreçte diğer bir etkendi. Atatürk’ün hem cumhurbaşkanı olması hem de Halk Fırkası’nın başında bulunması ve bunun anayasaya aykırı olması, paşaları böyle bir yola sürüklemişti. Ancak, Atatürk’ün çevresindekiler, onun bu iki görevi birlikte yürütmesi için ısrarlı olmuştu. Ayşe Cebesoy Sarıalp’ten dinleyelim: “Rahmetli amcam anlatmıştı bana. ‘Partiyi Gazi’nin, -ki Atatürk’e Gazi derdi- tarihe bir diktatör olarak geçmemesi için kurduk’ derdi. ‘Bizim iktidarda gözümüz yoktu. Eğer biz iktidara geçmek için fırkayı kurmuş olsaydık, bütün Anadolu sathında teşkilatlanırdık. Ancak birkaç yerde kurduk. Sırf Meclis’e parlamenter sistemi sokmak için.”

Üzerinden onlarca yıl geçtiği hâlde daha tam aydınlatılamamıştı mücadele tarihi. Bu konuda hâlâ yanlış bilgiler aktarılmaktaydı: “Çok yanlış şeyler dinliyorum televizyonda ve basında. Hüsrana kapılıyorum. Benim kapıldığım gibi Kâzım Karabekir Paşa’nın kızları Hayat ve Timsal hanımlar da kapılıyor. Bari bize müracaat edin de size doğrusunu anlatalım. Biz bunların içinde büyüdük. İlk ağızdan size bu bilgileri verebiliriz. Maalesef bizde bir zihin tembelliği var.”

Ayşe Hanım, bu üzücü bulduğu hadiselerin en yenisini 30 Ağustos günü yaşamıştı: “30 Ağustos programını dinledim. Bir profesör konuştu. Hicap duydum. 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi’ni anlatırken İsmet Paşa’nın I. ve II. İnönü Savaşları’na değindi. Ve onları büyük zafer olarak nitelendirdi. Hâlbuki askerî olarak, ben bunu amcamdan ve harp tarihinden biliyorum, bunlar savaş değil. Yunanların yaptığı keşif taarruzlarıdır, bizim gücümüzü ölçmek için.”

Ayşe Cebesoy, bu yüzden, Millî Mücadele’ye dair yapılacak çalışmaların, işin ehli bir kurul tarafından da kontrol edilmesi gerektiğini vurguluyordu bugün.

Ayşe Cebesoy, Milli Mücadele’nin, Kâzım Karabekir, Mustafa Kemal, Hüseyin Rauf Orbay ve Refet Bele gibi öncü kumandanlarından biri olan Ali Fuat Paşa’nın kardeşi Mehmet Ali Cebesoy’un kızı olduğu için böyle bir öneriyi rahatlıkla getirebiliyordu.

Paşalar ailesi

Ayşe Hanım, ailesinde İngiliz, Polonyalı, Fransız, Kürt ve İtalyan bulunduğu için tam anlamıyla mozaik bir aile yapısına sahipti. Şimdi isterseniz oldukça gerilere gidip Nâzım Hikmet, Mehmet Ali Aybar, Oktay Rifat ve birçok Osmanlı paşası çıkaran ailenin hikâyesine bir göz atalım.

Ayşe Cebesoy’un babası tarafından ulaşılabilen en eski kayıt bizleri Fransız-Alman sınırındaki Alsas-Loren bölgesinin Magdeburg kasabasına götürüyor. Babası Karl Dietrich adında bir müzisyen olan ve Alman besteci Frederik Schuman ile akrabalığı bulunan asıl adı Julien Dietrich veya Fransız ismi ile Charles de Troit, 17 yaşında iken Dolmabahçe açıklarında demirleyen mektep gemisinden kaçarak Osmanlı sahiline çıktığında, bildiği tek Osmanlıca kelime ‘Sultan’dır. Aile ortamındaki huzursuzluğun etkisiyle kendisini yabancı topraklara atan bu delikanlı, dolayısıyla hemen Sultan’ın huzuruna çıkarılır. Abdülmecid’in, himayesine alarak, daha sonra sadrazamlığa gelecek Hariciye Nazırı Ali Paşa’ya manevi evlat verilmesini istediği, Hügonot diye bilinen Protestanlık mezhebine mensup bu genç, Müslüman olur ve Mehmet Ali adını alır.

Harbiye’den mezun olduktan sonra Osmanlı ordusunda birçok vazifeler görür. Başarılarından dolayı müşirliğe (mareşal) kadar terfi eder. Sultan Abdülhamit tarafından Nafia Nazırı Aleksandros Karatodori Paşa ile birlikte, Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra gerçekleştirilen Berlin Konferansı’nda görevlendirilir. Ardından Arnavut isyanını bastırmak için vazifelendirildiğinde, 1878 yılında henüz 49 yaşında iken öldürülür ve başı kesilir.

Müşir Mehmet Ali Paşa evliliğini ise, Kafkaslar’dan gelen Çerkes Hafız Paşa’nın 16 yaşındaki kızı Ayşe Sıdıka Hanım’la gerçekleştirir. Çiftin dört kızı olur. Birincisi Hayriye Hanım’dır. 31 Mart Vakası’nda Edirne’den yola çıkan Hareket Ordusu’nun başında bulunan Hüseyin Hüsnü Paşa’yla evlenir. Bu evlilikten doğan Yarbay Tahsin Bey de ünlü TİP’li Mehmet Ali Aybar’ın babası olarak bilinir. Meşhur İttihatçılardan olan ve İzmir Valiliği yapan Rahmi Aslan, Hüseyin Hüsnü Paşa’nın damadıdır.

Müşir Mehmet Ali Paşa’nın ikinci çocuğu Leyla Hanım ise kendisi de Polonya’dan gelmiş ve ihtida etmiş Mustafa Celalettin Paşa’nın oğlu Hasan Enver Paşa’ya verilir. Bu aile de çıkardığı sanatçılarla meşhurdur. Bunların da Mustafa Celalettin, Mehmet Ali, Celile, Münevver ve Sare isminde çocukları olur. Celile Hanım, Nâzım Hikmet’in, Münevver Hanım da şair Oktay Rifat’ın anneleridir. Sare Hanım ise Şevket Mocan’ın eşi olur.

Müşir Mehmet Ali Paşa-Ayşe Sıdıka Hanım çiftinin bir diğer çocukları Adviye Hanım’dır. O da iki evlilik yapmış, fakat çocuğu olmamıştır.

Zekiye Hanım ise ailenin üçüncü kızı olarak İsmail Fazıl Paşa ile evlenir. İşte bu İsmail Fazıl Paşa, Ali Fuat Cebesoy ile Mehmet Ali Cebesoy’un babası, Ayşe Hanım’ın da dedesidir.

İsmail Fazıl, Girit/Kandiyeli olmakla birlikte aslen Sökelidir. Söke’den Girit’e yerleşmiş Cebecioğulları sülalesinden olan İsmail Fazıl Paşa’nın babası da İbrahim Ağadır.

Harbiyeyi bitiren ve göze batan bir kişiliği olan Fazıl Paşa, kaymakam iken Abdülhamit’e yaver olur. Sonrasında bir jurnal neticesinde Erzincan’a sürgün edilir: 17 sene orada kalır “Buna dayanamayan ninem Zekiye Hanım, Abdülhamit’e rest çekiyor. Osmanlı tarihinde padişaha rest çeken ilk kadındır. ‘Paris’e gidiyorum. Eğer eşimi bir hafta içerisinde Erzincan’dan geri yollamazsanız Padişah’ın yaptığı bu haksız muameleyi Fransız basınına intikal ettireceğim’ diyor. Abdülhamit telaşa kapılıyor ve büyükbabamı geri yolluyor.” İsmail Fazıl Paşa, son Osmanlı Meclisi’nde Yozgat Mebusu seçilir. Meclis kapandıktan sonra da Ankara’ya geçer ve TBMM’ye dahil olur, cumhuriyetin ilk Nafia Vekilliği’ne getirilir.

İsmail Fazıl Paşa iki çocuk sahibi olur. Küçük oğlu, Ayşe Cebesoy’un da amcası olan Ali Fuat Cebesoy’dur. Millî Mücadele’deki sicili bilinen Ali Fuat Paşa, Saint Josef Lisesi’nden sonra Harbiye’ye girmiş ve Atatürk’le aynı sıraları paylaşmıştır. Çeşitli cephelerde vatan savunmasına büyük katkıları olan Paşa, Moskova Büyükelçiliği’ne tayin edilir. İzmir Suikasti ile ilgili davaların görüldüğü 1927-31 yılları arasındaki üçüncü dönem hariç, 1960 yılına kadar TBMM’de milletvekili olarak bulunur. Bakanlık ve Meclis Başkanlığı yapar.

Nâzım Hikmet, Oktay Rifat, Mehmet Ali Aybar, hep aynı aileden

Ali Fuat Paşa Millî Mücadele ve sonraki süreçte vakit bulamadığı için de bir türlü evlenemez:

“Babaannem amcam için annemle birlikte görücüye gidiyor. Gelin adayının resmini alıyorlar. O sırada amcam Moskova Büyükelçisi. Resmi kurye ile yolluyorlar. Fakat o kadar geç ulaşıyor ki resim eline. Hanımefendi burada, ‘Herhalde beni beğenmediler’ diyor, başkası ile evleniyor. Paşaya da kısmet olmuyor. ‘Vakit bulamadım evlenmeye’ diyordu.”

Diğer oğlu Mehmet Ali Cebesoy da ailenin, hatta sülalenin diğer erkekleri gibi askerdir. İçlerinde askerliğe en çok âşık olanlardan biridir Mehmet Ali Cebesoy.

Fakat sağlık nedeni ile, albay iken 1934 yılında askeriyeden ayrılmak durumunda kalır. Ankara’da Gümrük ve İnhisarlar Vekaleti’nde yani Tekel Bakanlığı’nın Seferberlik Şubesi Müdürlüğü’nde çalışır. Mehmet Ali Cebesoy ise evliliğini Dahiliye nazırlarından Mehmet Ali Bey’in kızı Leyla Makbule Hanım’la gerçekleştirir.

Ailede Mehmet Ali ismi, Müşir Mehmet Ali Paşa’dan dolayı sık tekrar eden bir isimdir. Tekrarlayan bir diğer isim de Ayşe’dir.

Leyla Hanım’ın büyükbabası Zaptiye Nazırı Kamil Paşa’dır. Kamil Paşa, Almanlar, İngilizler, Polonyalılarla mozaik bir örgü ören ailede Batmanlı Kürt aşiret reisinin kızı Hafize Hanım’la evlenir.

Zaten Kamil Paşa’nın babası da, ihtilalden kaçarak Osmanlı’ya sığınan Macar Ali Paşa adını almış birisidir. Gerede’ye yerleşen, padişahın kendisine yer ve arazi tahsis ettiği aile, soyadı olarak burasının adını alır.

Geredeli Ali Paşa’nın diğer oğlu ise Plevne’de Gazi Osman Paşa’nın erkan-ı harp reisliğini yapmış Müşir Tahir Paşa’dır. Kamil Paşa ve Hafize Hanım’ın evliliklerinden Kemal, Selahattin Makbule ve Mehmet Ali (Gerede) adında çocukları gözlerini açar dünyaya. İçlerinden Kemal Bey, İstiklal Savaşı sırasında idam edilir. Makbule Hanım Yahya Kaptan ile evlenir ve Belkıs ile Nihal isminde çocukları olur. Belkıs, ünlü Selanikli Bezmen ailesinden Edinler’in çocuğu Hulki Edin ile, damadın ailesinin zorla kabul etmesi neticesinde evlenir. Nihal Hanım ise, korgeneral Fahri Belen ile birleştirdiği hayatında Alp ve Tülin adında iki çocuk getirir dünyaya. Tülin Yalçın, ‘Osmanlı’da Bir İngiliz Gelin’ adıyla Mehmet Ali Gerede’nin İngiliz eşi Nelli’nin hayatını kaleme almış bir yazardır.

Sıra geldi Mehmet Ali Gerede’ye. Mehmet Ali Bey, Ayşe Cebesoy’un da anne tarafından dedesidir. İngiltere, Cardiff doğumlu Eleanor Loisa Bendon, ya da kısa adıyla Nelli ile evlenen Mehmet Ali Bey, Halep Mutasarrıflığı ve başka görevlerinden sonra Damat Ferit Kabinesi’nde Posta Telgraf Nazırlığı yapar. Daha sonra da Dahiliye Nazırlığına, yani İçişleri Bakanlığı’na getirilir.

Mehmet Ali Cebesoy ile Makbule Leyla Hanım’ın evliliğiyle, Kuzguncuklu İsmail Fazıl Paşa ve Büyükdere’de ikamet eden Mehmet Ali Gerede aileleri dünür olur. Mustafa Kemal Atatürk de, Harbiye’den sıra arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’ların Kuzguncuk’taki köşküne hafta sonları ve sair zamanlarda kalmaya gelmektedir. Damat Ferit Kabinesi’nin Dahiliye Nazırı Geredeli Mehmet Ali Bey de Atatürk’ü buradan tanıyıp, fikirlerini beğenmektedir: “Maalesef yanlış bilgi veriyorlar. Bakın belgesi vardır bende. Annemin babası Mehmet Ali Bey, Damat Ferit Paşa’yı ikna ediyor. O sırada Samsun’da Rumlarla Türkler arasında olaylar başlamış. Diyor ki, ‘oradaki asayişi sağlamak için oraya ehil bir kumandanın gitmesinde fayda mülahaza edildiği için, birisi lâzım.’ Damat Ferit’in, büyükbabama karşı güveni var. Çünkü çok kültürlü bir adam büyükbabam. Mehmet Ali Bey, orada Damat Ferit’i, ısrarla Mustafa Kemal’in ordu müfettişi olarak Samsun’a gitmesi gerektiğine, onun bu isyanı bastırıp, asayişi sağlayacağına ikna ediyor. Ve belgede yazdığı gibi, Mustafa Kemal’e örtülü ödenekten para veriyor. Mustafa Kemal’in kendi el yazısı ile şöyle yazıyor belgede: ‘Dahiliye Nezareti Hususi, Yalnız Bin Lirayı Osmani’dir. Asayişi dahiliyede görülecek lüzum üzerine sarfedilmek ve badehu teferruatlı hesap ile tebdil olunmak üzere işbu balada muharrer (yazılı) bin lirayı Osmani’nin Dahiliye Nezareti celilesinden alındığını mübeyyin makbuzdur. 13 Mayıs 1335 (1919), 9. Ordu Kıtaatı Müfettişi Mirliva M. Kemal (imza)’ Atatürk’ün Samsun’a çıkmasına yardım eden büyükbabam Mehmet Ali (Gerede) Bey’dir. Herkes yanlış bir şeyler söylüyor. Çok üzülüyorum efendim. Millî Mücadele tarihimizle ilgili yapılacak konuşma, panel ve sempozyumların behemahal bir redaksiyondan geçmesi lâzım. Hatalı birçok şey çıkıyor, 70 milyon da yanlış biliyor sonra.”

Mustafa Kemal, o zaman Şişli’de oturmaktadır. Ve bu belgeyi de orada kaleme alır. Ayşe Cebesoy bu tarihî belgeyi, daha sonra yurtdışında yaşamak zorunda kalan ve Roma’da ikamet eden dayısı Kamil Bey’den edinir.

Yurtdışında yaşama mecburiyetine gelince. Millî Mücadele’den sonra Atatürk bazı isimlerden müteşekkil bir liste yaparak adı geçenleri yurtdışında ikamete mecbur bırakır. Kendisine Dahiliye Nezareti adına 1000 Osmanlı Lirası veren Mehmet Ali Bey’in ismi de bu 150’likler arasındadır. Ve o da, ailesiyle birlikte evvela Romanya’da, oradan da Paris’te ikamete mecbur bırakılır: “Çok sıkıntılı zamanlar yaşadılar. Ama bakınız benim ailemde, gerek amcamın İstiklal Mahkemeleri olsun, gerekse büyükbabam Mehmet Ali Bey’in yaptığı bu büyük hizmete karşılık 150’liklerden olup memleket dışına sürülmesi olsun, bunlar tabii bir ailede olumsuz etkiler yapar. Bizde asla bu olmadı. Ben olayım, ağabeyim olsun hep Atatürk sevgisi ile büyütüldük.”

Buna rağmen Mehmet Ali Gerede bu hadiselerden dolayı küskün bir hayat sürer: “Amcamdan dinledim. Demiş ki Atatürk amcama. ‘Fuat, çok isterdim Mehmet Ali Bey gibi bir hariciye vekilim olsun.’ Atatürk, büyükbabamın dönmesi için affı umumi çıkarttırdı. Herkes döndü fakat büyükbabam Atatürk vefat ettikten bir sene sonra, 1939’da döndü. Ve 15 gün sonra da vefat etti.”

Bu Mehmet Ali ve Leyla Cebesoy çiftinin de iki çocukları doğar. Ayşe Cebesoy Sarıalp ve kendisinden beş yaş büyük ağabeyi Prof. Dr. İsmail Fazıl Cebesoy. İsmail Fazıl, tıp tahsili yapar. Reha Uzel ile birlikte Türkiye’de kanser tedavisini ilk başlatan kişidir. O da sanki ailedeki mozaiğin bir parçasını teşkil etmek için evliliğini Meri adlı bir Rum hanımla yapar.

İkinci çocukları olan Ayşe, 1926’da dünyaya gelir. Ayşe, babasının 1934-41 yılları arasında bulunduğu Ankara’da, şimdiki adı TED olan Maarif Koleji’ne devam eder. Burada tüm mebus çocukları onun arkadaşları arasında yer alır. Aslında kimyager olmak isteyen Ayşe Hanım, Halide Edip Adıvar’ın telkini ile İngiliz Filolojisi okur. Üniversiteyi bitirdiğinde babası Mehmet Ali Cebesoy’u kaybeden Ayşe Hanım, çalışmaya başlar. Bir süre üniversitede asistanlık yaptıktan sonra Amerikan Haberler Ajansı’nda mesai harcamaya başlar. Harp ofisi olarak açılan ajans, 2. Dünya Savaşı bittikten sonra Amerikan kültürünü tanıtmak, Amerika ve Türk kültürleri arasında bir alışveriş oluşturmak amacıyla faaliyet göstermektedir: “Onların mahrem evraklarını açma yetkisine de sahiptim. Amerikan vatandaşı olmayanlara bu hak verilmiyordu. Aslında Mc Carthy döneminde Amerika’da başlayan komünist ve antikomünist hareketlerle ilgili şeyler gelirdi. Meşhur yazarlar Steinbeck ve Hamingway gibi yazarlar komünizmle ilgili oldukları için onların kitaplarını Amerikan Haberler Merkezi’nin kütüphanesinden çıkartıyorduk. Talimatlar bize geliyordu.” Burada Kültür işleri müdür muavinliği de yapan ve 18 yıl boyunca çalışan Ayşe Hanım, 1965’ten itibaren ise, bugün halen genel müdürlüğünü yürüttüğü Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği’ne geçer.

Paşa, 27 Mayıs darbesinde arabulucu

Ayşe Cebesoy, 1950 yılında, ‘spora smokin giydiren adam’ diye bilinen, sporun daima bilim ve tıp ışığı altında yapılmasını savunan, aslen Manisalı fakat Söke’de ikamet eden Saruhanoğulları ailesinden Ali Rıza Bey ile Hamdiye Hanım’ın çocukları Ruhi Sarıalp’le evlenerek Sarıalp soyadını alır. Ruhi Bey, 1948 Londra Olimpiyatları’nda üç adım atlamada bronz madalya kazanmış, yine bunun kadar mühim olan 1950 senesinde Avrupa’da üçüncülük elde etmiş birisidir. Hocalık yönü de olan, Denizcilik Okulu ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nde dersler veren Ruhi Sarıalp, ünlü sanatçı Tanju Okan’ın da dayısıdır.

Nazlı Defne adında bir kızı olan Ayşe Cebesoy Sarıalp, babasının vefatından sonra kendisine hamilik yapan amcasının vefat edeceği 1968’e kadar ondan Millî Mücadele’nin tüm detaylarını dinleme fırsatı bulmuş bir kişidir. Ali Fuat Paşa, hatıralarını birçok başlık altında yayımladı daha sonra.

Bunların dışında Ali Fuat Paşa’nın 27 Mayıs 1960 darbesini önlemek için elçilik vazifesi yaptığını da bizlere yine Ayşe Hanım aktarmaktadır. 1. Ordu Komutanı Fahri Özdilek Paşa, Cebesoy’a gelip ondan yardım ister. Zatürree atlatmış, nekahât döneminde olan Paşa bunun üzerine hemen Ankara’ya yola çıkar. Amaç bellidir. Birkaç itidalli CHP’li vekil ile DP’li vekili bir araya getirmek, yeni bir koalisyon hükümeti kurup seçime gitmek. Paşa, Ankara’ya gider gitmez Meclis’e uğrar. Fakat orada CHP’li vekil bulamayınca CHP Genel Merkezi’ne gider. Genel Sekreter Turhan Feyzioğlu’dur. Ayşe Hanım anlatıyor: “Amcamdan dinlemiştim. ‘Baktım’ diyor Feyzioğlu’nun ağzından hiçbir laf çıkmıyor. İkide birde gözü perdeye takılıyor. Bir baktım perdede bir oynama var.’ Arkasında konuşmaları biri dinliyor. ‘Anladım Feyzioğlu’ndan da bir şey çıkmayacak. Hemen Reisicumhur Celal Bey’e haber yolladım. Derhal kabul etti.’ Yanında Refik Koraltan ve birisi daha varmış. ‘Benim kanaatimce hemen hükümet istifa etmeli; acilen bir koalisyon hükümeti kuralım ve seçimlere gidelim’ dedim. Celal Bey de aynen şöyle dedi: ‘Paşam şu anda cebimde 6 vekilin istifa mektubu var. Adnan Bey’in dönmesini bekliyorum. Dönsün, hemen istifa edeceğiz.’ Tabii o zaman Adnan Bey dönerken yolda yakalandı ve Yassıada’ya gönderildi. Amcam ‘Yassıada için tarihimize sürülen ikinci kara lekedir’ derdi. ‘Birincisi İstiklal Mahkemeleri, ikincisi Yassıada Mahkemeleri’dir’ diye söylerdi.” Cebesoy’un söylediğine göre o sırada Kraliçe Elizabeth de, gönderdiği mektuplarla sabık siyasileri ‘affedin’ çağrısı yapmaktaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder