10 Temmuz 2006 Pazartesi

Aşık Veysel ve Bafra



Veysel'in evliliği

Veysel'i 25 yaşında everirler. Sekiz yıl sonra eşi Esma, evlerinde çalışan Hüseyin'le kaçar. "Hüseyin'le Esma, Keven dağında arayı dizmişler. Bunu sezinliyorum. Fakat tam fırsatlarını arıyorum. İyi bir delil elime geçirmeyi düşünüyorum. Ama, Esma benden daha kurnaz davranıyor. Benim sezdiğimin farkına varıyor. Evin bütün işleri çöktü. Aşağı Hüseyin'le Esma, yukarı Hüseyin'le Esma. Ekin biçilecek Esma, Hüseyin. Sap gelecek, yine onlar. Harman sürülecek, dağdan odun gelecek. Hep Hüseyin'le Esma'nın işi. Ev işi neyse ama şu dışarı işi olmasa. Ben sadece bahçe, harman, saman, çec (buğday yığını) işlerine bakıyorum. Babamdan kalma eski bir tabanca vardı. Onu hazırladım. Şunların işini bitireyim diye düşünüyorum. Artık kış hazırlıkları bitti, soğuklar da başladı. Ama işi bir türlü ayarlayamadım.

Günler haftaları, haftalar ayları kovalıyordu. 1927 senesinde bir gece evde yatıyorduk. Gece uyumuşum. Uyandığım zaman baktım Esma yok. Zaten çocuğun ağlamasına uyandım. Belki dışarı çıkmıştır diye biraz bekledim. Gelen giden yok. Kapıya çıkayım dedim. Kapıya vardım. Kapı dışardan zerzelenmişti. Çektim açılmadı. O zaman kaçtığını anladım.

Ağabeyimin hanımı ile Elif Bacım geldi. Ağlamaya başladılar. Nasıl etsem ne yapsam. Artık tek bir dayanağım Allah'a sığınmak. Ama Allah da bize doğru hiç bakmıyor ki." Esma ile Hüseyin, yürüyerek Samsun - Bafra'ya giderler. Orada tütün tarlalarında çalışırlar. Birkaç ay sonra Sivralan Köyü'ne geri dönerler.

Esma anlatır

"Bizim Bafra'dan geldiğimizi duymuş. Hepimizi muhtar'ın odasına çağırdılar. Orada ifademizi alıyorlar. O sırada Veysel geldiği gibi Hüseyin'in üstüne çullandı. Gücü iyice yetiyordu. Nerede ise altına aldı. Öldürecekti. Üç kişi ancak elinden kurtarabildi. O sırada cebinden bir tabanca çıkardı. İlla ben onu öldüreceğim diyor. Zor bela Hüseyin'i dışarı çıkarıp kaçırdılar. Boğazını nasıl sıktıysa bir müddet cansız kaldı. Veysel'i de dövüp dışarı attılar."

"Ben küçük bir bebeydim Âşığa beni verdiklerinde. Aklım yetmiyordu. Aha şöyle bir çocuktum. Neydim ki. Bir kıtlık senesinde beş - altı şinik (Bir şinik 8 kiloluk tahıl ölçeği) arpaya mı buğdaya mı ne vermişler. Başlığım buymuş."

"O zaman böyle akıllı değildi. Deliydi evvel deli. Ankara'ya, İstanbul'a gitmezdi. Düğünlerde çalar, on günü geçmez eve dönerdi. Evimiz varlıklıydı. Kaynım, kaynatam vardı. Yokluk, yoksulluktan kaçmadım. Kapıları kilitler döverdi beni. Eltim, kaynanam alamazlardı elinden. Gözleri görmez ama, seni yılanın deliğinde olsan bulur, çıkarır. Soluğundan tanır, soluğundan."

Altı aylık bebek bir zaman sonra ölür. Veysel artık evde duramaz. Gezilerinden birinde Hafik'in Yalıncak Tekkesi'ne uğrar. Tekke hizmetini gören Gülizar, onunla ilgilenir. Ayaklarını yıkar. Gülizar'la orada anlaşır, daha sonra evlenirler.
(...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder