Meclis
Tutanaklarında Mobil Santral-4
27 nci Birleşim/ 18 .03 . 2003- Salı
-1-
CHP
GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her
zamankinden farklı bir konuyla bugün karşınızdayım, öncelikle hepinizi ve Yüce
Heyeti saygıyla selamlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Samsun’da kurulma
aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleriyle, çevre ve
insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılması için verilen önergeler, birleştirilmiş önergeler üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; tekrar
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, olaya çok boyutlu bakarak
başlayacağım. Önce, ülkemizde yaşanan enerji darboğazını gerekçe göstererek, 16
Mart 1998 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla TEAŞ tarafından tespit edilecek
yerlerde çalıştırılmak üzere, yurtiçinden veya yurtdışından mobil elektrik
santrallarının kiralanması veya hizmet alımı yoluyla işletilmesi için adı geçen
şirkete yetki verilmiştir; yani TEAŞ’A.
Değerli milletvekilleri, önce mobil santralların
kullanılma amaçlarına değinmek istiyorum. Bu santraller gezer ve yüzer tipte
inşa edilebilen ve termik santral sınıfına giren santrallerdir. Daha çok acil
durumlar santralları olarak tasarlandıklarından, sürekli enerji ihtiyacını
karşılamaya yönelik olarak kurulmaları sözkonusu değildir. Ülkemizde daha önce
kurulmuş mobil santrallar de bu amaca yönelik olarak kurulmuştur. Örneğin,
Güneydoğuda kırdan şehirlere göçün artması nedeniyle ortaya çıkan elektrik ihtiyacı,
enerji nakil hatlarının kısa sürede tamamlanamaması nedeniyle, mobil
santrallarla karşılanmaya çalışılmıştır. Yine, 1970’li yıllarda Kıbrıs ve
Gökçeada için de mobil santrallar kullanılmıştır; yani, mobil santrallar daha
çok yöresel enerji ihtiyaçlarının karşılanması için başvurulan, ancak geçici
olabilen çözümlerdir.
Bu noktada, özellikle şunu belirtmek istiyorum:
Eğer, gerçekten, bugün temsilcisi olduğum Samsun’a özgü bir enerji problemi
yaşanıyorsa, TEAŞ; neden bu santralların ilk olarak Samsun’a kurulmasını
planlamadı da, Dalaman, Bartın gibi yörelerimizi seçti, ilk planlama
aşamasında? İlk sorulması gereken soru bu, hem de yüksek sesle sorulması
gereken soru bu. Daha sonra tekrar değineceğim; ancak, bir tek bu bile, yer
seçimi kararında, bilimsel kriterlere uyulmadığı noktasında kuşkular oluşmasına
neden olmuştur.
Değerli milletvekilleri, santralların kurulmasına
ilişkin hukukî süreç hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum: 1998 yılında,
mobil santrallara ilişkin belirttiğim Bakanlar Kurulu kararının alınmasından
sonra, Gayrisıhhi Müesseseler, Çevresel Etki Değerlendirmesi, Kirliliğin
Kontrolü ve Hava Kirliliğinin Korunması Yönetmeliklerinde değişikliğe gidilmiş,
bunlar, 29 Eylül 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Belirttiğim bu 4 yönetmelikte yapılan
değişikliklerin özünde, mobil santralların kurulması için çevre ve sağlık
mevzuatından kaynaklanan sorunların aşılması amacı yatmaktadır.
Çevre ve sağlık mevzuatında mobil santralların
kurulması için istenilen izinler, bu yönetmelik değişiklikleriyle, 31 Aralık
2002 tarihine kadar ertelenmiş –dikkat buyurun lütfen- yani “biz yapalım, istim
arkasından gelsin” anlayışı ortaya konulmuştur; ancak, bu hukuk tanımazlık,
yönetmeliklerin Danıştay tarafından iptal edilmesiyle sonuçlanmıştır. Çevresel
Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin, mobil santrallar için olumlu ÇED raporu
alınmasına ilişkin hükmünü, 31 Aralık 2002 tarihine kadar erteleyen yönetmelik
değişikliği –yine dikkat buyurunuz- Danıştay 6. Dairesinin 26 Haziran 2002 tarihli
kararıyla iptal edilmiştir. Danıştay Savcısı, bu değişiklik için “toplum ve
çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek etkenlerin gözardı edildiği
kuşkusuzdur” değerlendirmesinde bulunmuştur. Savcının bir diğer önemli
tespitini de, aynen aktarıyorum: “Diğer yandan, insan ve çevre sağlığı yanında,
maliyet itibariyle santrallarda kullanılacak yakıtın dışarıdan ithal edilmesi
nedeniyle maliyeti fazla olan enerji yatırımına yönelinmesi de, kamu yararı
yönünden sakıncalıdır” Bu ifade de, Sayın Savcının ifadesi. Danıştay 6.
Dairesi, belirttiğim gerekçelerle, yönetmelik değişikliğini kamu yararına ve
hukuka uyarlılık olmadığından iptal etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Su Kirliliği Kontrolü ve
Havza Kirliliğinin Korunması Yönetmeliklerinde de, mevzuatta öngörülen
koşulların 31 Aralık 2002 tarihine kadar aranmaması yolunda yapılmak istenen
değişiklik yine iptal edilmiştir. Danıştay 6. Dairesi Savcısı “yapılmak istenen
değişikliğin, toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği ve bu
zararlı sonuçların kalıcı bir şekilde devam edeceğinin anlaşıldığından, dava
konusu yönetmelik değişikliğinin Anayasanın 56 ncı maddesi ile Çevre Kanununun
amaçlarına aykırı olduğu” tespitinde bulunmuştur. Bu iki yönetmelik de,
Danıştay 6. Dairesince iptal edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bir önceki oturumda Sayın
Başbakan, 59 uncu hükümetin programını okudu. Burada, kendileri, çevre
sorunlarına verilecek önemi arz ettiler. Bu çerçevede de, bundan sonrasını
değerlendirmek gerekiyor; ben devam etmek istiyorum.
Yine, Gayri Sıhhî Müesseseler Yönetmeliğinde
yapılmak istenen değişiklik de, bu sefer, Danıştay 10. Dairesinin 27 Şubat 2002
tarihli kararıyla iptal edilmiştir.
Şimdi, yaşanan hukukî süreç de bu. İdarenin,
yürürlükteki mevzuatı hiçe sayarak yapmak istediği kanunsuz düzenlemelerin
haksızlığını da belgeleyen bir dizi hukuksal karar karşımızda bulunuyor.
Değerli milletvekilleri, hukukî süreci kısaca
özetledikten sonra, mobil santralların çevreye ve insan sağlığına verebileceği
zararlara da değinmek istiyorum. Burada, benim uzmanlık konuma da girdiği için,
kendi bilgilerimi de aktarmak istiyorum. Aslında, belirttiğim Danıştay
kararlarında da bu konuda açıklamalar mevcuttur.
Değerli arkadaşlarım, bakın, mobil santrallarda 6
numaralı fuel-oil kullanılmaktadır. TÜPRAŞ Rafinerisinde üretilen 6 numaralı
fuel-oil yüzde 3-4 civarında kükürt içermektedir. Çevre Mühendisleri, Elektrik
Mühendisleri ve Kimya Mühendisleri Odalarınca ortaklaşa hazırlanan rapora göre,
bu yakıt türü çok uzun sürede ayrışmakta ve yüksek sülfürdioksit ve azotoksit
gazları içermektedir. Bunların -Samsun’un coğrafyasını, ne olur gözlerinizin
önüne getirin- deniz ekosisteminden arındırılması çok zor olmakta ve canlı
yaşamına zarar vermektedir.
Yine, aynı raporda, atmosfere salınan kükürtdioksit
gazının asit yağmurlarına neden olabileceği ve ortaya çıkan gazların insan
üzerinde solunum sistemi tahrişleri, bronşit ve astım gibi kronik hastalıkların
oluşumuna neden olabileceği belirtilmektedir. Şimdi, sağlık açısından daha da
kötüsü geliyor; benim uzmanlık alanımı da kapsayan burası. Daha da kötüsü,
azotoksit gazları, diğer ikincil hava kirleticileriyle birleştiğinde kanserojen
etkilere neden olabilmektedir. Raporda, çevresel etkileri değerlendirilmeden
böyle bir tesisin yapılmasının geriye dönüşü olmayan hasarlara neden olacağı
tespitinde bulunulmuştur.
İşte, yapılan dört yönetmelik değişikliğiyle, bu
sakıncaların ortaya çıkması engellenmek istenmiştir. Aslında, bu tespitler,
Samsun Mahallî Çevre Kurulu kararıyla da belgelenmiştir. Bu kurulun 25 Ekim 2001
tarih ve 4 sayılı kararına göre, ısınmak amacıyla 6 numaralı fuel-oilin
kullanılması -bu amaçla dahi, ısınma amacıyla dahi- yasaklanmıştır. Sanayi
tesislerinde ise, vatandaşların direkt etkilenme olasılıklarına göre, il çevre
müdürlüğünün izni olmaksızın, 6 numaralı fuel-oilin kullanılması ve satışı
yasaklanmıştır.
Toplum ve çevre sağlığı açısından belirtmeye
çalıştığım bu sakıncalara, santralların kuruluş yeriyle ilgili iki tespitimi de
eklemek istiyorum, müsaadelerinizle.
Bunlardan ilki, tarım arazileriyle ilgilidir.
Bakın, Türkiye'nin birçok incisi var; ama, iki tane önemli inci Samsun İlinde.
Biri Çarşamba Ovası, biri Bafra Ovası. Devletimiz, bu kıt yatırım kaynaklarına
rağmen, Bafra ve Çarşamba Ovalarımızda, büyük yatırımlar gerektiren sulama projelerini
hayata geçirmeye çalışıyor. Mobil santralın kurulacak olmasından, bu tarım
arazileri olumsuz etkilenecektir; bu çok açık.
İkincisi ise, bir başka önemli konu, Samsun’un
içmesuyu arıtma tesisleriyle ilgili olanıdır. Mobil santrallar, içmesuyu arıtma
havuzlarına çok yakın bir yerde inşa edilmiştir.
Yukarıda belirttiğim, toplum ve çevre sağlığına
ilişkin sakıncalar, bu yer seçimiyle birlikte düşünüldüğünde -bu kelimeyi
seçerek kullanıyorum- facianın boyutu daha da iyi anlaşılacaktır; yani, Samsun
halkı, içtiği suyla, bugün, ileride yaşayacağı tehlikelere açık hale
gelmektedir.
19 Mayıs Üniversitesince hazırlanan raporda, santralın
kurulacağı alanın, Yeşilırmak Deltasının alüvyonlarının oluşturduğu bu alüvyal
kıyı ovası üzerinde olduğu tespitinde bulunularak, yöredeki henüz tam olarak
kirlenmemiş yeraltı sularının, santraldan kaynaklanacak atıklardan olumsuz
yönde etkileneceği, dolayısıyla kullanılabilir su kaynaklarının zarar göreceği
belirtilmiştir. Santraldan kaynaklanacak olan gaz ve toz şeklindeki emisyonlar,
hava kütlelerinin doğal hareketi nedeniyle gaz difüzyonu ve asit şeklinde,
Samsun’un içmesuyu gereksinimini karşılayan Çakmak Barajı göl alanında da etkin
olma ve su kalitesini, halkın sağlığını olumsuz yönde etkileme riski
taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Samsun’a gitmeyenleriniz
varsa, umarım bir uçak yolculuğu sırasında, uçakları Samsun’a alçalırken, bu
ovanın konumunu uçaktan gözleyebilirler. Alabildiğince uzanan, Yeşilırmak
tarafından taçlandırılan, her türlü bereketi içerisinde taşıyan, Türkiye’nin en
bereketli ve en güzel ovalarından biri. Biz, böyle bir ovanın göğsüne hançer
sokuyoruz.
Yer seçiminde ve baca gazı emisyonlarının normal
sınırlarının belirlenmesinde değerlendirilmesi gerekli bir unsur da, bölgedeki
sanayiin yerleşimidir. Bu bölgenin ihlali –çevre kirliliği bakımından- pek yeni
de değil. Mobil santraller, demin söylediğim gerekçelerle, bunların üzerine bir
kirlilik ekliyorlar. Santralin çalıştırılmak istendiği yörede, bakın, 20’si
büyük sanayi tesisi olmak üzere 136 sanayi tesisi bulunmaktadır. Bu bakımdan,
günde 1 000 ton 6 numaralı fuel oil yakacak olan tesiste minimum, en az yüzde 4
kükürtdioksit içerikli olan yakıtın kullanılmasının etkisi -arıtmayla yüzde 60
– 70 oranında giderilse bile- diğer sanayi tesisleriyle birlikte
düşünüldüğünde, yörenin atmosferi bu yükü kaldıramayacaktır; nitekim,
kaldıramamaktadır da.
Değerli milletvekilleri, burada, meslek odalarının
ve üniversitelerin raporlarından bahsettim, bu raporları önemsediğimi söyledim.
19 Mayıs Üniversitesinin hazırladığı raporda, santralın çalışması için gerekli
fuel oilin tankerlerle taşınacağı belirtilerek “fuel oilin tankerlerden depolara
basılması sırasında deniz kirlilik düzeyi olumsuz yönde etkilenecek ve
kirlenmekte olan deniz, ekosistemi yönünden daha büyük ölçekte tahrip
olacaktır” tespitinde bulunulmuştur. Şimdi, bu tespiti ve geçen günlerde,
Çınarlı Beldesinde deniz yüzeyinin petrol türevleriyle kaplanmasını –umarım bunu ulusal televizyon
kanallarında izlediniz, ulusal basında epey yer aldı, izlediniz- bu beldede,
kuşlar ve deniz canlılarının ölümüyle birlikte düşündüğümüzde, olayın vahameti
daha iyi görülecektir. Raporda belirtilen tehlikeler, birer birer ortaya
çıkmaktadır; yani, bilimsel görüşler, fiilen, icraat içerisinde
kanıtlanmaktadır. Ne pahasına; Samsun’un tarım arazilerinin ve bölge halkının
sağlığı pahasına kanıtlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ÇED raporlarına ilişkin
yönetmelik, ÇED raporunun hazırlanma sürecinde halkın katılımının sağlanması ve
görüşünün alınmasına ilişkin hükümler içermektedir. Mobil santralların kuruluşu
için ÇED raporu aranmamasına ilişkin yönetmelik değişikliği, bu mekanizmanın da
işlemesine engel olmuştur. Samsun halkı, santralların kurulmaması için,
demokratik yaşamımızda örneğine az rastlanan, tüm siyasal partilerin, tüm sivil
toplum örgütlerinin katılımıyla, hiçbir ideolojik temel ayrımı yapılmaksızın,
olmaksızın, kitlesel eylemler yaparak tepkisini ortaya koymuştur. Benzer bir
tepkiyi de, bu pazar günü, hükümetimizin güven oylamasının olduğu bu pazar
günü, aynı şekilde, bölgede geniş bir katılımla koyacaktır.
Bu kitlesel eylemlerin sonuncusu, bakın, 9 Mart
2003 tarihinde, Tekkeköy’de, binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında
gerçekleştirilen bu mitingler, Hasan Pulur, Oktay Ekşi, Yalçın Bayer gibi
basının önde gelen kalemlerince ülke gündemine taşınmış; sorun, yerel ölçekten,
ülke ölçeğine taşınmıştır. Ben, Samsun adına, bu yazarlarımıza, bu
duyarlılıklarından dolayı, bütün Samsun milletvekilleri adına teşekkür etmek
istiyorum. Halkın sesine her zaman kulak verdiğini, en azından, bu şekilde
olacağını biraz önce burada sözleriyle ifade eden Sayın Başbakanımızın da,
yörenin bu haklı talebine kayıtsız kalmayacağına inancımı belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2002 yılı programında,
enerji sektöründe temel amacın, artan nüfusun ve gelişen ekonominin enerji
ihtiyaçlarının sürekli ve kesintisiz şekilde ve mümkün olan en düşük
maliyetlerle, güvenli bir arz sistemi içinde karşılanabilmesi olduğu tespitinde
bulunulmuştur. Yine “sektörde fiyat, verimlilik ve çevre açısından avantajları
nedeniyle, doğalgazın tüketim gelişiminin planlı ve sağlıklı bir şekilde
sürdürülmesi sağlanacaktır” açıklamasına yer verilmiştir.
Ülkenin enerji politikaları belirttiğim şekilde
çizilmişken, mobil santralların kullanıma sokulmasının, bu ana politikalarla
çeliştiği de görülmektedir. Sürekliliği olmayan bir kaynak olan mobil
santrallara neden başvurulmuştur? Genel enerji politikamızda avantajları
sayılan doğalgaz, Mavi Akım Projesiyle Çarşamba’ya kadar gelmiş, işlerlik
kazanmışken, niye, kurulan mobil santrallarda kullanılmak istenmemektedir veya
baştan planlaması niye buna göre yapılmamıştır? Bu sorulara mantıklı cevaplar
bulamıyorum.
Elektrik Mühendisleri Odası, hazırlamış olduğu
raporda, mobil santralların kurulmasının enerji darboğazıyla açıklanamayacağını
belirtmektedir; yani, bu santralların çalışmaya başlamaması durumunda ülkenin
elektrik arzında bir tehlike yaşanmayacaktır. Değerli arkadaşlarım, tüm bu
kriterler değerlendirilerek, alınan kararın tekrar gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, meslek odalarının ve
Ondokuz Mayıs Üniversitesinin hazırladığı teknik raporlar hiçbir kuşkuya yer
vermeyecek şekilde ortada; yapılan hukuksuzluklar, Danıştay kararlarında
belirtildiği gibi, ortada ve bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
denetim mekanizması gerekiyor ve ondan sonra da hükümetimizin bir adım atması
gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, mobil santrallar konusu,
yerel bir problem olmanın ötesine geçerek, ülkenin yanlış enerji politikaları
tercihleri noktasında tartışılan bir konu olmaktadır bugün. Şimdi dikkatinizi
çekiyorum; biz nasıl geldik buraya? Yoksulluk dedik, yolsuzluk dedik.
Yoksulluğu doğuran yolsuzluklardır dedik. Yolsuzlukların üzerine gideceğiz
dedik. Bakın, şimdi buraya da bulaşıyor bu iş. Çok açıklıkla, bir Samsun
milletvekili olarak buradan ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, basında, mobil santralların
ihale sürecine ilişkin birçok yolsuzluk haberi yer almıştır. 21 inci Dönemde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili olan arkadaşlarımız, Sayın Uzunkaya
başta olmak üzere, o zaman bu konuyu bir araştırma önergesiyle Meclis gündemine
getirmişlerdir. Kendilerine o zamanki gayretleri için de teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakanımız, Kurban Bayramında Samsun’da
yaptığı açıklamada, santralın çalışmayacağı yönünde birtakım açıklamalarda da
bulunmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bundan sonra, Yalçın Bayer,
12 Mart -yani, daha geçen hafta- tarihli yazısında, her ne olduysa bundan
vazgeçildiği konusunda birtakım kuşkular doğduğunu belirtmiştir. Ben, bunun
böyle olacağına inanmadığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, insanların sağlıklı bir
çevrede yaşama hakkı üçüncü kuşak insan hakları olarak adlandırılan dayanışma
hakları kavramı içerisinde ele alınmaktadır. Bu bağlamda, dünyada kullanımı
olmayan ve çevre için son derece sakıncalı durumlar ortaya çıkardığı bilimsel
olarak ortaya konulmuş bu santralların, insan hakları ihlali yapılarak hangi
gerekçelerle kurulmak istendiğini yüksek sesle soruyorum. Konuşmamda değindiğim
bu sorulara cevap aramak durumundayım. Değerli arkadaşlarım, Samsun’un suçu
ne?!. Samsunlunun günahı ne?! Zaten tüm ülkeyi saran ve sarsan temel ekonomik
sorunlar altında ezilen bölge insanlarımız, kendi toprakları üzerinde, bir de
asit ve duman yağmurundan sağlıklarını, çevrelerini, içecek sularını,
yetiştirdikleri ve karşılığını alamadıkları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
... ziraî ürünlerini de yitirme korkusundalar bugün
bölgede. Gelin, Yüce Mecliste, bu araştırma komisyonu kurulmasını kabul edelim.
Bakın, bir acı gerçeği daha ifade etmek istiyorum.
Bu araştırma komisyonunun kurulması için önerge verdiğimde, bu işin işletme
bölümündeki bazı şirketlerin genel müdürleri “bu işten milletvekillerine ne;
neden bu işin üzerinde duruyorlar; gereksiz işlerle uğraşıyorlar yine bu
milletvekilleri” tarzında, kastını aşan bazı cümleler ifade etmiştir. Değerli
arkadaşlarım, halka rağmen, çevreye, doğaya rağmen, sadece ticarî kazançların
önde tutulduğu bir dünyada yaşadığımıza ben inanmıyorum; inanmak istemiyorum.
Adalet ve Kalkınma Partili ve Cumhuriyet Halk Partili tüm Samsun milletvekili
arkadaşlarım adına da söylemeyi kendimde hak görüyorum; çünkü, düşüncelerini
biliyorum. Bizler, vekilleri olduğumuz yurttaşlarımız adına, tarlalardaki ürünlerimiz
adına, Samsun’daki su kaynakları adına, havadaki kuşlarımız, denizdeki
balıklarımız –hani gazetelerde gördüğümüz ölen o canlılar- adına, Anayasadan
aldığımız yasama ve denetleme yetkimizi kullanmak istediğimizi o sayın genel
müdürlere bu kürsüden ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım “efendim, sonuçta bunları
yapalım; ama, Samsun da kaderine razı olsun; ne yapalım” denilmeyecek kadar
önemli sonuçlar çıkacağına, ben, bu komisyon kurulursa, inanıyorum.
Bakınız, eğer bu önergeyi kabul ederseniz, ben,
Adalet ve Kalkınma Partili Samsun Milletvekili arkadaşlarıma da söyledim;
bizler, isterseniz, bu komisyonda, Samsun Milletvekilleri olarak görev
almayalım; çünkü, biz, tarafız burada dedim. Biz tarafız, Samsun Halkının
tarafındayız, Samsun çevresinin tarafındayız ve bu konudaki temel politikalar
da Türkiye’nin çıkarlarının tarafındayız. İsterseniz, biz almayalım; bu
komisyonun kurulmasını kabul edersek, tamamen teknik elemanlardan kurulacak bir
komisyon da oluşturabiliriz.
Değerli arkadaşlarım, ben, vereceğiniz “kabul”
oylarınız için, hepinize, Samsun kamuoyu ve halkı adına şimdiden teşekkür
ediyor; Başkanın müsamahasını aşmadan, hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Koç, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, sırada, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Cemal Yılmaz Demir var.
Sayın Demir, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder