2 Mayıs 2006 Salı

Mobil Santral Dosyası-V

Meclis Tutanaklarında Mobil Santral-4
27 nci Birleşim/ 18 .03 . 2003- Salı
  -1-
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her zamankinden farklı bir konuyla bugün karşınızdayım, öncelikle hepinizi ve Yüce Heyeti saygıyla selamlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Samsun’da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleriyle, çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması için verilen önergeler, birleştirilmiş önergeler üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak için söz almış bulunuyorum; tekrar Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, olaya çok boyutlu bakarak başlayacağım. Önce, ülkemizde yaşanan enerji darboğazını gerekçe göstererek, 16 Mart 1998 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla TEAŞ tarafından tespit edilecek yerlerde çalıştırılmak üzere, yurtiçinden veya yurtdışından mobil elektrik santrallarının kiralanması veya hizmet alımı yoluyla işletilmesi için adı geçen şirkete yetki verilmiştir; yani TEAŞ’A.

Değerli milletvekilleri, önce mobil santralların kullanılma amaçlarına değinmek istiyorum. Bu santraller gezer ve yüzer tipte inşa edilebilen ve termik santral sınıfına giren santrallerdir. Daha çok acil durumlar santralları olarak tasarlandıklarından, sürekli enerji ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak kurulmaları sözkonusu değildir. Ülkemizde daha önce kurulmuş mobil santrallar de bu amaca yönelik olarak kurulmuştur. Örneğin, Güneydoğuda kırdan şehirlere göçün artması nedeniyle ortaya çıkan elektrik ihtiyacı, enerji nakil hatlarının kısa sürede tamamlanamaması nedeniyle, mobil santrallarla karşılanmaya çalışılmıştır. Yine, 1970’li yıllarda Kıbrıs ve Gökçeada için de mobil santrallar kullanılmıştır; yani, mobil santrallar daha çok yöresel enerji ihtiyaçlarının karşılanması için başvurulan, ancak geçici olabilen çözümlerdir.

Bu noktada, özellikle şunu belirtmek istiyorum: Eğer, gerçekten, bugün temsilcisi olduğum Samsun’a özgü bir enerji problemi yaşanıyorsa, TEAŞ; neden bu santralların ilk olarak Samsun’a kurulmasını planlamadı da, Dalaman, Bartın gibi yörelerimizi seçti, ilk planlama aşamasında? İlk sorulması gereken soru bu, hem de yüksek sesle sorulması gereken soru bu. Daha sonra tekrar değineceğim; ancak, bir tek bu bile, yer seçimi kararında, bilimsel kriterlere uyulmadığı noktasında kuşkular oluşmasına neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, santralların kurulmasına ilişkin hukukî süreç hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum: 1998 yılında, mobil santrallara ilişkin belirttiğim Bakanlar Kurulu kararının alınmasından sonra, Gayrisıhhi Müesseseler, Çevresel Etki Değerlendirmesi, Kirliliğin Kontrolü ve Hava Kirliliğinin Korunması Yönetmeliklerinde değişikliğe gidilmiş, bunlar, 29 Eylül 2000 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Belirttiğim bu 4 yönetmelikte yapılan değişikliklerin özünde, mobil santralların kurulması için çevre ve sağlık mevzuatından kaynaklanan sorunların aşılması amacı yatmaktadır.

Çevre ve sağlık mevzuatında mobil santralların kurulması için istenilen izinler, bu yönetmelik değişiklikleriyle, 31 Aralık 2002 tarihine kadar ertelenmiş –dikkat buyurun lütfen- yani “biz yapalım, istim arkasından gelsin” anlayışı ortaya konulmuştur; ancak, bu hukuk tanımazlık, yönetmeliklerin Danıştay tarafından iptal edilmesiyle sonuçlanmıştır. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin, mobil santrallar için olumlu ÇED raporu alınmasına ilişkin hükmünü, 31 Aralık 2002 tarihine kadar erteleyen yönetmelik değişikliği –yine dikkat buyurunuz- Danıştay 6. Dairesinin 26 Haziran 2002 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Danıştay Savcısı, bu değişiklik için “toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek etkenlerin gözardı edildiği kuşkusuzdur” değerlendirmesinde bulunmuştur. Savcının bir diğer önemli tespitini de, aynen aktarıyorum: “Diğer yandan, insan ve çevre sağlığı yanında, maliyet itibariyle santrallarda kullanılacak yakıtın dışarıdan ithal edilmesi nedeniyle maliyeti fazla olan enerji yatırımına yönelinmesi de, kamu yararı yönünden sakıncalıdır” Bu ifade de, Sayın Savcının ifadesi. Danıştay 6. Dairesi, belirttiğim gerekçelerle, yönetmelik değişikliğini kamu yararına ve hukuka uyarlılık olmadığından iptal etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Su Kirliliği Kontrolü ve Havza Kirliliğinin Korunması Yönetmeliklerinde de, mevzuatta öngörülen koşulların 31 Aralık 2002 tarihine kadar aranmaması yolunda yapılmak istenen değişiklik yine iptal edilmiştir. Danıştay 6. Dairesi Savcısı “yapılmak istenen değişikliğin, toplum ve çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği ve bu zararlı sonuçların kalıcı bir şekilde devam edeceğinin anlaşıldığından, dava konusu yönetmelik değişikliğinin Anayasanın 56 ncı maddesi ile Çevre Kanununun amaçlarına aykırı olduğu” tespitinde bulunmuştur. Bu iki yönetmelik de, Danıştay 6. Dairesince iptal edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir önceki oturumda Sayın Başbakan, 59 uncu hükümetin programını okudu. Burada, kendileri, çevre sorunlarına verilecek önemi arz ettiler. Bu çerçevede de, bundan sonrasını değerlendirmek gerekiyor; ben devam etmek istiyorum.

Yine, Gayri Sıhhî Müesseseler Yönetmeliğinde yapılmak istenen değişiklik de, bu sefer, Danıştay 10. Dairesinin 27 Şubat 2002 tarihli kararıyla iptal edilmiştir.

Şimdi, yaşanan hukukî süreç de bu. İdarenin, yürürlükteki mevzuatı hiçe sayarak yapmak istediği kanunsuz düzenlemelerin haksızlığını da belgeleyen bir dizi hukuksal karar karşımızda bulunuyor.

Değerli milletvekilleri, hukukî süreci kısaca özetledikten sonra, mobil santralların çevreye ve insan sağlığına verebileceği zararlara da değinmek istiyorum. Burada, benim uzmanlık konuma da girdiği için, kendi bilgilerimi de aktarmak istiyorum. Aslında, belirttiğim Danıştay kararlarında da bu konuda açıklamalar mevcuttur.

Değerli arkadaşlarım, bakın, mobil santrallarda 6 numaralı fuel-oil kullanılmaktadır. TÜPRAŞ Rafinerisinde üretilen 6 numaralı fuel-oil yüzde 3-4 civarında kükürt içermektedir. Çevre Mühendisleri, Elektrik Mühendisleri ve Kimya Mühendisleri Odalarınca ortaklaşa hazırlanan rapora göre, bu yakıt türü çok uzun sürede ayrışmakta ve yüksek sülfürdioksit ve azotoksit gazları içermektedir. Bunların -Samsun’un coğrafyasını, ne olur gözlerinizin önüne getirin- deniz ekosisteminden arındırılması çok zor olmakta ve canlı yaşamına zarar vermektedir.

Yine, aynı raporda, atmosfere salınan kükürtdioksit gazının asit yağmurlarına neden olabileceği ve ortaya çıkan gazların insan üzerinde solunum sistemi tahrişleri, bronşit ve astım gibi kronik hastalıkların oluşumuna neden olabileceği belirtilmektedir. Şimdi, sağlık açısından daha da kötüsü geliyor; benim uzmanlık alanımı da kapsayan burası. Daha da kötüsü, azotoksit gazları, diğer ikincil hava kirleticileriyle birleştiğinde kanserojen etkilere neden olabilmektedir. Raporda, çevresel etkileri değerlendirilmeden böyle bir tesisin yapılmasının geriye dönüşü olmayan hasarlara neden olacağı tespitinde bulunulmuştur.

İşte, yapılan dört yönetmelik değişikliğiyle, bu sakıncaların ortaya çıkması engellenmek istenmiştir. Aslında, bu tespitler, Samsun Mahallî Çevre Kurulu kararıyla da belgelenmiştir. Bu kurulun 25 Ekim 2001 tarih ve 4 sayılı kararına göre, ısınmak amacıyla 6 numaralı fuel-oilin kullanılması -bu amaçla dahi, ısınma amacıyla dahi- yasaklanmıştır. Sanayi tesislerinde ise, vatandaşların direkt etkilenme olasılıklarına göre, il çevre müdürlüğünün izni olmaksızın, 6 numaralı fuel-oilin kullanılması ve satışı yasaklanmıştır.

Toplum ve çevre sağlığı açısından belirtmeye çalıştığım bu sakıncalara, santralların kuruluş yeriyle ilgili iki tespitimi de eklemek istiyorum, müsaadelerinizle.

Bunlardan ilki, tarım arazileriyle ilgilidir. Bakın, Türkiye'nin birçok incisi var; ama, iki tane önemli inci Samsun İlinde. Biri Çarşamba Ovası, biri Bafra Ovası. Devletimiz, bu kıt yatırım kaynaklarına rağmen, Bafra ve Çarşamba Ovalarımızda, büyük yatırımlar gerektiren sulama projelerini hayata geçirmeye çalışıyor. Mobil santralın kurulacak olmasından, bu tarım arazileri olumsuz etkilenecektir; bu çok açık.

İkincisi ise, bir başka önemli konu, Samsun’un içmesuyu arıtma tesisleriyle ilgili olanıdır. Mobil santrallar, içmesuyu arıtma havuzlarına çok yakın bir yerde inşa edilmiştir.

Yukarıda belirttiğim, toplum ve çevre sağlığına ilişkin sakıncalar, bu yer seçimiyle birlikte düşünüldüğünde -bu kelimeyi seçerek kullanıyorum- facianın boyutu daha da iyi anlaşılacaktır; yani, Samsun halkı, içtiği suyla, bugün, ileride yaşayacağı tehlikelere açık hale gelmektedir.

19 Mayıs Üniversitesince hazırlanan raporda, santralın kurulacağı alanın, Yeşilırmak Deltasının alüvyonlarının oluşturduğu bu alüvyal kıyı ovası üzerinde olduğu tespitinde bulunularak, yöredeki henüz tam olarak kirlenmemiş yeraltı sularının, santraldan kaynaklanacak atıklardan olumsuz yönde etkileneceği, dolayısıyla kullanılabilir su kaynaklarının zarar göreceği belirtilmiştir. Santraldan kaynaklanacak olan gaz ve toz şeklindeki emisyonlar, hava kütlelerinin doğal hareketi nedeniyle gaz difüzyonu ve asit şeklinde, Samsun’un içmesuyu gereksinimini karşılayan Çakmak Barajı göl alanında da etkin olma ve su kalitesini, halkın sağlığını olumsuz yönde etkileme riski taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Samsun’a gitmeyenleriniz varsa, umarım bir uçak yolculuğu sırasında, uçakları Samsun’a alçalırken, bu ovanın konumunu uçaktan gözleyebilirler. Alabildiğince uzanan, Yeşilırmak tarafından taçlandırılan, her türlü bereketi içerisinde taşıyan, Türkiye’nin en bereketli ve en güzel ovalarından biri. Biz, böyle bir ovanın göğsüne hançer sokuyoruz.

Yer seçiminde ve baca gazı emisyonlarının normal sınırlarının belirlenmesinde değerlendirilmesi gerekli bir unsur da, bölgedeki sanayiin yerleşimidir. Bu bölgenin ihlali –çevre kirliliği bakımından- pek yeni de değil. Mobil santraller, demin söylediğim gerekçelerle, bunların üzerine bir kirlilik ekliyorlar. Santralin çalıştırılmak istendiği yörede, bakın, 20’si büyük sanayi tesisi olmak üzere 136 sanayi tesisi bulunmaktadır. Bu bakımdan, günde 1 000 ton 6 numaralı fuel oil yakacak olan tesiste minimum, en az yüzde 4 kükürtdioksit içerikli olan yakıtın kullanılmasının etkisi -arıtmayla yüzde 60 – 70 oranında giderilse bile- diğer sanayi tesisleriyle birlikte düşünüldüğünde, yörenin atmosferi bu yükü kaldıramayacaktır; nitekim, kaldıramamaktadır da.

Değerli milletvekilleri, burada, meslek odalarının ve üniversitelerin raporlarından bahsettim, bu raporları önemsediğimi söyledim. 19 Mayıs Üniversitesinin hazırladığı raporda, santralın çalışması için gerekli fuel oilin tankerlerle taşınacağı belirtilerek “fuel oilin tankerlerden depolara basılması sırasında deniz kirlilik düzeyi olumsuz yönde etkilenecek ve kirlenmekte olan deniz, ekosistemi yönünden daha büyük ölçekte tahrip olacaktır” tespitinde bulunulmuştur. Şimdi, bu tespiti ve geçen günlerde, Çınarlı Beldesinde deniz yüzeyinin petrol türevleriyle kaplanmasını          –umarım bunu ulusal televizyon kanallarında izlediniz, ulusal basında epey yer aldı, izlediniz- bu beldede, kuşlar ve deniz canlılarının ölümüyle birlikte düşündüğümüzde, olayın vahameti daha iyi görülecektir. Raporda belirtilen tehlikeler, birer birer ortaya çıkmaktadır; yani, bilimsel görüşler, fiilen, icraat içerisinde kanıtlanmaktadır. Ne pahasına; Samsun’un tarım arazilerinin ve bölge halkının sağlığı pahasına kanıtlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ÇED raporlarına ilişkin yönetmelik, ÇED raporunun hazırlanma sürecinde halkın katılımının sağlanması ve görüşünün alınmasına ilişkin hükümler içermektedir. Mobil santralların kuruluşu için ÇED raporu aranmamasına ilişkin yönetmelik değişikliği, bu mekanizmanın da işlemesine engel olmuştur. Samsun halkı, santralların kurulmaması için, demokratik yaşamımızda örneğine az rastlanan, tüm siyasal partilerin, tüm sivil toplum örgütlerinin katılımıyla, hiçbir ideolojik temel ayrımı yapılmaksızın, olmaksızın, kitlesel eylemler yaparak tepkisini ortaya koymuştur. Benzer bir tepkiyi de, bu pazar günü, hükümetimizin güven oylamasının olduğu bu pazar günü, aynı şekilde, bölgede geniş bir katılımla koyacaktır.

Bu kitlesel eylemlerin sonuncusu, bakın, 9 Mart 2003 tarihinde, Tekkeköy’de, binlerce kişinin katılımıyla  gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında gerçekleştirilen bu mitingler, Hasan Pulur, Oktay Ekşi, Yalçın Bayer gibi basının önde gelen kalemlerince ülke gündemine taşınmış; sorun, yerel ölçekten, ülke ölçeğine taşınmıştır. Ben, Samsun adına, bu yazarlarımıza, bu duyarlılıklarından dolayı, bütün Samsun milletvekilleri adına teşekkür etmek istiyorum. Halkın sesine her zaman kulak verdiğini, en azından, bu şekilde olacağını biraz önce burada sözleriyle ifade eden Sayın Başbakanımızın da, yörenin bu haklı talebine kayıtsız kalmayacağına inancımı belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılı programında, enerji sektöründe temel amacın, artan nüfusun ve gelişen ekonominin enerji ihtiyaçlarının sürekli ve kesintisiz şekilde ve mümkün olan en düşük maliyetlerle, güvenli bir arz sistemi içinde karşılanabilmesi olduğu tespitinde bulunulmuştur. Yine “sektörde fiyat, verimlilik ve çevre açısından avantajları nedeniyle, doğalgazın tüketim gelişiminin planlı ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi sağlanacaktır” açıklamasına yer verilmiştir.

Ülkenin enerji politikaları belirttiğim şekilde çizilmişken, mobil santralların kullanıma sokulmasının, bu ana politikalarla çeliştiği de görülmektedir. Sürekliliği olmayan bir kaynak olan mobil santrallara neden başvurulmuştur? Genel enerji politikamızda avantajları sayılan doğalgaz, Mavi Akım Projesiyle Çarşamba’ya kadar gelmiş, işlerlik kazanmışken, niye, kurulan mobil santrallarda kullanılmak istenmemektedir veya baştan planlaması niye buna göre yapılmamıştır? Bu sorulara mantıklı cevaplar bulamıyorum.

Elektrik Mühendisleri Odası, hazırlamış olduğu raporda, mobil santralların kurulmasının enerji darboğazıyla açıklanamayacağını belirtmektedir; yani, bu santralların çalışmaya başlamaması durumunda ülkenin elektrik arzında bir tehlike yaşanmayacaktır. Değerli arkadaşlarım, tüm bu kriterler değerlendirilerek, alınan kararın tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, meslek odalarının ve Ondokuz Mayıs Üniversitesinin hazırladığı teknik raporlar hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortada; yapılan hukuksuzluklar, Danıştay kararlarında belirtildiği gibi, ortada ve bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir denetim mekanizması gerekiyor ve ondan sonra da hükümetimizin bir adım atması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, mobil santrallar konusu, yerel bir problem olmanın ötesine geçerek, ülkenin yanlış enerji politikaları tercihleri noktasında tartışılan bir konu olmaktadır bugün. Şimdi dikkatinizi çekiyorum; biz nasıl geldik buraya? Yoksulluk dedik, yolsuzluk dedik. Yoksulluğu doğuran yolsuzluklardır dedik. Yolsuzlukların üzerine gideceğiz dedik. Bakın, şimdi buraya da bulaşıyor bu iş. Çok açıklıkla, bir Samsun milletvekili olarak buradan ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, basında, mobil santralların ihale sürecine ilişkin birçok yolsuzluk haberi yer almıştır. 21 inci Dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili olan arkadaşlarımız, Sayın Uzunkaya başta olmak üzere, o zaman bu konuyu bir araştırma önergesiyle Meclis gündemine getirmişlerdir. Kendilerine o zamanki gayretleri için de teşekkür ediyorum.
Sayın Başbakanımız, Kurban Bayramında Samsun’da yaptığı açıklamada, santralın çalışmayacağı yönünde birtakım açıklamalarda da bulunmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bundan sonra, Yalçın Bayer, 12 Mart -yani, daha geçen hafta- tarihli yazısında, her ne olduysa bundan vazgeçildiği konusunda birtakım kuşkular doğduğunu belirtmiştir. Ben, bunun böyle olacağına inanmadığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, insanların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı üçüncü kuşak insan hakları olarak adlandırılan dayanışma hakları kavramı içerisinde ele alınmaktadır. Bu bağlamda, dünyada kullanımı olmayan ve çevre için son derece sakıncalı durumlar ortaya çıkardığı bilimsel olarak ortaya konulmuş bu santralların, insan hakları ihlali yapılarak hangi gerekçelerle kurulmak istendiğini yüksek sesle soruyorum. Konuşmamda değindiğim bu sorulara cevap aramak durumundayım. Değerli arkadaşlarım, Samsun’un suçu ne?!. Samsunlunun günahı ne?! Zaten tüm ülkeyi saran ve sarsan temel ekonomik sorunlar altında ezilen bölge insanlarımız, kendi toprakları üzerinde, bir de asit ve duman yağmurundan sağlıklarını, çevrelerini, içecek sularını, yetiştirdikleri ve karşılığını alamadıkları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
... ziraî ürünlerini de yitirme korkusundalar bugün bölgede. Gelin, Yüce Mecliste, bu araştırma komisyonu kurulmasını kabul edelim.

Bakın, bir acı gerçeği daha ifade etmek istiyorum. Bu araştırma komisyonunun kurulması için önerge verdiğimde, bu işin işletme bölümündeki bazı şirketlerin genel müdürleri “bu işten milletvekillerine ne; neden bu işin üzerinde duruyorlar; gereksiz işlerle uğraşıyorlar yine bu milletvekilleri” tarzında, kastını aşan bazı cümleler ifade etmiştir. Değerli arkadaşlarım, halka rağmen, çevreye, doğaya rağmen, sadece ticarî kazançların önde tutulduğu bir dünyada yaşadığımıza ben inanmıyorum; inanmak istemiyorum. Adalet ve Kalkınma Partili ve Cumhuriyet Halk Partili tüm Samsun milletvekili arkadaşlarım adına da söylemeyi kendimde hak görüyorum; çünkü, düşüncelerini biliyorum. Bizler, vekilleri olduğumuz yurttaşlarımız adına, tarlalardaki ürünlerimiz adına, Samsun’daki su kaynakları adına, havadaki kuşlarımız, denizdeki balıklarımız –hani gazetelerde gördüğümüz ölen o canlılar- adına, Anayasadan aldığımız yasama ve denetleme yetkimizi kullanmak istediğimizi o sayın genel müdürlere bu kürsüden ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım “efendim, sonuçta bunları yapalım; ama, Samsun da kaderine razı olsun; ne yapalım” denilmeyecek kadar önemli sonuçlar çıkacağına, ben, bu komisyon kurulursa, inanıyorum.

Bakınız, eğer bu önergeyi kabul ederseniz, ben, Adalet ve Kalkınma Partili Samsun Milletvekili arkadaşlarıma da söyledim; bizler, isterseniz, bu komisyonda, Samsun Milletvekilleri olarak görev almayalım; çünkü, biz, tarafız burada dedim. Biz tarafız, Samsun Halkının tarafındayız, Samsun çevresinin tarafındayız ve bu konudaki temel politikalar da Türkiye’nin çıkarlarının tarafındayız. İsterseniz, biz almayalım; bu komisyonun kurulmasını kabul edersek, tamamen teknik elemanlardan kurulacak bir komisyon da oluşturabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, ben, vereceğiniz “kabul” oylarınız için, hepinize, Samsun kamuoyu ve halkı adına şimdiden teşekkür ediyor; Başkanın müsamahasını aşmadan, hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Koç, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, sırada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Cemal Yılmaz Demir var.
Sayın Demir, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder