2 Mayıs 2006 Salı

Mobil Santral Dosyası-VI


Meclis Tutanaklarında Mobil Santral-5
27 nci Birleşim /18 .03 . 2003- Salı

-2- 
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL YILMAZ DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 57 nci hükümet döneminde, ülkemizdeki enerji açığına, enerji sorununa çözüm bulmak amacıyla, Samsun İlimizde tesis edilen ve faal durumda bulunan, toplam 200 me*****lık, kısa adı mobil santral olan, elektrik enerji üretim sistemiyle ilgili olarak, 23 milletvekili arkadaşımızın imzasını taşıyan Meclis araştırma önergemiz için, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinize en derin saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, 2000 yılında, enerji krizi olacağı gerekçesiyle mobil, yüzergezer santrallar gündeme getirilmiştir. 5 Ekim 2000’de yayımlanan kanun hükmünde kararnamede, TEAŞ Genel Müdürlüğünün, tespit edeceği güçte yüzergezer elektrik santrallarını, belirleyeceği firmadan, ihaleye çıkılmaksızın, davet usulüyle, en geç 1 Ekim 2001 tarihinde işletmeye alınmak üzere, yurt dışından uygun bedelle kiralanabileceği ve hizmet alımı yoluyla işletilebileceği hükümleri yer almaktadır.

Bu kanun hükmünde kararnamenin yayımından beş gün önce, 29 Eylül 2000’de Gayri Sıhhi Müesseseler Çevresel Etki Değerlendirme, Su Kirliliği Kontrol, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliklerindeki değişiklikler yapılarak Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğine eklenen geçici 6 ncı madde şöyledir: “Mobil santraller ve bu santrallerin enterkonnekte şebekeye bağlantısını sağlayacak enerji iletim hatları, santrallerde kullanılacak petrol, petrokimyasal veya kimyasal ürün depoları ile limanlar, iskeleler ve rıhtımlara ilişkin faaliyetlere bu yönetmelik hükümleri 31.12.2002 tarihine kadar uygulanmaz.”

Bu geçici maddeyle söylenmek istenilen şudur: Mobil santrallar 2002 yılına kadar çevreyi kirletebilirler. O tarihten sonra, inşa edilmiş olduğundan, söktürülemezler. Yapılan bu değişiklikler, aslında, Anayasanın hukuk devleti anlayışına da aykırıdır. Yönetmeliklere Anayasaya aykırı bazı maddeler eklenerek hukuk delinmekte, insan ve çevre sağlığına dair elde edilmiş bütün haklar ve çevresel değerler yok sayılmaktadır.

Bakınız, Çevre Mühendisleri Odası, hiçbir tarafın görüşü alınmadan ve bilimsel bir temele dayanmadan, yönetmelik değişikliklerinin iptaline yönelik, Danıştay Başkanlığına 28.11.2000 tarihinde dava açmıştır. Başvuruyu değerlendiren Danıştay, Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğine geçici madde eklenmesine ilişkin yönetmeliği, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinde değişiklik yapılması hakkında yönetmeliği, Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğinde değişiklik yapılması hakkındaki yönetmeliği, Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliğinde değişiklik yapılması hakkındaki yönetmeliği oybirliğiyle iptal etmiştir.

ÇED Yönetmeliği hakkındaki iptal kararında “getirilen değişikliğin Çevre Yasasına aykırılık oluşturduğu gibi, ÇED Yönetmeliğinin çıkarılış amacına da aykırıdır” denilmektedir. Yapılan düzenleme, “Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği hükümlerine aykırı olarak getirilen düzenlemede, kamu yararına ve hukuka uyarlılık görülmemiştir” ibareleriyle, Danıştay 6 ncı Dairesinin 26.6.2002 gün ve 2002/3682 nolu Kararıyla oybirliğiyle iptal edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, şu anda, Samsun İlimizde faal durumda olan bu santralla ilgili olarak çok büyük bir kamuoyu tepkisi mevcuttur. Samsun halkımız infial halindedir. Bu durum, bildiğiniz gibi, yerel ve genel basına da yansımıştır. Samsun halkının bu haklı tepkisi, teknolojik hizmete karşı değildir. Bu tepki, insan sağlığı, deniz ve çevre ekosisteminde yaratılan telafisi mümkün olmayan tahribatlara karşı yapılmaktadır. Bu tepki, insan hayatını hiçe sayan, maddeci ve dayatmacı zihniyetlere karşı yapılmaktadır.

Konuyla ilgili olarak, Meclis araştırma önergemizin gerekçesinde yer alan endişe ve tespitlerin, bugün, birer birer karşımıza çıktığı görülmektedir. Samsun Ticaret ve Sanayi Odamızın, 19 Mayıs Üniversitemizin, konuyla ilgili yerel meslekî örgütlerin görüşleriyle de sabit olan gerekçelere konu endişe ve tespitlerde, daha evvel Muğla-Dalaman, Bartın-Cide’de tesis edilmesi planlanıp, yoğun ve haklı tepkilerden dolayı Samsun’a kaydırılan bu mobil santral, gerek boyutları ve teknik özellikleri açısından ve gerekse yüzer gezer niteliği olmaması bakımından, aslında mobil santral değildir. Santralın Samsun’da olmasının enterkonnekte şebekedeki yük durumu, yük akışları, kararlılık gibi elektriksel açılardan zorunluluk olduğuna dair bir veri de bulunmamaktadır. Toplam 200 me*****lık kurulu güce sahip ve 6 nolu fuel-oille çalışacak santralın aynı ekosistemde 150 me***** üzeri kurulu güç oluşturmasından dolayı, ÇED Yönetmeliğine eklenmiş olan mobil santralların muafiyet uygulamalarından yararlanması da yasa ve yönetmeliklere uygun değildir.

Çevresel etkileri dolayısıyla dünyada kullanımı hızla terk edilen 6 nolu fuel-oilin yüksek derecede kükürtdioksit ve azotoksitler ihtiva etmesi, üstelik, fuel-oilin Tüpraş’tan temininde minimum yüzde 4 dolayında kükürt içermesi, santral yakıt ve yanma prosesleri gereği yöre atmosferine çok önemli miktarda gaz ve partikül halinde kirletici atmaktadır. Günde en az 1 000 ton gibi önemli miktarda 6 nolu fuel-oilin denizyoluyla taşınarak tankerlerden karadaki depolara basılması, deniz eko sisteminde de büyük ölçüde tahribata neden olmaktadır.

Santralın işgal ettiği alan itibariyle Yeşilırmak Deltasının alüvyonlarının oluşturduğu alüvyal kıyı arasında kirlenmemiş yeraltı sularının, santraldan kaynaklanacak atıklardan olumsuz yönde etkilenmesi; dolayısıyla, kullanılabilir su kaynaklarının, özellikle, Samsun ve çevresinin su kaynağı durumunda olan Çakmak Barajının da zarar görmesi kaçınılmazdır.

Karadeniz Bölgesinin yöresel yağış rejimi nedeniyle, mevcut tesislerden dolayı halen belli bir düzeyde yörede varolan asitik yağışların, santralden kaynaklanan kirleticilerle artmakta olduğu; dolayısıyla, yörenin çok daha fazla zarar gördüğü de bilinmektedir. Bundan dolayı, Çarşamba Ovamızdaki tarımsal üretim de ciddî boyutlarda tehdit altındadır. Bütün bu endişe ve tespitlerden de daha önemli ve vahim olanı ise, insan sağlığı açısından telafisi mümkün olmayan, kanser başta olmak üzere, birçok hastalıklara da zemin hazırlamasıdır. Bütün bunlar, maalesef, acı bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, son zamanlarda Çernobil kazasının etkileri, Karadeniz Bölgesinde ciddî boyutlarda, özellikle kanser türü vakalarda, kendini göstermeye başlamıştır. Samsun İlimiz, bugün, Türkiye’de kanser vakalarında, maalesef, ilk sıralarda yer almaktadır. Bu nedenle, kanser erken tanı merkezî ve ileride, bütçe imkânları dahilinde, onkoloji hastanesi kurulması yönünde ciddî ve hızlı çalışmalarımız vardır.

Ülkemizde rüzgâr, güneş gibi alternatif enerji kaynakları varken, insana, çevreye son derece zararlı yakıtlar kullanılarak enerji üretiminde ısrar edilmesini anlamak mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, bu işin şakası olmadığı gibi, politikası da olmaz. Halkımız perişandır. Bu duruma kayıtsız kalamayız, kalmamamız da gerekir. Neme lazımcı olamayız. Bırakın insan hayatını, herhangi bir canlı türünün neslinin tükenmemesi için bile her türlü bilimsel ve teknolojik imkânların seferber edildiği günümüz dünyasında, teknolojik olarak rafa kaldırılmış, demode olmuş ve bir başka örneği olmayan, bence kimyasal silahla eşdeğer bir yapıya ve işleve sahip bu yapının Samsunumuzun başına bela edilmesinin bilimsel ve teknolojik açıklaması olmadığı gibi, akıl ve mantıkla da ilişkilendirilmesi maalesef mümkün değildir. İnsanlığa hizmet edecek bilimsel ve teknolojik her türlü hayırlı işin arkasındayız; ancak, insanlığa ve insan hayatına zarar veren, demode uygulamaların da sonuna kadar karşısındayız.

Anayasamızın 56 ncı maddesinde, sağlık ve çevrenin korunması başlığı altında “herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” hükmü yer almaktadır. Bu amir hükme rağmen, 57 nci hükümetin bu santralla ilgili çevresel etkiyi ve hukuku yok sayan icraatlarının ayrıntılı olarak incelenmesi ve bu santralın kurulmasına zemin hazırlayan tüm hukukî dayanakların tartışılması, hatta, bu yatırımı bölgeye davet eden Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı da dahil, tüm sorumluların, önce kamuoyuna, varsa mevzuat ihlalleri, sonra da adalete hesap vermesi gerekir.

Samsunumuzun başına bu belayı saran zihniyetin, herhalde, Samsun halkına, Samsunluya bir izahı olacaktır, olması da gerekir. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalıdır. Şayet, insan sağlığını tehdit edecek bir metotla elektrik açığı veya sorunu halledilecekse, Samsunlu, gaz lambasında, mum ışığında yaşamaya razıdır. Bunun faturası, ne maddeten ne manen ne de siyaseten ödenir. Hiçbir şey, insan hayatından daha da önemli olamaz. Bunun, mutlaka bir çözümü bulunmalıdır. Gelin, bunu tespit edelim ve Samsunumuza reva görülen bu belayı ve yapılan bu ihaneti, hep beraber ortadan kaldıralım. Bu açıdan, mukavele şartlarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Mukavelenin bedelinin Samsunluya, özellikle Tekkeköy başta olmak üzere, Terme, Çarşamba ve civar ilçeler halkına hem insan sağlığı hem deniz hem de tarımsal alanlar açısından ödettirilmesine müsaade etmemeliyiz. Santraldan kaynaklanan kirliliğin fotoğrafları da mevcuttur. Bunları ilgili bakanlarımıza, elbette, ileteceğiz.

Değerli arkadaşlar, arz etmeye çalıştığım bütün bu gerekçelerden dolayı, 23 milletvekili arkadaşımla birlikte verdiğimiz Meclis araştırma önergesine destek olunmasını Samsun kamuoyu adına istirham ediyor; AK Parti Grubu adına Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demir, teşekkür ediyorum.
Önerge sahipleri adına, Samsun Milletvekili Sezai Önder; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)



İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun İlinde Aralık 2001’de yapımına başlanan ve geçtiğimiz günlerde deneme üretimine başlayan mobil santralın çevreye yaptığı zararlı etkileri araştırmak üzere Meclisimizce kurulacak araştırma komisyonunca incelenmesi zımnında önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Benden önce konuşan iki değerli Samsun Milletvekili arkadaşım konuyu yeterince izah ettiler. Ben, tekrardan kaçınarak, bazı konuları tekrar gündeme getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri, Samsun, 1970’li yıllarda yapılan yanlış bir yer seçiminin sıkıntılarını bugün hâlâ çekmektedir. Samsun’un en mümbit ovasının üzerine kurulan Karadeniz Bakır İşletmeleri ve Türkiye Gübre Sanayi Anonim Şirketine ait fabrikalar yıllardır Samsun’da sıkıntı yaratmaktadır. Bu fabrikaların çevreye verdiği zararlı etkilerden dolayı, vatandaş yıllardır devletle davalıdır. Her sene münakaşalar olmakta, devletten haksız tazminat alındığı iddia edilmekte; ama, vatandaşların ürünlerinin bu fabrikaların çalışmasından dolayı büyük zarara uğradığı da görülmektedir. Bu yetmiyormuş gibi, önce, 100 me***** gücünde Bartın-Cizre’de, 100 me***** gücünde de Muğla-Dalaman’da kurulması düşünülen ve oralardaki büyük tepki nedeniyle, 200 me***** gücünde Samsun’a kurulan santral bugün deneme üretimine başlamıştır.

Samsun’dan telefonlar geliyor “Tekkeköy civarında kuşlar ölmeye başladı. Denizde balıklar ölmeye başladı. Sabah kalkınca, arabamızın üzerinde bir parmak is buluyoruz” şeklinde şikâyetler almaktayız.

Esasında, bu olayın geçmişine baktığımızda, 57 nci hükümetin bu konuda büyük bir kusuru olduğunu ve yanlış bir yer seçimi yapıldığını, yanlış tercihler kullanıldığını görüyoruz.

Santral yapım aşamasında Samsun halkı aldatıldı. Denildi ki, bu santral faaliyete geçtiğinde, Mavi Akım yoluyla Samsun’a doğalgaz gelecek ve doğalgaza dönüşümlü olarak çalışacak” denildi. “Buraya işçi alacağız, işçi çalıştırılacak” denildi; ama, bunların hepsinin yalan olduğu, Samsun halkının aldatıldığı bugün meydana çıktı.
Değerli arkadaşlarım, ben hukukçuyum. İfade edildiğine göre, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile yapımcı işletme müessese arasında öyle bir sözleşme yapılmış ki, devletin hiçbir hakkı yok, her türlü hak yapımcı firmaya ait. Bu santralın işletmeden alıkonulması halinde, devlet –rivayete göre, görme imkânımız olmadığı için bilmiyoruz- 250 000 000 dolar tazminat ödemek durumunda kalacaktır.

“Santral bittiğinde doğalgaza dönüşümlü olarak çalışacak” diyen yapımcı firmanın yetkilileri, santral deneme üretimine başladığında –bir yetkilinin ifadesine göre- doğalgazla çalışabilmesi için bu santrallere 15 000 000 dolarlık ilave aparat gerekir. Bu santralın doğalgaza dönüşebilmesi işlemi 8 ayda biter, dolayısıyla her ay 4 000 000 dolar kârdan zarar ederiz, 15 000 000 dolar da aparat parası, devletin toplam 40 000 000 dolar tazminat ödemesi gerekir” diyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yapılan sözleşmeye göre, açıkça ifade etmek gerekirse, devlet, bu yapımcı firmaya mutlaka bir tazminat ödeyecektir. Hukukta “gabn” denilen bir müessese vardır; eğer gabn hükümleri işletilirse, devlet aldatılmış, devlet kandırılmış diye bir iddia ileri sürmek mümkün olursa tazminat ödenmez; ama, maalesef, devlet adına işlem yapan imza sahipleri, devlete karşı bir haksızlık yapmışlardır. Bu, olayın ekonomik boyutudur; bir de insan sağlığı açısından bir boyutu vardır.

Biraz evvel arkadaşlarım ifade ettiler; bu santral, günde 1 000 ton, 6 numaralı fuel-oil yakacak ve TÜPRAŞ tarafından üretilen fuel-oilin içinde de yüzde 3, yüzde 4 nispetinde kükürt var. Fuel-oil yandığı takdirde, havaya, yüzde 3, yüzde 4 kükürtdioksit karışıyor ve havada su buharıyla karşılaştığı anda da sülfürik asit olarak -asit yağmuru olarak- yere dökülüyor, çevreye zarar veriyor.

Değerli arkadaşlarım, ismi mobil gezer; ama, sabit santral olan bu fabrikanın kurulduğu alan ile Samsun’a içmesuyu temin eden arıtma tesislerinin arası 4,5-5 kilometredir. O asit yağmurlarının, bir ters rüzgârla, arıtma tesisinin dinlendirme havuzlarına gittiğini düşünün, bütün samimiyetimle söylüyorum, Samsun’da toplu ölümlere şahit olabiliriz.

Biraz evvel Sayın Başbakan hükümet programını okudu, orada özellikle dikkatimi çekti “enerji politikamız, çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyecek bir şekilde şekillendirilecektir” dediler. Biz, hükümetimizden bunu bekliyoruz. Bizim, hangi siyasî partiye mensup olursak olalım, 9 Samsun milletvekili olarak, Samsun’a gitmeye yüzümüz yok; gittiğimizde, halk sızlanıyor ve biz de bir şey yapamamanın ezikliği içerisinde bulunuyoruz. Ben, Yüce Meclisimizin bu soruna bir çare bulacağını, bir çözüm bulacağını, gerekirse, 58 inci hükümetin Sayın Başkanının 15 Ocak 2003 tarihli bir demecinde ifade ettiği gibi, bazı enerji sözleşmelerinin gerekirse tazminatlarının verilip feshedilmesi, gerekiyorsa bu işlemi Samsun’daki mobil santral için de kullanmak gerekir diyorum.

Fazla tekrardan kaçınmak ve sizlerin fazla vaktini almamak için hepinize saygılar sunuyorum. Önergemize Yüce Meclisimizin sahip çıkmasını bekliyorum.

Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Önder, teşekkür ederim.
Önerge sahipleri adına ikinci konuşmayı Samsun Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya yapacaklardır.
Sayın Uzunkaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)


MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyor, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ile Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili ve Grup Başkanvekili arkadaşlarımızın, bendenizin de içinde bulunduğu iki ayrı önergeyle 22 nci Dönemde; ancak, 21 inci Dönemde de bendenizin ve diğer arkadaşlarımızın içinde bulunduğu önergelerle de bir önceki dönemde gündeme taşıdığımız, Samsun için gerçekten fevkalade hayatî olan bir araştırma önergemize genel anlamda kabul oyu verileceğini bildiğim; ama, sizin bilmenizi de arzu ettiğim bir iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir kere şunu açıklıkla söylemek lazım: Yüce Parlamentoya getirilmek istenen bu tip konulardaki araştırma önergelerine, araştırmaya imkân tanıyacak bir yaklaşımın sergilenmesinin doğru olduğu kanaatindeyim; bu konu ne olursa olsun, iktisadî olabilir, sosyal bir hadiseyi içeriyor olabilir, siyasî derinlikleri olabilir, hele hele 2000’li yılların çevre faktörünü önplana çıkarırsanız çevresel sorunlar olabilir.

Değerli arkadaşlar, şu bir gerçek ki, 2000’li yıllar, dünyanın iki temel hadisesini belki harplerle sonuçlandırabilecek, istemediğimiz vahim olaylara gebe temel iki unsuru taşıyor. Bunlardan birisi, çevre ve çevresel sorunlardır; ikincisi, su ve gıda sorunudur.

Dikkat buyurulursa, zaman zaman erozyonla ve çevre sorunlarıyla ilgilenenlerin ifade ettikleri hususlar hep gündemimize taşınmaktadır ki, 2050 yıllarında, dünyada araziler çok büyük oranda erozyona uğrayarak ya şu andaki tabiî suların akış debisine mahkûm olarak denizlere göçecek veya çölleşecek ve sağlıksız kullanılan gübreler sonucu tarımsal araziler yok olacak. Bunların bir kısmı, belki, elimizde olmayan tabiî afetler gibi olabilir; ama, bizim gibisini Allah kimsenin başına vermesin!.. Yani, bizim gibisinden kastım, Samsun’un başına gelenler. Kendi elimizle, bir kısım iradelerle, anlamadığımız bir güç, bakın, ben buradan, tekrar açıklıyorum: Yetkililerin de elinde farklı bir bilgi varsa, bunu da bize sunmalarını temenni ederim. Samsun’da konuşlandırılan, adına “mobil” denilen -Sayın Koç da, Sayın Demir de, arkadaşlarımız da ifade ettiler- “mobil” ve “mobilize” demek hareket edebilir demek. Önce, bir kere şunun ismini düzeltin; mobilize değil bu. Sabit, karaya çakılmış ve dileyelim, inşallah, en kısa zamanda da, bu çalışma ritminden çevreye zararlı olmayacak bir değişik aksiyonu icra eder hale gelsin o. Sabit bir santral; önce, bunun ismini değiştirmek lazım.

İkincisi; değerli arkadaşlar, biliyor musunuz, bu mobil santralın Samsun’da yapılan yatırım sözleşmesinde, metnin dışındaki isim Bartın’dır. Samsunlular, Bartın’a yerleştirilecek olan bu mobili; ben, Bartın’da da yerleşmesini arzu etmem eğer sağlığa zararlıysa; ama, Sayın Koç da, arkadaşım da, bendeniz geçtiğimiz dönemlerde hem gündemdışı konuşmalarımda hem soru önergeleriyle hem araştırma önergeleriyle bunu burada defaatle dile getirdik ve dedik ki: “Bakın, Samsun’un yapısı çok farklı. Türkiye’nin dünyada yapısı ne ise, Samsun’un da Türkiye içindeki yapısı böyle önem arz ediyor.” Bunu, çok iddialı bir söz olarak  söylemiyorum değerli arkadaşlar.

Samsun’un iki önemli yönü var: Birincisi, kabul buyurun, artık, ulusal bir yönünün olması. Türkiye’de millî mücadeleye ilk beşik ve eşik olan bir il; böyle mi; hiç tartışılacak yönü yok. Geçenlerde Balıkesirlilerin böyle yalandan farklı bir operasyonu oldu. Balıkesirlilerin başka onur talepleri varsa, o onuru kendilerine veririz. Mesela, Zağanos Paşa Camiindeki hutbe, elhak, size aittir. Mustafa Kemal’in, Zağanos Paşa Camiindeki hutbesine elhak, saygı duyarım; ama, Millî Mücadelenin temeli 19 Mayısta Samsun’da atıldı ve Samsun’la yürüdü bu. (Alkışlar) Onun için de, Değerli Başbakanımızdan bugün programını okuduğu 59 uncu Cumhuriyet Hükümetini -buradan da açıkça ilan ediyorum- 19 Mayıs 2003 Pazartesi günü Samsun’da toplamaya -Samsun milletvekilleri arkadaşım adına da- davet ediyorum. Böylece, kabinemiz o gün Samsun’da yeniden bir 19 Mayıs ruhunun yaşanmasına, inşallah, vesile olacaktır. Dileyelim, o güne kadar da Samsun’un kirli havasının temizlenmesi sağlanmış olsun.

Değerli arkadaşlar, Samsun’un ikinci önemli yönü de şudur: Türkiye’deki en uzun iki nehrimizin denize döküldüğü ve her iki nehrin ağzında da alüvyonlarıyla bol, fevkalade verimli ve münbit arazilerin, toprakların olmasıdır. Bafra istikametindeki, yani, Kızılırmak Havzasındaki arazilerimiz bu anlamda kirletilmemişti; ama, Sayın Koç’un demin söylediği gibi, 1960’ların ikinci döneminde değerli siyasetçilerimizin, kanaatimce, yanlış bir tercihi olarak, bakır ve azot fabrikalarını getirilip, bu verimli arazilere yerleştirmesi bir talihsizlikti. Ancak, onun, bugünden farklı bir olumlu yönü vardı; işsizlik ve fabrika konusu, o gün sanayi hamlesi olarak bir tercihti ve işin gerçeğini de kabul etmek gerekirse, dünya ve Türkiye o gün, bugünkü kadar çevre sorunlarının da farkında değildi. Öyle mi? Hadise bu. 1960’larda çevre fecaati... Çünkü, dünya da bu kadar kirlenmemişti, Türkiye de bu kadar kirlenmemişti.

Değerli arkadaşlar, Karadeniz Tuna boyundan kirletiliyor; Karadeniz Samsun bölgesi, Sinop Alaçam havalisine, geçtiğimiz dönemlerde, 1988 yılından beri zaman zaman deşarj edilen birkısım zehirli variller denizimizi kirletti... Geçen gün Plan ve Bütçe Komisyonunda bir konuşma yaptım, gazeteciler başka noktaları yakalamamış da “mazotlu hamsi yiyoruz” sözümü almışlar. Vakıa öyle. Karadenizli arkadaşlar da bilir, hamsilerimizin lezzeti mazota ve fuel-oile dönüştü, bundan sonra da sebzeyi fuel-oilli yiyeceğiz galiba. Dolayısıyla, bu kokunun hissedildiği Karadeniz deniz ürünlerini maalesef tadar hale geldik.
Değerli arkadaşlar, burada yapılan bölgesel yatırımlar ve sanayi kirletme açısından negatif bir unsurdur; ancak, bu, işin tuzu biberi olmak şöyle dursun, tek kelimeyle bir fecaattir. Bu tercih neye göre yapılmıştır, kim tarafından alelacele getirilmiştir, bu davette kimler bulunmuştur, Enerji Bakanlığına, o gün, mücavir alan olduğu halde “gelin, buyurun, burada bu işi yapabilirsiniz” diye milletin oylarıyla seçilerek bu işe davet çıkaranlar kimlerdir; bunu Samsunlu çok iyi bilir ve esasen onların da kısmı azamıyla 3 Kasımda hesabını sordu.

Şimdi, bizim, Hükümetimizden ve Parlamentomuzdan bir temennimiz var: Yüce Parlamentodan talebimiz araştırma önergemizin kabulüdür. Fevkalade olumlu oylarınızla kabul edileceğine inandığım bu araştırma önergesinin sadece Samsun için değil, Türkiye için de gerçekten bu tip santrallara ihtiyaç var mı yok mu?.. Ben açık olarak söylüyorum, kendime ait rakamlarla söylemiyorum, Enerji Bakanlığının rakamları var, Türkiye, bu anlamda, mobil santralları... Vaktiyle, bu 100 artı 100 gücündeki santralların oluşumunda, 1999 17 Ağustosu sonrası deprem faciasını gerekçe göstererek, Bakanlar Kurulunun bu kararından bir istifade Samsun topraklarını kimsenin istismar etmeye ve Samsunluları da istiskal etmeye hakkı yoktu; ama, maalesef, bu olumsuzluk o gün gerçekleşti. O bakımdan, bir şeyi söylüyorum: Bu araştırmayla, teknik bir kadro -Sayın Koç’a aynen katılıyorum; uzman, çevre sahasında da uzman, bu heyetin içerisinde Samsunlu olsun veya olmasın- Türkiye açısından, gelecekte enerji kullanımında tercih edilecek üretim araçlarının ne olup olmayacağı konusunda da ciddî bir karar verecek. O bakımdan, böyle sağlıklı bir araştırma komisyonunun oluşmasını; ama.... Şu anda Samsun Çakmak Barajından su almakta olan Samsunlunun çok kere köyünden, mahallesinden, ilçelerinden gelip gittiği 1 209 000 nüfusa sahip ilinde içtiği bir bardak suyla zehirlenmemesini istiyorsak, şu an...

Şu anda Tekkeköy İlçemizde insanlar zehir soluyor. Çevredeki beldelerde insanlar zehir soluyor ve hatta, bunun doğurduğu bir sıkıntı nedeniyle de bir beldemizin bu günlerde Kerbela’ya döndüğünü de burada itiraf edeyim. Kutlukent Beldesinin de, bu olumsuz diyalogdan üzülerek söyleyeyim... Buradan da Samsun’daki yerel idarecileri göreve davet ediyorum; bugünden itibaren Samsun Büyükşehir Belediyesi ile Kutlukent Belediyesi anlaşsın, uzlaşsın ve beldeyi susuz hayattan kurtararak, bir taraftan zehirli su içmeye mahkûm eden olumsuzlukların bedelini insanların suyunu keserek ödetmesinler. Buna hakkınız yok, derhal bu sıkıntıyı gidermek durumundasınız; ama, ben şunu söylüyorum: Ciddî araştırmalar yapılmalı ve mutlaka, Samsun, bu kirli havadan, zehirli su içme sıkıntısından kurtarılmalıdır. Mobil santralın, sağlığa mutlak zararlı ve 2003 yılından itibaren meskûn alanlarda kullanılması yasak olan bu 6 numaralı fuel-oille değil, Samsun’a gelişi de, kullanılışı da, geleceği de şaibeli olan -üzülerek söylüyorum, altını çizerek söylüyorum- Mavi Akımdan -var ya o meşhur Mavi Akımımız, denizin altından geliyor- gelecek doğalgazla işler hale getirilmesini umuyor, temenni ediyorum.

Katkılarınızla, Yüce Meclisin bu işe sahip çıkacağına olan inancımı arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Uzunkaya, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi üzerindeki öngörüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 12 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir; hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder