2 Mayıs 2006 Salı

Bafra Tarihi-IV-V



3. ETİLERDEN SONRA
Hititlerden sonra FRIGLER bu çevre hakim oldular . Fakat buna muvaffak olurken , bir hayli hırpalandılar . Zayıf düştüler . Neticede onlar da M. Ö. 676 yılında KİMMER' lere yenildiler ve bu kavim PAFLAGONYA' ya ( Kastamonu , Sinop çevreleri - Bafra dahil -)yerleşti.

Kimmerler çevreye en büyük kötülüğü yapan millet oldu. Kadınlı erkekli her tarafa hücum ettiler. Önlerine çıkan bütün yerleri yağmaladılar, eserleri yakıp yıktılar. M.Ö.652'de büyün Frigya 'yı altüst ettiler,sonunda Gasgarlarla karıştılar.

Bafra , Paflagonya ile beraber M.Ö. 6.yüzyılda bu seferde LİDYALILARIN eline geçti. Ama onlarında hakimiyeti çok kısa sürdü. Zira M.Ö. 546'dan sonra Persler (İranlılar)bu bölgeyi istila etti.

Bölge, M.Ö. 401 senesinde Batı Anadolu hakimi Prens Kiros'un, Pers tahtını ele geçirmek üzere yürüyüşü esnasında fırsattan istifade ederek bağımsızlığına kavuştu.

M.Ö. 47'den sonra ilçe, önce Roma, bilahare de Bizans'ın egemenliğine girdi.


4. AMOZONLAR HAKKINDA EFSANE
         
Bazı yerli kaynaklarda AMOZON adı verilen meşhur savaşçı kadınların KARADENİZ sahillerinde ve THERMODON ( Perşembe Irmağı) kıyılarında yaşadığı bildirilmektedir.

Eski tarihi bilgilerden bahseden bir kısım Yunan kaynaklarında ise bu meşhur ve savaşçı kadınların Samsun çevresinde yaşadıklarına dair malümata rastlanmaktadır.

 Erkeklerden nefret eden kadınlar toplanarak, küçük bir ülke oluşturmuşlar ve kendi aralarında başta kraliçe olmak üzere bir idari kadro kurmuşlardır. En büyük zevkleri savaşmak olan bu kadınlar, iyi savaşabilmek için göğüslerini hep dağlatmışlar ve iddiaya göre, vatanlarına hiçbir erkek ayağı bastırmamışlardır.

 Eski İran'lıların (perslilerin ) dilinde adları AKSHAENA olan ve 2800 yıl evvel Bafra, Çarşamba ve Terme ovalarında yaşadıkları kaydedilen, bugünkü düşünceyle anlaşılması güç olan meşur Amazonların bu kadınlar olabileceği sanılmaktadır...


5. ORTAÇAĞ VE SONRASINDA BAFRA

Bizanslıların çok güçlü oldukları devirlerde Anadolu' muz, onların , hakimiyeti altında idi. AMİSOS (Samsun) ve dolayısıyla Bafra'da Bizans'sa bağlıydı. Üstelik bu mıntıkada büyük faaliyetleri vardı. Öyle ki ; Aminos (Samsun) şehre tam bir papaz yetiştiren merkez haline getirilmiştir. Samsun ve çevresinde etkileri bilahare izah edileceği gibi ta kurtuluş savaşına kadar sürecektir.

İstanbul gibi dünyanın kilit noktasını kendisine başkent yapan bizans; kültürünü yayabilmek ,için varlığını koruyabilmek bütün meşru ve gayri meşru yollara başvurmuştur. Sözde kültürünü yetiştirdiği papazlarla yaymaya çalışmıştır.Fakat bütün bunlar akim kalmıştır.

 Kainatın son peygamberi Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V) ile başlayan İslami hareketin anadoluya nufüz etmesi bir anda yarım adanın siyasi kaderini de değiştirdi.

Nihayet büyük türk hakanı ve selçuklu devlet adamı sultan Alparslan'ı Bizans imparatoru Romen Diyojen'i kendisinden kat kat sayıca üstün ordusuna 26 Ağustos 1071 Cuma günü MALAZGİRT'te büyük bir yenilgiye uğratması Anadolu kapılarının Türk'lere açılmasını sağladı. Bundan sonradır ki her yerde Türk akıncılarının nal izleri görülmeye başladı.

Malazgirt zaferi sıralarında Samsun'dan geçen seyyah TOUR NEFORD; Samsun'u "düz ve etrafı çalılıklarla örtülü küçük bir köy" olarak tasvir edilmektedir.

1071'den sonra Amisos (Samsun) fethi için türk akıncıları bu şehre bir çok akınlar düzenlemişlerse de şehir ancak selçuklu sultanı zamanında Türk hakimiyetine geçmiştir.o zaman Samsun ve çevresinde idaresi 1185 yılında adı geçen sultan oğlu Ruknettin Süleyman şaha verilmiştir.

Anadoluyu kendilerine vatan yapan ve girdikleri yerlerde islam dinini sevdirip benimseten Selçuk'luların bilhassa Bizansa attığı şamar AVRUPA'DA korku ve endişeye yol açtı.

Avrupa devletleri ,Hristiyanların gerilmeye ve darbe yemeye başladığını söyleyerek, kendi aralarında HAÇLI ORDULARI dediğimiz ittifaklar oluşturdular. Başlarına en meşhur kumandanlarını koydular. Amaçları Türkleri ezmek, Müslamanlığa büyük bir darbe vurmaktı.

Ordularını Anadolu'ya yolladılar. Fakat tahmin etmedikleri bir direnişle karşılaştılar.Birkaç sefer yaptılar, Mücadele yıllarca ve göğüs göğüse sürdü Türkler islamı yok etmek ve vatanlarını ellerinden almak isteyen düşmanlarını her defasında bozguna uğrattılar. Üstün mücadeleler vererek, harikalar yarattılar.Böylece düşmanların arzularını, isteklerini kursaklarında bırakarak İslam Alemine yönelen tehlikeyi de bertaraf etmiş oldular.

1214 yılında Anadolu Selçuklu hükümdarı I.İzzettin Keyhavus, Sinop ve Yeşilırmak nehrine kadar olan araziyi ele geçirdi. Dolayısıyla Bafra'da Türklerin eline geçti. Selçuklu Hakanı yerli halkın mal, can ve inanaç hürriyetine dokunmamış, fakat gayet geniş ve verimli olan bu araziye bazı Türkmen aşiretlerini yerleştirmişti. Bütün bu gelişmeler göz önüne alınırsa, Türklerin Bafra'ya yerleşme tarihi 1214 olarak kabul edilir.
       
Fakat o sıralarda bir çok devletleri silip, süpüren MOĞAL afeti, Selçukluları da çökertti 1245 yılında meydana gelen KÖSEDAĞ SAVAŞI maalesef, Moğalların galibiyeti ile neticelendi.

 Akabinde Amisos (Samsun) şehrini de ele geçirdiler.

"1297-696 yılında L-HAN; Giyasüddin Mes'ud'un kardaşı oğlu III.Alaüddiin Keykubad'a Anadolu Sultanlığını verdi. Babası Feramerz; Bizans İmparatorunun zindanında öldükten sonra oğlu Alaüddin Keykubad 296-695 yılına değin İmparatorun yanında kaldı. İmparator bu yıl içinde birleşince bir takım adamları olduğu halde kendisini il-Han 'ın katına yolladı. Keykubad için İl-Han 'dan Anadolu Sultanlığı isteniyordu. İmparator kendi fikrince Selçuk devletini kendi dileğiyle kendi yetiştirmesi bir adamın eline vermiş oluyordu. Vezirliğe Şemsüddin Ahmet Alakuşu, müstevfiliğe Abdülaziz geldi. Yanlarına Anadolu Bakanlığı ayalıgile Bayınçar, Bayçur adında iki kişi takıldı. Zulümler, ezinçler yenileniyordu. Birisi duyup geri dönmek isteyince ondan daha zorbası daha kıyağı geliyordu.Simre, Kastomoni, Samsun, İznik ve Karesi sınırına deyin olan yerler İL-Han katında Gıyasüddin Mes'ud oğlu GAZİ ÇELEBİ'ye verilmiştir. Bu Prens, Karadeniz kıyılarında yanındaki kardaşları , amca oğulları ve başka hısımları ile, durmayıp denizden, karadan kafirlerle dövüşürdü. Ölüncüye değin bu iyi gidişi korudular.Sultan Alaüddin ve bilesince olan MOĞUL Başbuğları halka duyulmamış kötülükler yapıyorlardı. 1299-698 yılında Sülemiş adında biri, bunlara karşı çıktı. Başında büyük bir kalabalık vardı. Bayınçar ile Bayçur, Sülemiş 'in üzerine gittiler. Döğüşte bozuldular ve her ikiside öldü. Sülemiş 'in işi büyüdü. Sultan; İL-HAN 'dan yardım istediysede kış dolayısıyla yardım edilemeyeceği anlaşıldı. Naib Müciruddin Emirşah ile birtakım Selçuk beyleri vasıtta bulunmakta olan İl-Han 'ın yanında idiler. İlk yaz gelince İl-Han, Mücirüddin 'i kendi vekili olarak Anadoluya yolladı, eskisi gibi müstevfi Şerafüddin vezir oluyordu. Her birisine ayrı ayrı buyrultular vererek, Anadolu' ya yolladı. Hepsinin dirlikleri artmış, verecekleri de o derece yükselmişti. Arkalarından Emirçoban 'ı büyük bir ordu ile ülemiş' in üzerine gönderdi, Sülemiş bu savaşlarda bozuldu. Bozgun bir halde Şam' a gitti. Ele geçen adamları öldürüldü. Mücirüddin birtakım askerle Niğde yakınında bulunan Türk Kongur 'un üzerine gitti. Orada ayaklanarak kaleye sığınmıştı. Epeyce zaman dan beri oralarda kalıyordu. Niğde' yi geri alarak, Türk' ü yakaladı ve kapattı. Bundan sonra Seferhisar ' a gitti. Oradada bir türk ayaklanmış, yöresindeki kentleri dağıttı. Bunda sonra Niğde'ye , Aksaray' a gitti. Muinüddin Pervane 'nin torunu MÜHZEBÜDDİN MES'UD baş kaldırmış, BAFRA ve SAMSUN üzerine abanmıştı. Mücirüddin ileri gitmeyerek Mes' udu yumuşaklıkla kandırdı, kızı ile evlendirerek, işi tatlıya bağladı.

      
1300 = 691 yılında İL-Han, kendi adamlarından ikisine SELÇUKLU ÜLKESİNİ yeniden yazmak üzere gönderdi. Düzelmeye yeltenen ülkenin yeniden daha çok yıkılması isteniyordu. Mücirüddin Emir-Şah da buna en büyük yardımcı oluyordu. Anadolu'nun en esen halkı mnağralarda dağ başlarında yırtıcı hayvan gibi sığına bilenlerdi. Sülemiş, Şam'dan Ermeni eli yolu ile dönüyordu. Yanında bir çok ipsiz, sapsız çapulcu vardı. Yağmada en küçük bir eksiklik bırakmıyorlardı. Aâuddin Keykubad, Diyarıbakir'e kaçtı. Orada kazan Han'ın gelmesini bekliyordu. Kazan-Han o sırada Şamlılarla şavaşta idi. Sülemiş, Selçuk Ülkesini kimsesiz görünce, genel talana başladı. Sonunda Kayseri'de ele geçti. Bağlı olarak İL-Han'a göndirildi. İL-Han kendisini öldürttü. Başına toplananlar dağıldılar.


Şam'dan dönmekte olan Kazan-Han'ı Keykubat karşıladı, Han kendisine iyi davrandı, Erzurum'dan Antalya'ya, Diyarıbekir'den Sinop'a değin olan yerleri ona verdi"

Müneccimbaşın'n eserinde yer alan yukardaki satıırlarda da görüldüğü gibi Selçukluların dağılmasından Bafra da büyük ölçüde etkilenmiş, sık sık saldırılara maruz kalmıştır. Bir ara Gıyasüddin Mes'ud oğlu GAZİ ÇELEBİ ve akrabalarının himayesin de kalan ilçe,bilahare, zamanın vezirlerinden Muinüddin Mehmet Pervane'nin torunu MÜHZEBÜDDİN MES'UD'un isyanından etkilenmiştir.

Moğal Hakanı EBU SAİD BAHADIR HAN 1335 yılında, yerine hiçbir varis bırakmadan ölünce, Anadolu üzerindeki hakimiyetleri azalmış ve yer yer Türk Beylikleri doğmaya başlamıştır.

Bunlar içinde Orta Karadeniz'de en meşhurları CANİK BEYLERİ'dir.

Canik Beyleri 5 mıntıka da yerleşmiş 5 aileden ibarettir.

1- Bafra mıntıkasında BAVRA beyleri.
2- Canik,Ladik havalisine sahip Kubadoğulları.
3- Merzifon-Havza sahasına hakım Taşanoğulları.
4- Terme ve Çarşamba havalisine hükmeden Tacüddinoğulları.
5- Ordu-Giresun mıntıkasına hakim Emiroğulları'dır.

Bafra'nın bu dönemindeki geçmişi ile ilgili olarak bize bilgi veren, (BavraBeyliği)'nden iki eser mevcuttur.
      
Bunlardan ilki (Orhan Gazi) zamanına rastlayan devirlerde yazılmış olan ve Fransız TAESCHNER tarafından arapça aslı ile de yayınlanan MESALİK-ÜL-ABSAR-Fİ MEMALİK-ÜL EMSAR'dır. Eserin asıl yazarı ise ŞAHABETTİN ÖNERİ'dir.
    
Eser'de Bafra adına önce KAVYA biçiminde rastlanmaktadır. Fakat yalnız bu havalide değil Anadolumuzun hiçbir tarafında bu isimde bir şehire rastlanmamaktadır.
  
Kavra Beyi olarak gösterilen MURADÜDDİN HAMZA BEY adının; küçültülmüş adı olan MURAD BEY adıyla anıldığını ve onun hakim olduğu yerin Kavya olmayıp, BAVYA olduğu yine Mesalik-Ül Absar, Fi Memelik-ül Emsar'da Kastamonu Beyliği hakkında verilen bilgilerde öğreniyoruz. Bu beyliğin Samsun ve Sinop arasında olduğu, bir hududunun da Keşiş dağına uzanarak, Osmanlı Beyliği sınırlarına vardığı aynı eserde yazmaktadır. Burada dikkat çeken bir nokta vardır; Ömeri'nin Anadolu'dan gelen tacir ve elçilere dayanarak verdiği bilgileri bu son kısmı yanlıştır. Zira burada; Bursa'daki Keşiş Dağı ile Ilgaz Dağlarının Kızılırmağa yakın bir yerindeki Keşiş Dağı, büyük bir yanlışlıkla birbirine karıştırılmıştır.

İlçemizin tarihi ile ilgili bilgiler veren bir diğer eski eser ise, İstanbul Üniverşitesi Türkiyat Enstitüsü yayınları arasında yer alan ve AZİZ ASTERABADİ tarafından yazılan BEZM-ü REMZ adlı kitaptır.

Anadolu'nun bazı yerleriyle beraber, çevremiz ve ilçemizin geçmişine de yer verilen bu eserde Bafra ismini BAVRA olarak görüyoruz. Bavra beyliğinin sınırlarını batıda Kastamonu Beyliği, güneyde Taşanoğulları ve Kubadoğulları, doğusunda ve kuzeyinde ise, Karadeniz çevrelemektedir.

Gene bazı kaynakların belirttiğine göre, bugünkü Bafra'nın 3 km. kuzeyinde, Kızılırmak Nehri kenarında az meğilli bir ova üzerinde kurulmuş olan GÖRÜNDÜ KÖYÜ bulunmaktaydı. Çevresindeki yaylımı, suyu ve bol ormanı ile güzel bir yer olan bu köy ne yazık ki, çeşitli istilalara uğrayarak, zamanımıza kadar varlığını sürdürememiştir. Göründü köyünün; meşrutiyete kadar olan eski mahkeme ilamlarında ismi geçmektedir.

Selçuklular sülalesinden gelen, (İsfendiyaroğulları) na mensub Emir Mirza ve ailesi, o zamanlarda Bavra (Bafra) da bağımsız bir beylik halinde yaşamaktadır. 2000 askere, sahiptir. O günlerde panayır ve pazarlara gelenlerin çokluğu dikkatini çeker ve bugünkü Cami'nin olduğu yerde, Cuma namazı kılınması için ahşap bir cami yaptırır. Etrafında ki koruluk temizletirelek yeni Pazar yerleri, su yollrı açılır ve böylece yeni açılan sahada Göründü Köyü birleşerek şehirleşme başlar.

Günümüzdeki Ağıllar ve Türbe köyü'nün; adı geçen Görüntü köyü üzerinde kurulduğu ihtimali büyüktür. Yukarıda belirttiği gibi söz konusu köy, Bafra'nın 3 km. kuzeyinde ve Kızılırmak kıyısında bulunuyordu. Aziz Asterabadi tarafından yazılan Bezm-ü Remz'de de Emir Mirza ailesinin Bafra'nın 3-4 km. kuzeyinde ve Kızılırmak kenarında yaşadığı, taundan (veba) ölen aile efradı için miladi 1381, (hicri 783) yılında burada bir türbe yaptığı anlaşılmaktadır.

Bugünkü köyün;ismi bu aile kabristanlığından aldığı bir vakıadır.

Bu durumda, eserler de belirtilen mevkii ve uzaklık nazarı dikkate alınırsa, eski GÖRÜNTÜ köyünün bu günkü TÜRBE ve yakını bir yer olması kuvvetle muhtemel gözükmektedir.

Emir-Mirza ailesinin ileri gelenlerinin hastalıktan ölmesi ve Hasan beyin ölümünden sonra, yerini tutacak kudrette birinin bulunmaması, Bavra (Bafra)'nın Candaroğlu İSFENDİYAR BEY adına işkaline yol açar. Ve İsfendiyar'ın küçük oğullarından HIZIR BEY buraya gönderilir.

Hızır bey cesur bir insandır.

Gözlerini Caniğin diğer kısımlarına bilhassa Samsun'a diker o yıllarda iki Samsun vardır: Bunlardan birincisi; öteden beri Cenevizlilerin elinde bulunan "GAVUR SAMSUN" diğeri de, "MÜSLÜMAN SAMSUN"dur.

Hızır Bey, çok geçmeden Müslüman Samsun'u ele geçirir. Tacuddin Oğulların'dan Alparslan oğlu HASAN BEY'le anlaşarak O ona Samsun hakimi CÜNEYD BEY'i öldürtür ve Samsun'a yerleşir.

Fakat çok geçmeden OSMANLI PADİŞAHI BİRİNCİ MEHMET Rum Beylerbeyisi BİÇEROĞLU HAMZA BEY'i "Gavur Samsun'u"üzerine gönderir. Kendiside,"Müslüman Samsun'u" ele geçirir. Öte tarafta Hızır Bey'de, Anadolu'da dirlik ve düzeni ihdas etmek için hareket halinde olan Osmanlı Sultanını istikbal edip kaleyi kan akıtmadan O'na teslim eder.(H.821-M.1418)Bu davranışı Padişah I. Mehmet'in hoşuna gider. Karşılık olarak kardeşi Kasım Bey gibi kendisinin de Osmanlı hizmetine girmesi teklif edilir. Fakat Hızır bey o tarihte kardeşi ile olan dargınlığını ihsas ederek özür diler.

 Böylece Canik havalisi, ŞAHSADE MURAD BEY'in Amasya vilayetine ilhak olur.

İsfendiyaroğlu Hızır Bey, tekrar Bavra (Bafra)'ya döner. Ve burada ölür. Mezarı bugünkü Hasırlı (Mardar) köyünde Kümber Tepe mevkiindedir.


1460 yılında Sinop kalesini fetheden, Fatih'in kumandanlarından Mahmut Paşa, Bafra'yı da tamamen ve kesin olarak Osmanlı topraklarına kattı.

Ve Bafra, o tarihten itibaren Osmanlı İmparatorluğunun bir kaza merkezi olarak idare edilmeye başladı. Zamanında, tarım, meyvacılık, bilhassa hayvancılık bakımından oldukça gelişmişti. Kışın Ordu-Perşembe ve Karagöl yaylalarından inen koyun sürülerini barındıran ilçe, bilhassa cins at yetiştiriciliğiyle de ün yapmıştı. Öyle ki,Fatih Sultan Mehmet'inatı ile Yavuz Sultan Selim'in meşhur yağoz atı burada seçilmişti.

Bafra 1600 yılları sıralarında gittikçe gelişir. Nüfusu da artar. Evleri ahşaptır. İki camii, iki de hamamı vardır. Bu hamamlardan biri ile (Eski Hamam dediğimiz Şifa Hamamı), bir camii (Büyük Camii dediğimiz Camii Kebir) halin bütün özelliklerini muhafaza ederek durmaktadırlar.

Meşhur Türk Seyyahı Evliya Çelebi yazdığı ünlü "Seyahatname"sinde o günün Bafra'sı ile ilgili olarak , kısada olsa, aynen şunları kaydetmektedir.

"Evsaf-ı Bafra, Canik Sanacağı halinde subaşılıktır. 150 akçalı mamur ve kuralı biri kazadır. Başlıca bir serdarı vardır.

Samsun'un cenubi garbisinde ve bir merhale mesafede vakidir. Karadeniz'le Bafra'nın arası iki fersahtır. Kızılırmak (Güney abad) nahiyesinden biri gelip Bafra'nın grab tarafından geçer. Bafra kurbünde, bu nehrün üzerine çam direkliriyli-e bir cisr-i azim bina edilmiştir ki, kavsi kuzeh gibi manazara-i ibret mümundur.

Bafra'nın iki camii, iki hamamı ve bir şuk-i muhtasarı vardır. Haneleri serapa ahşaptır. Oradan Samsun'a vardık."

Kısaca ifade etmek gerekirse, Bafra; Kızılırmağın meydana getirdiği delta üzerinde olması, münbit ve düz araziye sahip bulunması, sınırları içindeki Liman gölü vs. gibi karakteristliğiyle yerli, yabancı birçok milletin dikkatin celbetmiştir.

Miladi 100 yılları sonlarında Mısır'daki (KÖLEMENLER)'LE, Rusya- Kıpçak'taki ALTINORDU DEVLETİ arasında en kısa yollardan biri üzerinde olduğu için, bilhassa ticareti ziyadesiyle gelişmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder