5. Alfabe
Konusu:
Peçenek Türkçesi ile ilgili diğer ele alınması
gereken konu, her halde alfabe olsa gerektir. Günümüze ulaşan dil
malzemelerinden anlaşıldığına göre, Peçenekler Runik yazısını kullanmışlardır.
Ele geçen metinlerde kullanılan harfler, tam bir alfabe oluşturmamızı
engellemektedir. Fakat harfler şekil bakımından açık bir biçimde Runik yazısını
ortaya koymaktadır. Hatta gelişmiş bir edebî metin olarak değerlendirdiğimiz
Göktürk alfabesi ile en az üç harfin ortak olduğu açıktır. Diğer pek çok şekil
birbirine benzemektedir, ancak harf olarak karşılıkları farklıdır[60].
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Suşehri'nin Sarıyar
Yaylası'nda bir taş üzerinde Runik yani Köktürk alfabesiyle yazılmış metin
bulunmaktadır[61]. Peçeneklerin Runik yazısını kullandıkları ve Suşehri'nde
Peçenek isimli köy olduğu dikkate alındığında kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Sarıyar
yaylasındaki bu yazı büyük bir ihtimalle Peçenekler tarafından yazılmıştır.
6. Ticaret Hayatı:
Trabzon ve çevresinde ticaret hayatı büyük oranda
yörede yaşayan Hristiyan Türkler tarafından yürütülmekteydi. Çeşitli
bölgelerden gelen tacirler; getirdikleri malları yörede yaşayan Hazar, Bulgar
ve Peçenek Türklerinin ürettikleri mallarla değiştirirlerdi[62]. Trabzon
Rumları kaynaklarında bazı zanaat ve meslek isimlerinin Türkçe kelimelere Rumca
ekler getirilerek yapılması diğer bir delildir[63].
Trabzon ve çevresinde yüzyıllar boyunca ticaretin
Türklerin elinde olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli bölgelerden gelen tacirler;
getirdikleri malları yörede yaşayan Hazar, Bulgar ve Peçenek Türklerinin
ürettikleri mallarla değiştirirlerdi[64].
Trabzon Rumları kaynaklarında bazı zanaat ve meslek
isimleri şu şekilde geçmektedir: tzakas (T. ocak) "ocakçı", tzoukalas
(T. çuval) "çuvalcı"; kalkanas (T. kalkan) "kalkancı",
tilantzes (T. tilenci / dilenci) "dilenci". Ayrıca şehrin muhtelif
yerlerine meydan ve pazar isimleri verilmişti[65].
Karadeniz Bölgesi'ndeki Peçeneklerin izleri elbette
bu kadar değildir. Ancak Peçenek Türklerinden günümüze pek az şey ulaşmış, bu
olumsuzluk ise mukayese yapmamızı ve tespitlerimizi zorlaştırmaktadır.
Peçeneklerin bölgedeki izleri konusundaki çalışmalarımız dokuma, mimarlık, yer
isimleri, ağız özellikleri başta olmak üzere pek çok konuda devam etmektedir.
7. Canik İsminin Kaynağı:
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki Canik isminin
kaynağı Peçenekler olmalıdır. Canik kelimesinin etimolojisini yapmak için pek
çok ilim adamı çalışmalarda bulunmuş, fakat bir sonuca ulaşamamışlardır.
peçenek, bol- > ol- fiilinde olduğu gibi, ön seste ünsüz düşmesiyle önce
ecenek, daha sonra da günümüzde yürürlükte olan canik biçimine gelmiş gibi
görünmektedir.
8. Peçenekler ve Trabzon Devleti:
Canik bölgesinin hemen hemen Trabzon Devleti'nin
sınırları ile eşit olduğunu yukarıda söylemiştik. Bu bir tesadüf olabilir mi,
değerlendirmek gerekir:
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki
Bizanslılar, 523'te İncil'i Türkçeye çevirtip Türkleri Hristiyanlaştırmaya
başlamıştır[66]. Hristiyanlaştırılan Türklere daha sonra yine İncil vasıtasıyla
Grekçe ve başka diller öğretilmiştir.
1204'te, IV. Haçlı Seferi sırasında Lâtinler
İstanbul'u işgal edip burada bir Lâtin İmparatorluğu kurmuşlardır. Halaları
Gürcü Kraliçesi Thamara'nın yardımı ve Thamara'nın emrinde bulunan Kıpçak/Kuman
ve Peçenek ordusunun gücüyle, Komnenos Ailesi'nden Aleksios Komnenos ve David Komnenos kardeşler Trabzon
ve çevresine hâkim olup Trabzon Devleti'ni tarih sahnesine koymuşlardır.
Şimdiye kadar incelediğimiz kaynaklarda İstanbul'dan Trabzon ve çevresine nüfus
ve asker getirdiklerine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Selçuklu
orduları Haçlılarla mücadele edebilmek için bütün gücüyle Anadolu'nun batısında
bulunduğundan, son derece sınırlı askeri olmasına rağmen Komnenos kardeşlerin
geçici bir süre sınırlarına Giresun, Ordu, Ünye, (Samsun hariç), Sinop, Amasra
ve çevrelerini de dahil etmişlerdir. İstanbul'dan muhtemelen yalnız gelen
Komnenos kardeşler Karadeniz Bölgesi'ni kendilerine bağlamaları; ordularının ve
Karadeniz Bölgesi nüfusunun büyük bir bölümünün Peçenek, Kuman/Kıpçaklar ve
diğer Türk boylarından oluşmasından kaynaklanmıştır[67]. Trabzon Devleti'nin
dikkate değer bir nüfusu ve gücü olmamasına rağmen 1461'e kadar ayakta
kalmasının sebebi, Trabzon Kalesi'nin sağlamlığı, gelişmeleri iyi takip ederek
kurnazca davranmaları ve çevre Türkmen beylerine kız vermek yoluyla
sağladıkları akrabalık ilişkileridir.
Bryer'in verdiği bilgilere göre 1366'da III. Aleksi,
2000 yaya ve süvarilerden oluşan kuvvetlerle Maçka'ya bağlı Fikanoy'a (bugünkü
Ocaklı köyü) sefer düzenler. 1367'de Chaldiya'ya kadar ilerler[68]. Bu
seferlerin amacı güneyden Trabzon'a 30-40 km 'ye kadar yaklaşan Türkmenlere göz dağı
vermektir[69].
Bütün bunlar göstermektedir ki Trabzon Devleti,
coğrafya bakımından, sadece Trabzon ve il merkezine yakın çevresine hâkim idi.
Bu devlete, abartmalı bir biçimde, Trabzon Rum
İmparatorluğu denmesinin sebebi, Bizans İmparatoru iken Trabzon'da bir devlet
kuran Komnenos Ailesinin lâkabının imparator olmasından kaynaklanmaktadır.
Trabzon'un Osmanlı topraklarına katılmadan önceki
nüfusu, bu bölgede mevcut olan devletçiği Trabzon Rum İmparatorluğu ismiyle
ananları daha tedbirli olmaya zorlamaktadır. Trabzon'u 1436-1438 yılları
arasında ziyaret eden İspanyol Seyyah Pero Tafur, yukarıda da söylendiği gibi,
şehir nüfusunun yaklaşık 4.000 kişi olduğunu yazmaktadır. Anthony Bryer ise
4.000 veya 5.000 kişi civarında olabileceği düşüncesindedir[70].
Tahrir defterlerindeki kayıtlara göre 1486-1583
yılları arasında başka yerlere gönderilen Hristiyan nüfusu yaklaşık 2.500'dür[71].
Dolayısıyla 16. yüzyılın sonlarına doğru Rum nüfusu birkaç binle ifade
edilebilecek duruma gelmiştir.
1486 yılında tutulan tahrire göre, vergi verenlerin
veya babalarının isimleri Türkçe olanların Türkçe isimli olması dikkat çekecek
kadar çoktur. Bunların önemli bir kısmı gayrimüslimdir: Aslan, Turukan,
Bahtiyer, Balaban, Bali, Cihan, Çelebi, Devletbâd, Doğan, Emir Ali, Emir Azad,
Emir Cihan, Emir Hatun, Emir Melik, Fındık, Halife, Hızır, Hoca Ali, Hoşoğlan,
İnayet, İskender, İvaz Melik, İvaz Şah, Kaplan, Karaca, Karaman, Kerâmeddin,
Kerem, Kirazi, Koç Bey, Kurd, Mercan, Millet, Murad, Mülük, Pandar, Said, Sultan,
Şah Melik, Şemseddin, Şermerd, Tengrivermiş, Tura Bey, Turali, Turasan, Yusuf,
...Aynı tarihlerde yörede Karamanlı, Kuman ve Çıtak gayrimüslim aileler
oturmaktaydı[72].
1515 yılında gayrimüslimlerden vergi verenlerin
bazılarının isimleri şöyledir: Ağa, Arslan, Aslan, Balaban, Bali, Bayezıd,
Budak, Çelebi, Emir Ali, Gümüş, İskender, Kara Ali, Karaca, Karaman, Karagöz,
Kirazi, Murad, Oruç, Rüstem, Sıdkı, Süleyman, Şerafeddin, Şirmend,
Tengrivermiş, Timur, Turak, ... Bu tarihte yalnızca Of'ta 28 hane Balabanlar,
36 hane Kavalar, 7 hane Hart, 3 hane Haldi yaşamaktadır. Tahrir defterinde
çeşitli ilçelerde çok sayıda Kuman ailesinin yaşadığı açıkça belirtilmiştir[73].
Rum olduğu düşünülen köylülerin isimleri ise
şöyledir: Papas Balaban, Kalokir Balaban, Manol Balaban, Yani Turak, Konstantin
Çorik, Olip Çorik, .... Bu isimlerin biri Hristiyanlığa, diğeri çeşitli Türk
boylarına aittir. Dolayısıyla bu isimler Trabzon'un fethinden önce yöredeki
insanların Hristiyan Türkler olduğunu ortaya koymaktadır.
Coğrafyacı Dimeşkî (ö. 727/1327); Sinop, Trabzon ve
çevresini tanıtırken bu yörede konuşulan dilleri Türkçe, Arapça, Farsça ve
Ermenice olarak saymıştır. Rumca veya Helenceden bahsetmemiştir.
Belirleyebildiğimiz kadarıyla, Trabzon ve çevresinde Rumca yazılmış dikkate
değer anıt veya yazılı kitabeye de rastlanmamıştır. Bu, Trabzon il merkezinde
bile Rumcanın anlaşma dili olmadığının bir delili olsa gerektir[74].
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'nde araştırma yapan
batılı bilim adamları, Türkçeyi yeteri kadar bilmediklerinden veya
çözemedikleri bütün yer isimlerini kasıtlı olarak Yunanca kabul etmek gibi bir
bataklığa saplanmışlardır. Araştırmacı Haşim Albayrak, Karadeniz Bölgesi'nde
bulunan yaklaşık 2500 köy ismini Fener Rum Lisesi Müdürü Niko Mavridis'e
incelettirmiş, adı geçen şahıs yalnızca 7-8 köy isminin Yunanca olduğunu
onaylayabilmiştir. Mavridis’in Rumca olarak altına attığı yer isimlerinin
arasında Alano, Korkut ve Yavan gibi Türkçe kelimeler de bulunmaktadır.[75]
Yaklaşık on yıldır bölgede saha araştırması
yapmaktayız. Trabzon il merkezinin dışında tek bir Rum mezarlığına bile
rastlanmamıştır.
Trabzon, 1204'te Trabzon Devleti kurulana kadar,
yukarıda da açıklandığı gibi, çeşitli Türk boyları tarafından Türk vatanı
yapılmış idi. Trabzon Devleti kurulduğunda halkı yine, sahildeki birkaç küçük
ticarî koloni hariç, Türk idi. Trabzon Rumları sur içerisinde ve şehir
merkezine yakın yerleşim yerlerinde yaşamaktaydılar.
Trabzon Türkler tarafından Osmanlı topraklarına
katıldığında başkomutanları Altemur isimli bir Türk idi. Orduları Kuman /
Kıpçak, Peçenek ağırlıklı olmak üzere Türklerden oluştuğu anlaşılmaktadır.
Kaynaklardan anlaşıldığına göre çevredeki Müslüman Türkmen beyliklerine karşı
savaşanlar Hristiyan Türkler idi.
Bütün bunlardan daha ilgi çekici olanı kiliselerin
tuttukları kayıtlarda açıkça görülmektedir. Trabzon Rumlarının önemli bir dinî merkezi
Maçka Vazelon Manastırı'dır. Bu manastırda bulunan kilise kayıtlarında Rumca
isim % 47.3'tür[76]. Bu yöredeki Türklerin Hristiyan olduktan sonra çoğunlukla
Rum isimleri aldığı kayıtlarda sabittir. Bu durum da göz önüne alındığında,
Trabzon Rum Devleti döneminde bile, kilise gibi bir kurumda Rum kökenli insan sayısının tahminen % 25-30
civarında olması, gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır.
Şehirdeki
ticaret hayatında ve kilise kayıtlarında Hristiyan Türklerin sayısının yüksek
olması dikkate alındığında, fetihten önce bölgedeki Rum nüfusunun tamamının
4.000’den çok daha aşağı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Osmanlılar halkı dinlerine göre vasıflandırdığı
için Hristiyan Türkler devlet içinde ayrı bir grup sayılmış, dolayısıyla
Hristıyan Türkler, Hristiyan olan başka milletlere kendilerini daha yakın
saymışlardır. Batılı Devletler ve Rusya bunu iyi değerlendirip bölgedeki
Hristiyan Türklerin kimliğini belirlemiş, onları hep kendi çıkarları
doğrultusunda kullanmıştır. Özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren
bölgedeki Hristiyan Türkleri, soydaşlarına karşı kışkırtmış, büyük çaplı
huzursuzluklar çıkarılmıştır.
Selçukluları Malazgirt Savaşı'nda karşılayan Bizans
ordusu içinde Kuman / Kıpçak ve Peçenek askerlerinin önemli bir yer tuttuğu
bütün tarih kitaplarında açıkça belirtilmiştir. Bu durum o devirde Anadolu'nun
büyük bir bölümünde Türklerin oturduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder