Bir Coğrafi Bölge Olarak "Canik"
Tarihi Alt Yapısı
/Necati Demir
Giriş:
Şimdiye kadar tam bir biçimde çözülememiş yer
isimlerinden biri Canik'tir. Canik günümüzde Canik dağları ile bilinmektedir.
Canik dağları; Samsun'un güneybatısından, Kızılırmak vadisinden başlayıp
Ordu’nun doğusundan akan Melet ırmağına kadar 180 km boyunca uzanır. Güney
sınırı yaklaşık 60 km
olup Kelkit ırmağında biter. Oltu
Dokuzdeğirmen, Tunceli ili Mazgirt'in Aydınlık, Samsun merkez Çatalçam
köylerinin eski ismi Canik'tir. Van merkez Gedikbudak köyünün daha önceki adı
Canikli, Sivas ili Yıldızeli ilçesi Esençay köyünün bundan önceki ismi
Canikdere, Samsun ili Bafra ilçesi Uluağaç köyünün eski adı ise
Canikliyurdu'dur[1].
1. Tarihî
Kaynaklarda Canik:
Canik kelimesinin ilk geçtiği metinlerden birisi,
belki de ilk kez geçtiği Türkçe metin 1244-45'te kaleme alınan
Dânişmendname'dir[2]. Canik kelimesi eserde 25 kez geçmektedir[3]. Bu eserdeki
tasvirlere göre Canik'in sınırları şöyledir: Kuzeyinde Karadeniz, batısında
Samsun, güneyinde Karakuş (günümüzde Ordu iline bağlı Akkuş ilçesi), doğusunda
Trabzon ve Bulgar Dağları[4] bulunmaktadır.
Selçuklular 1214'te Sinop'u topraklarına
katmışlardır. İbni Bibi, Trabzon Tekfuru Kir Aleksi'nin 1214'te Sinop'a
saldırmasını[5] anlatırken: "Canik hükümdarı Caniti[6] asker ve cephane
dolu kadırgalarla Sinop'a saldırmak için geldi."[7] demektedir[8].
Osmanlılar, Trabzon Devleti’ne bağlı olan bölgelere
Canit, Mülk-i Canit; Trabzon Devleti’ni yönetenlere de Tekfur-ı Canit, Melik-i
Canit, Canitî adı vermişlerdir.
Osmanlı Devleti zamanında, XV-XVI. yüzyılda Orta
Karadeniz Bölgesi'nde, sınırları Bafra'nın batısından başlayan, Samsun Merkez,
Kavak, Salıpazarı, Terme, Çarşamba, Ünye'yi içerisine alan ve Fatsa ile
Perşembe arasından denize dökülen
Bolaman Irmağı'na kadar uzayan
coğrafyada Canik Sancağı bulunmaktaydı[9].
Kâzım Dilcimen Canik Beyleri adlı eserinin
girişinde Canik'in sınırlarını; Trabzon'dan bugünkü Samsun vilayetinin batı
sınırı olarak göstermiştir. Güneyde ise Amasya ve Tokat il merkezlerine kadar
uzandığını belirtmiştir[10].
1397-98'de kaleme alınan Bezm u Rezm'de Kadı
Burhaneddin'in Canik'ten (Canit) gelecek hırsız ve haramilerin geçişini
engellemek için Kelkit ırmağı üzerindeki Palasân köprüsünün[11] iki yanına burç
yaptırdığı kayıtlıdır[12].
A. Bryer, Canik isminin Kafkasya'dan göçüp VI.
yüzyılda Çoruh boylarına yerleşen Çan kavminden değil, Chani'den geldiğini
söylemektedir. Ona göre Çanlar Lazlarla akrabadır. Chaneti, Lazistan demek olup
Batum ile Trabzon arasındaki coğrafyanın adıdır. Trabzon ile Samsun arasına
Canik denilmesinin sebebi ise bu bölgede de Chanilerin yaşadığı sanılmasından
dolayı imiş[13].
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'nde saha
araştırmalarımız sırasında Canik'in sınırlarını tam olarak belirlemek için özel
bir çalışma başlattık. Sinop'tan Trabzon ili Çaykara ilçesine kadar sahil kısmına
Canik (>Cenik), yüksek yörelere ise Yayla denmektedir. Yani bölge insanları
yazın yaylaya çıkmakta, güzün güzleğe inmekte, kışın ise Canik'te yaşamaktadır.
Bütün bu bilgilerin ışığında Canik Bölgesi'nin
sahil boyunca, doğuda Trabzon Rize il
sınırından başlayıp, Canik Dağları da dahil olmak üzere, Sinop yakınlarına
kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Güney sınırı ise Kelkit ırmağıdır.
Sınırlarını kabaca çizdiğimiz bu bölge, aşağı
yukarı 1204'te kurulan ve batılı tarih araştırmacılarının abarttığı, Türk
tarihçilerinin de batılıların dümen suyuna girerek Trabzon Rum İmparatorluğu
diye adlandırdıkları devletçiğin sınırları gibidir.
3.
Canik-Peçenek Bağlantısı:
Karadeniz Bölgesi, tarih içerisinde pek çok Türk
boyu için ya yerleşim yeri ya da geçiş coğrafyası olmuştur[14].
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ne Oğuzlardan önce
Hunlar, Karluklar, Macarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Uzlar, Kumanlar / Kıpçaklar
ve diğer Türk kavimlerinin gelip yer yer yerleştiği bilim dünyasının bildiği
bir gerçektir. Peçenekler'in de Karadeniz Bölgesi'ne önemli bir nüfusla gelip
yerleştiği anlaşılmaktadır.
A. Bryer,
VI. yüzyılda Kafkasya kökenli Çan kavminin Çoruh boylarına gelip yerleştiğini
söylemektedir[15]. Bryer'in bahsettiği bu Çan kavmi Peçenekler olmalıdır.
Bu konuyu açıklığa kavuşturmak için Peçeneklerin
tarihine bir göz atmak gerekmektedir:
Oğuz Destanı ve İran destanlarındaki rivâyetlere
göre Peçenekler, M.Ö. VII. yüzyılda Oğuzlar ve Alanlarla, Sakalar hâkimiyeti
devrinde beraber yaşamaktadır. Efrasiyab'ın babasının veya dedesinin adı Beşenk'tir[16].
Peçenek ismi büyük bir ihtimalle bu şahıstan gelmektedir.
Yazılışı 1072-73 yılında bitirilen Dîvânü Lügati't
Türk'te Peçenekler; Becenek ve Peçenek şeklinde yazılmış, Bizans ülkesine en
yakın boy olarak tanıtılmıştır[17]. Peçenek, Bulgar ve Süvarların dillerinin
bir Türkçe olduğu ifade edilmiştir[18]. Eserin bir başka yerinde Beçeneklere
Rum yakınlarında oturan bir topluluk olarak yer verirken yine aynı sayfada
Oğuzların bir boyu olarak göstermiştir[19].
4.
Karadeniz'in Güneyinde Peçenekler ve Canik:
Karadeniz Bölgesi'nde Peçeneklerin bulunduğuna dair
delillerin en önemlileri; tarihî kaynaklar, yer isimleri, ağız özellikleri ve
ticaret hayatı ile ilgili bilgilerdir:
4. 1. Tarihî
Kaynaklar:
X. yüzyılda Peçeneklerin Trabzon ve çevresinde ticaret
hayatta etkili oldukları; Müslüman tacirlere kürk, deri eşya, keten ve dibâ
kumaşı sattıkları bilinmektedir[20].
Türkiye'nin önemli bir kısmını Türk vatanı hâline
getiren Danişmendliler, Karadeniz sahillerine inme mücadeleleri verdiği 1070'li
yıllarda, farklı zamanlarda ve farklı yerlerde en az üç kez Peçeneklerle
karşılaşırlar. Bunlardan ilki Tatis / Tzatis[21] ve onun yönettiği Peçenek
ordusudur.
Tokat, Selçuklular tarafından alındıktan sonra
Karadeniz (Canik) yönünden gelen bir ordu tarafından kuşatılır. Bu ordu,
Dânişmend Gâzi komutasındaki Türk ordusu tarafından yenilir ve pek çoğu
kılıçtan geçirilir. Sekiz bin asker de esir alınır. Esir alınan ordunun
komutanının ismi Tadık'tır[22]. Tadık bir Türk ismi olup Orhun Abideleri'nde de
geçmektedir[23]. Bu tarihlerde Canik ve çevresinde Peçeneklerin yaşadığı kesin
olduğuna göre bu komutanın Peçenek Türkü olma ihtimali çok yüksektir.
1100 yılında Fransız, Alman ve Lombardlardan oluşan
Haçlı ordusu Kudüs'e gitmek üzere İzmit'te toplanır. Fransız ve Almanlar, en
kolay yolun Anadolu'nun güneyi olduğu fikrindedirler. Lombardlar ise bir yıl
önce esir alınıp Niksar zindanlarında bulunan Bohemond'u kurtarmak için
kuzeyden gidilmesi gerektiği görüşündedirler. Fransız ve Almanlar, Anadolu
içlerine girildiğinde Türkler tarafından perişan edileceklerini bildirirler.
Bunun üzerine Bizans İmparatoru Canik'te bulunan Peçenek Komutan Tatis/Tzatis'i
haçlı ordusuna kılavuzluk yapması için İzmit'e davet eder[24]. Tatis/Tzatis beş
yüz Peçenek askeriyle İzmit'e gelir ve Haçlılara rehberlik eder. Tatis/Tzatis
ve askerlerinin Peçenek olduğu ilim alemince kabul edilmiş bir gerçektir[25].
Tatis ve Peçenek askerlerinin rehberlik ettiği
Haçlılar, Amasya yakınlarında bir ovaya ulaşıp konaklarlar. Selçuklu ve
Danişmendlilerden oluşan Türk ordusu bir gecede Haçlıları dağıtır. Haçlılar çok
büyük kayıplar verirler[26]. Tatis ise kaçmayı başarır.
Tatis'in beş yüz askeri olduğu dikkate alındığında,
1100 yılında Canik civarında en az on bin Peçenek nüfusunun bulunduğu
rahatlıkla söylenebilir.
Dânişmend Gâzi 1105'te Canik'i fethetmeye giderken
Aybastı ilçesine bağlı Perşembe yaylasında ordusuyla beraber Canik ordusu
tarafından pusuya düşürülmüş ve altı bin askeriyle birlikte şehit olmuştur[27].
4. 2. Yer
İsimleri:
Türkiye'nin pek çok yerinde Peçeneklerle ilgili yer
ve aşiret isimleri bulunmaktadır. Bu isimlerin yoğunlaştığı bölgeler; Maraş ve
Halep civarı, Ankara çevresi,[28] Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'dir[29].
Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Peçeneklerle ilgili yer
isimlerinin Trabzon yöresinde özellikle Çaykara ilçesinde diğer yörelere göre
daha fazla olduğu hemen dikkat çekmektedir: Nefs-i Paçan (>Maraşlı
köyü-Çaykara), Mezra-i Paçan (>Taşgedik-Çaykara), Paçan (>Koldere
Çaykara), Şinek Paçan (Ataköy'de Mahalle-Çaykara). 1515'te tespit edilebilen
köy sakinlerinden birinin ismi Yani Turak'tır[30]. Çaykara ilçesine bağlı
Şahinkaya köyünün eski ismi olan (ç->ş- değişmesiyle) Şor, Peçeneklerin bir
boyu olup[31] tarih içerisinde Hakasya, Gorno Altay Özerk Cumhuriyeti
Kazakistan, Ukrayna, Gürcistan'a dağılmıştır[32]. Hayrat'a bağlı Korkut köyünün
adı (1876'da Of'a bağlı), Korkut isimli Peçenek bir başbuğunun isminden[33]
gelmektedir[34].
1515'te Of'un Paçan karyesinde Konstantin Çorik,
Bindari Çorik ve Olip Çorik isimli şahıslar bulunmaktadır[35].
Bunlardan Orta Karadeniz Bölgesi'nde, özellikle
Ordu'da ve Sivas'ın kuzeyinde bulunan Peçeneklerle ilgili yer isimleri de çok
önemlidir.
Ordu'ya bağlı Ulubey ilçesinin Kumanlar köyünde bir
mevkinin ismi Beceneklü / Peçenekli / Puçuklu'dur. Yine aynı köyün bir
mahallesinin ismi Karsantı / Karsantu[36] kelimesinden bozulmuş olan
Karsatın'dır. Kumanlar köyünün hemen sınırında (Turak>)[37] Durak köyü yer
almaktadır. Kumanlar, Peçenek ve bir Peçenek komutanı olan Durak / Turak
isimlerinin aynı mekanda iç içe bulunması dikkat çekici bir durumdur.
Fatsa'nın bir köyünün ismi ise Bacanak'tır. Bilinen
akraba adıyla da ilgili olabilecek bu ismi tedbirle ele almak gerektiği
açıktır. Fakat tarihi belgelerde Peçenek isminin çoğunlukla "B" ile
başlamasından dolayı Peçeneklerle ilgili olması da ihtimal dahilindedir.
Sivas iline bağlı Suşehri ilçesinde Peçenek isimli
bir köy mevcuttur. Bu köyün yakınlarında, Suşehri'nin Sarıyar Yaylası'nda bir
taş üzerinde Runik yani Köktürk alfabesiyle yazılmış metin bulunmaktadır[38].
Ordu yöresi ile ilgili tutulmuş 1455 tarihli Tahrir
Defteri'nde bugün Karagöl olarak bilinen Karakölos isimli bir arazi yer
almaktadır[39]. Karakölos'un ilk şekli büyük bir ihtimalle Karaköl olmalıdır.
Daha sonra Rumca -os eki eklenmiş ve kayıtlara böyle geçmiştir. Fakat bu ismin
Peçenekler mi yoksa başka bir Türk boyundan mı geldiğini şimdilik belirlemek
güçtür.
Batı Rumeli ve Kuzeydoğu Anadolu'daki çok sayıda
köyün aynı isimde olması dikkat çekicidir[40]. Batı Rumeli'de çok sayıda
Peçenek Türkünün yaşadığı dikkate alındığında Karadeniz Bölgesi ile olan bu
ortaklık çok önemli hâle gelmektedir[41].
4. 3. Dil
Özellikleri[42]:
Peçenek Türkçesi konusundan bahseden en eski kaynak
her hâlde Dîvânü Lügati't Türk'tür. Kaşgarlı Mahmûd, eserin yazıldığı zamanda
Türk dünyasının sergilediği durumu anlatırken, yukarıda da belirtildiği gibi,
Peçeneklerin Bizans'a en yakın Türk boyu olduğunu, Kıpçaklarla komşu
olduklarını söyler[43]. Bu durum XI. ve daha önceki yüzyıllarda Peçenek
Türkçesi ve Kıpçak Türkçesinin birbirine çok yakın olduğunun işareti konusunda
önemli bir ipucudur. Eserde fail konusu işlenirken verilen bilgide, Kıpçak ve
Peçeneklerin fiil köklerine -daçı/-deçi eki getirerek fiillerden fail
yaptıklarından bahsedilmiştir. Örnek olarak bardaçı (varıcı), turdacı (kalkıcı)
kelimeleri verilmiştir[44]. Dîvânü Lügati't Türk'e göre zaman, mekân ve âlet
ismi yapımında da kural Kıpçak Türkçesiyle ortaktır: bu ya kurgu ogur ermes
(Bu, yay kuracak vakit değildir), bu turgu yer ermes (Bu, duracak yer
değildir), bu tag agku ermes (bu dağa çıkacak vakit değildir), ol bizge kelgü
boldı (Onun bize gelme zamanı oldu), yegü neng (yenilecek şey), örneklerini
vererek Peçenek ve Kıpçak Türkçesinde bu kuralın ortak olduğunu anlatır[45].
Peçeneklerle Kuman/Kıpçakların aynı dil
özellikleriyle konuştuğunu Anne Komnen de bahsetmektedir[46]. Németh, bu
benzerlikler üzerine çalışmış, fakat net bir sonuca ulaşamamıştır[47]. Bununla
birlikte Peçenek Türkçesinin günümüze ulaşan birkaç kelimesinden hareketle
Peçenek Türkçesiyle Kıpçak Türkçesinin bazı özelliklerinin ortak olduğunu
ortaya koyabilmiştir[48].
Aynı zamanlarda, yakın coğrafyalarda yaşamış, pek
çok münasebeti bulunan iki Türk boyunun dillerinin birbirine çok yakın olması
gayet normaldir.
4.3.1. y->c- Değişmesi: Kıpçak Türkçesinde,
dolayısıyla Peçenek Türkçesinde[49] düzenli ses olaylarından biri de kelime
başındaki y->c- değişikliğidir[50]. Eski Türkçede y- ile başlayan pek çok
kelime Kıpçak Türkçesinde, dolayısıyla Peçenek Türkçesinde c- ile
başlamaktadır: cemiş (CC) (<DLT yemiş), cıy- (CC) "yığma",
toplamak", cıgıl-/cıhıl-/cıkıl- (CC) (<DLT yıkıl-), cıl (CC), (<DLT
yıl), cılan (CC) (<DLT yılan), cırt- (CC) (<DLT yırt-), cogda (<DLT
yogdu) "deve yünü".. Bu durum Peçenek Türkçesi için de
geçerlidir[51].
Oğuz Türkçesinin önemli özelliklerinden biri,
kelime başında c- sesinin bulunmamasıdır[52]. Karadeniz Bölgesi ağızlarından
derlediğimiz çok sayıda kelime c- sesi ile başlamaktadır: cemek (NDA) (<yemek)
"bir çeşit orak sapı", cemek/cimek <yemek "tarlalarda biten,
yaprakları buğday yaprağına benzeyen ot", cır- (NDA) (<DLT yırt-)
"yırtmak, tırnaklamak", coruk (NDA) (<DLT yoruk) "huy, gidiş,
zayıf", cuul (NDA) (<DLT yıgıl-/yuwul-) "mısır öbeğı", cer
(NDA) (<yer) (Gr. Keşap: gul hakkını
yiyenin ahirette ceri yok (NDA), cırık (TS) (<yırtık) (Artvin), cılga (NDA)
(<*yılga) "çay yatağı, suyu az dere, oyuk, çukur"...
4.3.2. g/ġ/ğ>v Değişmesi: Kıpçak Türkçesi ve Peçenek Türkçesinin en
önemli özelliklerinden biri, -g-/-ġ->-v-, -g/-ġ>-v değişmesidir[53]. Bu,
Kıpçak Türkçesiyle yazılmış eserlerde[54] ve Peçenek Türkçesinin günümüze
ulaşabilen kelimelerinde[55] açık bir şekilde görülmektedir. Durum böyle
olunca, Türk lehçe ve şivelerinin tasnifini dil özelliklerine dayandırarak
yapan araştırmacıların hemen hepsi, Kıpçak Türkçesi özelliklerinin en
önemlilerinden biri olarak g>v değişmesini saymışlardır[56].
Bu değişme geniş boyutlu bir ses özelliğidir.
Kıpçak Türkçesi ve Peçenek Türkçesinin bir tesiri olarak Türkiye Türkçesi yazı
dilinde döv-, ov-, öv-, söv-, ... gibi
az sayıdaki kelimede de karşılaşılmaktadır. Ancak Karadeniz Bölgesi
ağızlarındaki durum biraz daha farklıdır. Bölgenin bazı yörelerinde kelime
ortası ve sonunda görülmekte olup pek çok örneği bulunmaktadır.
Bu ses değişmesi Artvin'den başlayıp Zonguldak'a
kadar uzanmaktadır[57]: dav (NDA) (<dağ), bav (NDA) (<bağ) "ip,
sicim", bov- (NDA) (<boğ-), dov-
(NDA) (<doğ-), sav (NDA) (sağ) "solun karşıtı", yav
(NDA) (yağ), yav- (NDA) (yağ-), ...
avurtu (NDA) (<ağartı) "süt, yoğurt, peynir gibi yiyecek ve
içecekler", avır/avur (NDA) (<ağır), avız (NDA) (<ağız), avla- (NDA) (<ağlamak), avrı
(NDA) (<ağrı), avu (NDA) (<ağu), avula- (NDA) (<ağulamak) "zehirlemek",
bavır- (NDA) (<bağır-), bavla- (NDA) (<bağla-), buva (NDA) (<boğa),
buvaz (NDA) (<boğaz), çavur- (NDA) (<çağır-), çuval- (NDA) (<çoğal-),
devül (NDA) (<değil), duvan (NDA) (<doğan), düvün (NDA) (<düğün),
sövüt (NDA) (<söğüt), yaviz (NDA) (<yağız), yuvur- (NDA) (<yoğur-),
...
-agı/-eği; -gu/-gü
eki ile biten bazı kelimelerde Samsun, Artvin, Giresun ve Bolu'da
–ġ/ğ->-v- değişikliği görülmektedir:
bilevü (TS) (<bileği), ġaşavu
(TS), (kaşağı), ġıravu (TS) (kırağı), oklavu
(TS) (<oklava), ...
4.3.3. -g(ğ)- Düşmesi veya erimesi: Peçenek
Türkçesinin günümüze ulaşmış çok az miktardaki dil yadigârı kelimede dikkat
çekici bir özellik daha bulunmaktadır. Bu, iç seste bulunması gereken
-g(ğ)-sesinin düşmesi veya erimesidir[58]. küerçi (mavi), yau <yagı
(düşman), küel <kögöl/kögel (açık yeşil) kelimeleri bu özelliğe örnektir.
Karadeniz Bölgesi ağızlarının en fazla dikkat çeken
özelliklerinden biri de iç seste -g(ğ)- ünsüzünün erime veya düşme yoluyla
söylenmemesi ve karşılaşan iki ünlünün kaynaşmamasıdır: aac (<ağaç), aız
(<ağız), baala- (<bağlamak), baır (<bağır), böön (bu gün), deil (değil), doum
(<doğum), döüş (<döğüş, dövüş), düün (<düğün), eil- (<eğilmek), eer
(eğer), kaat (<kağıt), maara (<mağara), meer (<meğer), souk
(<soğuk), yıın (<yığın), yiid (<yiğit)[59], ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder