3 Mayıs 2006 Çarşamba

Şimdi de Nükleer Santral



İlimizde 3 yıl önce yaşadığımız mobil santral sorunundan sonra bu kez de komşu il Sinop’un başına nükleer santral belası sarılmış bulunuyor. Mobil santrallerin çalışmasının engellenmesine rağmen, yapılmış sözleşme gereği yapımcı firmaya her ay ödenen 2,5 milyon dolarlık tazminat nedeniyle zararı çeken her zaman olduğu gibi yine bu fakir halkımız olmuştur.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin ilk nükleer santralının Sinop’ta kurulacağının açıklamasından sonra Sinoplular ayağa kalktı. Sinopluların duyduğu endişe ve gösterdikleri tepkiye Samsunlular hiçte yabancı değildir. Geçmişte benzer dayatmalarla karşı karşıya kalan Samsunlular adına Samsun’da ki çok sayıda sivil toplum kuruluşu destek toplantılarına başlamıştır. 29-nisan da Sinop’ta yapılacak mitinge katılarak destek verme kararı da alınmıştır. Sinop’ta ki sorun ile geçtiğimiz yıllarda Samsunluların yaşadığı sorun arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Bu gün sizlerle olayı bu açıdan paylaşmak istiyorum.

Yaratabileceği gerek çevre ve gerekse yaşamsal sorunlar nedeniyle bu tip enerji santrallerinin, lobileri güçlü hiçbir kentimize kurulabilmesi olası değildir. Üzülerek söylemek gerekirse, Sinop’ta Samsun gibi siyasal güçsüzlüğün bedelini ödemektedir. Karadeniz Bölgesinin en önemli turistik yöresi adeta gözden çıkartılmıştır. Yıllardır nükleer santral kurulacağı söylentileri ortalıkta dolaşıyordu. Bu söylentiler her çıktığında ortaya çıkan “hikmetinden sual olunmaz “ bazı önemli makam sahipleri bu kez de bu işin avukatlığına soyunmakta gecikmediler. Bu önemli şahıslar Türkiye’nin enerji ihtiyacı için bu santrallerin zorunluluğundan dem vururlar, bunların hiçbir tehlike taşımadığını topluma kabul ettirebilme yarışına girerler. Bakıyorum bu bülbüller yine sahnede. TAEK ( Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ) Başkanı nükleer enerji santrallerini aklama ve savunma beyanatları vermeye başladı. Hatta daha da ileri giderek, Türkiye’de ki kanser vakalarının inanılmaz boyutta ki artışını görmezden gelerek Çernobil’i aklamaya çalışıyor. Çernobil olayından sonra çay içerek milletini kandıran sanayi bakanını bu millet henüz unutmadı. Bildiğiniz gibi sonraki yıllarda bizlere içirilen bu çayların yüksek radyasyon nedeniyle toprağa gömüldüğü anlaşılmıştı.

Olayın bir benzer yanı da, bu olayların siyasetçilerin gerçek yüzünü de göstermiş olmasıdır. Mobil santral olayının ortaya çıktığı dönemde, muhalefette olan tüm milletvekillerimiz santral karşıtlarının yanında yer alarak, en hararetli sözcülerinden olmuşlardır. Hatta santralın deneme çalışmalarını yaptığı sırada Tekkeköy’de düzenlenen mitingin en keskin hatipleri de onlardı. Konuşunca mangalda kül bırakmıyorlardı.Çok değil bir yıl sonra, partileri iktidar olup başbakanları santrallerin yapımcısı ile kol kola girince suspus olmuşlardı. Günümüz de mobil santrallerin tüm yasal dayanaklarının iptal edilmiş olmasına rağmen ve yapımcılarına bu fakir milletin milyon dolarları ödenirken de vicdanları sızlamadan seyirci kalabiliyorlar. Gazete haberlerine bakıyorum, Sinop’ta iktidar partisinin temsilcileri hariç tüm partiler kol kola nükleer santrale karşı çıkıyorlar. Hiç şüpheniz olmasın yarın seçim olsun,onlar da iktidar olursa, hemen en büyük destekçileri olup santrallerin faziletinden dem vurmaya başlarlar. Ne yazık ki bu, da ülkemizde ki siyaset anlayışının çirkin yüzüdür.

Bir sağlıkçı olarak 36 yıllık eczacı gözlemimle söyleyebileceğim şey, kanser vakalarının Çernobil’den sonra birkaç değil, en az on kat arttığı gerçeğidir. Bir başka önemli gerçek de, bu ülkenin henüz en ucuz ve temiz enerji kaynağı olan hidroelektrik üretme olanaklarının sonuna kadar kullanılmamış olmasıdır. Bu nedenle de Sinop’un hemen yanı başında gövde inşaatı tamamlanmış ve yıllardır ödenek bekleyen Boyabat Barajının tamamlanmasını gündeme almayan siyasi erkin tavrını anlamakta sıkıntı çekiyorum.

Alelacele gündeme getirilen bu nükleer santralin ülkemizin ihtiyacından çok dış güçlerin ihtiyaçları için gündeme getirildiği endişesini taşıyorum. Gerek Amerika’nın “Büyük Ortadoğu Projesinin” tartışıldığı ve gerekse İran’a müdahale fırsatının kollandığı bir döneme rastlaması düşünmeye değmez mi? Avrupa’nın artan enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla, taşıdığı risklerden ötürü elektriği dış ülkelerden almaya yönelmesi ve çimento sanayi gibi bu santraller için de Türkiye’yi özendirmesi göz ardı edilebilir mi?

Her ne nedenle olursa olsun, doğa harikası ve yöremizde ki doğal tek limana sahip bu şirin ilimize bu güne kadar ilgisiz kalan siyasetçilerin bu dayatması kabul edilemez. Tüm yöre insanının buna ortak tavır sergileyeceğine inanıyorum.

Halkımızın bağımsızlığını ve egemenliğini dosta düşmana ilan etmesinin 86.yılı olan 23- Nisan Hakimiyet ve Çocuk bayramınızı kutluyorum.

İyi ve sağlıklı günler dileğiyle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder