BEYLİKLER DÖNEMİ
Anadolu Selçukluların güç kaybedip Moğollara tabi olduğu bu yıllarda Anadolu’ya yeni ve yoğun bir Türk muhacereti meydana geldi. Anadolu’da merkezi hakimiyeti zayıflayınca, o zamana kadar Selçuklular’a bağlı olan Türkmen boyları kendi başlarına buyruk hareket etmeğe başladılar. Hepsi de görünüşte Selçuklulara tabi beylikler sayılmakla beraber, onlardan izin almaksızın savaşlar ve fetihler yaptılar. Bu beyliklerden biri de Bilecik ve Eskişehir bölgesindeki Osmanlı Beyliği idi. 1300 yılına doğru, Anadolu’da Türkmen Beylikleri tarafından fethedilmeyen pek az kalmıştı. Bunlar da, Trabzon Rum devleti, Çukurova’daki Kilikya Prensliği ve Marmara Denizinin Anadolu sahilindeki bazı yerlerdi. Ayrıca Biga, Alaşehir, Gavur Samsun ve Amasra gibi bazı kaleler de hala Hıristiyanların elindeydi.
İlhanlı hakimiyeti döneminde Ünye ve Orta Karadeniz bölgesinde zaman zaman hakimiyet mücadeleleri oldu. İlhanlılar Müslümanlara karşı Hıristiyanları destekleyen bir politika uyguladıkları için, Trabzon Rum Devleti kendi sınırlarını genişletmeye çalıştı. Ünye de sık sık el değiştirdi. 1297 yılında Ünye Türkmenler (Muhtemelen Çepniler) tarafından bir kez daha Rumlardan alındı ve Trabzon şehrine kadar uzanan akınlar yapıldı. Bu dönemde Türkmenlerin Kuşdoğan adlı bir beyi vardı ve Giresun şehrini de ilk kez Rumlardan almıştı. Ünye’nin Kuşdogan köyü muhtemelen adini bu tarihi şahsiyetten almaktadır.
14.Yüzyılın İkinci Yarısında Canik Beylikleri ve Civarı
14.yüzyıl başlarında diğer Türkmen Beylikleri gibi, Orta Karadeniz bölgesinde de muhtelif beylikler ortaya çıktı. Bunların hepsi birden Canim Beyleri diye anılır. Diğer Anadolu Beyliklerine göre daha küçük olan Canim Beylikleri şunlardır: Bafra’da Bafra Beyleri, Samsun ve Lâdik civarında Kubadoğulları, Vezirköprü, Havza Merzifon bölgesinde Taşanoğulları, Amasya’da Kutluşahlar diye anılan Amasya Beyleri, Çarşamba ve Niksar bölgesinde Taceddinogullari ve Terme’den Giresun’a kadar olan bölgede Hacı Emir Beyliği. Bu beylikler ilk fetihler sırasında bölgeye yerleştirilen Türkmen boylarına ve bilhassa Çepniler’e dayanıyordu. Hacı Emir Beyliği dışındaki beylikler Amasya Beylerine tabi idiler. Hacı Emir Beyliği ise, Sivas’ta bulunan Eretna devletine ve daha sonra da Kadı Burhaneddin Devletine tabi idi.
Hacı Emir Beyliğinin bilinen ilk beyi olan Bayram Bey Rumlar üzerine akınlar yapıyordu ve topraklarını doğu yönünde genişletiyordu. Ordu’nun Bayramlı köyü adanı muhtemelen Bayram Bey’den almıştır. 1323 yılında Bayram Bey Trabzon Hamsiköy’e kadar uzanan bir sefer yapmıştı. Bu seferler sırasında bütün Doğu Karadeniz sahillerinin art bölgeleri Türkmen nüfusla doldu.
1340 yıllarında Giresun bir kez daha ele geçti. Bayram Bey’den sonra beyliğe adını veren oğlu Hacı emir Bey başa geçti. 1346’da Ünye Hacı Emir Bey tarafından son kez fethedildi.
1358 yılında Hacı Emir Bey Trabzon Maçka’ya kadar uzanan bir seferde büyük başarı kazandı. Trabzon Rum hükümdarı Hacı Emir’e karşı koyamayacağını anlayınca kız kardeşi Teodora’yı onunla evlendirerek barışı temin etti. 1361 yılında Trabzon Rum imparatoru artık hısımı olan Hacı Emir Bey’i ziyaret için Ünye’ye geldi. Dönüşte Hacı Emir Bey de Giresun’a kadar onu uğurladı. 1387 yılında Hacı Emir hastalanınca yerine oğlu Emir Süleyman geçti. Hacı Emir iyileşince tekrar başa geçmek istedi. Emir Süleyman bunu kabul etmeyince baba oğul arasında çatışma çıktı.
Niksar Beyi Taceddin Bey kargaşa ortamında faydalanıp Hacı Emir Beyliğine saldırdı. Yapılan iki seferi Emir Süleyman geri püskürttü. Taceddin Bey’in yeni sefere hazırlandığını öğrenince, Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin’den yardım istedi. Fakat Kadı Burhaneddin yardım hazırlıklarını tamamlayınca Taceddin Bey bir kez daha ordusuyla Emir Süleyman üzerine yürüdü. Bu defa yapılan savaşı Emir Süleyman kesin olarak kazandı. Taceddin Bey bu savaşta öldü ve adamlarının da çoğu esir edildi. Taceddin Bey’den sonra yerine geçen Mahmud Çelebi Hacı Emir Beyliği ile barış yaptı ve Kadı Burhaneddin’in yüksek hakimiyetini kabul etti.
Kadı Burhaneddin Devleti ile Osmanlılar bu yıllarda Anadolu hakimiyeti için çekişmekteydiler. 1391 yılında Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid Yeşilırmak vadisine kadar uzanan bir sefer yaptı. Küçük bir beylik olan Kadı Burhaneddin devletine bağlı olan Amasya Beyliği ve Yeşilırmak havzası 1392 yılında Osmanlılar tarafından alındı. Bu sırada bütün Canik beyleri Osmanlılara tabi oldular. Ancak Kadı Burhaneddin bu durumu kabullenmedi. Ve Yıldırım Bayezid Balkanlarda savaşırken Canik beylerinden yeniden kendi hakimiyetini tanımalarını istedi. Önce Taceddinoğulları’nı yenerek hakimiyetini kabul ettirdi. Bunun üzerine bütün Canik Beylikleri Kadı Burhaneddin’e karşı ittifak kurmaya teşebbüs ettiler, ancak bunu da sağlayamadılar. Bu sırada Kadı Burhaneddin’in ordusu bir Osmanlı ordusunu mağlup edince Canik beyleri yeniden Kadı Burhaneddin’e bağlılığı kabul etmek zorunda kaldılar.
Hacı Emir oğlu Süleyman Bey 1397 senesinde Giresun’u kuşatarak kesin olarak topraklarına kattı. Bu durumu bağlı olduğu Kadı Burhaneddin’e ve çeşitli Islam ülkesi hükümdarlarına bir fetihname ile bildirdi. Bu fetihnamede “İslamın zuhurundan beri Müslümanların eline hiç geçmemiş olan Giresun’un fethedildiği” bildirmekteydi. Böylece Hacı Emir Beyliğinin sınırları Trabzon’a çok yaklaşmış oluyordu.
Niğbolu zaferinden sonra Sultan I.Bayezid (Yıldırım) 1398 yılının baharında Canik üzerine bir sefer düzenledi. Kubadoglu Beyligi’ne ait olan Müslüman Samsun’u aldı. Kubadoğlu Cüneyd Bey Osmanlı Devletine bağlılığını kabul etti ve kendisine Ladik civarı bırakıldı. Samsun ve civarının Osmanlılar tarafından kolayca ele geçirilmesi üzerine, bütün Canik bölgesi emirleri Osmanlı Devletine tabi olmayı kabul ettiler. Böylece, Çarşamba, Terme, Niksar civarına hakim olan Tacüddinoğlu Mahmud Bey ve Alparslan Bey, Bafra civarına hakim olan Taşanoğlulları ile, Ünye’den Tirebolu’ya kadar olan kesime hakim olan Hacıemiroğlu Süleyman Bey’in Osmanlılara bağlanmasıyla, Osmanlı Devleti Harşit Irmağına kadar ulaşmış ve Trabzon Rum imparatorluğu ile sınırdaş olmuştu.
Büyük bir devlet adamı olup, aynı zamanda bilgin ve şair olan, Osmanlı Devletinin bile kendisinden çekindiği, Şehzade Ertuğrul Bey’in kumanda ettiği Osmanlı ordusunu Kırkdilim meydan savaşında mağlup eden Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin Ahmed 1398 yılında isyancı aşiretler tarafından katledildi. Kadı Burhaneddin’den sonra meydana gelen karışıklıklar sebebiyle Sivas halkı Osmanlılar’dan yardım istedi. Bunun üzerine Yıldırım Bayezid 1399 yılında ordu göndererek şehri isyancılardan kurtardı ve bölgede Osmanlı hakimiyeti kuruldu. Böylece hem İç Anadolu’nun büyük bir kısmı Osmanlı devletine bağlanmış oluyor, hem de daha önemlisi, bu bölgede Osmanlılara rakip olabilecek hiçbir güç kalmamış oluyordu.
1402yılında Timur ile Yıldırım Bayezid arasında yapılan ve Osmanlıların yenilip Yıldırım Bayezid’in esir düştügü Ankara savaşından sonra Osmanlı Devleti ciddi bir sarsıntı geçirdi. Bütün Anadolu beylikleri Timar’a tabi olarak Osmanlılardan ayrıldılar. Hacı Emir Beyliği de Timur Devletinin hakimiyetini tanıdı. Bu yıllarda Timur’un yanına Semerkand’a elçi olarak giden İspanyol seyyah Clavijo Ünye’den geçmiştir. Seyahatnamesinde, Hacı Emirli beyliğinin 10.000 askeri olan önemli bir beylik olduğunu yazmaktadır.
Aynı yıllarda, Kubadoğlu Cüneyd Bey Samsun’u yeniden ele geçirdi. Kısa süre sonra Taceddinoğlu Hasan Bey, Cüneyd Bey’in üzerine hücum ederek onu öldürdü. Taceddinoğulları Çarşamba civarına hakim oldular. Bafra ve Samsun’a ise Candaroğulları hakim oldular. Timur Devletinin Anadolu’ya ilgisi azalınca, Osmanlı hükümdarı Çelebi Mehmed Canik bölgesine kendisine bağlamak için 1419 yılında bir sefer düzenledi. Cenevizlilere ait olan Kara Samsun’u aldı. Bunun üzerine Candaroğulları Müslüman Samsun’u savaşsiz olarak Osmanlilara terkettiler. Taceddinogullari ve Haci Emir Beyliği de yeniden Osmanlılara tabi oldu. 1428 yılında Taceddinogullari beyliğine son verilip Çarşamba ve havalisi doğrudan Osmanlılara bağlandı.
Sultan II.Murad zamanında Osmanlı kuvvetleri kara ve denizden Trabzon’a kadar hücum ettilerse de, fırtına sebebi ile başarılı olamadılar. Fatih Sultan Mehmed zamanında da padişahın katılmadığı küçük çaplı Osmanlı orduları Trabzon’u kuşattılar ama başarılı olamadılar. Hacı Emir Beyliği ise Trabzon’un Osmanlılar tarafından fethine kadar varlığını sürdürmüş gibi görünmektedir. Uzun Hasan döneminde Akkoyunlu Devletine tabi olarak, 1461 yılında Osmanlılara ait Tokat şehrine yapılan hücuma katıldılar. Bu esnada Hacı Emir Beyliğinin başında Emir Ali adlı bir bey vardı. Aynı yıl Fatih Sultan Mehmed bizzat çıktığı seferle Trabzon Rum Devletini Osmanlı Devletine kattı ve sınırları Kafkasya’ya kadar genişletti. Bu sırada Hacı Emir Beyliği de kesin olarak ortadan kaldırılıp Ünye doğrudan Osmanlı devletine bağlanmış oldu.
4.OSMANLI DÖNEMINDE ÜNYE
Osmanlı Devleti bütün Karadeniz’e hâkim olduktan sonra, Ünye ve civarı uzun bir huzur ve sükûn dönemine girdi. Sahip olduğu uygun coğrafi konum sebebiyle Ünye bu dönemde önemli bir liman ve ticaret merkezi haline geldi. Bu dönemde siyasi tarih açısından çok önemli olaylar olmadıkça Ünye’nin adının tarihlerde geçmediği görülüyor.
16.asır ortalarında, Kanuni Sultan Süleyman’ın kanunnamelerine göre Ünye’nin dâhil olduğu Canim livası Sivas eyaletine bağlanmıştı. Bu dönemde Ünye Kalesinde 32, şehirde 152 asker nüfus vardı. Kalede bulunanların biri dizdar, biri kethüda, biri mehter 29’u muhafızdı. Belli görevlerden muaf tutulma kaydıyla 8 nefer kalenin tamiratı işini üstlenmişlerdi. Aynı haklarla Ünye derbendinde 8 nefer beklemekteydi. Bu dönemde Ünye’nin 70.000 akçeden fazla yıllık geliri vardı.
16.yüzyılın ikinci yarısında başlayan, medrese öğrencisi olan veya kendisine bu süsü veren kişilerin yaptığı, uzun yıllar devam eden eşkıyalık faaliyetlerine topluca “Suhte Hareketi” denmektedir. Bu kelime günümüzde bozulmuş haliyle “Softa” şeklinde kullanılmaktadır. Suhte hareketinin en yoğun olduğu bölgeler Kastamonu, Bolu ve Canik yöresi idi. Zaman zaman devlet idarecilerinin halka adaletsiz şekilde davranması sonucu, halkın da suhte hareketine sempati duyması söz konusu olabiliyordu. 1576 yılında Amasya sancak beyi Şehsuvar Bey Canik havalisindeki suhtelere karşı görevlendirildi. Yaptığı baskınlar ve çatışmalarla suhteleri büyük oranda sindirdi. Gene de suhte hareketi 17.yüzyılın ortalarına zaman zaman devletin başını ağrıtmaya devam etti.
16.yüzyılın sonlarında III.Mehmed Avusturya seferine çıktığında, askerde sayıca eksiklik olduğu tespit edilmiş ve yapılan sayımda 30 bin kadar tımarlı sipahinin orduya katılmadığı anlaşıldı. Bunların kanunen cezalandırılması gerekiyordu. Kaçak sipahilerin önemli bir kısmi cezalandırılacaklarını duyunca isyan edip etraflarına da çok sayıda insan topladılar. Tarihe “Celali isyanları” diye geçen ve uzun yıllar devam eden bu hareketler hem devletin güç kaybetmesine, hem de Anadolu ahalisinin fakirleşmesine sebep olmuştur. Celali hareketinden Ünye ve Canik sancağı da etkilenmiştir. Celali reislerinden Karayazıcı 1601 yılında devlet kuvvetleriyle yapılan bir savaşta bozguna uğrayınca kaçarak Canik dağlarına sığındı. Fakat orada muhtemelen kendi adamlarınca öldürüldü.
Celali hareketi 17.yüzyıl boyunca şiddeti değişmek üzere devam etti. İkinci Viyana kuşatmasında Osmanlı Devleti mağlup olunca, uzun yıllar süren bir savaşlar dönemi başladı. Bu arada Karadeniz bölgesini de içine alan geniş çaplı eşkıyalık faaliyetleri ortaya çıktı. Dönemin Canik mutasarrıfı olan Cafer Paşa eşkıyayı tenkile memur edildi. Cafer paşa Canik bölgesinin yüksek kesimleriyle Koyulhisar ve Şebinkarahisar bölgelerinde bulunan çok sayıda eşkıya reisini yakalayıp kellelerini İstanbul’a gönderdi.
17.yüzyılda Karadeniz sahillerinin bir başka derdi de Hıristiyan don Kazaklarının küçük ve süratli gemilerle yaptıkları yağmacılık hareketleri idi. Giresun ve Samsun bu yağmalardan nasibini almıştı. Ünye’nin ise bu saldırılardan doğrudan etkilenip etkilenmediğini bilmiyoruz. Meşhur seyyah Evliya çelebi 1640 yılında Ünye’yi ziyaret etti. Kitabında Ünye’nin ünyes adında bir hükümdar tarafından kurulduğunu ve adını ondan aldığını yazmaktadır ki; bu tarihi gerçeklere uygun bir değerlendirmedir.
Karadeniz sahilinde 16. ve 17.yüzyıllarda en mühim ticaret iskelesi Ünye idi. Eflak, Boğdan, Ukrayna ve Karadeniz havzası tüccarları Diyarbakır’dan ham kırmızı ipek ve sahtiyan, Haleb’den dirayi ve mavi futa ve başka mallar getirdiler. Bu malların ticari muameleleri Ünye’de yapılır ve buradan gemilerle nakledilirdi.
Ünye’de mühim bir tersane mevcuttu ve devletin ihtiyaç duyması halinde savaş gemileri de inşa edildi. Özellikle Osmanlı Devletinin savaşa girdiği yahut donanmanın güçlendirilmesine ihtiyaç duyulduğu zamanlarda, çeşitli tersanelerle birlikte Ünye tersanesine de belli sayıda savaş gemisinin inşa edilmesini emreden fermanlar gönderildiğini biliyoruz. Ünye tersanesinde savaş gemilerinden başka özel müteşebbislere ait ticari gemiler de inşa edilmekteydi. Devlet arşivlerinde, Ünye’de hicri 1200-1300 tarihleri arasında inşa olunan çok sayıda ticari gemi için sened-i bahri (amatörlük belgesi) verilmesine dair belgeler mevcuttur. Ünye civarı gemilerde kullanılan halatların hammaddesi olan kendirin de en önemli üretim ve dağıtım merkezi idi. Osmanlı devletinin kendir ihtiyacının yarıdan çoğu burandan sağlanıyordu.
AYANLAR DÖNEMİ
18.yüzyılda Osmanlı Devletinin girdiği uzun süren savaşlar ve dış gaileler yüzünden, devlet tarafından vergi toplama ve bazı mahalli problemlerin halledilmesi görevi ülke içindeki bir kısım nüfuzlu ailelere verildi. Bu aileler zamanla nüfuz alanlarını genişleterek mahalli güç odakları haline geldiler. Bunlar arasında Çapanoğulları ve Kozan oğulları en meşhur olanlarıdır. Bu dönemde Ünye merkez olmak üzere Canik Bölgesi ayanı olarak da Canikoğulları veya bir başka adlandırma ile Hacı Ali Paşa ailesini görmekteyiz.
Ailenin kurucusu olan Canikli Hacı Ali Paşa İstanbul’da Dergah-ı Ali kapıcı başlarından olan Fatsalı Ahmed Ağa’nın oğludur. 1762 de Kafkasya bölgesindeki isyanların bastırılmasında gösterdiği başarılar üzerine Babıali tarafından Canik bölgesine muhassıl (Vergi toplamaya yetkili idareci) olarak tayin edildi. 1768 Osmanlı-Rus savaşına katıldı. Dönüşte Canik Bölgesini eşkıyadan temizledi. Bu arada kendine rakip olabilecek nüfuzlu kişileri de bertaraf etti. Gösterdiği başarılardan dolayı devlet tarafından yetki alanı genişletilerek önce Amasya daha sonra da Tokat bölgesi kendisine bağlandı. Ayrıca, kendisine kapıcıbaşılık unvanı verildi.
1773 yılında Kırım Hanı Devlet Giray tavsiyesi ile Kırım seraskeri oldu ve Trabzon sancağı da uhdesine verildi. 1775 yılında İran ve Osmanlı Devleti arasında gerginlik çıkması üzerine çıkan gelişmelerde rol aldı ve bunun neticesinde Erzurum Eyaleti ile Şarkikarahisar (Şebinkarahisar) bölgesi de kendi ailesine bağlandı. Daha sonra Sivas ve Kastamonu bölgesi de nüfuz alanına girdi. Hükümet, bunlara karşılık Hacı Ali Paşa’nın bulunduğu bölgeden 40.000 asker toplayarak Rusya’ya karşı savaşmak için Kirim üzerine gitmesini istedi.
1778 yıllarındaki bu savaşta üzerine düşen görevi gerektiği gibi yapmayan, hâkim olduğu bölgede ahaliye eziyet ettiğinden şikâyet olunan ve Bozuk (Yozgat) bölgesinde nüfuz sahibi olan Çapanoğulları ile sürtüşmeye giren Hacı Ali Paşa’nın bu sebeplerle görevden alınmasına kara verildi. Sivas Valiliği elinden alınıp kendisi Trabzon’a gönderildi. Sonraki yıllarda affedildikten sonra yine Kırım ve Kafkasya taraflarında çeşitli devlet görevlerinde bulundu. 1785 yılında öldü.
Ali Paşa’dan sonra oğulları Battal Hüseyin Bey ve Mikdad Ahmed paşa çeşitli önemli devlet görevlerinde bulundular. 1787-1792 arasında Osmanlı Devleti ile Rusya ve Avusturya arasında yapılan savaşta üzerlerine düşen görevi gereği gibi yapmayan Canikoğulları ailesinin fertlerinin çoğu idam ve sürgün cezasına çarptırdılar. Sadece savaşta Ruslara esir düşmüş olan Battal Hüseyin Paşa ve onun oğlu Tayyar Mahmud Paşa sağ kaldı. Esirlikten kurtulunca kendilerine Canik bölgesi yeniden verildi. 1801 yılında Battal Hüseyin paşa öldü. Tayyar Mahmud Paşa ise Nizam-ı Cedid aleyhtarı tutumu sebebi ile Padişah ile uyuşamadı. Nihayet Sultan II.Mahmud tarafından 1808 yılında idam ettirildi. Böylece Canikoğullarının 18.yüzyıl ortalarından beri süren devlet içinde devlet konumu sona ermiş oldu.
19.yüzyılın başlarında Canik bölgesinin idarecisi olan Süleyman Paşa Ünye’de büyük bir saray inşa ettirmiştir. Güzelliği ile dillere destan olan bu saray, sonraları bir yangında tümüyle harap oldu. Bu sarayın batılı bir seyyah tarafından çizilen bir gravürü mevcuttur. Süleyman Paşa Karadeniz bölgesindeki çeşitli derebeyleri ile devlet namına mücadele etmiştir. Mezarı Çarşambadadır.
Bilindiği gibi eski tarihlerde Ordu adli bir yerleşim yeri yoktu. İlk olarak 19.asrın başlarında Trabzonlu Avedik adli bir kişinin önayak olmasıyla sahilde küçük bir iskele ve evler yapıldı ve gayrimüslimlerle iç kısmındaki köylerden göçen bir kişim Türk ahali buraya yerleşti. Önceleri Bucak diye adlandırılan yerleşim yeri, bir askeri birliğin uzun süre burada yerleşmesi sebebiyle sonraları Ordu adıyla anılmaya başladı ve bu ad yaygınlık kazandı. Uygun konumu sebebi ile bu asrin sonlarına doğru Ordu mühim bir kasaba haline geldi. 1867 yılında yapılan idari taksimata göre Ünye, Trabzon vilayetine bağlı Canik sancağının 4 kazasından biri idi. Diğer 3 kaza ise Samsun, Çarşamba ve Bafra idi. İlk defa 1869 yılında Ordu Trabzon merkez sancağına bağlı bir kaza yapıldı. 1877 yılında Canim Trabzon’dan ayrılıp bağımsız sancak oldu. 1888 yılında yeniden Trabzon vilayetine bağlandı. 1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet döneminde Canim sancağı yeniden müstakil oldu.
19.yüzyılın sonralarında Ünye şehir nüfusu 10 bin civarındaydı. Köyleriyle birlikte toplam nüfusu 50 bin kadardı. Ünye’nin o tarihte 104 köyü vardı. Ünye’de 75 cami, 2 han, 3 hamam, 400 dükkân vardı. Yine 19.asrın sonlarında Ünye’de 271 öğrencisi olan medrese, 91 öğrencisi olan rüştiye okulu, toplam 1554 öğrencisi olan 79 Müslüman okulu ve 403 öğrencisi olan 14 gayrimüslim okulu vardı.
Rusya’nın Kafkasya’yı istilası ve Müslümanlara katliam uygulaması yüzünden 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’ya Kafkasya’dan göçler başladı. Bu göçler bilhassa 93 harbi diye anılan 1877–78 mağlubiyetinden sonra yoğunluk kazandı. Muhacir Müslümanlar daha çok, padişahîn kendi mülkü olan arazilerden yer gösterilerek iskân edildiler. Kendilerine bir süre için askerlik muafiyeti tanindi. 1893 yılında Ünye’de mühim bir kolera hastalığı salgını ortaya çıktı. Bunun üzerine Ünye karantina altına alınarak hastalığın başka yerlere yayılmasına karşı tedbirler alındı.
Balkan harbi ile başlayıp büyük seferberlik ve istiklal savaşı ile nerede ise kesintisiz olarak devam eden uzun savaş yıllarında yerli nüfus büyük sıkıntıya duçar olurken Kafkasya mücahitlerinin imtiyazlı konumda görünmesi sebebiyle, halk arasında bazı eşkıya hareketleri ortaya çıktı. Bu sebeple, 20 yüzyılın başlarında ortaya çıkan bazı eşkıya hareketleri mücahirlere karşı bir tavır takınmış gibi görünmektedir. Bunlardan özellikle Hekimoğlu ve Soytarıoğlu adlı şakiler çok ünlü ve halk katında itibarlı idiler. Her ikisi de çatışmada öldürülen bu kişiler için yakılan türküler bölgede hala söylenmektedir.
5.SEFERBERLİK, İSTİKLAL HARBİ ve CUMHURİYET DÖNEMİNDE ÜNYE
1914 yılında Ünye ve civarında çok sayıda can ve mal kaybına yol açan seller oldu. Aynı yıl, Osmanlı Devleti birinci dünya savaşına girdi. Bu savaş halk arasında “Seferberlik” diye anıla gelmektedir. Doğu Anadolu’da Rusya ile yapılan savaşlar kaybedildi ve Ruslar Harşit Irmağına kadar olan bölgeyi işgal ettiler. Bunun üzerine, işgal edilen bölgeden yeni ve büyük bir Müslüman ahali göçü başladı. Aynı sıralarda, Rusya ile işbirliği yapan yerli Ermeniler çeşitli yerlerde ve bu arada Canik bölgesinde isyan hareketleri başlattılar. Sarala adında reisi olan Ermeni eşkıya çetesi Ünye’nin köylerine baskınlar yapıyordu. Savaş sırasında cephe gerisinin emniyetini garanti altına almak için Osmanlı Hükümeti Ermeni nüfusun geçici olarak o zaman Türkiye’nin bir vilayeti olan ve kritik konumda olmayan Suriye’ye nakledilmesi kararını verdi. Ünye ve bazı köylerinde yaşayan Ermenilerde nakledildi. Savaş bitince herkes eski memleketine dönecekti. Fakat savaş kaybedilip Suriye Fransızlar tarafından işgal edilince Ermeniler de orada yerleştiler ya da Fransa ve Amerika’ya göç ettiler.
Birinci Dünya Savaşı Türk milletinin tarih boyunca uğradığı en büyük felaket oldu. Savaş öncesi elimizde bulunan toprakların üçte ikisinden fazlasını kaybettik. Askere alınan iki milyonu yakin Mehmetçiğin dörtte biri geri dönebildi; kalanları şehit oldu veya kayboldu. Bu, ülke nüfusunun onda biri, erkek nüfusunun beşte biri, eli iş tutabilecek nüfusun ise yarıdan çoğunun kaybedildiği manasına geliyordu. Binlerce yıllık tarihi boyunca Türk milleti ilk defa dünya çapında bir devlete sahip olmaktan çıkıp küçük bir coğrafyaya sıkışmıştı. Kurtuluş savaşındaki üstün gayretler olmasaydı, düşmanların bize o kadarını da fazla görecekleri şüphesizdi.
Savaşta Ünye kitlik, göç ve sefalet çekti ise de, düşman işgali felaketine uğramadı. Sadece 1915–16 yılında Rus gemileri tarafından bombalandı. Halk arasında anlatıldığına göre, Şehnuz türbesi civarından Rus gemilerinin ateşine top atışı ile karşılık verilmiştir. Ahali bunu Şeyh Yunus’un bir kerameti diye yorumlamıştır. Rusya’da komünist ihtilal yapılıp Kafkas cephesinde savaş sona erdikten sonra Ünye’ye ilk vapur 9 Nisan 1918 tarihinde mısır yüklü olarak gelmiş, bu münasebetle bir tören yapılarak dualar edilmişti. Savaş ve çok sayıdaki muhacir nüfus sebebiyle bu yıllarda Ünye ve bütün Doğu Karadeniz’de sıtma salgını ortaya çıktı. Sıtma ile mücadele için Ünye’de ve birkaç merkezde laboratuarlar ve sağlık tesisleri kuruldu.
Yunanlılar İzmir’i işgal edince Ünye halkı 21 Mayıs 1919 tarihinde toplu olarak hükümete telgraf çekerek bir an önce işgalin sona erdirilip adaletin salınmasını istemişlerdir. Bu sıralarda, Karadeniz bölgesindeki Rumlar da Pontus devletini ihya etmek hayaliyle çeteler kurmuşlardı. Ünye’de de bu gizli örgütün Müdafaa-i Meşruta Cemiyeti legal adi altında bir şubesi faaliyet göstermekteydi. Pontuscular bölgedeki Müslüman ahaliye hücum edip yıldırmaya çalışıyorlardı. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde Rum nüfus %15 civarında bir azınlık idi. Ünye’de ise Rumlar nüfusun %7 kadarını oluşturuyordu. Nüfusu çoğaltmak için Rusya’da yaşayan Rumlar gemilerle getirilip Karadeniz sahillerine çıkarılıyordu. Pontus’çu Rumları desteklemek için Yunan savaş gemileri Karadeniz sahillerini bombaladılar. Pontusçuların niyetinin ciddi oldugu anlaşilinca bölgedeki Türk ahali de silaha sarilip direniş örgütleri kurdular. Daha sonra, Giresunlu milis kumandani Topal Osman’ın önderliğinde Büyük Millet Meclisi’ne bağlı düzenli bir güç haline gelen Türk kuvvetleri Pontus çetelerinin faaliyetlerine son verdi. Sonunda, bölgedeki Rum ahali yapılan anlaşmalar gereğince Yunanistan’a gönderildi; Yunanistan’da kalan Türkler de Türkiye’ye getirildi.
23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) Canik mebusu olarak Ünyeli Hasan Fehmi Efendi’de bulunmaktaydı. Pontusçu Rumlara karşı daha iyi mücadele edilmesi için TBMM’de Giresun’un vilayet olması yolunda karar alındı. Ordu kazası Giresun’a bağlanmayı reddedince, yeni bir TBMM kararı ile Ordu’da vilayet yapıldı. Fakat Ordu’nun nüfusu ve çevresi bunun için yeterli değildi. Bu sebeple, Canik vilayetinin Ünye ve Fatsa kazalarının da Ordu’ya bağlanmasına karar verildi. Ordulular vilayet olmak için gereken masrafı tamamen kendileri karşıladılar. Bu karar, coğrafi ve iktisadi farklılık sebebiyle tarih boyunca Ordu ile ilgisi pek az olan ünye ve Fatsa’da büyük tepki ile karşilandi. Ünye ve Fatsa halki TBMM’ne çok sayıda telgraf çekerek, bu kararın değiştirilmesi, Ünye’nin vilayet yapılıp Fatsa, terme ve Karatuş’un buraya bağlanması isteklerini Milletvekillerine bildirdiler. Ünye’de 17 Aralık 1920 tarihinde bunun için bir de miting yapıldı. Ancak bu teşebbüsler sonuç vermedi ve Ünye o tarihten bu yana Ordu’ya bağlı bir kaza olarak kaldı.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra hazırlanan idari bölünüşe göre Ünye, Ordu iline bağlı bir ilçe idi. Karakuş nahiyesi 1954 yılında Ünye’den ayrılarak Akkuş adı ile ilçe haline getirildi. 1990 yılında da, Çaybaşı ve İkizce Ünye’den ayrılarak ilçe haline getirildi. Ünye’nin geçen yüzyıl sonlarında 10 bin civarına varan nüfusu, Cumhuriyet kurulduğunda uzun savaş yıllarındaki kıtlık, göç ve salgın hastalıklar sebebiyle azalmıştı. 1927 yılında yapılan sayımda şehir nüfusu 5443 bulundu. 1950’ye gelindiğinde nüfus 8735 olmuş, 1960’te geçen asrın seviyesini aşarak 11350’ye ulaşmıştı. 1997 yılında yapılan son sayımda ise Ünye’nin nüfusu 54518 olarak bulundu.
ÜNYE TARİHİ İLE İLGİLİ BAZI YAZILI KAYNAKLAR
Bezm ü Rezm - Aziz Esterabadi
Büyük Türkiye Tarihi - Yılmaz Öztuna
Canik Beyleri - Kazım Dilcimen
Timur devrinde Semerkand’a Seyahat - Clavijo
İslam Ansiklopedisi - MEB
İslam Ansiklopedisi - Türkiye Diyanet vakfı
Anadolu Beylikleri - İsmail Hakkı Uzunçarşılı
Milli Mücadelede Trabzon - Sebahattin Özel
Oğuzlar - Faruk Sümer
Osmanlı Devlet teşkilatı - İsmail Hakkı Uzunçarşılı
Osmanlı Tarihi - İsmail Hakkı Uzunçarşılı
Selçuklular Devrinde Türkiye - Osman Turan
Yeşil Ünye Rehberi - Orhan Bora
Haçlı Seferleri Tarihi - Steven Runciman
Karadeniz Kıyılarının Tarih ve Coğrafyası - Minas K Bıjışkıyan
Yurt Ansiklopedisi - Anadolu Yayıncılık
Bu sayfadaki bilgiler Avrupa Yakası Ünyeliler Derneği tarafından çıkarılan Ünye Kitabından alınmıştır. Katkılarından Dolayı Dr. Murselin GÜNEY'e teşekkür ederiz.
"Kitabında Ünye’nin ünyes adında bir hükümdar tarafından kurulduğunu ve adını ondan aldığını yazmaktadır ki; bu tarihi gerçeklere uygun bir değerlendirmedir."
YanıtlaSilÇetin Hocam, kurulan Ünye değil, ÜNYE KALESİ'dir.