Bir deniz serüveni ki, resmî belgeleri yayınlanmamış olsaydı, inanılması pek güç gelirdi. Kahraman denizcilerimizin bu hayret verici serüvenine geçmeden önce o günlerin havasına bakalım:
Yıl 1922... Nisan ayının ortaları... Türkiye, ölüm - kalım mücadelesinin son taarruzuna hazırlanmaktadır. Ordu yeniden donatılacak, silâh ve cephanelerle taarruz gücü arttırılacak, sonra umumî taarruza geçilecek ve düşman, Misak-ı Millî sınırları dışına atılacaktır. Bütün bunlar için paraya, pek çok paraya ihtiyaç vardır. Bu devre, Türkiye'nin bir kader anıdır. Bu mücadelenin parolası "Ya istiklâl, ya ölüm" dür. İşte o günlerde Ankara'ya inanılması güç şöyle bir ihbar yapılıyor:
"Bugünlerde Novorosisk limanından hareket edecek Yunan bandıralı Enosis gemisinde çok miktarda altın, gümüş ve pırlanta vardır. Gemi Karadeniz'den geçerek Yunanistan'a gidecektir."
Çok sevindirici, fakat inanılması güç bir ihbardı bu. Çuvallar dolusu altınlar, gümüşler ve pırlantalar...
Sanki Kırk Haramîler'in hazinesi... Haberi ulaştıran Novorosisk Türk konsolosluğunda görevli bulunan Firuz Bey'dir.
Ankara, Trabzon Nakliyat-ı Bahriye Komutanlığı'na derhal şu emri verir:
"Enosis gemisi mutlaka zapt edilecektir."
Trabzon Nakliyat-ı Bahriye Komutanı Binbaşı Fahri Bey bu emri alınca derhal gerekli teşebbüslere geçer. Verilen bilgilere göre Enosis 22 nisanda Novorosisk'den Boğazlar'a doğru hareket edecektir. Fakat elde hiç bir deniz aracı yoktur. Enosis neyle zapt edilecektir? Ruslar tarafından verilmiş olan arızalı iki gambotun aylar süren onarımı da henüz bitmiştir ve bu gambotlar, teslim alınmak üzere o tarihte Novorosisk limanındadır. 1 numaralı gambotun süvarisi Necati Bey, 2 numaralı gambotun süvarisi de Reşad Bey'dir. Her iki gambotun topları ve cephaneleri Trabzon şehrindeki depoda muhafaza edilmektedir.
Gambotları Rusya'dan getirtmek, silâhla donatmak, sonra da sefere çıkartmak için vakit yoktur. Fakat ne olursa olsun, bu Kırk Harami hazinesini ele geçirmek için mutlaka bir şeyler yapmak, çareler düşünmek lâzımdır. Şimdi, tasarlanan planın nasıl tatbik edildiğine bakalım.
1922 nisanının 18. salı günü... Gambotların topları ve mermileri bu gece Şahin motoruna yüklenecek, Novorosisk'e götürülecek, karanlıktan faydalanılarak silâhlar gambotlara yerleştirilecektir. Top ve mermilerin, Rus gözcülerine ve Yunan personeline hissettirilmeden gambotlara yüklenmesi gerekmektedir. Ufak bir Şüphe bütün planlan altüst edebilir. Hepsi, yüklendikleri bu nazik görevin önemini de, güçlüğünü de biliyor. Diğer taraftan Enosis'in zaptı da, yılanın fili yutması gibi zor bir iş. Gambotlar, 9500 tonluk Enosis'in yanında güvercin kadar küçük kalıyor. Fakat ne zarar? Barbaros torunlarının cesareti büyük, moralleri kuvvetli, başarılarına güvenleri de sonsuzdu.
Şahin motoru nihayet gece yarısı Novorosisk limanına girdi. Hemen işe koyuldular. Gönüllü fedailerin solukları, denizin hışırtısında eriyordu, işlerini o kadar soğukkanlılıkla gördüler ki, ne Ruslar, ne de Enosis kuşkulandı. İki ton benzin, 15 günlük de kumanya almışlardı. Topladıkları haberlere göre Enosis nisanın 22'sinde hareket edecekti. O tarihe kadar Novorosisk limanında kalamazlardı. En az iki gün önce açılmak, sonra Karadeniz'de hesaplaşmak gerekiyordu.
İki gambot, bu tarihî görevlerini yerine getirmek üzere nisanın yirminci perşembe günü saat sekizde limandan uzaklaştılar. İki kardeş gambot, Karadeniz sularında bu iki günü nasıl geçireceklerdi? Deniz ortalarında dolaşmak dikkati çeker ve tasarlanan baskın hareketi suya düşebilirdi. Fazla uzaklaşmaları da uygun değildi. Oralardaki limanlardan birine sinmek ve avı beklemek gerekiyordu. En uygun yer de Rusların Gelincik limanıydı. Fırtına yok, deniz durgun. Ama hangi mazeretle sığınacaklardı. Personel bunları düşünürken, 2 numaralı gambotun bacasından birden siyah dumanlar fışkırmaya başladı. Bu, bir yangın başlangıcıydı. Gambotu yedeğe alarak hemen Gelincik limanına sığınmak ilk hatıra gelen kurtuluş çaresi oldu. öyle yaptılar.
Fahri Bey, gambotun bozulduğunu, tamir için bir, iki gün limanda kalmak zorunda olduklarını Sovyet memurlarına anlattı ve gerekli izni aldı. Evvelce düşünülmüş planın birinci dönemi böylece başarı ile sonuçlanmıştı. Çünkü, Reşad Bey'in komuta ettiği 2 numaralı gambotta çıkan yangın sahtedir ve Rus makamlarını aldatmak içindir. İşler bu noktaya kadar yolunda gitmişti. Ertesi günü Enosis, Novorosisk limanından kalkacak, ondan sonra büyük serüven başlayacaktı. 22 nisan günü bütün gözler ufukta seyyar definenin belirtilerini gözledi. Plan başarı ile uygulanırsa Deniz Nakliyat Kumandanlığı değerli bir gemiye kavuşacak, devlet de, orduyu donatacak büyük bir servete sahip olacaktı. Savaş kurallarının meşru neticesiydi bu.
O gün bu tatlı hayallerle akşamı ettiler. Enosis'ten hiç bir belirti yoktu... 23 nisan sabahı yine bütün gözler ufuklarda Enosis'in siluetini boşuna aradı. Yapılan ihbara göre Yunan gemisinin 22 nisanda hareket etmesi gerekiyordu. Halbuki ayın 23'ü olmuştu ve gemi hâlâ görünürlerde yoktu. Bu limanda da daha fazla kalamazlardı. Çünkü Gelincik'te çok Rum vardı. Bunlar, alış-veriş için sık sık Novorosisk'e gidip geliyorlardı. Ufak bir şüphe bütün planları suya düşürebilirdi.
Enosis'in niçin hareket etmediğini öğrenmek gerekiyordu. Bu casusluk görevini 2 numaralı gambot kaptanı Reşad Bey'e verdiler. O da balıkçı kılığına girerek yolcu motorlarıyla Novorosisk'e gitti. Liman kahvelerinde ve meyhanelerinde Yunan tayfalarına sokuldu. Geminin 25 nisanda hareket edeceğini öğrendi. Reşad Bey bu haberle döndükten sonra gambotlar 25 nisan öğleden evvel Gelincik limanından çıkıp, 3 mil ilerideki Mezip koyuna girdiler. Oradan İndekopas burnuna yol aldılar.
Nisanın 26. günü, güneşin batmasına bir saat kala, gambotun güvertesinden bir sevinç çığlığı koptu. Bütün gözler deniz erinin işaret ettiği noktaya çevrildi. Novorosisk ile Gelincik burnu arasında bir duman görünmüştü. Bu Enosis'ten başkası olamazdı. Hemen o tarafa yol verdiler. Biraz sonra dumanların ardından Enosis'in silueti meydana çıktı. Av, torbaya girmek üzereydi.
Her an avlarına yaklaşıyorlardı. Bu sırada üzücü bir hâdise oldu: 2 numaralı gambot, makinelerindeki arıza yüzünden durmak zorunda kaldı. Bu, Gelincik limanına girerken plan gereğince uygulanmış sahte bir arıza da değildi. Gerçekten bir arızaydı. Durum kritikti ve kaybedilecek vakit yoktu, 1 numaralı gambot tek olarak Enosis'e doğru yoluna devam etti. Kıyıdan 35 mil uzakta Enosis'in iskele tarafına yaklaştı ve "dur" emri verdi. Enosis, kendisine göre pek cüce kalan bu gambotçuğun "dur" emrine aldırmadı; hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam etti.
Aynı anda gecenin karanlığında bir şimşek çaktı ve müthiş bir Ateş saati gürültü koptu; Enosis'in baş tarafından bir su hortumu havaya yükseldi. Enosis'in kaptanı işin şakası olmadığını anlayınca gemiyi hemen durdurdu. Güverteden "teslim, teslim" sesleri yükseliyordu.
Bu sırada, makinesindeki bozukluk onarılan 2 numaralı gambot da 1 numaralı kardeşine yetişti. Bu iki gambottan silâhlı 5 er, emekli yüzbaşı İzzet komutasında gemiye çıkarıldı. İlk iş olarak geminin telsizine el kondu ve dünya ile ilişkisi kesildi. Gemide, mürettebat dahil, 100 yolcu vardı. Bu kadar insan 5 ere kayıtsız, şartsız teslim olmuştu. İki gambot, Enosis'i yedeklerine alarak Batum'a doğru yol aldılar. Her şeye rağmen tehlike savuşturulmuş değildi. Düşman savaş gemilerine rastlamaları her an mümkündü. Böyle bir tehlikeyi önlemek için gambotlardan biri önden giderek keşifte bulunuyordu.
Enosis'in ele geçirildiği 27 nisan hâdisesiz geçti. Deniz sakindi. Fakat 28 nisan sabahı her şey birden değişti. O sakin deniz, sanki bir canavar olmuştu. Karadeniz'in pek ender gördüğü yıldız - karayel fırtınası, gemilerin üzerinden aşarak, onları yutmaya çalışıyordu. Fedailer korkuyorlardı, ama canları için değil; ellerine geçirdikleri büyük hazine denizlere döküleceği için...
Çok zorlukla ve büyük tehlikeler atlatarak Hopa'ya vardılar. Fakat demirlemek ve çapa tutturmak mümkün değildi, işaretler vererek, tüfekler atarak sahilden bir vasıta istediler. Bir taka, her türlü tehlikeyi göze alarak dalgalara atıldı. Takanın fedakâr sahibi aracılığı ile Enosis'in zapt edildiği haberini Ankara Bahriye Dairesi'ne ulaştırdılar.
Gemiyi baştan aşağı aradılar, hazineden eser yoktu. Herkesi ayrı ayrı sorguya çektiler; kaptanından dümen neferine kadar hiç biri ipucu vermedi. Aradan 4 ay geçti... Doğuya sevk edilen esirlerden biri şöyle bir ihbarda bulundu:
"Beni serbest bırakırsanız hazinenin yerini söylerim."
Ümitler yeniden filizlendi. Esirin dediğini yaptılar. Trabzon mendireğinde bağlı olan gemide yeniden yapılan aramada kazanların içinde 11 çuval kadar altın ve gümüş ele geçirildi. Büyük taarruz öncesi bu servet, yoktan var olmaya çalışan Ankara için yeni bir hamle gücü oldu.
Aynı yıl içinde Samsun'daki Deniz Ganimetleri Mahkemesi, Enosis vapurunun zaptının meşruluğuna karar verdi. Lozan Barış Anlaşması'ndan sonra da yine mahkeme kararıyla, harekâta katılanlara 30.000 lira mükâfat olarak dağıtıldı.
Trabzon vapuru da uzun yıllar Denizyollarında sefer yaptıktan sonra emekli oldu.
Yazar: Sadi Borak, Hayat Tarih Mecmuası - Temmuz 1969
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder