MÜTAREKE
BAŞLANGICINDA
KARADENİZ
BÖLGESİ’NDEKİ PONTUS TAHRİKLERİNE KARŞI
İSTANBUL
HÜKÜMETİ’NİN ALDIĞI ÖNLEMLER
Seferberliğin başında asker kaçakları ile Rumlar ve
Ermeniler Samsun yöresinde çeteler teşkil ederek soygun ve tecavüz
hareketlerine girişmişlerdi. Bunların teşkilatlanmasında Samsun’daki Rum
komitesi, Pontus Cemiyeti ve bilhassa Rum metropoliti Germanos’un payı büyüktü.
Pontusçular, Karadeniz bölgesindeki Rum nüfusun sayısını arttırmak için,
Rusya’da yaşamakta olan Rumları buralara göç ettirmekte, silahlı bazı Rumları
da Karadeniz kıyılarına çıkartmaktaydılar. Karadeniz sahillerine, özellikle
Trabzon ve Samsun havalisinde yapılan göçler Pontus Rum devletini kurabilmek
için nüfus çoğunluğunu sağlamak amacıyla yapılmaktaydı Trabzon ve çevresine
devam etmekte olan Rum göçü de “Pontus İlhak ve İstiklâl Komitesi” marifetiyle
yapılıyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nda Çarlık Rusyası Karadeniz
sahillerine çıkarıp, Rumlara verdiği silahlardan başka, mütarekenin ardından
Samsun’a çıkan İngilizler, sadece Samsun’da Rumlar’a 10.000 silah dağıtmıştı.
Pontus Teşkilatı, kaçakçılık yoluyla çok sayıda silah getirmişti. Böyle önemli
bir düşman silah deposunu ordusu ve sahil korumalarının arkasında kalması
güvenlik ve ülkenin selameti için tehlikeli idi. Bu bakımdan İstanbul Hükümeti
de Ankara gibi bazı önlemler almak yoluna gitmişti. İlk etapta, bu silah
depolarının kaldırılması ve halkın silahtan tecridine lüzum görülmüştü.
Yunan donanmasının 9 Haziran 1921 tarihinde
İnebolu’yu bombardıman etmesi ve düşmanın karaya kuvvet çıkarması ihtimalinin
artması nedeniyle, Bahriye Nezareti ile işbirliği yapan Dahiliye Nezareti,
sahillerin kontrol altına alınabilmesi için bir gambotun Karadeniz bölgesine
gönderilmesini sağlamıştır.
Giresun’da yayınlanan “Gedik Kaya” adlı gazetenin
bir sayısında İngiliz Hükümeti başbakanı Lloyd George’un İstanbul ve Boğazların
uluslar arası bir şekle sokulmasıyla, Türk hükümetinin yeni merkezinin
Anadolu’da olacağına, İstanbul’un yalnızca hilafet merkezi olarak dini bir payitaht
kalacağına dair gazetelerde görülen tekliflerin şiddetle protesto edilmesi
hakkında, Hey’et-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa tarafından bazı
yerlerdeki Muhafaza-i Hukuk-u Millîye Cemiyetlerine telgraflar çekilmişti.
İstanbul hükümeti ise, bu gibi telgrafların gazetelerde yayınlan-masının hem
söz konusu cemiyetin ve hem de halk adına çekilen tezahürat telgraflarının
önemini yok edeceği gerekçesiyle, bu gibi telgrafların gazetelerde
yayınlanmasının uygun olmayacağına ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar
verdi.
Ülkenin kurtuluşunu, asayiş ve huzurun
sağlanmasında gören hükümet, bunun için de işgal güçlerinin tüm tahriklerine
karşı sukûnetle karşılık verilmesini istiyordu. İşgale karşı örgütlenme ve
halkı bilinçlendirme çalışmalarına hız veren çalışmaları engellemek istiyordu.
Nitekim Balıkesir ve Saruhan Redd-i İlhak cemiyetlerinin Balıkesir’de
gerçekleştirdikleri kongrelerin ülke çıkarlarına son derece ters olduğu
vurgulanarak, bu gibi çalışmalara derhal son verilmesi isteniyordu.
Karadeniz Bölgesinde faaliyet gösteren Rum
çetelerinin en kısa zamanda bertaraf edilmesini isteyen hükümet, belli ki bunun
nizami kuvvetlerle yapılmasına taraftardı. Bölgede karşı güç oluşturan mahalli
kuvvetler kastedilerek, bazı yerlerde olduğu gibi her ne sebeple olursa olsun
halk, ya da görevli olmayan askeri şahıslar tarafından hükümetin görevine
müdahaleye varacak şekilde teşkilat ve teşebbüsle geçilmesini istemiyordu. Bu
tür hareketler yabancıların müdahalesini arttıracağı gibi, işgalin
genişlemesine de yol açabilirdi. Ülkenin büyük menfaatlerine zarar veren
böylesi teşebbüsler manen ve maddeten büyük bir sorumluluğu gerektirdiğinden,
icap edenlere anlatılmalı ve gerekli uyarılar yapılmalıydı. Açıkçası düşman
saldırılarının siyasal teşebbüslerle önlenebileceği, bunu anlamayan ya da
anlamak istemeyen “gayr-i mes’ul” şahıslara iltifat edilmemeliydi.
Bu arada, Dahiliye Nazırı Ali Kemal imzasıyla
Trabzon vilayetine gönderilen 15 Haziran 1919 tarihli şifre telgrafta,
Yunanlıların vilayet dahilinde ve Canik’te fesat çıkardıklarının belirlendiği
ifade ediliyordu. Bu fesatların önünü alabilmek için Osmanlı Hükümeti gerekli
tedbirleri almış, konuyu İtilaf devletleri temsilcilerine bildirmişti. Bu arada
Rusya’dan gelen Rumların kıyıya çıkmalarının engellenmesi için elden ne
geliyorsa onun yapılması isteniyordu. Bunlarını sayıları, kimlikleri, ne için
ve ne şekilde gelmiş olduklarının günü gününe merkeze bildirilmesi isteniyordu.
Ali Kemal Bey, Trabzon valiliğine gönderdiği, 18 Haziran 1919 tarihli bir başka
şifre telgrafla hükümetin emrine uyulmasını, dolayısıyla Rumların Trabzon’a
çıkmamalarının sağlanmasını istiyordu.
Ancak Temmuz 1919 sonlarında Osman Ağa kendisi
hakkında “aff-ı şahane” nin çıkması üzerine Giresun’a dönmüştü. Giresun’a
dönüşünü takiben belediye başkanlığı görevini tekrar yürütmeye başlamıştı.
O’nun dönüşü yöredeki Pontus faaliyetlerine indirilen en büyük darbe olmuştu.
Artık gemilerle Giresun sahillerine göçmen adı altında çıkarılmak istenen
Rumların geri çevrilmesine başlanmıştı.
Bu arada Rusya sahillerinden küçük bir Ukrayna
gemisi, Trabzon sahillerine gelmiş, bir müddet bekledikten sonra, yolcuları
arasında bulunan ve Trabzonlu olmayan 71 Rum’u Giresun’a çıkartmak istemişse
de, halkın karşı koyması üzerine başarılı olmayarak tekrar Trabzon’a dönmüştü.
Ancak Trabzon vilayetince kabul edilen bu yolcular, 9 Ağustos 1919 tarihinde
gemiden çıkmaları sağlanmıştır. Bunun üzerine hükümet, bu konudaki tebliğler ve
alınan kararlara aykırı olarak kabul edilmiş olan bu Rumların geldikleri
yerlere iadesiyle, neden kabul edildiklerinin bildirilmesini istemiştir.
Bütün bunlara karşılık Giresun ve yöresindeki halk,
içinde bulunduğu tüm olumsuz şartlara rağmen gerek bölgeye yönelik tehditler,
gerekse Anadolu’nun diğer bölgelerindeki işgaller karşısında son derece duyarlılık
göstermişti. Bölge halkı Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin
saflarında tek vücut olmuş, mücadeleye atılma konusundaki kararlılığını tüm
Milli Mücadele boyunca ortaya koymuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder