Ahmet Seven, Samsun Yazarlar Derneği Başkanı ve bu
şehrin bir evladı olarak uzun yıllardır Samsun kültürüne katkılar sağlıyor.
Geçtiğimiz ay piyasaya çıkan 'Yaşar Doğu'nun Hayatı' kitabı ile Samsun'un
yetiştirdiği en büyük sporcuyu ve bir milli kahramanı biz hemşerilerine
anlattı. Biz de Seven ile Yaşar Doğu'yu ve kitabını konuştuk.
SORU: Kitabı yazma fikri nasıl ve ne zaman ortaya çıktı?
Ahmet SEVEN: 15-16 yıl evveldi. Yaşar
Doğu'nun Samsun/Kavak İlçesi Emirli Köyünde yaşadığı evi ziyaret ettim. Köy
muhtarı ve köy halkı ile görüştüm. Yaşar Doğu hakkında yerinde bilgi almak
istedim. Ancak tatmin edici bilgi elde edemeyince üzüldüğümü hatırlıyorum. Daha
sonra doğduğu köy olan Karlı Köyüne gittim. Başarılarıyla gurur duyduğum Yaşar
Doğu'nun hayatı hakkında daha öncede kulaktan kulağa geçen bilgilerin dışında
fazla bir malumat bulamamıştım. Karşılaştığım bilgiler onun iyi bir insan oluşu
ve şampiyonluk derecelerinden öteye pek gitmiyordu. Daha o zamanlar aklıma
koymuştum. Bu büyük insanın hayatı hakkında sağlıklı bilgilere ulaşmaya çalışıp
hayatı yazılmalıydı. Bu kitabı yazan kişi ben olabilir miydim bilemiyorum fakat
eğer öyle olursa benim için çok önemli bir gurur kaynağı olurdu. Fakat bu uzun
bir süreç aynı zamanda cesaret ve yanında da ciddi bir bilgi istiyordu. O
günden sonra işin peşini bırakmadım. Daha sonraları defalarca onun doğup
yaşadığı, güreş tuttuğu köylere gittim. O günkü şartları gördüğüm yerlerle yan
yana getirip gözümde canlandırdım. En büyük avantajım bu memleketin yabancısı
olmamaktı. Başta evlatları olmak üzere onu yakından tanıyanlarla görüşmelerimi
sürekli devam ettirdim. Onu anlattırdım?
Değeri spor hayatında elde ettiği başarılarla
sınırlı kalmamalıydı. Bunu uğruna hayatını verdiği milleti adına yapmalıydı.
Böylece başlamış oldum.
SORU: Gerek kitaptaki üslubunuz gerekse de söyleşilerdeki haliniz
sizin çok ciddi bir Yaşar Doğu hayranı da olduğunuzu ortaya koyuyor. Siz
doğmadan önce vefat etmiş bir büyük adamın izini sürmek nasıl bir duygu idi?
Ahmet SEVEN: Doğrudur. Daha önce belki
sıradan bir ilgiydi bu. Fakat hayatının değişik safhalarıyla karşılaştığımda bu
ilgimin artarak çoğaldığını gördüm. Yaşar Doğu'yla hemşeri olmam, yaşadığı
toprakları, güreş yaptığı köyleri ve oralarda yaşayan insanların gerek sosyal
gerekse ekonomik hayatlarına vakıf olmam bunda önemli bir etki oldu.
Nasıl oldu da böyle bir coğrafyadan, yani zor ve
çetin şartlar altında hayat mücadelesi veren bir yöreden Dünya ve Olimpiyat
Şampiyonu çıkar? Üstelik Güreşimizin ekolü, sembolü olur. Bununla da kalmaz
Türk Güreş Tarihinde yeni bir dönemin başlamasına sebep olur? Bu sıradan bir
insanın işi olamazdı.
Biliyorsunuz kahramanlar zor zamanlarda gelir. O da
hem tarih hem de imkânsızlıkların tavan yaptığı bir zamanda çıkagelmişti.
Mücadelesini beynelmilel minderlerde yürüten Yaşar Doğu benim gözümde milli bir
sporcu olmasının yanı sıra milli bir kahramandı. O, milletimizin gücünü, 'Türk
gibi kuvvetli' sözünü en çok ihtiyacımız olduğu zamanda hem batı hem de doğuda
duyurmuştu. Milli Mücadeleden yeni çıkmış Türk Milletine acılarını unutturacak
zaferleri hediye etmiş, yeniden milli heyecan ve milli şuurun doğmasına sebep
olmuştu. Ardında milyonlarca kişiyi etkilemiş, onlara iz bırakmıştı. Altı aylık
iken babası cepheye gidip bir daha geri dönmeyen bu Anadolu çocuğunun muhteşem
bir hikayesi olmalıydı. Araştırmalarımı sürdürdükçe öyle olduğunu da gördüm. Ve
bu yiğit aynı zamanda Anadolu'nun kendisi gibi imkânsızlıklar içerisinde hayat
mücadelesi veren binlerce insanını da temsil ediyor, onlara azim, sabır ve
mücadele aşılıyordu. Evet, bu iz sürülmeliydi. Ben de tabiri caizse Yunus'un
izini sürdüğü Taptuk Emre gibi imkânlarım ölçüsünde izini sürmeye başladım.
Hayatı hakkında bilgiye ulaştıkça daha çok hayranı
olmaya başladım. Ancak bu hayranlık benimle bitmiyordu. Milleti ona hayrandı.
Dahası Dünyayı kendine hayran bırakmıştı. Yetiştirdiği talebeleri ondan söz
edilince duygulanıyor gözyaşlarını tutamıyorlardı. Ondan söz eden her kelimede
bir nem ve elem vardı. Daha ötesini söyleyeyim. Ellerinden şampiyonluklarını
aldığı halde yabancı güreşçiler ve spor adamları bile ona hayrandı. İçlerinden
onunla güreşmiş olanlar ona yenilmiş olmayı dahi iftihar ederek
anlatabiliyorlardı. Yani Yaşar Doğu'ya yenilmiş olmak bile onlar için bir
şerefti. Bu onun sıradan bir şampiyon sporcu olmadığını bunu ötesinde bir insan
olduğunu göstermeye yetiyor hatta artıyor bile.
Elbette Yaşar Doğu ben dünyaya gelmeden evvel vefat
etmişti. Bizim buralarda hayatı hakkında
teferruatlı bilgiye sahip olmasalar da yaptığı güreşler, aldığı derecelerle
Yaşar Doğu hep anlatılır durur. Onlar hala kulağımızdadır. Yani onun ismine
aşinalığımız yeni değildir. Yine buzum buralarda güreş yapan 7 ila 10
yaşlarındaki bir çocuğa kim gibi olmak istiyorsunuz diye sorsanız size hiç
düşünmeden Yaşar Doğu gibi cevabını verir.
SORU: Maalesef bizde tarih yapılır ama tarih yazılmaz! Bence bu
kitapla başta Kavaklılar olmak üzere biz Samsunluların da memleket şerefini
kurtardınız. Çünkü bu toprakların yetiştirdiği en büyük sporcu olan Yaşar Doğu
ile ilgili bugüne kadar iki kapak arasına yerleştirilmiş elle tutulur bir
kaynak yoktu. Ne dersiniz?
Ahmet SEVEN: Hemen söylemeliyim ki bu
kitapla mevcut şartlar içerisinde yapılabilecek olanı yapmaya çalıştım. Yaşar
Doğu bunun çok daha fevkinde kitaplara layıktır. Kitabı yazarken sanki
kendisiyle konuşuyormuş gibi, yanı başımda beni izliyormuş gibi hareket etmeye
gayret gösterdim. Çünkü ciddi, riyasız, yalansız bir insan o. Milletine
maneviyatına düşkün birisi. Onun hayatı yalnız sporculara değil, toplumun bütün
kesimlerinin yararlanacağı ve örnek alacağı kesitlerle dolu. Öğretmeninden
öğrencisine, bürokratından idarecisine hatta işadamlarına kadar okuyanlardan
ciddi anlamda olumlu tepkiler alıyorum. Bu beni sevindiriyor. Hiçbir şey için
mükemmel diyemezsiniz. Fakat en iyisini yapmaya çalışırsınız. Mutlaka
eksiklikler vardır. Olacaktır da. Ancak bir sonraki basımlarda bu eksikliklerin
de giderileceği kanaatindeyim. Kitaptan sonra da farklı bilgiler gelmeye
başladı. Bunlar bire bir yaşanmış hadiseler. Sonraki kitapta onlar da yer
alacak.
Gelelim sorunuzun Kavak'la yani doğduğu ilçeyle
ilgili yanına. Evet, ifade ettiğiniz gibi. Tabelalarda ismi olan, heykelleri
yapılan fakat hakkında derin ve çok fazla sağlıklı bilgiye sahip olunamayan
ancak sevilen sayılan bir Yaşar Doğu vardı. Hâlbuki Yaşar Doğu idealist bir
insandı. Onu ezbere bildiğimiz şampiyonluk derecelerinden maada bu millete, bu
topluma spor camiasına ne vermek istediğiyle anlamaya çalışmalıdır. Yoksa onu
eksik hatta hiç anlamamış oluruz. Üstelik böyle durumda haksızlık da yapmış
sayılırız. Yaşar Doğu'ya sadece Milli Şampiyon ve Milli Sporcu gözüyle bakmak
eksiklik olur. O bütün bunların yanı sıra milli bir kahramandı ve Milli
Kahramandır da. Yaşadığı dönemde Türk
Milleti hatta Avrupalılar onu bu ikisiyle birlikte yan yana telaffuz ediyor
öyle görüyordu.
Evet, ciddi bir kaynak yoktu diyebiliriz. Hatta
kulaktan kulağa geçen sağlıksız bilgiler, menkıbeler bu büyük şampiyonun
şahsına da zarar veriyordu. Bu durumda en az zararla durumu kurtarırız diye
tahmin ediyorum. Özellikle memleketinde bu kitabın herkes tarafından okunması
sağlanmalıdır. Zira Kavaklıyım deyince, demek Yaşar Doğu'nun memleketindensin
diyerek ona dair bilgiler sorulmakta ve karşılık beklenmektir. Bilemeyenler
için bu durum üzücüdür. Hadi bugüne kadar mazeret vardı, hiç olmazsa bundan
sonra mazeret gösterilemeyecek. Anladığım budur.
SORU: Yaşar Doğu'nun Türk güreşindeki yeri nedir?
Ahmet SEVEN: Yaşar Doğu'nun 1939'da
Oslo'da yapılan ve ilk defa katıldığı Avrupa Grekoromen Güreş Şampiyonasında
aldığı hayatının ilk ve son ikinciliği bile Türk Güreş tarihinde yeni bir
dönemin başlangıcı olarak görülmektedir. O günün şartlarında sporcuların
Ankara'dan Oslo'ya nasıl gittiklerini düşünebiliyor musunuz? Günlerce süren
kara, deniz ve tren yolculuğu? Bu sadece birisi...Yaşar Doğu Türk Güreşinin
güneşidir. Türk Güreşinin güneşi onunla birlikte doğmaya başlamıştır. Türk
Güreşinin içinde en büyük olanı Yaşar Doğudur. Fakat o hiçbir zaman en büyük
benim dememiştir. Talebeleri, 'Yaşar Doğu öldü Türk güreşi öldü' diyerek onun
güreşimizdeki yerini ifade etmektedirler. O Türk Güreşinin ekolüdür.
Sembolüdür. Her sporcunun hayatında örnek alması gereken yegane isimdir. Onu
örnek alıp, onun spor ve hayat disiplinine uyan bir sporcunun başarısız olması
düşünülemez.
SORU: Harp zamanı doğmuş, zor şartlarda büyümüş, özel eğitim almamış,
beslenmemiş bir pehlivandan söz ediyoruz. Buna rağmen dünyanın en büyük
sporcularından birisi oluyor. Sizce bunun sırları neydi?
Ahmet SEVEN: Onca imkânsızlıklara rağmen
bu başarının sırrı önce inanmış olmaktan başlıyor. Bundan sonra azim, sabır,
irade ve mücadele geliyor. Tabi Yaşar Doğu'nun askere gidinceye kadar yaşadığı
dönemi iyi anlamak gerek. Bu dönem onun ruh ve kuvvette maya tuttuğu dönemdir.
Onu sürekli Karakucak güreşlerinde görüyoruz. Anadolu çocuğu bu. Babası
seferberliğe gitmiş bir daha dönmemiş.
İmkânsızlıklar diz boyu. Yoksul fakat mağrur. Gururlu fakat kibirsiz.
Maneviyatına düşkün fakat ham dindar değil. Bütün doğruları doğrulukları
beyninde toplamasını bilmiş.
SORU: Samsun, Yaşar Doğu'ya yeterince sahip çıktı mı? Çıkıyor mu?
Ahmet SEVEN: Yaşar Doğu Samsunun
hemşerisidir. Ancak Türk Milletinin iftiharıdır. Bu millet Yaşar Doğu'ya
gerekli sevgi saygı göstererek sahip çıkmaya çalışmıştır. İsmi okullara
üniversitelere cadde ve sokaklara verilip yaşatılmak istenmiştir. Aslında Türk
Milleti Yaşar Doğu'ya sahip çıkmak suretiyle kendisine sahip çıkmıştır. Zira
Yaşar Doğu bu milletin kendisidir. Yaşar Doğuyla birlikte sırtı yere gelmeyen
esasen Türk Milletinin kendisidir. Zira o bu milletin şerefi için güreşmiştir.
Fakat Yaşar Doğu'ya sahip çıkmak onun bu millete ne vermek istediğiyle
ilgilidir. Onun felsefesine idealine gayesine sahip çıkılmalıdır.
SORU: Kitapta çok sık tekrarladığınız bir Yaşar Doğu sözü var. 'Her
insan gibi doğdun ve öleceksin. Bu arada çalışıp vatanına, milletine bir şeyler
vereceksin. Bu ise yaptığın güreşte şampiyon olmak ve milli marşını
söyletmektir.' Bunu biraz açar mısınız?
Ahmet SEVEN: Yaşar Doğu her insanın
memleketine karşı bir borcunun olduğunu düşünür. Bu borcunu ne iş yapıyorsa
onunla ödemelidir. Onun için kuru kuruya sevmek bir şey ifade etmez. Eğer bu
kişi sporcu ise sporculuğun gereği olarak çokça çalışıp şampiyon olmasıdır.
Milli Marşımızı söyletmek bilhassa beynelmilel güreşlerde bir zaferin
tescillenmesi, milli gururun dünyaya haykırılması anlamına gelmektedir.
Düşünebiliyor musunuz onlarca ülkenin katılıp on binlerce insanın gözü önünde
kazandığınız bir şampiyonluk sonrası kürsüye çıkıyor, dünyanın gözü önünde yine
o kadar insanın pür dikkat hazır vaziyette bulunduğu yerde Milli Marşımızı
söyletiyorsunuz. Yani buna siz sebep oluyorsunuz. Ve bu ülkenizden binlerce
kilometre ötelerde gerçekleşiyor. Bu duyguyu anlamak lazım. Bu para ile mal
mülk ile ölçülecek bir gurur bir duygu değildir. Yaşar Doğu sahip olduğu milli
şuurun gereği öğrencilerine bunu anlatmaya çalışmaktadır. Bu onun ne kadar
vatan- millet bayrak sevgisi içerisinde olduğunun bir göstergesidir.
SORU: Yaşar Doğu'nun genç yaşta ve beklenmedik vefatı Türk güreşinde neleri
etkiledi? Minder güreşine çok geç yaşta başlıyor. Üstüne bir de araya II. Dünya
Savaşı yılları giriyor ve pek çok uluslararası organizasyon gerçekleşmiyor.
Biraz talihsiz bir insan değil mi Yaşar Doğu?
Ahmet SEVEN: Onun erken yaşta vefatıyla
bir defa Türk Güreşi duraklama dönemine girdi. Onun sağlığında yurtdışına, yani
başka ülkeler adına sporcu göçü yaşanmamıştı. Vefatıyla birlikte zor günler
yaşamaya başlayan güreşçilerimiz kendilerine yapılan tekliflere olumlu
bakmışlar ve başka ülkelere gitmek zorunda kalmışlardır. Birde 1952 Helsinki
Olimpiyatlarına katılamayışları var ki bu incelenmesi gereken ayrı bir konudur.
Kitapta bu konuya geniş yer vermeye çalıştım. Burası mutlaka okunmalı hem de
kafa yorularak okunmalıdır. Türk aslanlarını minderde durduramayanların içeride
ve dışarıda kurdukları kirli bir tezgâhtır bu süreç. Avrupalı güreş
otoritelerinin; 'Artık onları minderde durdurmak imkânsız' dedikleri bir
zamanda Yaşar Doğu ve arkadaşlarını minderlerden resmen uzaklaştıran bu oyunlar
iyi bilinmelidir.
1936 Berlin Olimpiyatlarından sonra ikinci dünya
harbi nedeniyle 1948'e kadar yani 12 yıl Olimpiyat oyunları gerçekleşemedi.
Yaşar Doğu ömründe ancak bir Dünya ve bir Olimpiyat Şampiyonasına yetişebildi.
1952 Olimpiyatlarına yetişmiş ancak burada da resmen güreş hayatına son
verilmiş olması nedeniyle Olimpiyatları güreşeceği yerde seyretmek zorunda
kalmıştı. Eğer birkaç defa olmuş olsaydı hepsine de katılabilir çok daha fazla
şampiyonluklar elde edebilirdi.
SORU: Kaba softa birisi olmadığı kesin olmalı. 'İşte tam da bu nedenle
Batılıların Rocky misali uyduruk kahramanlar ürettiği bir dünyada bizim her
şeyiyle gerçek kahramanlarımız var. Evet, sırtının yere gelmemesi de dâhil pek
çok konuda Yaşar Doğu adeta bir mitoloji kahramanı gibidir. Mesela aynı anda
hem serbestte hem de grekoromende şampiyon olmaktadır.' demiştim bir yazıda.
Sahi nasıl bir güreşçiydi o?
Ahmet SEVEN: Dini bütün dediğimiz
insanlardan birisiydi. Maneviyatına düşkündü. Fakat kaba softa dediğimiz
hamlardan değildi. Türk Musikisi dinlerdi. Sanat camiasından çok sayıda
dostları vardı. Konsere, tiyatroya giderdi. Arkadaşları onun 'Ada sahillerinde
bekliyorum' isimli şarkıyı sevdiğini söylerler. Yardım yapmayı seven,
bayramlarda evinin balkonuna Türk Bayrağı asmayı ihmal etmeyen kimsesizi,
yetimi, yoksulu gözeten bir insandır o. Asker, siyasetçi, gazeteci? Her
camiadan üst seviyede dostları ve dostlukları vardır. Çevresine öyle bir güven
aşılamıştır ki bırakın orada kendisinin olmasını adı söylensin yeterdi. Gösterişi reklamı asla sevmeyen yapanları da
hoş görmeyen birisidir. Yeri gelmişken söylemeden geçmemeliyim yüzde yüz
yeneceğinden emin olduğu halde rakiplerini dahi küçük görmeyen bir karaktere
sahiptir. Bunu talebelerine de aşılamış asla rakipleri hakkında arkalarından
konuşmalarına müsaade etmemiştir. Hatta minderde kısa sürede yenebilecekleri
halde rakiplerini küçük görüp onlarla oynamaya çalışan talebelerine ihtar
vermiş hatta tokat bile atmıştır. O vefat edince güreşçiler kimsesiz, çaresiz
ve yetim kaldıklarını ifade etmişlerdir.
Evet, Batılılar örümcekten kahraman çıkartıyor.
Filmlerde dizilerde kahramanlar üretmeye bunları pazarlamaya çalışıyorlar. Biz
de bu oyunlara gelerek gerçek kahramanlarımızdan uzaklaştık. Yaşar Doğu gibi
muhteşem isimleri, isimlerinin dışında unuttuk. İsimlerini bazı yerlere vererek
avunduk. Güreş hayatı boyunca idmanlarda yani öğretilerinde bile olsa hatta
şaka bile olsa sırtı yere gelmemiştir. Onun hayat mücadelesi başarıları
zaferleri filmlere alınarak günümüze aktarılmalı ondan ders almanın yolları araştırılmalıdır.
Bunu milli bir görev olarak telakki ediyorum. Sorunuz için tekrar teşekkür
ederim. Hem grekoromen hem de serbestte aynı anda şampiyon olan bir başka
güreşçimiz yoktur. Bu da Yaşar Doğu'ya nasip olmuştur. O güreşçilerin
güreşçisi, hocaların hocasıdır.
SORU: O dönemin sanırım güreş en popüler spordu. Kendisini muayene
eden Fransız doktorla ilgili bir hatıra var kitapta. Paylaşır mısınız bizimle?
Ahmet SEVEN: Güreş evet, o yılların en
gözde sporuydu. Ve güreşçiler en çok takip edilen sevilen sayılan bilenen
sporculardı. Hele şampiyon olanlar dilden dile kulaktan kulağa anlatılır
dururdu. Evlerin kahvehanelerin en güzel köşelerini onların gazetelerden
kesilen fotoğrafları süslerdi.
Yaşar Doğu'yu 1947 yılında bir gezi için gittiği
Irak'ta muayene eden Fransız tıp hocalarından Dr. Aleksandr, muayene sonunda;
'Böyle bir vücut çatısına sahip olan bir kimse dediğim gibi 60-65 kiloya kadar
güreşebilir. Şayet anlattığınız gibi 73-79 ve 87 kiloya kadar güreşiyor ve
şampiyonluk elde ediyorsa olağanüstü bir kabiliyet ve kuvvete sahip demektir'
diyerek açıklama yapmıştı. Yaşar Doğu'da
olağanüstü bir kuvvet vardı. Bu çocukluğundan beri gelen bir kuvvetti. O bedeni
ile ruhunu aynı anda güreşe adapte etmesini biliyordu. Yani enerjisini topluyor
önce işi beyninde bitiriyordu. Türk Milli Güreş Takımında daha güreşlere
çıkmadan yeneceğine inanılan tek kişi oydu. Yani garantiye güreşiyordu.
Bir de dinlenmek için kendini rakibin altına attığı
olurmuş Sonra dinlenir ve kalkıp çarparmış. Doğal bir gücü olmalı Yaşar
Pehlivanın. Sizce de bir Yaşar Doğu romanı hatta Yaşar Doğu filmi olmalı mı?
Yaşar Doğu özellikle gençliğinde yani askere
gitmeden evvel yaptığı karakucak güreşlerde bu taktiği uygularmış. Güreşin
yapılacağı köy ile kendi köyü arasındaki mesafe çoğu zaman 5-7 saat olurmuş.
Binek hayvanı olmadığı için buralara yaya olarak gitmek zorunda kalır tabi bu kadar
uzun süren yaya yolcuğundan sonrada yorulurmuş. Güreş alanına girince de çoktan
güreşler başlamış olurmuş. O da eşleştiği pehlivanla güreşe tutuşur sonra alta
düşer on-on beş dakika bir süre öyle kalır bu arada dinlenirmiş. Güreşe
tutuştuğu rakibi de onu yenmek için uğraşır ve yorulurmuş. Daha sonrada Yaşar
Doğu bir hamle yapar ayağa kalkar karşılıklı boğuşmaya başlarlar ve rakibini
tuttuğu gibi sırtüstü yere atarmış. Bu bir gerçektir. Zira bu hususiyeti Yaşar
Doğu kendisi tebessüm ederek anlatmaktadır.
Elbette Yaşar Doğu'nun romanı da filmi de
olmalıdır. Bu film mutlaka çekilmelidir. Ancak her ikisi de o üstün meziyetleri
taşıyan insanın asaletine yakışır şekilde olmalıdır.
Röportaj: Mehmet Yılmaz
Kaynak: Haber Exen Dergisi Şubat 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder