Sayın Kaymakam, Sayın Belediye
Başkanı, sayın Garnizon Komutanı, sevgili Bafra'lılar,
Babam Süleyman Türk'ü benden önce
değişik yönleriyle anlatan dost ve arkadaşlarımıza teşekkür ederim. Bir insanın
kendi babası hakkında konuşması, duygusal yönüyle oldukça zor. Ama gerek
onların anlattıkları, gerek baştaki sinevizyon sunumu, benim yapacağım
konuşmayı büyük ölçüde kolaylaştırdı. Benim söyleyeceklerim, oğlu olarak O'nu
en yakından tanıyan bir insanın eklemeleri niteliğinde olacak.
Babam, ilköğrenimini doğum yeri olan
Trabzon ili Of ilçesinin şimdi belde olan Uğurlu köyü ilkokulunda aldı.
Yetişmesinde öğretmeni Ahmet Cemalettin Aşıkkutlu'nun emeğini her zaman
minnetle anardı; O'nun resmi, her zaman yazıhanesinin duvarında asılı idi;
bugün de aynı yazıhaneyi son hâliyle muhafaza ediyoruz. Babamın 1928 yılında
Bafra'ya gelişi, Türkiye'de Arap alfabesinin terk edildiği, onun yerine Lâtin
alfabesinin Türkçe'ye uyarlanmış hâliyle yeni Türk harflerinin kabul edildiği,
yani yazı devriminin yapıldığı döneme rastlar. O'nun eski yazı kadar yeni
yazıyı da öğrenmiş olarak Bafra'ya geldiğini düşünüyorum. Çok güzel ve düzgün
bir el yazısı vardı.
Ben de, 1945 yılında aynı Uğurlu köyü
ilkokulunda dördüncü sınıfa geçmiş on yaşında bir çocuk olarak Bafra'ya geldim.
Evlenerek bir süre daha Of'ta kalan Ablam dışında Ninem ve Annemin de gelişiyle
ailece Bafra'da toplanmamız 1947 yılında gerçekleşti.
Bizim evden uzak olmasına, yakınımızda
Merkez ve Gazi ilkokulları bulunmasına rağmen Babam, beni Turgut Aydıner'in de
devam ettiği İsmet Paşa İlkokulu'na kaydettirdi. O yıllarda köy ilkokullarında
müfredat programı, arkası gelmeyebilecek bir eğitim programı olarak oldukça
yoğundu. Örneğin biz, köy ilkokulunda aritmetik dersinde orantı hesabını, tarih
dersinde Birinci Dünya Savaşı'nı görmüştük. İsmet Paşa İlkokulu Başöğretmeni
Lâmi Yalçın, kısa bir sözlü sınavdan sonra beni beşinci sınıfa alabileceklerini
söyledi. Fakat Babam, bunu kabul etmedi. Nedeni şuydu: Kolayca tahmin
edebileceğiniz gibi, Bafra'ya ilk geldiğimde henüz Karadeniz şivesiyle konuşan
bir çocuktum. Babam, bunu düzeltebilmem için biraz zamana ve özel bir çalışmaya
ihtiyacım olduğunu düşünüyordu. O yüzden, okuldaki derslere ek olarak akşamları
evde birlikte çalışıyorduk. Millî Eğitim Bakanlığı'nın yayımladığı Dünya
Klâsikleri arasında Beydeba'nın "Kelile ve Dimne" adlı masal kitabı
da vardır. Babam, hükümdarlara öğüt vermek amacıyla yazılmış ve hayvanlar
arasında geçen masallardan derlenmiş bir Hint klâsiği olan bu kitaptan bana her
akşam sesli olarak bir masal okutturdu ve anlattırdı; şive yanlışlarımı
düzeltti. Kitabı bir ay içinde bitirdik. Artık İstanbul şivesiyle
konuşuyordum.Üstelik bir kitabın nasıl okunacağını ve nasıl anlatılacağını da
öğrenmiştim.
Aslında şive sorununun 1928 yılında
Of'tan Bafra'ya geldiğinde Babam için de söz konusu olması doğaldır. O, bu
sorunu kendi çabalarıyla çözmüş olmalıdır. Babamı tanıyanların anımsayacakları
gibi O, Türkçe'yi doğaçlama çok iyi konuşan bir hatipti.
Babam, yaşam boyu eğitim anlayışına
uygun olarak sürekli okuyan, kendisini yenileyen, başkalarını da bu yönde
teşvik eden bir insandı. Yeni bilgilere, yeni düşüncelere açıktı. Okuyarak
öğrendiklerini kendi yaşam deneyimleriyle yeni sentezlerde birleştirir, bunları
başkalarıyla paylaşmayı severdi. Herkesin, görüşlerinden yararlandığı bir bilge
kişi idi.
Yaptığı her işin en iyisini başarmaya
çalışırdı. Örneğin Of'ta ilkokulu bitirdikten sonra İstanbul'dan getirttiği
Kirkor Kömürciyan'ın muhasebe kitaplarını okuyarak edindiği muhasebe bilgisiyle
Bafra'ya geldiğinde gerek bu görevle çalıştığı şirket ve ticarî işletmenin,
gerek daha sonra tacir sıfatıyla kendisinin ticarî defterlerini büyük bir
özenle, örnek olacak bir mükemmeliyette tuttuğu gibi; genç iş adamları için
muhasebe kursları açacak kadar da konuya hâkimdi.
Babam, aynı zamanda iyi bir yazardı.
Bafra'da 1937'den beri yayımlanan Bafrasesi Gazetesini 1940-1951 yıllarında
"haftalık siyasî memleket gazetesi" olarak, bir ara haftada iki gün,
en son "onbeş günlük siyasî memleket gazetesi" olarak çıkardı. Fakat
o yıllarda yürürlükteki Matbuat Kanunu'na göre gazete veya dergi sahipliği için
yüksek öğrenim veya lise diploması arandığı, gazete veya dergi başyazarı ile genel
yayın müdürü ve yazı işleri müdürünün yüksek okul mezunu olması gerektiği
için(1); Babamın adı, Gazete'de bu sıfatlarla görünmez. Uzun süre Bafrasesi'nin
kimlik bilgilerinde "(İmtiyaz) sahibi ve yayın direktörü" olarak
emekli binbaşı ve eski Bafra Askerlik Şubesi Başkanı Niyazi Doğu, O'nun 1946'da
ölümünden sonra da "İmtiyaz sahibi ve neşriyat müdürü" olarak Yüksek
Makine Mühendisi Ali Rıza Kefeli adları yer almıştır. Bu süre boyunca Babamın
adı, Gazete'nin kimlik bilgileri arasında "B.M." (Başmuharrir),
"İdare Müdürü", "Neşriyatı fiilen idare eden" gibi
kısaltma, ad veya sıfatlarla birlikte yazılmıştır. Sözü edilen antidemokratik
hükümler, 1945 yılında çok partili rejime geçildikten sonra bir ak devrim
niteliğiyle tarihe geçen 14 Mayıs 1950 milletvekili genel seçimiyle iktidara
gelen Demokrat Parti (DP) döneminde "Basın serbesttir." ilkesiyle
çıkarılan Basın Kanunu ile kaldırılmıştı(2).
Ulusal basının büyük boyda altı sayfa
yayımlandığı bir dönemde daha küçük boyda genellikle iki sayfa, ilân durumuna
göre bazen dört sayfa olarak yayımlanan Bafrasesi Gazetesi, Babam Süleyman
Türk'ün çeşitli konulardaki görüşlerini açıklamak kadar, kurduğu derneklerle,
özellikle Bafra'yı Güzelleştirme Cemiyeti (sonraki adıyla Bafra İmar Kurumu)
olarak yaptıkları çalışmalar hakkında halkı bilgilendirmek, bu çalışmaların
hesabını vermek, bu çalışmaları engellemek isteyenlerin iddialarına cevap
vermek için kullandığı bir yayın organı idi. Gazete, o dönemde Bafra'daki tek
basımevi sahibi olan Zühtü Dilmaç'ın Vatan Matbaası'nın sınırlı olanakları
içinde dizilip basılmakla birlikte; imlâ (yazım) kurallarına uyma bakımından
örnek sayılabilecek bir durumdadır. Ben de Bafra'ya geldikten sonra
"musahhih" (düzeltmen) olarak Babama yardım ederken, dikkatli okuma
ve yazım kurallarını uygulama alışkanlığını da kazandım.
Sarı basın kartı sahibi gazeteci
kimliğiyle -bugünkü anayasal terminoloji ile- kamu kurumu niteliğinde bir
meslek kuruluşu olan Türk Basın Birliği'nin 1945'teki Trabzon Bölge
Kongre'sinde Haysiyet Divanı Başkanlığına seçilen, bu sıfatla 1946'da
Ankara'daki Genel Kongre'ye(3) katılan Babam Süleyman Türk, 1951'de Bafrasesi
Gazetesini kapattıktan sonra da başta Bafra (sonraki adıyla Bafra Haber)
Gazetesi olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya devam etti. Bu
anlamda kalemi elinden hiç bırakmadı.
Bafra'da şehir merkezinde şimdi park
hâline getirilen Cumhuriyet Meydanı'nın 1944 yılında oradaki eski büyük hanın
yıkılarak dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün bir büstüyle açılışı ve ana
caddelere parke döşenmesi, Bafra'yı Güzelleştirme Cemiyeti'nin en önemli
çalışmalarındandır. Henüz tek parti rejiminin hüküm sürdüğü bir zamanda dikilen
bu büstün temeline ilk harcı koyanlar ve açılışını yapanlar arasında 1945'te
çok partili rejime geçildikten sonra 14 Mayıs 1950 milletvekili genel
seçiminden zaferle çıkan DP iktidarında Başbakan Adnan Menderes tarafından
kurulan hükümetlerin ilk ikisinde sırasıyla İçişleri ve Adalet Bakanı olacak
Samsun Valisi Rüknettin Nasuhioğlu da bulunuyordu.
O yıllarda bizim evimiz, Bafra ile
ilgili sorunların konuşulduğu, bu sorunlara çözüm arandığı, yapılacak
çalışmaların plânlandığı bir karargâh gibiydi. Bu amaçla -konu ile ilgili
dernek merkezi dışında da- haftanın en az bir gecesi Babam ve arkadaşları,
bizde toplanır, tartışır ve kararlar alırlardı. O zamanlar Bafra Ortaokulu'nun
unutulmaz müdürü Necmettin Esin'in de sık sık katıldığı bu toplantılarda
yapılan konuşmaları ben de, salonun bir köşesinde ders çalışırken ilgiyle
dinlerdim.
Babam, asıl mesleği olan muhasebecilik
ya da daha sonra uzun yıllar yaptığı tütün ticareti veya motorlu araçlar
bayiliği sınırları içinde kalmayan bir insandı. Bu işleri en iyi biçimde
yapmakla birlikte, örneğin en iyi işlenmiş tütün partilerini ihraç etmekle
birlikte; topluma ve ülkeye hizmet etmek aşkı, O'nun kişiliğinde her zaman ağır
basmıştır. O ve arkadaşları, sivil toplum örgütleri olarak, gönüllü kuruluşlar
olarak da, hiçbir maddî karşılık beklemeksizin, aslında kamu kuruluşlarının,
Devletin görev alanındaki birçok işin yapılabileceğini göstermişlerdir. O'nun
kurduğu veya kuruluşuna öncülük ettiği dernekler, bu çalışmaların kurumsal
çerçevesini oluşturmuştur.
O'nun öncü kişiliği, kimliğinin en
belirgin unsurudur. Her zaman kafasında şu sorular vardı: Bafra için ne
yapabiliriz? Samsun için, Türkiye için ne yapabiliriz? Bu soruları doğduğu ve
yaşadığı her belde ve şehir için sormuştur. Yaptığı çalışmalar, bu soruların
cevabı niteliğindedir. Son günlerine kadar kafasında hep bu ve benzeri sorular
vardı. Örneğin Bafra Müzesi'nin kurulması, son zamanlarında üzerinde durduğu
başlıca konu idi. Birlikte Demokratik Sol, Milliyetçi Hareket ve Anavatan
Partileri (DSP-MHP-ANAP) Koalisyon Hükümetinin Kültür Bakanı İstemihan Talay'a
gitmiş ve kendisinden Bafra Müzesi'nin kurulması için söz almıştık.
Babam için ülke yararı, toplum yararı
her şeyin üstünde idi. Bafra'nın birçok sorununu Hükümet nezdinde takip etmek
için Ankara'ya giden heyetlerin başında yer alırdı. Örneğin 1962 ürünü
tütünlerin dış satımında karşılaşılan ve sonraki yıllarda da devam eden, Bafra
tütüncülüğünde özel sektörün büyük ölçüde devreden çıkmasıyla sonuçlanan krize
bir çözüm bulmak, tüccarın elinde kalan işlenmiş tütünlerin dış satımına olanak
sağlamak amacıyla dönemin başbakanları İsmet İnönü, Süleyman Demirel ve ilgili
bakanlarla görüşmek üzere Ankara'ya giden heyetlerin başında -kendi tütünlerini
satmış olmasına rağmen- Bafra Tütüncüler Birliği'ni kurmuş, Türkiye Tütüncüler
Federasyonu'nun kurucuları arasında yer almış bir insan olarak hep O vardı.
Her zaman yapıcı, sorunlara çözüm
üretici idi. Ele aldığı sorunları bir çözüme kavuşturmadan, sonuçlandırmadan
bırakmazdı. Birçok insanın iş bulabilmesinde, bir işe yerleştirilmesinde
yardımcı olmuştur. Kendisine haksızlık edenlere bile yeri geldiğinde iyilikle
karşılık vermiştir.
Eğitim ve sağlık, O'nun özel ilgi
alanında olan iki konu idi. Örneğin Bafra Maarif Cemiyeti'ni kurdu, Bafra Lise
Yaptırma Derneği'nin kurucu ve yöneticileri arasında yer aldı. Henüz sekiz
yıllık zorunlu ilköğretimin başlamadığı bir dönemde Of'ta doğum yeri Uğurlu
beldesinde sekiz dersliği olan ve atalarımızın adını taşıyan Hacıahmetoğlu
İlköğretim Okulu'nun yapılmasını, arsasını vermek ve parasal katkıda bulunmak
suretiyle sağladı. Açılmasında etkili olduğu Bafra Hasan Çakın Halk
Kütüphanesi'ne bağışladığı ve orada ayrı bir köşe oluşturan 2.500 ciltlik özel
kitaplığın evdeki ilk tasnifini Deney Sistemine göre henüz ortaokul öğrencisi
iken bana yaptırmıştı. Bu, benim daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi öğrenciliğim yıllarında Kabataş Erkek Lisesi'nin 12.500 ciltlik
kitaplığını tasnif edecek kadar kütüphaneciliği öğrenmemin de temeli oldu.
Türkiye'de yurt genelinde bir halk
eğitimi seferberliğini başlatmak, O'nun en büyük emeli idi. Bu amaçla
hazırladığı projeyi, 1944 ve 1952 yıllarında dönemin Millî Eğitim Bakanları
Hasan-Âli Yücel ve aynı zamanda Samsun Milletvekili olan Tevfik İleri'ye sundu.
1950'li yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı'nda bir Halk Eğitimi Genel
Müdürlüğü'nün kurulmasında -diğer uzmanların çalışmaları yanında- bu proje de
etkili olmuştur. 1952'deki başvuruya benim henüz lise öğrencisi iken hazırladığım
"Dünyada Halk Eğitimi" başlıklı rapor da eklenmişti. Bu başvuruya
ilişkin mektuplar ve raporla her ikimizin halk eğitimi konusundaki yazılarımız,
Babamın ölümünden bir yıl sonra, 2007 yılında ikimizin imzası ve "Aydınlık
Türkiye İçin Halk Eğitimi" başlığıyla yayımlandı.
Bir ara Bafra için gereksiz görülerek
kapattırılmış olan Bafra Hastahanesi'nin yeniden açılması yolunda yoğun bir
mücadele verdi; Bafra Hastahane İnşa ve Bakım Derneği'ni kurdu; Samsun il genel
meclisi üyeliği sırasında Hastahane'nin yeniden açılmasını sağladı. 75. Yıl
Bafra Huzur Evi de, O'nun düşünceden gerçekleşme aşamasına kadar etkili olduğu
bir kurumdur.
Babamın aktif siyasetle ilgisine
gelince; O'nun bu konuda çok şanslı olduğu söylenemez. 14 Mayıs 1950
milletvekili genel seçimi öncesinde Bafra'da bir grup genç, Babama DP'den aday
olmasını ısrarla önerdi. Fakat daha önce halkevleri ile Cumhuriyet Halk Partisi
(CHP)'nin iç içe olduğu yıllarda bir süre Bafra Halkevi Başkanlığı yapmış olan
Babam, 1950'de girdiği DP'den adaylığını koyması durumunda bunun, sırf
milletvekili olmak amacıyla DP'ye geçtiği biçiminde yorumlanabileceği
düşüncesiyle bu öneriyi kabul etmedi. DP, Bafra'dan eski bir din hocası olan
Hasan Fehmi Ustaoğlu'nu aday gösterdi. O da milletvekili seçildikten kısa bir
süre sonra Atatürk devrimlerini eleştiren sözleriyle DP'yi zor durumda bıraktı
ve derhal Parti'den ihraç edildi.
1954 milletvekili genel seçiminde ise
önce Babam, sonra da O'nu bu yolda teşvik etmiş olan DP Bafra İlçe Başkanı Ömer
Güriş, Samsun milletvekilliği için adaylık başvurusu yaptı. DP'nin Samsun ili
aday yoklamasında Bafra delegelerinin oyları iki aday adayı arasında bölündüğü
için Bafra'dan kazanan aday olmadı. Fakat Bafra gibi büyük bir ilçeden aday
gösterilmemesi düşünülemezdi. Adaylığın yolu, DP Genel Merkez kontenjanından
listeye girmekti. Böyle olduğu hâlde Babam, delege oylarıyla kazanamadığı bir
adaylığı Genel İdare Kurulu'ndan istemedi. Ömer Güriş, aday gösterildi ve iki
dönem milletvekili seçildi.
Babam, DP'nin giderek artan baskıcı
tutumu ve antidemokratik uygulamaları yüzünden 1957 milletvekili genel
seçiminden sonra bu Parti'den ayrıldı. Zaten hiçbir zaman katı bir partili,
daha doğrusu, katı bir partici olmamıştı. Örneğin DP'li olduğu yıllarda bile
bizim evin salonunda Atatürk'ün portresi yanında İnönü'nün de portresi, ayrıca
çeşitli toplantı ve görüşme vesileleri ile İsmet İnönü ve Celâl Bayar'la
çekilmiş resimleri de asılıydı. Bu ve diğer devlet ve siyaset adamlarıyla çekilmiş
resimleri, bugün de evimizin ve son yıllarında evin yanında kullandığı
yazıhanenin duvarlarını süslemeye devam ediyor.
Babam, DP'den ayrıldıktan sonra başka
bir siyasî partiye girmedi. Ancak ülkeye hizmet etmek için mutlaka bir partiye
girmeğe gerek olmadığı düşüncesiyle çalışmalarına devam etti. Sinevizyon
sunumunda anlatılan bu çalışmalara bir kez daha dönmeye gerek yok. Ama bunlar
arasında özellikle Bafra Ticaret ve Sanayi Odası'nda önce Meclis, sonra Yönetim
Kurulu Başkanı, yıllarca Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Mevzuat
Komisyonu Başkanı olarak görev yapması, Sinop Ticaret ve Sanayi Odası'nın kurulmasına
öncülük etmesi, O'nun unutulmaz hizmetlerindendir. Kurduğu, başkanlık ettiği,
yönetim veya denetim görevi aldığı dernek ve kurumların sayısı, onbeş
dolayındadır.
Babam, dostluk ve arkadaşlıklarında
vefalı idi. Fakat ilerleyen yaşlarında yakın arkadaşlarının birçoğunu
kaybetmişti. Bununla birlikte her zaman gençlerle diyalog kurmasını bildi.
Babam sanatı ve sanatçıları severdi.
Örneğin Safiye Ayla, Muallâ Gökçay, Selâhattin Pınar gibi sanatçı dostları
vardı. Giyim-kuşamında ve genel olarak çok zevkli, zarif bir insandı. Dışarıda
fötr şapkası
başından eksik olmazdı.
Babam Süleyman Türk, her yönüyle
çağdaş, örnek bir insandı. Atatürk ilke ve devrimlerine, Türkiye
Cumhuriyeti'nin Anayasa'da belirtilen değişmez niteliklerine içtenlikle
bağlıydı. O'nu 11 Ağustos 2006 günü kaybettik. Fakat ölümünün beşinci yılında
anma törenini Cumhuriyet Bayramının başladığı 28 Ekim 2011 gününün bu
saatlerinde düzenlememizin nedeni, O'nun insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik, sosyal hukuk devletine inancını
vurgulamak içindir. Türkiye'nin geleceği, ülke bütünlüğü içinde bu ilkelerin
gerçekleşmesine bağlıdır.
Bu yıl Cumhuriyet Bayramı törenlerinin
iptal edilmesi doğru olmamıştır. Şüphesiz Güneydoğu'da bölücü terör örgütünün
hain saldırısına uğrayan şehitlerimiz ile Van depreminde kaybettiğimiz
yurttaşlarımızın acısını Milletçe paylaşıyoruz. Bunlar, Milletçe yaşadığımız
felâketlerdir. Ancak Cumhuriyet Bayramı, Türkiye Devletinin en büyük
bayramıdır. Bu Bayram, yalnız geçit resmi yapılan bir bayram değil, aynı
zamanda Cumhuriyet ilkelerine bağlılığın, ulusal birlik ve dayanışmanın da
ifade edildiği bir bayramdır. Özellikle bunları bir kez daha belirtmek için
kutlanmalıydı.
Bu düşüncelerle yapıcı ve yaratıcı,
ülke işlerinde sorumluluk üstlenmesini bilen örnek bir Cumhuriyet insanı olarak
Babam Süleyman Türk'ü birlikte andığımız bu gün Cumhuriyet Bayramınızı
kutluyor, hepinizi saygıyla selâmlıyorum.
___________________________
*Prof. Dr. Hikmet Sami Türk'ün 28 Ekim
2011 günü Bafra Kültür Merkezinde düzenlenen "Ölümünün 5. Yılında Anılarla
Süleyman Türk" toplantısında yaptığı konuşmanın dipnotları eklenmiş metni.
(1) 25.7.1931 tarih ve 1881 sayılı Matbuat
Kanunu (28.6.1938 tarih ve 3518 sayılı Kanun'la değişik) m. 12, 15.
(2) 15.7.1950 tarih ve 5680 sayılı Basın
Kanunu m. 1, 42.
(3) Türk Basın Birliği, Türkiye'de çıkan
gazete ve dergilerin sahipleri ile gazeteciliği meslek edinen kimselerden
oluşmak, tüzel kişiliği haiz olmak ve merkezi Ankara'da bulunmak üzere
28.6.1938 tarih ve 3511 sayılı Basın Birliği Kanunu ile kurulmuştur (m. 1).
Kanun'a göre gazetecilik mesleğini icra edebilmek için Birliğe üye yazılmak
zorunluydu (m. 2). Birlik, merkezleri Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Trabzon
olmak üzere beş bölgeye ayrılmıştı (m. 4). Birliğin organları şunlardı: Genel Kongre,
bölge kongreleri, Merkez Yönetim Kurulu, bölge yönetim kurulları, Yüksek
Haysiyet Divanı ve bölge haysiyet divanları (m. 6). İşte Babam Süleyman Türk,
sarı basın kartı sahibi gazeteci kimliğiyle 1945'te Türk Basın Birliği'nin
Trabzon Bölge Kongresi'nde Haysiyet Divanı Başkanı seçilmiş ve bu sıfatla
1946'da Ankara'daki Genel Kongre'ye katılmıştır.
Türk Basın Birliği, 1945'te çok
partili rejime geçildikten sonra çıkarılan 13.6.1946 tarih ve 4932 sayılı Basın
Birliği Kanununun Kaldırılması Hakkında Kanun gereğince sona ermiş ve tasfiye
edilmiştir (m. 1). Kanun Tasarısı'nın Gerekçe'sinde, uygulamada 3511 sayılı
Kanun'da basın mesleğinin gelişmesi bakımından günün gereksinmelerini
karşılamayan bazı kayıtlar bulunduğunun görüldüğü, Cemiyetler Kanunu'nda
yapılması önerilen değişikliğin kabulünden sonra kurulabilecek meslek
kuruluşlarının Basın Birliği'nin yerine geçebileceği, bu bakımdan meslek
gereksinmelerini daha iyi karşılayabilecek serbest derneklerin kurulmasına yol
açmak üzere Basın Birliği'nin kaldırılmasının yararlı sayıldığı açıklanmıştır;
bk. TBMM Tutanak Dergisi 1946, C. 24, S. Sayısı: 165 "Basın Birliği
Kanununun Kaldırılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet ve İçişleri
Komisyonları Raporları (1/607), s. 1.
/ Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK
ray hangi borsada
YanıtlaSilmina hangi borsada
shiba hangi borsada
win hangi borsada
srm hangi borsada
sngls hangi borsada
agix hangi borsada
via hangi borsada
xec hangi borsada