Ne zaman bir tayyare sesi duysam ve ne zaman Samsun’un
mavi semasında bir tayyaremiz görülse, hemen başımı havaya kaldırarak bu hava
kartalımızın o heybetli uçuşunu seyre dalar ve onu sevk ve idare eden genç
kahramanlarımıza en derin takdir ve hayranlık hislerimi armağanlayarak,
havalandıkları yere uğurla avdetleri için muvaffakiyetler temenni ederim.
Zaten bunu, bu yazdıklarımı hangi bir Türk düşünmez
ve yapmaz ki?
Ara sıra fakat uzun fasılalarla göklerimizde kısa
uçuşlar yapmak suretile milli heyecan ve milli gururumuzu şahlandıran her
tayyaremizin gelişi hafızamdan yıllardır silinemeyen bir çok hatıraların tekrar
canlanmasına bir vesile teşkil eder ve o anda tayyareci olacak bir yaşta
bulunmadığıma için için yanar, üzülürüm.
Ne olurdu, vaktiyle bizim delikanlılık demlerimizde
böyle şerefli bir mesleğe kıymet ve ehemmiyet verilseydi, o zamanın gençleri
olan bizler gıpta ve takdirle baktığımız ve üstümüzden büyük bir kuş gibi
süzülerek uçan genç uçakçılarımız gibi tayyareciliğe intisap etseydik.
Her tayyaremizin gelişi bana daima ilk
tayyarecilerimiz ve ilk hava
şehitlerimiz Fethi ve Sadık beyleri ve tayyare ile ilk kadın yolcu olarak
İstanbul üzerinde kısa bir uçuş yapmış olan Belkıs ismindeki bir Türk kadınını,
İstiklal harbine tekaddüm eden günler
bizi Atatürk’ten ayırmak üzere tertip edilmiş beyannameler atmak için İstanbul’dan
gönderilmiş bir düşman teyyaresini ve nihayet İstiklal Harbinin sonlarına doğru
Rusya’dan gönderilmiş olan yirmi üç eski tayyareyi hatırlatır.
Bu günkü Gümrük Ambarlarının ilerisinde Abdullah
Paşa Medresesi önünden itibaren cadde
üzerinde Gümrük Ambarının kapısına kadar dizilmiş olan bu yirmi üç tayyare,
yalnız gövde ve motordan ibaretti. Her tarafı delik deşik bir halde bulunan
tayyarelerden üçünü bugün bu mesleğin sayılı üstatlarından birisi ola tayyareci
Vecihi büyük bir maharetle tamir hatta kanatlarını yeniden yapmak suretiyle
uçar bir hale sokmuş ve bunları birer birer yine kendi idarsinde olarak hava
yolu ile Ankara’ya götürmüştü.
Kıymetli Tayyarecimiz Vecihi, tayyarelerini uçar
bir vaziyete sokunca hemen hazırlanır ve Samsun üzerinde uzun bir uçuş
tecrübesi yaptıktan sonra bu tayyareyi Ankara’ya götürür ve tekrar avdet
ederdi.
Bir gün tayyarelerin havalanmalarını yakından
görmek üzere kışlalara çıktığımız zaman, Vecihi ile beraber sarıklı ve yaşlı
bir zatın da tayyareye bindiğini gördük. Bu meraklı ve cesur insan Hafız Fethi Efendi bir Samsunlu idi. Tayyare orada mevcut olan halkın alkışları
arasında havalanıp Samsun üzerinde uzun süren bir tecrübe uçuşundan sonra yere
indiği zaman bu uçuş esnasındaki ihtisaslarını beşuş bir çehre ile ifade eden
Hafız Fethi Efendinin orada mevcut olan kalabalığa hitaben sarf etmiş olduğu
sözü bir türlü unutamıyorum; “Çocuklar, genç olsaydım ben de tayyareci
yazılırdım.”
Türk havalarında tayyare ile ilk olarak bir Türk
kadını uçtuğu gibi, ilk hoca olarak da Hafız Fethi Efendi dolaşmış oluyordu.
Bugün yurdumuzun bir çok vilayet ve kasabalarında Tayyare
uçuşları ve paraşütle atlama tecrübeleri yapan Türk Hava Kurumuna mensup
kahraman havacı gençlerimizin her uğradıkları yerde halkımızın coşkun tezahür
ve takdirle karşıladıklarını gazetelerden ve dahili radyo havadislerinden
öğreniyoruz.
Devlet, havacılığa vermiş olduğu kıymet ve
ehemmiyeti yurdun birçok yerlerinde açmış olduğu mektep ve tesis ettiği
havacılık kamplarıyla tebarüz ettirirken bir taraftan da hava ordumuzu, hava
kuvvetimizi artırmağa çalışıyor. Büyük gayretler ve büyük fedakarlıklar sarf
edilmek suretiyle meydana getirilmiş olan havacılığımıza, bütün milletçe
yapabileceğimiz tek bir vazifemiz vardır. “Damla damla göl olur” darb-ı
meselimize tevfikar bizim de bütün milletçe iştirak edeceğimiz bu milli
vazifemiz; “Türk Hava Kurumu”na her ay temin edebileceğimiz münasip bir aidat
ile aza yazılarak “damlacıktan sel olur” darbımeselimizi yerine getirmekten
ibarettir.
/Lütfi TEKİN,
Özel Notları
KAYNAK: Baki SARISAKAL, BİR KENTİN TARİHİ SAMSUN-II, Samsun 2003,
Sayfa: 407-408
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder