Savaş ve Açlar
Hasan İzzettin Dinamo
Temel Çavuş
Akçaabatlıdır. Savaş yıllarında Yemen’de Mısır’da yedi yıl askerlik etmiştir.
Çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle çavuşluğa yükselmiştir. Terhis olunca, ailesiyle
İstanbul’a gelir. Sarıyer sırtlarına yerleşir. Fakat beslediği inekler ölünce
işsiz kalır. Geçim sıkıntısından bunalarak memleketine gitmeye karar verir.
Vapurda Samsunlu Osman Bey’e rastlar. Bey, onları topraklarında çalışmaya
çağırır. Tütün tarlalarının yanındaki derme çatma bir eve yerleştirir. Orada
başka hemşehriler de vardır. Canla başla çalışırlar. Fakat sivrisinek ve sıtma
bellerini büker. Dayanamayacaklarını anlayınca, oradan da göçerler.
Yolda halk ailenin
geçişini ilgiyle izler. Bir ara hızla bir atlı üzerlerine gelir. Hepsi birden
çamura yuvarlanırlar. Ailenin büyük oğlu Ali, atlıyı alaşağı eder. Onu da,
kendileri gibi, çamura batırır.
Atlı, çevrenin
zenginlerinden Emiroğlu’nun oğlu Mümtaz’dır. Şımarık ve küstah bir gençtir.
Babası onu İstanbul’a Galatasaray Lisesi’ne okumaya göndermiş, fakat
haylazlığından ötürü yanına aldırtmıştır. Şimdi şık giyimiyle sokaklarda
dolaşmakta, ona buna sarkıntılık etmektedir. Gerçi sesini çıkarmaz, ama Ali’nin
yaptığını da unutmaz. Bunun ondan acısını çıkarmağa karar verir.
Temel Çavuş ile oğlu
ve karısı sıkı bir çalışmaya girerler. Tek umutları bir Rumdan kiraladıkları
bahçedir.
Şimdilik yiyecek
parası olmadığından, Temel Çavuş, geceleri ormanda avlanmaya gider. Bir gün
dönerken, bahçesine bir göz atar, bütün sebzelerinin ezildiğini, çamura
belendiğini görür. Bahçenin yüzünde nal izleri vardır.
Aile büyük bir
umutsuzluğa düşer. Neyse ki sebzeler kısa zamanda düzelir, eski durumlarına
kavuşurlar. Bunu baba oğul bol bol kemençe çalarak, horon teperek kutlarlar.
Mevsimi gelince bahçeden umduklarından da çok para kazanırlar.
Başka bahçeler
kiralarlar. Artık nöbet tutacaklar, sonunda geniş bir soluk alacaklardır. Ama
bu kez de savaş gelip çatar. Temel Çavuş yeniden askere alınır. Evin yükü
Ali’nin sırtına biner. Üstelik, Şakire de yedinci çocuğuna hamiledir.
Şehirde erkeklerin
çoğu askere alınır. Mümtaz fırsatı kaçırmaz. Ali’yi on beş yaşında olduğu
halde, «asker kaçağı» diye ihbar eder. Ardından, bahçelerin kendisine ait
olduğunu ileri sürer, boşaltılmasını ister. Hatta, tapuyu gösterir. Yakında
oturan bir yüzbaşı olanları duyar, asker ailesi olduklarından onlara yardım
eder. Evlerinden atılmalarını önler. Bu arada Temel Çavuş’un cephede donarak
öldüğü duyulur.
Sıkıntılı günler
başlar. Ali de askere alınınca Şakire iyice bunalır. Yiyecek sıkıntısını kıtlık
izler. Yoksullar perişan olmuştur. Zenginlerin ise işleri yolundadır.
Ali’den bir mektup
gelir. Sonra ölüm haberi yetişir. Şakire bir kez daha yıkılır. Açlık canlarına
yetmiştir. Çocuklarından küçük Hüseyin ile Fatma beslenme yetersizliğinden
ölürler.Kimseden yardım göremeyen Şakire, ormandan odun toplayarak pazarda
satar. Fakat bir yük oduna ancak bir somun alabilir. Çevresinde açlıktan,
koleradan, tifüsten ölenlerin sayısı gittikçe çoğalır. Kendilerini koruyan
kumandan da başka yere atanınca, Emiroğulları yeniden tepelerine dikilir.
Ertesi gün kulübe de boşaltılır. Aile deniz kıyısında terkedilmiş boş bir eve
yerleşir. Açlık son haddini bulur. Çoluk çocuk ne bulurlarsa yerler, hatta
hırsızlık ederler.
Bir gün Musa
mezbahanın ayağına atılan bağırsakları kovasına doldoldurarak eve getirir.
Şakire bunları temizleyerek pişirir. Yerler. Her gün oraya giderler,
yiyeceklerini çıkarırlar. Fakat barsaklara halkın üşüştüğünü gören ilgililer,
onları parayla satmaya başlarlar.
Şakire çocukların en
küçüğünü de toprağa verir. Geri kalan üç çocuğunu Darüleytam’a yazdırır.
Hastalanır. Okulun bitişiğindeki hastaneye yatar. Başhekim ona bir hafta
bakacağına söz verir. Yazık ki talih orada da kendisine gülmez. İri kıyım
hastabakıcı, Şakire’nin para çıkınını alabilmek için, ona öldürücü iki iğne
yapar. Kadıncağız birkaç gün sonra acılar içinde göçer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder