BİR HİDAYET ROMANI / MUHTASAR METİN (Sayfa: 115-118)
12 Eylül’den sonra, 28 Şubat’tan önce, İslamcılığın
para ettiği günler. Kurupelit kampusü. Samsun. Esas oğlan Hicabi Mahzun.
Koltuğunun altında Üç Mesele, Milli Gazete ve Organik Kimya notları. Fakültenin
kalorifer dairesine, ümmetsel alan mescide iniyor. Abdest ikindidendir ya da
öğleden. Planlanan eylem, kaçmak üzere olan akşam namazının edası. Leyla’dan
geçme, Mevla’ya varma faslı: “laboratuardan çıktım, kıbleye döndüm, kıblem Kâbe,
Allahuekber.”
Aynı anda kantinde. Hilal kaş, gül yanak, fındık
burun, Sezen Aksu dudak, ela göz, kızıl saç nazenin kız Zühre Yıldız: Zaman
zaman zahireci, her daim tefeci bir babanın kızı. Açmış ağzını yummuş gözünü,
laik seküler erkek arkadaşı Devrim Kaya ile tartışıyor. Devrim iki yıldır
beraber çıktığı kızın doğum gününü atlamış. Zühre’nin muasır medeniyet tarzı
yaşam gereği, haklı sebepten iki gözü iki çeşme:
“Bana bunu nasıl yaparsın Devrim.”
Hicabi Mahzun, namazı eda eder. Mescide inen
merdivenlerden ters istikamette yeryüzüne çıkar. Mescidin dışında kış kıyamet.
Fakülte durağından uzaklaşmakta olan son otobüsün yer yer çukurlarla dolu
asfaltta ilerlerken yanan stop lambaları yağan yağmura rağmen seçilmektedir.
Eller gider aya, Hicabi yine yay.
Yoğun bir vize dönemi geçirmekte olduğunu ileri
süren Devrim geçerli bir mazereti bulamamıştır ve aylar sonra, fakülteden
yurdumun insanı halk çocukları ile birlikte belediye otobüsünde itiş kakış
gitme durumunda kalmıştır. Devrim halkı ile bütünleşmiştir.
Zühre babasının hediyesi Toyota’ya binmiş,
yüreğinde bir acı, üzerinde kozmetik kokusu, uzun zaman sonra ilk kez, tek
başına kampüsten şehre inecektir.
Kaderin cilvesi: Toyota, Hicabi Mahzun’un yanından
geçerken gökyüzünde yağan yağmur yetmezmiş gibi çukurda biriken suyu da esas
oğlanın üzerine sıçratır. Üzerindeki çamurdan oluşan kamuflajla vahşi doğa
belgeseli çeken kameramanlara dönen Hicabi’yi, Zühre son anda fark
edebilmiştir.
Şimdi ağır çekim: Toyota acı bir fren yapıyor. Az
ileride durabiliyor. Zühre, arabayı geri vitese takıp, geri geri geliyor.
Ayakta duran bir çamur yığını görüntüsü veren Hicabi Mahzun’un yanında otomatik
cami indiriyor:
“Özür dilerim. Sizi fark etmemiştim. Üstünüzün
perişan olmasına neden oldum.”
Hicabi Mahzun şimdi perişan oluyor. Eline kız eli
değmemişken ve bütün hazırlıklar fitnenin ortadan kaldırıldığı “Adil
Düzen”,”Yeniden Büyük Türkiye”, “Yeni Bir Dünya” için yapılırken nereden
çıkmıştı bu kız?
Hicabi Mahzun’un Batini köpekleri: Fesübhanallah
yoksa imtihanı mı kaybediyoruz. Aman Allah’ım bu ne letafet, bu ne seksapelite?
Ben, bu kızla konuşsam yoldan çıkar mıyım? Şimdi ne desem Allah’ım?
“Üzülmeyin. Zaten yağmur beni ıslatmıştı.”
Doğum günü, erkek arkadaşı tarafından unutulan
Zühre karşısındaki gencin, kendisine bakyana gözlerinde daha önce Devrim’de hiç
görmediği bir ifade yakalamıştı. Flört bitmiş de aşk mı başlıyordu? Her şey bir
Türk filmi gibiydi. Yağmur olanca şiddetiyle devam ederken ve fakir ama İslamcı
esas oğlan Hicabi Mahzun, iliklerine kadar sırılsıklamken bir tefecinin zengin
ve şımarık kızı Zühre Yıldız, ilk defa bir yurdum insanına karşı elinde olmayan
bir nezaketle konuşma ve hatta özür beyanında bulunma cihetine gidiyordu. Bir
anda oluşan elektriklenme Takdir-i İlahi değil de ne idi?
Önce muhtemelen akşam namazının vaktini, akabinde
de şehre inen otobüsü kaçırmış bir İslamcı ve aynı şehre inen otobüsle, belki
de kendisiyle parası için çıkan erkek arkadaşını postalamış modern bir kız,
oldukça geniş olan bir zaman ve mekânda, teğet koordinatlarda bir araya
gelmişlerdi. Zühre neredeyse galoşsuz kimseyi bindirmediği otomobiline bu
farklı çocuğu almak ister:
“Şehre gidiyorsanız sizi bırakayım. Otobüsü de
kaçırmışa benziyorsunuz.”
Hicabi Mahzun’un Bâtini Köpekleri: Bu bir ahlaksız
teklif olmalı. Ama ne kadar da cazip. İmtihanın böylesi de ne çetin ya hu?
Bizden öncekilerin çektiklerini çekmeden de cennete girilmez ki. Otobüsü
kaçırmış olsan da bu otomobile binemezsin sen. Nikâh düşen bir kızla, aynı
otomobilde baş başa kalamazsın sen. Haydi, oğlum, yen şu şeytanı. İyice ıslan
ve zatürre ol. Belki şehit sevabı alırsın, belki de mağaranın önündeki büyük
kaya parçasını açanlardan olursun.
“Teşekkür ederim ama ben yürüyeceğim.”
Zühre’ye bir şeyler oluyordu: Bu çocukta şeytan
tüyü mü var? Belki de melek. Ne kadar da mahzun. Mutlaka yola beraber devam
etmeliyiz.:
“Teklifimi kabul ederseniz, çok memnun olurum.”
Hicabi Mahzun’un Bâtini Köpekleri: Bak şu şeytana.
Kesinlikle bu bir imtihan. Bu otomobile binip de günaha yaklaşma aslanım.
“İnançlarıma aykırı. Binemem.”
Zühre’nin içindeki ses: Ay bu çocuk çok inançlı
birisiymiş. İşte karşımda müstakbel yuvam için iyi bir aile babası.
“Ama beni hidayete erdirebilirsiniz.”
Hicabi Mahzun’un kalesi düşmüştür: Ben bunu niye
düşünemedim ki. Elbette kızın hidayetine vesile olabilirim. Hidayet
Allah’tandır. Biz esbaba tevessül edelim.
“Peki tamam. Sadece hidayetinize vesile
olabileceğim düşüncesiyle biniyorum.”
Zühre Yıldız, erkek milletine karşı bir raunttan
daha muzaffer çıkmış bir dişidir:
Az daha kendimden şüpheye düşecektim. Cazibem sağ
olsun.
“Tabi tabi, buyurun öne gelin.”
Zühre ile Hicabi yola beraber koyulurlar.
Tanışırlar, konuşurlar, anlaşırlar. Zühre önce meal okur, sonra namaza başlar
ve daha sonra kapanır. Hacı Fahri Yıldız, kızının İslamcı ama fakir biriyle
çıkmasını hazmedemez, Toyota’nın anahtarını geri alır, kızını evlatlıktan
reddeder, harçlıklarını keser. Hicabi burslarını Zühre ile paylaşır ve daha
sonra fakülte bitmeden evlenirler. Çileli bir öğrencilikten sonra fakülteyi
aynı yıl bitirirler.
28 Şubat 1997, kullanma tarihi geçmiş zaman içinde
takvim yaprağındn koparılmış bir gündür. Ahmet Yasin(9), Fatıma Sümeyye(6) ve
Damla Gizem(1), Mahzun Ailesinin yeni elemanlarıdır. Üçüncü çocuk sonuncu
çocuktur ve dahi çocuğun adı sonun başlangıcıdır.
Sonra ne mi oldu?
Hicabi Mahzun. Yenilikçi harekete intisap etti.
Barıştığı kayınpederi ile bir doğal gaz şirketi kurdu. İhale aldı. İş yerine
her gün gelen Yeni Şafak’ın Pazar ekini okuyor, sekreteri ile tavla oynuyor.
Zühre Yıldız Mahzun. A.la.an hoca efendinin cemaatine katıldı. Davaya hizmet
için açıldı. Anadolu lisesinde matematik öğretmeni oldu. Sı.ıntı’ya abone ve
kimyasal destek alıyor. Fakültenin kalorifer dairesindeki mütevazı mescit
ümmete kapandı. Orası şimdi kamusal alan. Kömür kokuyor.
KAYNAK: Mb, Allah’ını Seven Defanstan Ayrılmasın,
MGV Yayınları, Aralık 2013, Ankara, Sayfa:115-118
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder