10 Nisan 2012 Salı

Bir Zaman Geçidi Olarak Garlar

Günümüzde hızla değişen, çeşitlilik arz eden ulaşım imkân ve politikaları sebebiyle demiryolu ulaşımı önemini yitirmiş olsa da, trenler geçen yüzyılın son çeyreğine kadar önemli ulaşım aracıydı ve bir şehrin sosyal hayatının etrafında şekillendiği merkezler de tren garlarıydı. Lojmanları, lokantaları ve sosyal tesisleriyle zamanının en önemli mekânları olan garlar, kurulduğu günlerden bugüne toplumsal belleğin de merkezi olmuşlardır. Şehrin sosyal ve siyasi hayatı da çoğunlukla garlar çevresinde gelişmiştir. Bu küçük kasabalar için de, büyük şehirler için de aynıdır. Bu nedenle garları sadece ulaşım merkezi olarak görmek doğru olmaz sanıyorum. Garlara ve çevresine bakıp, onların hikâyelerine kulak kesildiğimizde bir şehrin hatta memleketin kültürel ve siyasi tarihini de görebiliriz.

Demiryolu işçisi bir babanın oğlu olan Kemal Varol’un İletişim Yayınlarından çıkan Memleket Garları adlı derlemesiyle bu tarihi mirasın peşinde bir yolculuğa çıkıyoruz. 13 ayrı yazarın memleketin değişik yerlerindeki garlar hakkındaki anlatılarıyla süren yolculuğumuz Haydarpaşa Garı’nda başlayıp Kurtalan Garı’nda bitiyor. Bu yazarların kaleminden çıkan makaleler, hikâyeler ve anlatılar, bize sadece o garların tarihini, mimarisini, yapım süreçlerini anlatmıyor. Her yazarın, bir dönem bulundukları şehirlerin garlarıyla ilgili anılarının yanı sıra dönemin sosyal yapısına ilişkin pek çok ayrıntıyı da okuma fırsatı buluyoruz Memleket Garları’nda.

Bir akademisyen olan ve özellikle demiryolu mirasının korunmasıyla ilgili pek çok makalesi bulunan Yonca Kösebay Erkan’ın Haydarpaşa-Sirkeci garlarını bir arada değerlendirdiği yazısıyla başlayan Memleket Garları, 1924 yılında mübadele garı olarak kullanılmış bir gar olan Hadımköy Tren İstasyonuyla ilgili makalesiyle devam ediyor. Bu garların tarihçesi ve mimarisiyle ilgili pek çok bilgi veren makalelerin ardından Haydarpaşa garından başlayan yolculuğumuz memleketin irili ufaklı garlarına doğru sürüyor.

Bir zamanlar hamallarının dernek kurduğu, şehrin sosyal ve gece hayatının en önemli merkezlerinden biri Gar Gazinosu olan Ankara Garı… Orhan Kemal’in roman kahramanlarına, Yılmaz Güney’in Umut filmine ev sahipliği yapmış Adana Garı… Yaşar Kemal, Uğur Mumcu, Turgut Uyar, İlhan Berk, yolu bir vesileyle oraya düşen önemli kişilerin ağırlandığı Samsun Gar Lokantası… Zorlu kış koşullarında, kimsesizlere ve mülksüzlere barınak olan Erzurum Garı… 1989’daki demir çelik greviyle birlikte şehrin toplumsal direnişinin sembolü olan ve sonraki yıllarda da 1 Mayıs, çevre mitingleri, insan hakları mücadelesi gibi pek çok konudaki toplantı, eylem ve mitinge ev sahipliği yapmaya devam eden İskenderun gar meydanı. Şimdilerde yoksul mevsimlik işçilerin pamuk zamanı Adana’ya, fındık zamanı Düzce’ye veya daha ötelere gitmek için kullandıkları, şehre yük olduğu düşünülen demiryolunun şehrin dışına taşınmasıyla garının akıbetinin ne olacağı bilinmeyen Diyarbakır. Ve sonra Akhisar Garı’nın köşesindeki çınar ağacı… Bütün trenlerin içinden geçtiği Eskişehir Garı… Yolculuğumuzun bittiği son istasyon ise Kurtalan Garı… Üniversite hayatım boyunca günün ilk trenine bindiğim ve her akşam vagondan inip adımımı attığım anda kendimi eve dönmüş hissettiğim, şimdilerde akıbetinin ne olacağı bilinmeyen Haydarpaşa Garı’ndan başlayan yolculuğumuz uğradığımız her istasyonda yeni insanlarla, çocuklarla, delilerle, velilerle tanıştıktan ve memleket hakkında türlü çeşitli hikâye dinledikten sonra Kurtalan’da sona eriyor.

Kurulduğu yıllarda medeniyetin ve resmi ideolojinin taşıyıcılığını da yapan tren yolları ve garlar, yıllar içinde çevresinde gelişen sosyal, kültürel hayatın da yardımıyla pek çok şehirde kendi muhalefetini ve muhalif sesini de yaratmış. Bunun çarpıcı örneklerini okuyoruz Memleket Garları’nda. (Memleket Garları, Derleyen: Kemal Varol, İletişim Yayınları) Sıddık Akbayır’ın “Nehirler ve Kapılar Şehrinden Gar Hikâyeleri” başlığı altında Samsun Garı’nı anlattığı yazısındaki dönemin muhalif gazetelerinden Çaltı’nın hikâyesi gibi. Önce Karadeniz kıyılarında, sonra bütün Türkiye’de adını duyuran bu gazeteye dönemin birçok önemli ismi yazı ve şiir göndermiş. Yayınlandığı süre içinde sanat çevreleri için bir okul işlevi görmüş, hatta 1980 öncesi Fatsa’sının siyasi yapısında da etkili olduğu belirtiliyor Çaltı’nın. Akbayır şöyle devam ediyor: “Gazetenin her sayısı, Gar Lokantası’nda tasarlanır. Kolonlar ağır ağır kesilir, yapıştırılır. Sayfa numaraları mavi kalemle, yazı başlıkları kırmızı… Bir alışkanlık, bir titizlik, sevgi… Manşeti, ilkin garsonlara okur. Garsonların tepkisini çok önemser.”

Sıddık Akbayır bu gazete için büyük bir titizlikle çalışan kişinin o yıllarda Samsun’un kültür sanat merkezi sayılan, dönemin birçok aydını için Karadeniz’de uğranılacak ilk mekân olan Gar Lokantası’nın karşısındaki Samsun Eczanesinin sahibi Oğuz Köyutürk olduğunu belirtiyor. Bu durum, garlar ile çevresinin bir şehrin aynı zamanda kültürel-siyasi merkezi oluşunun tipik bir örneği olmakla beraber, taşrada insanların ve mekanların çoğu zaman birden fazla misyon üstlenmek zorunda kaldıklarını da düşündürüyor.

Günümüzde nostaljik bir ulaşım aracı imgesi halini alsa da, trenler yüz yılı aşkın zamandır uzakları yakın etmiş, insanları hasretini çektikleri insanlara ve yerlere kavuşturmuştur. Bütün bunların yanında Behçet Çelik’in Adana Tren Garı’nı anlattığı yazısında yer verdiği Walter Benjamin’in “Hiçbir uygarlık eseri yoktur ki aynı zamanda barbarlık eseri olmasın,” sözü trenler ve garlar için de geçerli. Trenler ve garlar kavuşmanın, yolculuğun ve modernleşmenin olduğu kadar modernleşmeyle beraber gelen barbarlığın da tanığı hatta aracı olmuştur. Çelik’in yazısının devamında bu barbarlığın izlerini şöyle sürüyoruz: “Evet, bir de başkalarıyla ilgili çağrışımları var trenlerin. Üstelik tren görüntüsünün aklımıza getirdikleri her zaman iç açıcı değil. İkinci Dünya Savaşı’nı konu alan filmlerdeki trenler korkunçtur mesela. Toplama kamplarına, ölüme insan taşıyan vagonların görüntüsü tren dendiğinde aklımıza ilk gelen görüntü değildir elbette, ama iste bu da var: Uygarlık eseriyken aynı zamanda barbarlık eseri olma hali.”

Son birkaç yıldır, hızlı tren vb yeni projelerle demiryolları ve garların makus kaderi biraz kırılmaya çalışılsa da, gelişen ve dayatılan ulaşım politikaları nedeniyle tren yolculuğuna dair oluşmuş nostaljik ulaşım aracı imgesi bundan sonra değişir mi bilmiyorum; ama yıllar geçtikçe yıpransalar da tren garları, en azından artık Kemal Varol’un, Ahmet Büke, Şeyhmus Diken, Haydar Ergülen, Yonca Kösebay Erkan, Adnan Özer, Behçet Çelik, Sıddık Akbayır, Feridun Andaç, Mehmet Avcı, Orhan Berent, Enver Sezgin, Mustafa Uçar ve Erdoğan Yener’e ait, bu kitap için kaleme alınmış yazılardan oluşturduğu Memleket Garları derlemesi aracılığıyla birer zaman geçidi olarak varlıklarını sürdürecekler.


Şadiye Narin
Taraf Kitap,  Nisan 2012, Sayı:15


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder