Fotoğraf: Mehmet GİRİTLİ
Özet
Çok sayıda seyyah, değişik yüzyıllarda Osmanlı
topraklarına gelmiş ve dönemin özelliğine göre farklılık arz eden ve kendileri
açısından merak uyandıran ötekini tanıma ve onun üzerinden kimlik inşa etme
gayreti içinde olmuşlardır. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda ortaya çıkan sosyal,
siyasi, idari ve ekonomik değişimler ve birtakım diğer faktörler neticesinde
seyahatnamelerin sayısında belirgin bir artış olmuştur. Bununla birlikte,
Osmanlının güçlü olduğu dönemlerde seyahatnamelerde Türklerden övgü, saygı ve
hayranlıkla bahsedilirken, özellikle XIX. yüzyılın başlarından itibaren ise bu
durum değişmiştir. Bu çalışmada amaç, 19. yüzyılın II. yarısında Anadolu’ya
gelen İngiliz asıllı W.J. Hamilton’un “Researches In Asia Minor, Pontos and
Armenia” adlı seyahatnamesinden yola çıkarak 1838 yılında Ünye ve Alaçam
arasında yaptığı 6 günlük seyahatinde edindiği izlenimlerine yer verdiği gezi
notlarını bölgenin sosyal, iktisadi, siyasi ve idari durumuyla ilişkili olarak
değerlendirmektir.
Anahtar Kelimeler: W.J. Hamilton, Samsun ve Çevresi,
Seyahatname, XIX. Yüzyıl, Seyyah.
SAMSUN AND ITS
SURROUNDINGS ACCORDING TO W. J. HAMILTON IN THE SECOND HALF OF THE 19TH CENTURY
Abstract
A great number
of travellers had been to the lands of Ottoman Empire and had always wanted to
know who the other is and aimed to build an identity, which varies according to
the period. As a consequence of social, political, administrative and economic
changes and some other factors, there has been a great increase in the number
of these travel books. Even though many travellers from different nationalities
had come to the lands of the Ottoman Empire in this century, most of them are
English. Using the work of “Researches in Asia Minor, Pontos and Armenia” by
W.J Hamilton who had been to Anatolia in the second half of the 19th century,
this study aims to evaluate social, economic, political and administrative
condition of the region through his travel notes of his six-day trip he made to
Ünye and Alaçam in 1838.
Key Words: W. J.
Hamilton, Samsun and Its Surroundings, 19.Th Century, Traveller, Travel Book.
1.Giriş:
XIX. yüzyılda Karadeniz bölgesi seyahatnameler
ve İngiliz asıllı seyyahlar bakımından imparatorluğun en sık ziyaret edilen
bölgelerinden birisi olmuştur. Bu nedensiz değildir; zira XIX yüzyıl başlarında
bölgeyi etkileyen bir dizi sosyal, siyasi ve ekonomik gelişme olmuştur. Nitekim
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz’in uluslararası ticarete açılması
bir dönüm noktası teşkil etmiş, buharlı gemilerin Karadeniz’in Trabzon ve
Samsun gibi önemli limanlarından seferlere başlaması ve 1838 Osmanlı-İngiliz
Ticaret Antlaşması Karadeniz bölgesini İngilizler açısından İran transit ticareti
için vazgeçilmez bir nokta haline getirmiştir. Dolayısıyla bölgeye bu yüzyılda çok
sayıda İngiliz asıllı seyyahın neden geldiği sorusu kendiliğinden açıklık
kazanmaktadır. Bölge özellikle XIX. Yüzyılın başında kendi hissettiren
uluslararası ticaretinin ve öneminin artması neticesinde, bölge üzerinde siyasi
ve ekonomik çıkarlarını gözetme hevesleri ve Rusların Karadeniz bölgesinde
nüfuzlarını arttırma gayretlerini yakından takip etmek maksadıyla pek çok
İngiliz seyyah tarafından ziyaret edilmiştir. Karadeniz’in bu şekilde önce Rusya
ve akabinde diğer Avrupalı devletlerin ticaretine açılması özellikle İngiltere
ve Rusya arasında yeni bir rekabet dönemini de başlatmış oluyordu. İşte böylesi
bir ortamda, William John Hamilton’un (öl.1867), Karadeniz bölgesine bir
seyahat yaptığı anlaşılmaktadır.
W. J. Hamilton, İngiliz asıllı bir
jeoloji uzmanıdır. Ayrıca, İngiliz Jeoloji Derneği’nin üyesi olmuş, bir süre de
derneğin sekretaryasını yürütmüştür. Kendi söyleminden anlaşıldığı kadarıyla,
bilimsel çalışmalarını yürütmek için pek çok ülkeye seyahat etmiş, özellikle Asya
ülkelerine yönelik seyahatlerini ve gözlemlerini, “Researches in Asia Minor, Pontus
and Armenia” adlı yapıtında bir araya getirmiştir. Yapıtlarından anlaşıldığı
kadarıyla 1838 yılının yaz aylarında Essex buharlısıyla Trabzon’a gelmiş,
Gümüşhane ve Bayburt’ta bazı incelemelerde bulunmuştur. Haziran sonunda
Trabzon’a dönen Hamilton’un, burada birkaç gün kaldıktan sonra karayolu ile Sinop’a
geçtiği anlaşılmaktadır(Bkz: Veysel Usta
Anabasis’ten Atatürk’e Seyahatnamelerde Trabzon, Serander Yay., Trabzon 1999,
s, 96.). Hamilton’un
gördüğü köylerin, kentlerin ağırlıklı olarak coğrafi özelliklerini not ettiği
görülür. Doğu Karadeniz’den Batı Karadeniz’e doğru devam eden bu seyahatte
edindiği izlenimlere ait notlarını ise ülkesine döndükten sonra, 1842 yılında
“Researches In Asia Minor, Pontus and Armenia” adıyla iki cilt halinde
yayımlamıştır(Bkz. William J.
Hamilton, Researches In Asia Minor, Pontus and Armenia with Some Account of
Their Antiquities and Geology, Volume I, London 1842.)
Seyahatnameler, kültür tarihinin vazgeçilmez
kaynakları arasındadır ve seyyahların gözünden, tarihin belli bir kesitindeki
yaşama yönelik tanıklık ederler. Hamilton’un “Researches In Asia Minor, Pontus
and Armenia” adlı yapıtı, Anadolu’yu da ilgilendirmesi açısından Türk kültür
tarihi açısından yadsınamaz bir değere sahiptir. Ancak Hamilton’u böyle bir
seyahate iten sadece bölgenin sosyal, ekonomik, coğrafi ve tarihi üzerinde bir
takım inceleme ve gözlemler gibi saikler olmasa gerek. Seyyahın biyografisi
incelendiğinde onun diplomatik bir misyonla bu geziye çıktığı anlaşılmaktadır. Seyyahın
bölgeye yaptığı gezinin tarihi, yukarıda belirtilen şeklide Karadeniz’in artan uluslararası
öneminin artması, İngilizlerin XIX. Yüzyılda bölge üzerinde siyasi ve ekonomik çıkarlarını
gözetme ve meydana gelebilecek gelişmeleri daha yakından takip edebilme istekleri
bölgeyi ziyaret eden Hamilton ve diğer İngiliz seyyahların geliş nedenlerine anlamamıza
yardımcı olabilir. Aynı zamanda Türklere karşı fanatik görüşleri olan ve Türklerin
Anadolu’dan atılmaları gerektiğini düşünen biriydi. Fakat kendisi bölgede
gezdiği ve gördüğü yerlerin arkeolojik kalıntıları ve yazıtları üzerinde durmuş
ve geçtiği yerlerin haritasını çizerek önemli katkılarda da bulunmuştur(Bkz: Reinhold Schiffer, Oriental Panaroma, British
Travellers in the 19th. Century Turkey, Amsterdam, 1999, s 377-78). Bu çalışma,
Hamilton’un 16-22 Temmuz 1838 tarihlerinde gerçekleştirdiği Ünye-Alaçam arası
seyahatindeki altı günlük izlenimlerini çözümlemeyi, dönemin sosyal, siyasi,
ekonomik ve idari tarihine ilişkin Hamilton’un gözlemlerinden yola çıkarak kimi
katkılar sağlamayı amaçlamaktadır.
2.Ünye’den
Terme’ye:
Hamilton, 16 Temmuz Cumartesi günü Ünye’de
görülmeye değer hiçbir tarihi kalıntı göremediği için, at sırtında on saat mesafede
bulunan Çarşamba’ya doğru yol alır. Çarşamba’ya giden yol boyunca sırası ile görmüş
olduğu yerlerin başta coğrafi yönleri olmak üzere, bitki örtüsü, sosyal ve
ekonomik yaşamına dair pek çok önemli bilgiler verir. İlk olarak, Ünye’den dört
mil uzaklıkta olduğunu söylediği ve o zaman “Ghuereh” ya da “Thureh” olarak
bilinen çok iyi ekilmiş bir vadi boyunca akan ve büyük bir deltaya sahip bir
nehirden bahseder. Hamilton ayrıca bu verimli ovaların Yeşilırmak, Thermedon ve
diğer nehirler tarafından sulanmakta olduğuna ve yol boyunca elma, armut, erik,
üzüm asmaları, muşmula gibi meyvelerin bolca bulunduğuna dair bilgiler verir.
Hamilton’un Çarşamba’ya giderken üzerinden
geçtiği Akçay Çayı’ndan da bahsettiği görülür. O şöyle der:
“Saat dokuz gibi geniş ve taşlı bir
yatak üzerinde akan Akçay suyundan geçtik. Ve sahilde civar kasabalar için
yakacak toplayan birkaç tekne gördük. Kuzeye doğru yarım mil uzaklıkta olan ve
denize dökülen Miliç Çayı’na yaklaşınca sahil yolundan ayrıldık.”( Bkz:William J. Hamilton, Researches In Asia Minor,
s.289)
Yol üzerinde, aynı gün ulaştığı
Terme’ye ilişkin ise şunları söyler:
“İsmini Thermedon’a yakınlığından alan
Terme nehrin sol tarafında bulunmaktadır. Bu kasabada birkaç ahşap ev, ahşap
bir camii ve küçük bir pazar bulunmaktadır. Büyük tekneler sahil boyunca
taşıdıkları tahıl ve pirinç için buraya gelirler. Bu teknelerden 8 ya da 10
tanesi bu ticarette kullanılmak üzere Osman Paşa’ya aittir. Terme’nin büyükbaş hayvanları
besili ve oldukça iridir. Bu bölge, babası Küçük Asya derebeylerinin (Süleyman Paşa)
en önemlilerinden olan, Trabzon Valisi Osman Paşa’ya aittir ve daha önceleri
ise bu topraklar Yozgat derebeyi olan Çapanoğlu’nu yenen Bab-ı Ali’ye
geçmiştir.”( Bkz: William
J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s. 282.)
Hamilton’un, yöre insanından bilgi alış
verişi ve kendi müşahedesi ile tutmuş olduğu Terme’ye dair notlarından o
zamanki Terme’deki idari yapı, yaşam ve geçim biçimi, mimari yapı, üretim tarzı
ve ulaşım ile ilgili bilgiler verdiği anlaşılmaktadır. Onun söylemiyle, dönemin
Terme’si, idari olarak Trabzon’a bağlıdır; pirinç üretimiyle geçimini sağlamaktadır
ve ahşap binalardan oluşmuş küçük bir kasaba görünümündedir.
Hamilton, Terme’nin yönetsel olarak bağlı
olduğu Trabzon Valisi olarak görev yapan Osman Paşa hakkında ise şu bilgileri vermektedir:
“Osman Paşa yıllık geliri 25000-30000 akçe ve 300’den fazla çiftliği olan
buranın en zengin kişisidir” diyerek, o tarihlerde bölgenin en güçlü ve en
zengin ailesinin Orta ve Karadeniz coğrafyasına olan hâkimiyetine de vurgu
yapmaktadır.( Bkz. William
J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s. 282.)
Hamilton, Terme ve Çarşamba arasında gördüğü
yolu ise “Ekilmiş tarım arazileri daha fazlalaşmaya başladı. Bağ ve bahçeler
daha sıklaştı. Keten, Hindistan mısırı, meşe ağaçları ve karaağaçlar çoktu.”
diyerek bölgenin verimliliğine dikkat çeker. Fakat Çarşamba’ya gelmeden önce
kendisini asıl şaşırtan şeyin, “bize çok zengin birinin mülküne yaklaştığımızı işaret
eden etrafı çitlerle çevrili topraklar” olduğunu vurgular.( Bkz Bkz. William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s. 282.)
3.
Hamilton Çarşamba’da:
Hamilton öğleden sonra saat 4 gibi Çarşambaya
gelir. Çarşamba girişinde Trabzon’dan mektup getirmiş olduğu Osman Paşa’nın
hizmetinde çalışan, kendisine kalacağı yere kadar eşlik eden Tatar ve Doktor
Giovanni tarafından ilgiyle karşılandığını söyler. (s.282). Hamilton şehrin
içinden geçerken eski adı Iris olan Yeşilırmak nehrinden Tokatlı Su diye söz
etmektedir. O tarihlerde Hamilton’un
verdiği bilgiye dayanarak Yeşilırmak’ın aynı zamanda Tokatlı Su adı ile
bilindiği bilgisini öğrenmiş oluyoruz.
Hamilton, Tokatlı su, yani Yeşilırmak
ve oradaki balıkçılıkla ilgili gözlemlerini anlatır ve oradaki balıkçılığın
temelinin Rus ya da Kazaklar tarafından atıldığını ileri sürer. “Yeşilırmak’ta
çok miktarda balık olduğu söylenmekte ve ırmağın ağzına yakın bir yerde mersin
balığı tutulmaktadır. Burada yapılan balıkçılık bölgeye 50 yıl önce gelen Rus
ya da Kazaklar tarafından başlatılmıştır.”(Bkz: William
J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.284.)
Hamilton’un, Osman Paşa’yı ziyaret etmek
için bir süre Çarşamba’da kaldığı anlaşılmaktadır. 17 Temmuz Pazar günü öğleden
sonra “şimdiye kadar içinde hiçbir Türk’ün yaşadığını görmediğim büyüklükte bir
evde yaşayan Osman Paşayı ziyaret ettim”( William
J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.284), diyerek Osman Paşa’nın bu
bölgedeki gücüne ne nüfuzuna vurgu yapar. Bu gözlem, halkın yaşam biçimiyle
paşaların yaşam biçimleri ve servetleri arasındaki farkı yalın bir biçimde
ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi, 1826 yılından itibaren Hazinedarzadeler, Karadeniz
bölgesindeki yöneticilikleri yeniden ele aldılar. Örneğin, kapıcıbaşılık
rütbesi alan Hazinedarzade Osman Bey’e, Canik muhassıllığı verildi; 1828
yılında ise vezirlik rütbesi ile Trabzon valiliğine tayin edildi ve 1841
yılında vefat edinceye kadar hem valilik hem de muhassıllık vazifesini
sürdürdü. Fakat vali olarak Trabzon’da bulunması gerekli olduğu için Canik
muhassıllığını Hamilton’un Samsun’da bizzat ziyaret ettiği Abdullah Bey’e
havale ettiği anlaşılmaktadır.( Bkz. Rıza
Karagöz, “Canik’in İdari Yapısı Veİdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,
Samsun, 2011, s.149.)
Hamilton, ziyaret ettiği ve bizzat
görüştüğü Osman Paşa’nın kişilik özellikleri, tavrı ve giyimine ilişkin de
bilgiler verir:
“Osman Paşa çarpıcı bir yüz ifadesine sahip
zeki görünümlü, fakat aynı zamanda bir Türk’ün bir Avrupalı için asla ayağa
kalkmak için zahmete bile girmediği bir kişidir. Sultanın nezdinde iyi bir yer
edinmek maksadı ile bugün memurların giydiği batılı tarzda elbise ve fes giymişti.
Fakat bu kıyafet içerisinde oldukça komik ve kaybolmuş gözüküyordu. Kendisinin de
kıyafetinden iğrenç diye söz etmesi benim için şaşırtıcı olmadı.”( Bkz.William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s. 284.)
Bu ziyaret ve görüşme esnasında Osman Paşa’nın,
giymiş olduğu Batı tarzı kıyafetten oldukça rahatsızlık duyması, aslında o tarihlerde
padişah tarafından benimsetilmeye çalışılan yeni kıyafet tarzının özellikle taşrada
genel kabul görmediği gibi bir kanı oluşturmamıza yol açmaktadır. Hamilton ayrıca
ziyaret esnasında kendisine ilginç gelen bazı ikramlardan da söz eder:
“Oturduğumuzda, gül kokusunun baskın olduğu
muhteşem bir şerbet, kahve ve ardından pipo (nargile) ikram edildi.”(Bkz.William J. Hamilton, Researches In Asia Minor,
s. 284.)
Paşayı ziyareti sırasında kendisine
Paşa’nın doktoru tarafından Çarşamba’ya yakın yerlerde bazı önemli tarihi
kalıntıların olduğu söylenir. Doktor Giovanni, Hamilton’a Yason (Jasonium)
Burnu yakınlarında bulunan Helenistik döneme ait olduğu söylenen bazı kalıntılardan
da söz eder.( Bkz. William
J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s. 285.)
Hamilton Çarşamba’nın o tarihlerde ekonomik
yaşamıyla ilgili şöyle der:
“Çarşamba’nın ekonomik durumuna gelince,
burada çok iyi kalitede ipek üretimi yapılmakta ve üretici bu ipeği okkası 8
akçeye bir alıcıya, alıcı da bunu okkası 20 akçeden başkalarına satmaktadır.”(Bkz: William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s. 285.)
Devam eden satırlarda Hamilton ipekçiliğin
devlet tarafından özendirilip bölgenin refahına katkı sağlama yerine, konulan
yüksek vergiler nedeniyle sekteye uğratıldığını belirtir. Daha da önemlisi, devletin
keyfi uygulamalar yaparak bölgede önemli bir geçim ve ticaret kaynağı olan bu işkolunu
boğduğunu söyleyerek devletin yanlış ekonomik uygulamalarının eleştirisini yapar.
O tarihlerde Hamilton’un aktardıkları ile Çarşamba‘da bugünkü ekonomik hayatta
yer almayan ipekçiliğin önemli bir iş kolu olduğu ortaya çıkmaktadır. Hamilton
Çarşamba’nın ekonomik zenginliğinin, tekelciliğin özendirilerek ve seçkin
memurlar vasıtasıyla bu ticari zenginliğin heba edildiğine dikkat çekmektedir(Bkz. William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s. 285.)
Gerçekten de, o dönemde, Hamilton’un belirttiği gibi Çarşamba mısır ve ipek
kozası yetiştiriciliği ile ön plana çıkmaktadır(Bkz.
Osman Köse, “Canik’in Osmanlılara Geçişi Ve Canik’te İktisadi Hayat”, İlkçağdan
CumhuriyeteCanik, Samsun 2011, s.103.).
Hamilton, Çarşamba’da o dönemde devlet
tarafından tekrar yürürlüğe konulan “Ev Göçü Yasağı” adında ona çok ilginç
gelen bir uygulamayı zikreder:
“Bu yasağa göre, evli ve bir yerde sürekli
olarak ikamet eden Osmanlı tebaası -Türk, Ermeni ve Rumlar- ikametgâhlarını değiştiremezler.
Başka bir nedenle şehir dışına çıktıklarında ise ailelerini götürmeleri
yasaktır. Yalnız evli olmayanlar bu yasaktan muaftır.”( Bkz. William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s.285.)
1828 yılında Samsun Kadılığı’na
gönderilen bir hükümde meskûn ahalinin tezkiresiz olarak yerini yurdunu terk
edemeyeceği, şehirlerde işi olanlara mürur tezkiresi verileceği ve ev göçünün
öteden beri yasak olduğu ifade edilmektedir(Bkz. Mehmet
Beşirli, 19. Yüzyılın Başlarında Samsun Şehri (1755 Numaralı Samsun Şeriye
Siciline Göre) (Hicri 1250-1255; 1785-1839), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Samsun 1993, s. 186-188; 192- 194.). Hamilton, aslında bu uygulamanın
amacının ülke çapında kişisel menkul ve gayrimenkullerin tespitinin ve nüfus
sayımının daha sağlıklı yapılması olduğunu belirtir.(Bkz. William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s.285.)
4.Çarşamba’dan
Samsun’a
Yazar 18 Temmuz Pazartesi günü
kendisine seyahatinde mihmandarlık yapacak olan Hafız Ağa ile Samsun’a doğru
yola çıkar. Yeni mihmandarının kendisine karşı kafasında pek çok önyargının
bulunduğunu, “para hırsı her halinden anlaşılan, fakat onunla birlikte iken görevini
asla kötüye kullanmayan” bir kişi olduğunu belirtir.( Bkz. William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s.286.)
O, Çarşamba-Samsun arası seyahatinde geçtiği güzergâhı şöyle anlatır:
“Çarşamba’dan ayrılırken gördüğüm çitler
içerisinde yetiştirilen kerestelik ağaçlar bu bölgenin İngiltere’ye olan
benzerliğini arttırmaktadır.”( Bkz.William J.
Hamilton, Researches In Asia Minor, s.286.)
Hamilton’un bu sözlerinden o
tarihlerde bu bölgenin-bugünün tersine- oldukça yeşil ve ağaçlı bir bölge
olduğu anlaşılmaktadır. O, yol hakkında edindiği diğer izlenimlerini ise şöyle aktarmaktadır:
“Sol tarafta yer alan tepelere doğru ilerlerken
Samsun’la bizim aramızda denize doğru yarım daire şeklinde uzanan tepeleri gördük.
Ekili arazi azalmaya başladı ve ormanlar daha vahşi ve karmaşık bir hal aldı.”( Bkz.William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s.286.)
Yazar, saat 2’den sonra küçük bir kahvehanenin
yanından geçerken kendisine oldukça yabancı gelen bir durumdan söz eder, bu
durum bir grup köylünün açık havada ibadet etmesidir.
“Bir grup köylünün nizami bir şekilde
açık havada bir hocanın eşliğinde namaz kıldıklarını gördük.”( Bkz.William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s.286.)
Hamilton’a yabancı gelen bu durum dini bir ritüelin kapalı bir ibadet alanı
yerine açık havada yapılmasıdır. Batı kültüründe bu şekilde açık havada yapılan
toplu bir ritüel olmadığından bu kendisine tuhaf gelmiş olabilir.
5.Hamilton
Samsun’da
Yazar ve beraberindekiler, denize
doğru pek çok dereyi geçerek, daha fazla insanın yaşadığı bir yere geldiklerini
kaydeder ancak bu yerin adı konusunda hiçbir bilgi vermez. Muhtemelen burası
Samsun’un girişinde bulunan bugünkü adı ile Tekkeköy olabilir.( Bkz. Rıza Karagöz, “Hamilton’a Göre Çarşamba Ve
Çevresi (1838)”, II. Ali Fuat Başgil ve Çarşamba Sempozyomu, Yayınlanmamış
Bildiri, 2010.)
Hamilton Samsun’a girmeden önce
gördüğü bu yer hakkında şunları zikretmektedir:
“Saat 4 gibi sola doğru, tepelere 1
mil mesafede denize akan çok sayıda ırmak gördük. Tepeler çok iyi ekilmişti ve
burada çok miktarda tütün yetiştirildiği söylenmektedir.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.287.)
Hamilton’un notlarından bu bölgenin tütün
bakımından zengin bir yer olduğu anlaşılmaktadır. Hamilton ve beraberindekiler,
18 Temmuz 1838 akşam saat 4 gibi Derbent Burnu’na gelirler. Burası Samsun’un
Çarşamba yönünden giriş noktasıdır. Akşam saatlerinde ise heyet şehir merkezine
ulaşır.
O, bizzat gördüğü ve notlar aldığı
Samsun Kalesi hakkında bilgi vermeyi ihmal etmez:
“Kuzey Doğu’ya doğru dalgaların aşındırdığı
Samsun Kalesi iki farklı dönemde inşa edilmiş gözükmektedir. Üst kısım küçük taşlarla tamir edilmişken, kalenin
aşağı kısmı büyük kare şeklinde olan taşlardan oluşmaktadır. Fakat ben
öncekinin Helenik olduğuna inanmıyorum. Amisos (Samsun) harabelerinden alınan
malzemelerle inşa edilmesine rağmen daha çok Bizans dönemine aitmiş gibi
gözükmektedir. Daha üst kısmı ise Türk usulü bir restorasyon ya da ekleme gibi gözükmektedir.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.289.)
Aslında, Samsun Kalesi Hamilton’un söylediği
gibi Bizans dönemine değil, Selçuklu dönemine aittir(……”Hamilton’a Göre Çarşamba ve Çevresi (1838)”,
II. Ali Fuat Başgil Ve Çarşamba Sermpozyomu, Yayınlanmamış Bildiri, 2010.).
Yazar, Samsun’da bulunduğu esnada biri
Alman Doktor (Osman Paşa’nın kardeşi Abdullah Bey’in doktoru) olan iki Avrupalı tarafından ziyaret edilmiştir.( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.289.) Hamilton, bu Alman
doktor ile Türklerin kişilik özellikleri ve aynı zamanda Osmanlı topraklarında
yapılan son yenilik ve reformların etkileri üzerine sohbet imkânı bulmuştur. Bu
ziyaret esnasında Hamilton Alman doktora, Türkler hakkında gözlemlerini
aktarır:
“Türkleri korkusuz ve yürekli askerler
yapan, disiplinsiz olduklarında bile cesur ve kayıtsız zafer aşığı olmalarını
sağlayan milli özelliklerini kaybettikleri kesin. Yeniliklere ve reformlara uyum
sağlamaları dışında, Müslüman olarak kaldıkları sürece eski özelliklerine
yeniden kavuşabileceklerine pek ihtimal vermiyorum. Türkler aynı zamanda
kendilerinden aşağı statüde bulunan insanlara karşı tahakküm edici bir tarzda
davranmakta, fakat kendilerinden statü olarak yukarıda bulunanlara ise itaatkâr bir tutum sergilemektedirler.
Kendinden alt rütbede bulunan birine tahakküm edici bir şekilde davranan bir
yüzbaşı, bir binbaşının piposunu (nargile) doldurmaktan onur duymaktadır.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.289.)
Hamilton anlattığına benzer bir tutumu
yanında mihmandarlık yapan Tatar’da da müşahede ettiğini belirtir. Bu ifadeler
Doğu’ya seyahat eden pek çok seyyahın eserlerinde rahatlıkla izi sürülebilecek
“oryantalist” bir bakış açısını göstermesi açısından önemlidir. Bu oryantalist
bakış açısını bu alanda önemli bir isim olan Edward Said şu şekilde ifade eder:
“Oryantalizm şark ile uğraşan toplu müessesedir.
Yani şark hakkında hükümlerde bulunur, Şark hakkındaki kanaatleri onayından geçirir,
Şark’ı tasvir eder, tedris eder, iskân eder, yönetir; kısacası Doğu’ya hâkim
olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için Batı’nın bulduğu bir
yoldur.”( Edward Said, Oryantalizm, Çev.:
Selahattin Ayaz, Pınar Yay., İstanbul 1991, s. 16.)
Bu nedenle, seyyahların Osmanlı
Devleti ve toplumu hakkında bilgi veren ekseri bir kısmı bu oryantalist bakış
açısından etkilenmişlerdir. Bu nedenle bu tür kaynakları kullanırken iyi bir
tenkit süzgecinden geçirerek okumak ve kullanmak gerekmektedir.
Hamilton, 19 Temmuz Salı günü de Samsun’da
kalmış ve mihmandarı ile birlikte eski Samsun’u görmeye gitmiştir. Gözlemini şöyle
anlatır:
“Bu yüksek burun, Doğu tarafında
Kalyon Burnu olarak adlandırılan yer üzerinde modern bir kalenin olduğu alçak
ve bataklıklı bir yerdir. Burası bir zamanlar “Amisus” (Samsun) limanın bir
parçası idi. Eski zamanlarda Acropolis’in olduğu tepenin zirvesinde pek çok
kalıntıları vardı. Limana akan tepenin güney ucunda gerçek olarak Helenik
döneme ait duvar kalıntılarına rastladım. Çok büyük değiller. Tepenin eteğinde
Aziz Theodere için inşa edilen, fakat sonradan bir camiye çevrilen küçük bir
kilisenin kalıntıları da var.”( William J.
Hamilton, Researches In Asia Minor,s.290.)
Yazar, Samsun’dan ayrılmadan önce buranın
ekonomik yaşantısına ilişkin de kimi tespitlerde bulunmaktadır:
“Bu para istifleme Türklere özgü tuhaflıklardan
biri. Diğer sıkça gözlemlediğim şey ise, buralarda hiç bir ticari spekülasyonun
yapılmadığıdır. Gelirlerini ikiye katlamalarına olanak sağlayabilecek bu
durumun getireceği ekonomik avantajların mantığını anlayamıyorlar. Hatta devlet
küçük vergiler almayı tercih ederek devlete ait işletmeleri destekleme
taraftarı değil. Bunun yerine işletmeleri kendi zararlarına olabilecek şekilde bir
takım imtiyaz sahibi kişilere vermektedir. Bu ise, bütün devlete ait madenlerin
kötü işletilmesi ve ülkenin milli kaynaklarının israfı anlamına gelmektedir.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor,s.292.)
İngiliz kökenli Hamilton için bu
durumu anlamak zordur, çünkü Ortaçağın durağan koşullarında biçimlenen rekabeti
sınırlayan bu tekelci anlayış ve yapı Avrupa’da terk edilmeye başlamıştı. Yerel
yönetimlerin loncaları desteklemediği veya destekleyemediği durumlarda, ticaret
ve sanayi sermayesi loncaların denetim ve kurallarından kaçarak tarım dışı
üretim faaliyetlerini kırsal alandaörgütlemeyi başardılar. Böylece loncaların ücret
düzeylerine ve üretimin nasıl gerçekleşeceğine ilişkin kuralları bir kenara itilerek
Sanayi Devrimine giden yol açılmış oldu.(Şevket
Pamuk, Osmanlı- Türkiye İktisadi Tarihi, 1500-1914,
s.57.)
Oysa halen 19. yüzyılda Osmanlıda
loncalar iş hayatını düzenleyen ve dengelen bir kuruluş olarak, bir çeşit tekel
kurarak üretme yöntem ve kuralları koyarak çağın gereksinimleriyle bağdaşmayan
bir yapı sergilemekte idi.( Musa Çadırcı,
Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı, s.8-9.)
Hamilton’un yukarıdaki ifadelerinden, Osmanlı
ekonomisinin 19. yüzyılın başlarında batıya nazaran ileri olmadığı, ekonomik hayatın
hala büyük ölçüde loncalar ve devlet tarafından örgütlendiği anlaşılmaktadır.
Bu anlamda, seyyah gelişmiş batı ekonomisinin gerisinde kalmış Osmanlı
sanayinin geri kalma nedenlerinden birini irdelememize ve anlamamıza yardımcı
olmaktadır.
6.Samsun’dan
Bafra’ya:
Hamilton ve beraberindekiler, 20
Temmuz Çarşamba günü yaya olarak 12 saat sürecek olan Bafra’ya doğru hareket
etmişlerdir. Yazar bu yolculuğu esnasında hangi güzergâhı takip ettikleri ve
yol üzerinde kendisine ilginç gelebilecek bazı şeylerden bahseder:
“Türkler tarafından “ambar” olarak
bilinen ve devlet tarafından tahıl deposu olarak kullanılan çok büyük bir
yerden geçtik. Yol sahil şeridi boyunca devam ediyordu. Sahile Amisus
Akropolisi’ne oldukça yakın olan Kalyon Burnu üzerinden indik. Burası düzlük bir
yerdi ve çok az ekili arazi vardı. Buradan üç mil ötede Ruslara karşı
kullanılmış olan ufak bir topun kalıntılarını gördük.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.293.)
Seyyah, Bafra’ya gelmeden önce Bafra için
çok önem arz eden küçük bir liman olan Kumcağız’dan geçmiş ve buradan 6 ya da 7
mil uzaklıkta bulunan Bafra’ya ulaşmıştır. Hamilton, anlattığı kadarıyla,
Bafra’da Rum bir papazla konuşmuş ve kendisinden bölgenin sosyal ve ekonomik
yaşamına dair bazı bilgiler edinmiştir. Rum papaza göre, Bafra’da 1000 ev Türklere,
100 ya da 110 ev Rumlara ve 50 ev ise Ermenilere aittir. Ayrıca yazar burada
küçük miktarda ipek üretimi yapıldığını, fakat bu üretimin sadece bireysel ihtiyaçları
karşılama amaçlı olduğunu belirtir. Hamilton, Rum Papaz hakkında, şunları
söylemektedir:
“Ev sahibim olan papaz şimdiye kadar karşılaşmış
olduğum en donanımlı din adamıydı. Buranın eğitimine dair ilişkin değerli olabilecek
şeyler söyledi. Kendisi Türklerin ancak çok yakın zamanlarda Rum çocuklarının kendi
anadillerinde eğitim alabilecekleri okullara gitmelerine izin verdiklerini ve
aynı zamanda bir “Caesera” piskoposunun tüm ülkede bu okullaşma için büyük çaba
sarf ettiğini söyledi.”( William J.
Hamilton, Researches In Asia Minor,s.295.)
Bu ifadeler 19. yüzyıl başlarında
özellikle Tanzimat’ın ilan edilmesinden sadece bir yıl önce adeta yapılacak
reformların habercisi gibidir. Gayri Müslimlere çocuklarına kendi dillerinde
eğitim alabilecekleri okullar açmalarına izin verilmesi, Bafra gibi küçük bir kasabada
bile modernleşme ve batılılaşma gayretlerinin akislerini göstermesi açısından önem
arz etmektedir. Bilindiği gibi ancak Tanzimat’ın ilanından sonra büyük
devletlerin ısrar ve baskıları ile Müslüman olmayanlara, daha fazla sosyal ve ekonomik haklar
tanınmış, Müslümanlarla aralarında hemen hemen devlet nezdinde önemli bir fark
kalmamıştır.( Bkz. Musa
Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal Ve Ekonomik Yapısı,
Ankara 1997, s. 330.)
7.Bafra’dan
Alaçam’a:
Hamilton, Bafra ile Alaçam arasını 6 saat
olarak vermektedir. Fakat Bafra’dan yola çıktıklarında izledikleri güzergâha
dair o yıllardaki Bafra’yı daha iyi tanımamıza yardımcı olabilecek bazı şeyleri
anlatmadan geçmemektedir. Yazar o günü şöyle tasvir etmektedir:
“Kalabalık sokaklar bugünün Pazar günü
olduğunu gösteriyordu. Kasabadan ayrıldığımız yol pek çok çoğunun tütün dolu arabalar
sürdüğü köylülerle dolu idi. Her bir araba sadece 4 balya tütün taşıyordu. Her
bir balya 12 ya da 15 okka ya da 25 ila 35 okka arası geliyordu. Bütün Anadolu
tütünü İstanbul’a benzer paketler halinde gönderiliyordu. Oysa Rumeli’den
gönderilenler içlerinde pamuk da konulan daha küçük balyalardı. Kurumuş tütün yaprakları
işlenmemiş bir şekilde 18 ya da 20 akçeye satılıyordu. Bu tütünü nasıl
toplandığına dair bazı bilgiler öğrendim: yapraklar belli bir olgunluğa ve
boyuta gelinceye kadar teker teker ayrılıyor. Dört ya da beş yaprak birbirine bağlanıyor
ve güneşte kurumaya bırakılıyor. Sonrasında ise balya haline getiriliyor. Fakat
burada önemli olan nokta kurumaya bırakılan miktarı iyi ayarlamaktan geçiyor ki
bu da uzun bir deneyim sonrasında kazanılan bir şey.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.296.)
Bu ifadelerden Bafra’da tütün yetiştiriciliğinin,
bugün olduğu gibi, ekonomik yaşamında önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz.
Seyyah tütün yetiştiriciliğine dair önemli olabilecek püf noktalarını dahi anlatmaktadır.
19. yüzyıl başlarında Samsun ve yöresinde çok iyi tütün yetiştirileceğinin anlaşılması
üzerine tütün ekimi ve ticareti hızla bir gelişme göstermiştir. Bunun üzerine yakın
köy ve şehirlerden Samsun’a çok sayıda nüfus göçü gerçekleşmiştir.( Bkz. Nedim İpek, “Kuruluşundan Cumhuriyet’e Canik
Sancak Merkezi Samsun Şehri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, Samsun 2011, s.215.)
Hamilton at sırtında yanında bulunan
heyet ile Alaçam’a doğru yola çıkarken Bafra’dan yaklaşık bir mil uzaklıkta
olan Güney Batı’dan Kuzey Doğu’ya doğru iki dar yatak halinde olan
Kızılırmak’tan ise şöyle söz eder:
“Yağmurlu mevsimlerde burada su
miktarı fazla olmalı; çünkü nehrin yatağı genişlik olarak bir çeyrek mil
yukarda idi. Suyun rengi tam olarak Tiber’in renginde idi -kızılın gerçek anlamı
olan kırmızıdan ziyade sarı renkte-. Çok yüksek olan ve Nebyan olarak bilinen
dağ, ırmağın batı tarafından başlıyordu. Bu dağın tuhaf şekli Kırımdan gelen
tüccarlar için burayı bir nirengi noktası haline getirmişti. Burada yollar
hafif yük arabalarının geçmesine oldukça elverişli bir durumda idi. Toprak
özelliği ise Bafra ile benzerlikler göstermektedir.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor,s.297.)
Hamilton yol üzerinde dinlenmek için
küçük bir kahvehaneye uğradıklarını belirttikten sonra, burada karşılaştığı
insanların giyim kuşamına dair kendisine ilginç gelebilecek bazı notlar tutar:
“12’yi biraz geçe küçük bir
kahvehaneye vardık. Ağaçların gölgesi altında yarım saat mola verdik. Pek çok
yaşlı köylü hiçbir şey yapmadan dolaşıyorlardı. Saf pamuktan yapıldığı belli
olan giysilerinin temiz ve düzgün olmasına şaşırdım. Buffalo derisinden -muhtemelen
öküz- yapılan ayakkabıları ise bacaklarının yarısına kadar bağcıkla bağlı, üstlerinde
ise kalın bir kumaştan yapılmış şalvar ile beyaz bir gömlek giydikleri bol uzun
bir donu andıran giysi ile başlarında beyaz bir türbanı andıran bir şey vardı.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.298.)
Muhtemelen kaldığı yerlerin oldukça
pis olmasından yola çıkarak insanların üst ve başlarının da pis olması
gerektiği gibi bir kanıya kapılmış olabilir. Şaşırması bu yüzden olsa gerek.
Seyyah kahvehaneden ayrıldıktan sonra saat
2:30 gibi güneye doğru çok iyi sulanmış dar bir vadiden geçtiklerini belirtir,
ardından Alaçam’a geldiklerini söyler. Hamilton Alaçam’da gördüklerine dair
şunları söyler:
“Güneye doğru çok iyi sulanmış dar bir
vadiden geçtik ve yaklaşık bir mil sonra Alaçam köyüne geldik. Küçük bir
ırmağın kıyısında ve aynı zamanda vadinin girişinde daha önce hiçbir yerde
tesadüf etmediğim ağaçlar gördüm. Fakat bu ağaçların tepeleri zamanla ya da
hava koşulları nedeni ile zarar görmüştü.”( William
J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.298)
Yazar, kalması için tahsis edilen eve
dair de bilgi vermektedir:
“Kalmam için hazırlanan ev öyle pis
öyle kötüydü ki ilk kez nehrin yakınında bir yerde çadır kurdurtmaya karar
verdim.” (William J. Hamilton, Researches
In Asia Minor, s.299.)
Hamilton kendisi için bir çadır
hazırlanırken, vadinin yukarı kısımlarına doğru ufak bir gezinti yaptığını söylemektedir.
Fakat orada gördüğü şeylerin onca zahmete değmediğini belirtir.( Bkz. William J. Hamilton, Researches In Asia
Minor, s.299.)
22 Temmuz Cuma günü, Hamilton ve beraberindeki
heyet, sabah saat 5’te Gerze’ye doğru yola çıkmak için hazırlık yaparlar. Bu esnada
yola çıkmak için kullanacakları atları köylülerden zorla aldıklarını söyler. Bu
olayla ilgili yaşadığı ilginç bir olayı da şöyle not eder:
“Mal sahiplerinin birbirlerine karşı gösterdikleri
güvensizlik karşısında şaşırdım. Mihmandarımın bütün parayı bir kişiye vermesine
itiraz ettiler. Bunu yerine herkes kendi payına düşenin kendisine verilmesini istedi.”( William J. Hamilton, Researches In Asia Minor, s.299.)
Bu mesele halledildikten sonra,
yukarıda belirtildiği gibi yazar ve beraberindeki heyet oldukça zorlu ve dağlık
bir yer olan Gerze’ye doğru saat 7’de yola çıkar. Seyahatnamenin müteakip
sayfalarında Hamilton Anadolu coğrafyası üzerindeki gezi ve müşahedelerini anlatmaya
devam etmektedir.( Bkz. William
J. Hamilton, Researches In Asia Minor,s.299 vd.)
8.Sonuç
ve Değerlendirme:
Mevcut bilgiler ışığında bir
değerlendirme yapılacak olursa, Hamilton’un Türklere dair verdiği birkaç
abartılı ve önyargılı ifade bir kenara bırakılırsa, Samsun’un fiziki yapısı,
nüfusu, mimarisi, bölgenin bitki örtüsüyle, şehrin ve o dönem Samsun’a bağlı
kasaba ve nahiyelerin siyasi, sosyal ve ekonomik durumuna dair bir hayli nesnel
bilgiler verdiği söylenebilir.
Özellikle, Osmanlının son döneminde yapılan,
idari, sosyal, ekonomik ve kültürel yeniliklerin Samsun ve çevresindeki, etkilerini
görmek açısından da, Hamilton, önemli bir belge niteliğindedir.
XIX. Yüzyılın başlarında (1808-1814)
İran ve Anadolu’ya seyahatlerde bulunmuş İngiliz asıllı albay J. Mcdonald
Kinneir’in Samsun ve çevresine dair verdiği bilgiler ise daha sıradan ve önceki
yüzyıllarda gelen seyyahların verdikleri bilgilerin tekrarı mahiyetindedir.( J. Mcdonald Kinneir, Journey Through Asia Minor, Armenia,
and Koordistan in the Years 1813 and 1814, London, 1818, s.301-307.)
Hamilton’la hemen hemen aynı
tarihlerde (1834-1837) Anadolu’ya gelen yine İngiliz asıllı bir seyyah olan
William Francis Ainsworth’ün Samsun ve çevresine dair tuttuğu gezi notları
incelendiğinde ise Hamilton’un Samsun ve çevresine dair daha detaylı inceleme
ve gözlemlerde bulunduğu ve daha özgün olabilecek tespitler yaptığı göze çarpmaktadır.( W. Francis Ainsworth, Travels and Researches in Asi
Minor, Mospotamia, Chaldea, and Armena, vol. II, London, 1842, s.30-33.) Bu bakımdan,
Hamilton’un iki ciltlik eserinin, ilk cildinde yer alan Samsun ve çevresine
dair izlenimleri ve tuttuğu notlar, Samsun çalışmalarında diğer kaynaklarla birlikte,
kent ve kültür tarihi alanında yapılacak çalışmalarda, önemli bir kaynak
niteliğindedir.
KAYNAKÇA
1-)Ainsworth, W. F. (1842). Travels
and Researches in Asi Minor, Mospotamia, Chaldea, and Armena, vol. II, London.
2-)Beşirli, M. (1993). 19. Yüzyılın
Başlarında Samsun Şehri (1755 Numaralı Samsun Şeriye Siciline Göre) (Hicri
1250-1255; 1785-1839), (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ondokuz Mayıs Üniversitesi.
3-)Çadırcı, M. (1997). Tanzimat
Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Tük Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara
4-)Hamilton, W.J. (1842). Researches
In Asia Minor, Pontus and Armenia with Some Account of Their Antiquities and
Geology, Volume I, London
5-)İpek, N. (2011). “Kuruluşundan
Cumhuriyet’e Canik Sancak Merkezi Samsun Şehri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,
(Ed. Cevdet YILMAZ), Samsun.
6-)Karagöz, R. (2011). “Canik’in İdari
Yapısı ve İdarecileri”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik, (Ed. Cevdet YILMAZ),
Samsun.
7-)Karagöz, R. (2010). “Hamilton’a
Göre Çarşamba ve Çevresi (1838)”, II. Ali Fuat Başgil ve Çarşamba Sempozyumu,17-19
NİSAN 2010.
8-)Kinneir, J. M., (1818). Journey
Through Asia Minor, Armenia, and Koordistan in the Years 1813 and 1814, London.
9-)Köse, O. (2011). “Canik’in
Osmanlılara Geçişi ve Canik’te İktisadi Hayat”, İlkçağdan Cumhuriyete Canik,
(Ed. Cevdet YILMAZ), Samsun.
10-)Pamuk, Ş. (2005). Osmanlı- Türkiye
İktisadi Tarihi 1500-1914, İletişim Yay., İstanbul
11-)Said, E. (1991). Oryantalizm,
(Çev.Selahattin Ayaz), Pınar Yay., İstanbul.
12-)Schiffer, R. (1999). Oriental
Panaroma, British Travellers in the 19th. Century Turkey, Amsterdam.
13-)Usta, V. (1999). Anabasis’ten
Atatürk’e Seyahatnamelerde Trabzon, Serander Yay. Trabzon.
14-)Turgay, A. Ü. (1982). “Trade and
Merchants in Nineteenth-Century Trabzon:Elements of Ethnic Conflict”,
Christians and Jews in the Ottoman Empire, (ed. Braude-B. Lewis) New York.
15-)Turgay, A. Ü. (1983). “Ottoman
British Trade Through Southeastern Blacksea Ports During The Nineteenth Century”, Economic et Societes
dans L’empire Ottoman (fin du XVIIIedeput XVIIIedeput
du XXe siecle), (Der. J. Bacque, P.
Dumont), Paris.
/Ayşegül
Kuş
Öğr.Gör., Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim
Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Bölümü, SAMSUN.
e-posta: aysegulk@omu.edu.tr
Pamukkale
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 18, 2014, Sayfa 1-10